Mustafa Yıldız
Çözüm Sürecinde İki irâde, tek idâreye doğru
Mustafa YILDIZ-GAZETEKAMU
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.
Türkiye çok milletli, çok toplumlu bir yapıdan aldığı mirastan ulus-devlet modeline geçti geçeli çeşitli yapısal sorunlar yaşıyor. İşte bu sorunların en başında ülkemizde yaşayan herkesin Türkiye vatandaşı değil de Türk sayılmasında ifadesini bulan ve bu problem etrafında oluşan kronik sorunlar
Vusulsüzlüğümüz usulsüzlüğümüzdendir!
Ülkemizde ret, inkâr, asimilasyon ve ötekileştirme baskın bir şekilde 1990lı yıllara kadar sürdü. Dile kolay, tam 70 yıl... Çatışma ortamı ise 30 yıl Şimdi bunca harcanan zamanın, enerjinin onda biri yeni süreç için ayrılsa; 2-3 yıl barış süreci, 5-10 yıl ise pozitif ayrımcı bir anlayışla rehabilite, soğutma çalışması yapılsa Uzun lafın kısası, sonuçları değiştirmek için sebepler ve yöntemler de değişse de tüm ülke kazançlı çıksa .
30 yıl, 70 yıl, 90 yıl boyunca aynı delikten defalarca ısırılmak çok kanıksandı galiba. Vusule erememek yani bir sonuca ulaşamamak, usulümüzün başarıyı sağlayıcı özellikte olmamasındandır. Farklı sonuçlar elde etmek için yol, yöntem, araçların gözden geçirilmesi gerekiyor. İşte geldiğimiz nokta tam da burası.
Çok sayıda farklı kavramdan sonra şimdi de âkil insanlar
Ülke insanı kanaat önderi ve gerçekleştirdiği sivil barış inisiyatiflerini bilir. Ancak son zamanlarda sorunları çözme noktasında farklı kavramlar ve çalışma modelleri, baş döndürücü bir hızla hayatımıza girdi: Tüketici Sorunları Hakem Heyeti, Kamu Görevlileri Hakem Kurulu, Kamu Başdenetçiliği (Ombudsman) gibi. Şimdi de gündemde Âkil İnsanlar Heyeti var.
Liste hangi hassasiyetlerle oluşturuldu?
63 kişilik Âkil İnsanlar Heyeti listesine bakıldığında Türkiyenin birikimini, ufkunu, koalisyonunu yansıtan çok renkli isimler mevcut. Yazar, akademisyen, gazeteci, sanatçı, konfederasyon temsilcileri, kimi eski siyasetçiler, insan hakları temsilcileri, ekonomik-sosyal-kültürel hayatın diğer temsilcileri Liste hazırlanırken kadın-erkek, bizimkiler - ötekiler - berikiler, İslamcı - sosyal demokrat - muhafazakâr - milliyetçi, Alevî Kürt - Ermeni, Genç - tecrübeli gibi noktaların gözetildiğini ve büyük oranda da başarı elde edildiği görmek mümkün
Hayrettin Karaman ismi, heyetin meşruiyet debisini daha da yükseltmiştir
Listeye ayrıntılı olarak bakıldığında önemli noktalar göze çarpmaktadır. Kanaatimce listenin en önemli simalarından biri, İslam Fıkhı Profesörü olan Hayrettin Karaman Hocadır. Bilgeliği, şahsiyeti, temsil kabiliyeti, saygınlığı, bir akademisyen olmanın yanı sıra âlim oluşu, özellikle 90lı yıllarda gerek Bosnada yaşanan vahşete karşı tavrı gerekse de 28 Şubat Sürecine karşı duruşu, çok farklı bir profil ortaya koymasını sağladı. Ayrıca birtakım tekliflere rağmen herhangi bir makam, mevkie gelmemiş olması da Âkil İnsanlar Heyetinin halk nezdinde meşruiyet debisi yüksek bir heyet olmasına ciddi katkılar sağlamıştır.
Hem Karaman Hoca hem de heyete girme teklifini kabul eden herkes kınanmaktan korkmadan taşın altına yüreğini koyan, aşağılayıcı, hakarete varan tüm hezeyanları göğüsleme cesaretini ortaya koymuş Cesur Yürekli kimselerdir.
Bir dönem CHPde beyin takımında rol oynayan Tarhan Erdem, mutedillikleri ve vicdanlarıyla Muhsin Kızılkaya ile Ahmet Taşgetiren, Marksist Murat Belge, MHP eski danışmanı Vedat Bilgin, Mazlum-Der Genel Başkanı Ahmet Faruk Ünsal, İnsan Hakları Derneği (İHD) Başkanı Öztürk Türkdoğan, MazlumDer - İHAD - SETA üyesi Yılmaz Ensarioğlu, Prof. Dr. Baskın Oran, Cem Vakfı Başkanı İzzettin Doğan ve Dünyanın En Etkili 500 Müslümanı arasında gösterilen, başörtüsü sorunu konusunda verdiği mücadeleyle bayraklaşan Avukat Fatma Benlinin listede olmaları çok anlamlı olan mesajlardır.
Göze çarpan diğer üyeler
Göze çarpan üyelerin diğer bir kısmına bakacak olursak: İslamcı Abdurrahman Dilipâk ve Şükrü Karatepe, duyarlı sanatçılar Kadir İnanır ve Lale Mansur, TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, Siyaset Bilimci Hüseyin Yayman, TESEV Başkanı Can Paker, Sivil Dayanışma Platformu Başkanı Ayhan Ogan, Hak-İş Başkanı Mahmut Arslan, Tutuklu-Hükümlü Aileleri Hukuk Dayanışma Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı Zübeyde Teker, Gazeteci-Yazar Avni Özgürel, TÜSİAD eski Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, Sanatçı Yılmaz Erdoğan, Gazeteci-Yazar Etyen Mahçupyan, KESK Genel Başkanı Lami Özgen, Prof. Dr. Beril Dedeoğlu, Gazeteci ve Yazarlar Vakfı Başkan Yardımcısı Cemal Uşşak, Doğu Ergil, Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu, 78liler Vakfı Başkanı Celalettin Can, Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan, Prof. Dr. Mithat Sancar, Araştırmacı-Yazar Mustafa Armağan, Gazeteci-Yazar Ali Bayramoğlu, Memur-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu, Türkiye Ziraat Odaları Birliği Başkanı Şemsi Bayraktar, Gazeteci Kürşat Bumin, Gazeteci Oral Çalışlar, Sanatçı Orhan Gencebay, Gazeteci Yıldıray Oğur ve Türkiye Esnaf Odaları Konfederasyonu Başkanı Bendevi Palandöken.
Herkes başka bir 63 kişilik liste de yapabilir. Kimler olmalı, kimler olmamalı şeklinde bir tartışma da elbette olabilir. Şahsen şu isimler de listede olabilirdi: Ümit Fırat, Mümtazer Türköne, Araştırmacı-Yazar Mustafa İslamoğlu, daveti reddeden Taha Akyol ve Sezen Aksu, çok fazla popüler olmayan ama özgün bir sanatçı profili ortaya koyan Özhan Eren, sembolik olarak gazetesinden uzaklaştırılan Ali Akel ile Hasan Cemal ve özellikle Suriye konusunda hükümetle ciddi görüş ayrılıklarına düşse bile her şeye rağmen belki de Ali Bulaç, bölgeden güçlü kanaat önderleri, Melle ve sivil toplum örgütü temsilcileri
İlk toplantı sonrası değerlendirme: Dayatma yok, kervan yolda dizilecek!
Başbakan Erdoğanın katılımıyla gerçekleştirilen ilk toplantının ardından mikrofonlara konuşan çok sayıda heyet üyesi; birçok tereddüt ve bilinmezlikle karşı karşıya kalarak toplantıya katıldığını, yapılan görüşmede bir yol haritası, çalışma esası ve yöntemi olmadığı için dayatmaların da olmadığını, çok verimli bir toplantı yaptıklarını, soru-cevap faslının çok verimli geçtiğini, 1 ay düşünülen heyetin çalışma süresinin 2 aya çıkarıldığını belirterek heyetin etkinliği ve bağımsızlığı konusunda güven duyan ve güven telkin eden açıklamalarda bulundular.
Kimi gruplar bölgelerde yapılacak çalışmalarda il düzeyinde temsilci/koordinatör görevlendirmesi yoluna giderek sağlıklı bir yapı oluşturmaya başladı bile. Yapılacak bu çalışama ile 63 kişilik listeye alınmayan toplum kesimlerinin görüşlerinin de yansıtılması sağlanabilecek, katkı alma tabana yayılmış olacaktır.
Komisyonda muhtemel sıkıntılar neler olabilir?
İlerleyen süreçte vizyonları örtüşmeyen çalışma usul ve esasları konusunda anlaşamayan üyelerden gördüğüm lüzum üzerine istifa açıklamaları gelebilir. Raporun sunulmasından sonra Çalışmalarımızdan yeterince faydalanılmadı eleştirileri de gelebilir. Kimi üyeler için aktif siyasete atılmak için heyetin çalışmalarını kullandı, vitrine oynadı gibi eleştiriler de
Güneydoğu Anadoluda yüzde 81, Doğu Anadolu'da yüzde 77, Marmara ve İç Anadoluda yüzde 59, Akdeniz Bölgesinde yüzde 49, Karadeniz Bölgesinde destek verenler ve karşı çıkanlar eşit oranlarda yüzde 43, Ege Bölgesinde ise yüzde 43 evet, yüzde 49 hayır Karşı çıkanlar ülke genelinde yüzde 34-35, kararsızlar yüzde 7 civarında. Kamuoyunun yüzde 58'i ise barış sürecine destek verirken; insanın olduğu yerde ve yeni şeylerin yapılmaya çalışıldığı bir ortamda mutlaka sıkıntılar olacaktır gerçeğinden hareketle yapılacak çalışma ile süreçle birlikte % 58lik payın çok daha yukarılara tırmanacağı unutulmamalıdır.
Çözüm Sürecinden Barış Sürecine: İki irâde, tek idâre
Evet, şiddetin hiçbir haklı geçerliliği olamaz. Cinayetler işlenmiştir. Burada şiddeti olumlama, şiddete cevaz verme yok. Ret, inkâr, asimilasyon ve ötekileştirme politikalarının mahcubiyeti de ifade edilmeli, insan onuruna yakışacak bir sistem kurulamamasının özeleştirisi yapılmalı, sadece terör sebebiyle yaşanan ekonomik kayıplar dile getirilmemelidir.
Önümüzdeki süreç salt bir terör sorununun ortadan kaldırılarak çözüm sürecine girilen bir aşama olarak algılanmamalı, böyle kalmamalı, üst bir aşamaya geçilerek Barış Süreci tesis edilmeli. Bu da süreci, sadece bir terör sorunu olarak görmekten vazgeçip tarafların bir arada kalma iradelerini ortaya koymayı sağlamalarıyla mümkün olabilecektir. Kavramsallaştırma olarak ben buna İki İrâde, Tek İdâre diyorum. Burada iki iradeden maksat, her iki ana unsuru ifade etmek ve iki iradenin de aynı yönde olduğunu vurgulamak içindir elbette.
Anayasayı, kimse bağımsızlık istemesin diye yaptık
Meseleyi daha iyi anlamak için bir örneğe bakalım: Zaman Gazetesi 8 Nisanda, İspanya'da 36 yıllık cunta rejimi sonrası demokratik anayasayı hazırlayan komisyonun üyelerinden hukukçu Miquel Roca i Junyentin verdiği mülakatın girişinde şu ifadelere yer veriyor: Junyent, derin etnik ve siyasî farklılıkları göz önünde bulundurularak, temel hak ve hürriyetleri garanti altına alan, çoğulcu bir anayasa hazırladıklarını söyledi. Buradaki temel amacın da çıkabilecek bağımsızlık mücadelelerini gereksiz kılmak olduğunu dile getirdi. Bir anayasanın kendi değerleri olması gerektiğini de belirterek Ancak aslolan özgürlük, adalet, eşitlik, siyasî çoğulculuk gibi değerlerdir. Bunlar olduğu zaman hepsi çalışır. dedi.
Heyetin isimi AKİK olsun: Âkil İnsanlar Komisyonu/Koalisyonu
Bu tür durumlarda kavramsallaştırmalar, kısaltmalar da önem taşır. Bu açıdan bakıldığında -elbette hayatî bir konu değil ama yine de- Âkil İnsanlar Heyetine, Âkil İnsanlar Komisyonu (AKİK) denilmesini öneriyorum. Bu sayede hafızalara güzel bir şekilde yer edinilmiş de olunur.
11. yılındaki Ak Partinin en büyük, en önemli, en kalıcı icraatı
Âkil İnsanlar Heyetinin yaptıkları çalışmalardan gerektiği kadar faydalanıldığı takdirde -Yeni Anayasa çalışması da dahil- AK Parti hükümetlerinin en büyük, en önemli, en kalıcı eseri olacaktır. Çünkü siyasetin, milletvekillerinin dolduramadığı bu alan, siyasetin güçlü desteği ve toplumun meşruiyet kazandıran tavrı ile bir mîlat olacaktır. Bu sayede siyasetçiler, özellikle de milletvekilleri siyaset yapmanın sadece sanayi ve ticaret odasını, parti teşkilatlarını ziyaret etmekle olmayacağını, siyasetin buralarda yapılacak temaslarla bitmeyeceğini öğrenebileceklerdir!
Ayrıca siyasetçiler sadece reel sektörle değil, ideal(ist) sektörlerle, idealist gönüllülerle, yürekleri yanan kesimlerle de bir araya gelmeyi öğrenecektir!
Çözüm Süreci için başlatılan bu mekanizma, ilerleyen süreçlerde Türkiyenin kronikleşmiş tüm sorunlarını çözmede adres olabilir. Yapılacak bir acil eylem planı sonrasında birçok sorunun halledilmesi yoluna gidilebilir. Hatta yakın zamanda Yeni Anayasa çalışmalarında bile mevcut heyetten ya da teşekkül ettirilecek yeni bir heyetten faydalanmak mümkün olabilir.
AKİK yürürlükteyse iktidar olunmasa da olur!
Âkil İnsanlar Heyeti ya da Âkil İnsanlar Komisyonu bir Türkiye birikimi, fotoğrafı olduktan sonra siyaset, söz konusu heyet yoluyla toplumun nabzını kontrol edip ona göre siyaset tarzı geliştirip iletişim kanallarının açık olduğunu, ortaya konan müktesebattan yararlandığını gösterdiği takdirde bu durum, bir partinin illâki iktidarda olmasına gerek olmadığı fikrini de ortaya çıkaracaktır. Zaten ortak akıl, ortak vicdan geliştirildiği için herhangi bir siyasi yapının kendi fikirleri de, düşünceleri de sorunları çözmede perspektif kılınacağından iktidar hırsının peşinden sürüklenmeden muktedir olmak da mümkün olabilecektir.
Son olarak şunu da belirtmeliyim: Komisyonun rüştünü ispatlayıp etkinliğini sürdürmesi sonrasında âkil çalışmalarımızı, tecrübemizi başta komşu ülkeler olmak üzere tüm sorunlu coğrafyalara, bölgelere ihraç edebiliriz.
Bu yazının tüm hakları GazeteKamu.com'a aittir. "www.gazetekamu.com" biçiminde bağlantı kurulabilir, açık kaynak gösterilmek kaydıyla içerik kullanılabilir.