Mustafa Yıldız
Türkiye olmadı, Mısır’ı verelim… Verdik gitti!
Gezi
Parkı nedeniyle Türkiye’yi kafeslemek isteyen dünya egemenleri, rüyalarını
şimdilik Mısır’da gerçekleştirdiler: Türkiye’ye niyet, Mısır’a kısmet!
“Olympos dağının çocukları, Hira dağının
evlatlarını
asla kabullenmeyecektir” Cemil Meriç
Şimdilik diyorum, çünkü Türkiye’ye el atmaktan vazgeçmeyecekler, bu bir. İkincisi şimdilik görüntü olarak taktiksel anlamda kazanılmış bir muharebe var, savaş devam ediyor, devam edecek…
On yıllardır Suriye’yi yarı-açık hapishaneye çeviren rejime, 27 aydır ise katliam yapan, işkenceler, tecavüzler eden Esed’e dünya egemenleri selam çakarken bir yıldır cumhurbaşkanlığı koltuğunu işgal eden Mursî, iktidar olmadan/olamadan dünya egemenlerinin senaristliğinde ve prodüktörlüğünde canlı yayında, darbe ile devrilip gözaltına alındı. Hem dünya egemenleri hem de içerideki işbirlikçiler meseleye tam da işgal gözüyle baktıkları için bir an önce ve ne şekilde olursa olsun gitmesi gerektiğine karar verdiler.
Dünya egemenlerinin sözcülerinin tamamına yakını, yuvarlak ifadelerle endişeli olduklarını, bir önce normalleşmenin olması gerektiğini utanmadan, sıkılmadan ifade ettiler. Sureti haktan görünerek darbeyi desteklemediklerini, bunun kabul edilemeyeceğini, meşru bir seçimle iktidarın deruhte edildiğini, bir sıkıntı varsa iktidar sahiplerinin seçime giderek güven tazeleyebileceklerini bile ifade edemediler.
Mursî’nin hataları olmuş mudur, elbette!.. Bu konuyu konuşmak bile gerekmez. Burada konuşulması gereken ev sahibinin hataları değil, hırsızın ne kadar mahir, dolayısıyla ne kadar suçlu olduğudur. Mursî şartlar nedeniyle fincancını katırlarını ürkütmeden ne kadar da çabaladıysa bir sonuç alamadı. Kaldı ki hangi darbe; meşru bir iktidarın hataları, eksikleri, yanlışları karşısında savunulabilir ki? Hem dikkatlerden kaçan bir nokta da var: Mursî’nin çok sayıda bakanı, sözcüleri darbeye giden süreçte istifa etti. Bu istifalar diktatör olduğu için mi yoksa uzlaşma yoluna giderek oradan buradan çevresine topladığı güvenilmez kişilerden oldukları için mi gerçekleşti?
Soğuk savaş döneminin bitmesiyle iki kutuplu dünya ihtiyacı hâlâ devam ediyor. ABD-AB (İngiltere)-İsrail üçgeni; halklarından aldığı güçle hareket etmeyen kukla yönetimler istediği için her türlü alternatifi, umudu, başkaldırıyı boğmaya, değiştirmeye, dönüştürmeye, devre dışı bırakmaya çalışıyor.
Resmî olarak yaklaşık 100 yıllık, fiilî olarak birkaç yüzyıldır İslam coğrafyasında yaşanan fetretin, ayrılıkların, iletişimsizliklerin yerine yeni esintilerin esmeye başladığı bir sırada dünya egemenleri ürettikleri demokrasi oyununda, yine kural değişikliğine giderek eşit şartlarda mücadeleden bir kez daha korkup kaçtılar.
Dünya egemenleri yukarıda değindiğim gibi Türkiye’den de vazgeçmeyeceklerdir. Çünkü hem cesaret topladılar hem de korku yaydılar. Önümüzdeki süreçte özellikle yerel seçimlerin arifesinde kaos ortamı oluşturacak bir kalkışma, özellikle cumhurbaşkanlığı seçimlerine yakın, çarpan etkisi yüksek, domino etkisi olacak planlar, tuzaklar, tezgâhlar kurmaktan vazgeçmeyeceklerdir.
Sosyal taban olarak hükümete yakın olan ‘dindarlar’, ‘muhafazakârlar’ Gezi Parkı olayları nedeniyle rahat bir tavır sergileyememişlerdi. Bunun sebebi bir taraftan -sanılanın aksine- hükümetin taleplerine karşı kulak tıkaması diğer ve asıl önemli olan ise birçok ortamda çok agresif, hayat hakkı tanımayan, yıpratıcı mahalle baskısıydı. Yandaş, iktidarın nimetlerinden faydalanma, sevdiklerine karşı hataları göremeyen… ifadeleriyle çileden çıkarılan bu insanlar, Mısır’da yaşanan antidemokratik çabalar, girişimler ve sonunda gerçekleşen darbeye karşı dik durdular, tavır koydular. Sosyal medyada olayı işleyerek, örgütlenerek birinci gündem maddesi olmasını sağladılar.
Kimi gruplar Ankara Mısır Büyükelçiliği önünde Mursî'ye destek eylemi düzenlerken STÖ’ler bir taraftan darbeyi protesto eden basın toplantısı gerçekleştirirken diğer taraftan 'Darbeye destek veren din âlimlerini kınıyoruz' şeklinde açıklama yaptılar. Destek eylemleri bunlarla sınırlı değil. Cuma namazı çıkışı başta İstanbul, Ankara olmak üzere çok sayıda ilde protesto gösterileri kararları alınmış durumda. Bu arada aynı sosyal tabanda olan Memur-Sen, İHH, Özgür-Der, Mazlum-Der, Hak-İş Mursî’ye destek açıklaması/eylemi yaparak Mısır halkının yanında yer aldı. Son alınan bir kararla da Memur-Sen, Hak-İş ve Mazlum-Der öncülüğünde 'Mısır Halkının İradesine Saygı ve Darbelere Hayır' eylemi yapılacak.
Türkiye’deki kimi elitler, askeri darbenin desteklenemeyeceğini söyleyerek yeniden imaj güçlendiriyorlar. CV’lerine darbe karşıtlığı satırı eklemek istiyorlar. Milletin kimi vekilleri(?) ise Türkiye’de de darbe olabileceği imasında bulunarak nasıl, neye ve kime vekil olduklarını gösterdiler.
Dünya medyası genel olarak ordunun gerçekleştirdiği darbeye ‘darbe’ diyebilirken, dünya egemenleri durum tespiti yapıp kınamak, eleştirmek, reddetmek yerine demokratik bir görüntü gayretiyle ‘yönetimin en kısa sürede demokratik yollarla seçilmiş hükümete devredilmesi çağrısı’ yaparak durumu kurtarmaya çalışıyorlar.
Başını Suudi Amerika’nın -affedersiniz!- Suudi Arabistan’ın çektiği, devrimlerden dolayı uykusuz aylar geçiren -sözümona- devlet başkanları, zil çalıp oynayacak neredeyse. Birleşik Arap Emirlikleri’nin desteği ve eli kanlı Esed’in şu açıklaması çok manidar olsa gerektir: “Mısır'da olan şey, siyasal İslam denen şeyin çöküşüdür. Dünyanın her yerinde dini siyasal emellerine alet eden herkesin akıbeti de bu olacaktır.”
Arap Uyanışı’nda, Arap Baharı’nda belki egemen güçlerin etkisi yoktu ya da tartışmalıydı ama Arap Sonbaharı’ndaki koro şefliği rolü, tartışma götürmeyecek kadar açık ve net. Yazar Ömer ALTAŞ’ın attığı şu twit, durumu çok iyi açıklıyor: “Ortadoğu devrimlerini ABD-Batının yaptığı iddiasında bulunanlar Bereketli Hilaldeki organik özgün dinamiğin varlığını teslim ederler mi artık.”
Erdoğan'ın çok sembolik anlamlı olan Gazze ziyareti de bu gelişmelerle etkilenecek, büyük ihtimal çok uzun bir süre sonraya ertelenecek. Türkiye de İhvan da her halükârda kazançlı çıkacak, bu şer ve aşağılık ittifakın 'bir toz bulutu' kadar değeri yok. Yapılanlarla dere, yatağını bulacaktır. Yaşananlar bize şunu da gösterecektir: Devrim, devrim değil de bir taslakmış. Yeniden çalışıp gelmek gerekecek. Bütün kuralları, kurulları, hazırlıkları, projeleri, etkinlikleri, organizasyonları, ekonomisi, medyası, yetişmiş insan gücüyle, kurumsallaşmasıyla herkese, her kesime yetecek kadar bir muktedirlik… Yine twitter’da dolaşan şu ifadeleri paylamadan geçemeyeceğim: “Mursi için "Mısır'ın Tayyip'i devrildi" diye bayram edenler! Mursi, Mısır'ın Erbakan'ı idi. Tayyip sonra gelecek!” Aslında Mursi’nin kolu değil, İhvan’ın sakalı kesildi.
Son söz şâirin olsun:
Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır
Ne
yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır
Gün
batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır
Yanmışsam
külümden yapılan bir hisar vardır
Yenilgi
yenilgi büyüyen bir zafer vardır.
Bu yazının tüm hakları GazeteKamu.com'a aittir. "www.gazetekamu.com" biçiminde bağlantı kurulabilir, açık kaynak gösterilmek kaydıyla içerik kullanılabilir.