Mustafa Yıldız
MEB’de beklenen gelişmeler, 11 yıl sonra nihayet başladı
Uzun yıllar ‘her hükümete yaklaşık bir yıl’ın düştüğü ülkemizde, kesintisiz 11. yılında iktidarda olan hükümetin Milli Eğitim Bakanlığında, tünelin ucundaki ışık nihayet göründü! Haziran ayında gündeme yansıyan bir dizi gelişme, umutların tükendiği, yeni bakanla tekrar yeşerdiği, sonrasında âdeta artık yaparak kıpırdamaz denilen bir aşamada olması hasebiyle ‘öğretmenlere iâde-i itibar mı?’ sorusunu gündeme getiriyor.
2002 yılından beri iktidarda olan AK Parti, ilk yıldan itibaren hükümet programlarında dört sacayağı belirlemişti: Eğitim, sağlık, adalet ve emniyet. Bu üç alanda ve de ulaşımda toplumu büyük oranda tatmin eden hükümet, eğitim alanında kimi yapısal sorunlara el atmış, paradigma değişikliğine giderek müfredat gibi çok büyük zorluklarla dolu bir alanda, baştan sonra reform yapsa da maalesef sadra şifa bir çalışmaya, gelişmeye, sürekliliğe imza atamamıştır. Nasıl ki diğer üç alana göre eğitimi ihmal etmişse, eğitimde ise özellikle öğretmeni ihmal etmiş, itibarsızlaştırma yoluna giderek başrol oyuncusunu figüran hale getirmiştir.
800 bini aşkın çalışanı, okul öncesiyle birlikte 20 milyona yakın öğrencisi ile Milli Eğitim Bakanlığı, sağlık hizmetlerinden sonra hemen hemen her vatandaşın gündeminde olan bir bakanlık. Bu kadar büyük bir kitleyi ilgilendiren bakanlığa şimdiye kadar neşter vurulamamış olması oldukça düşündürücü, anlam verilemeyecek kadar şaşkınlık oluşturan bir durumdur.
İnsan unsurunu hiçe sayarak büyük dönüşümler gerçekleştirmeye çalışan Ömer Dinçer’den sonra koltuğu devralmak, sanırım iletişim uzmanı olan Nabi Avcı için en önemli avantajdı. Ak Parti hükümetlerinin ‘son mermisi’ konumundaki Avcı için bu durum, büyük bir teveccühle karşılanmasına yol açmış, üç ayı aşkın bir süre devam eden sessizlikten sonra nihayet tünelin ucunda ışık görünmeye başlamış bulunmakta…
Ankara bürokrasisi siyasetin zayıf olduğu zamanlar, seçim kararı alındığında, kabine revizyonlarında ‘tamam mı devam mı’ durumu netleşmediğinde yani koltukta kalıp kalmayacağı kesinleşmediği zamanlarda bakanlık için en büyük riski, kendisi için ise tamamen risksiz bir durumu benimseyerek ‘sıfır’ hata ile hiçbir şey yapmadan zamanı öldürür. Kimi zaman da eski bakanla yeni bakanın vizyonları, hedefleri örtüşmediği için uzun süreli bir ‘es’ yaşanır. Son iki durumun tipik örneği, yeni MEB Müsteşarı Yusuf Tekin’in atanmasıyla ortadan kalkmışa benziyor. Yeni müsteşarın atanmasından sonra yaşanan gelişmelerin bir kısmına bakalım:
-Müsteşar Doç. Dr. Yusuf Tekin “Bakanlığı öğretmenlerle yöneteceğiz” şeklinde iddialı, önemli bir açıklama yaparak iletişim kanallarının açık olduğunu ortaya koyarak âdeta İletişim Uzmanı Prof. Dr. Nabi Avcı’nın görmesi gereken gözü, konuşması gereken dili oldu.
-Tekin’in ilk uygulaması, yapılacak düzenlemelere ilişkin MEBBİS üzerinden eğitimcilerin görüşlerini alacağını duyurmak oldu. Buna göre eğitim çalışanları, MEB Taşra Teşkilatı Yöneticileri Yer Değiştirme Yönetmeliği’ne ilişkin görüşlerini MEBBİS üzerinden ileteceği modül faaliyete geçti: http://www.meb.gov.tr/katilimmodulu/giris.php.
-Müsteşar Tekin 10 gün kadar önce Twitter hesabından yaptığı açıklama ile Yönetici Atama Yönetmeliği ile ilgili çalışmalarda sona gelindiğini ve yakın zamanda kamuoyu ile paylaşılacağını duyurdu.
-Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’dan öğretim üyeleri ve öğretmenlerin maddi durumlarını düzeltmeyle ilgili Meclis Genel Kurulu’nda şu açıklama geldi: Bu konuyla ilgili olarak Sayın Başbakanımızın da bilgisi dâhilinde Maliye Bakanlığımızda gerekli çalışmalar yapılıyor. Ülkenin imkânlarının elverdiği ölçüde üniversitelerdeki öğretim üyelerimizin ve öğretmenlerimizin maddi durumlarını düzeltmek için gerekli tedbirleri almak üzere çalışıyoruz ama şu anda net rakamlar vererek kamuoyunu yanıltmak istemem.”
-Öğretmenlerin tayin başvurularında 31 Aralık tarihi esas alınacak.
-Branş değişikliği yapıp, tekrar sınıf öğretmenliğine geçmek isteyenler için makul bir kontenjan ayrılacak.
-Sözleşmeli olup kadroya geçen öğretmenlerin sözleşmelilikte geçen süreleri, zorunlu hizmete sayılacak. (Geçen süreler, zaten sözleşmeli personelin zorunlu hizmet süresinden sayıldığı için 6 Mayıs 2010’den önce sözleşmeli öğretmen iken KPSS ile kadrolu öğretmenliğe atananların zorunlu hizmet yükümlülüğünden muaf tutulmaları gerekiyor.)
-18 Haziran’da sözleşmelilerin muafiyeti ile ilgili yeni bir gelişme yaşandı: https://gazetekamu.com/ogretmenlere-mujde.html linkiyle verilen haberde Eğitim-Bir- Sen Genel Başkan Yardımcısı Ramazan Çakırcı, Twitter hesabından şu açıklamayı yaptı: "Bakanlıkla yaptığım görüşmeye göre 06.05 2010 tarihinden önce sözleşmeli olup bu tarihten sonra KPSS ile kadroya geçen öğretmenlerin zorunlu hizmetten muaf sayılma yazısı imzadan çıkmıştır.”
Aslında bu sekiz madde çok da önemli gelişmeler barındırmıyor. Ne var ki geçen yıl Bakan Dinçer, Başbakan Erdoğan ve hem toplu sözleşmedeki tavrı ile Bakan Faruk Çelik hem de genel yaklaşımlarıyla hükümetin tavrı eğitim camiasında, özellikle de öğretmenlerde çok derin yaralar açmıştı. Şimdi atılan bu adımlar, yarınlar için bir umut ışığı. Yaraya merhem olur mu, olmaz mı onu da zaman gösterecek.
Bu aşamada Bakanlığın samimi yaklaşımlarla öğretmenlere dönük iletişimini sürdürmesi, en önemli amaç olarak görülmelidir. Genelde hükümetin özelde bakanlığın atacağı birkaç adım işin rengini iyice olumluya çevirecektir. Bu minvalde; Meclis’te soru önergesine verilen cevabın gereği olarak bir önce en az 300 TL ek ödeme verilerek bir rahatlatma sağlanmalı, verilen önemin ciddiyeti gösterilmeli, ek ders ücreti hemen 12 TL’ye ardından 15 TL’ye çıkarılmalı, yönetmelikler bir an öce çıkarılmalı, tüm atama takvimleri netleşmelidir.
Daha önemlisi ve kalıcı olan ise sendikaların, sosyal tarafların, üniversitelerin, diğer paydaşların katkı yapmasına zemin oluşturularak başta kariyer basamakları olmak üzere âcil eylem planı hazırlanmalı, toplu sözleşme masasında dile getirilen ve karar altına alınan maddeler, Kamu personeli danışma kurulu toplantısında konuşulan noktalar derhâl hayata geçirilmelidir.
Hükümette kalınan 11 yıl, gerçekten de kısa bir süre değil. Bir medeniyet tasavvurumuz, geleceği inşa hedefimiz varsa akıldan çıkarılmamalı ki yarın geç olabilir. Öğretmenlere yapılacak bir iâde-i itibar, aynı zamanda bakanlığa, bakanlığa yapılacak bir iâde-i itibarın göstergesi ise öğretmene yapılacak olan iâde-i itibardır.
İki
günü bir olan ziyandadır!