Mustafa Yıldız
MEB’e Çılgın Proje
GAZETEKAMU / ÖZEL HABER
Başbakan Erdoğan 20 Kasım Çarşamba akşamı katıldığı bir televizyon programında Şubat ayında 10 bin öğretmen alımı yapılacağını açıkladı. 10 bin öğretmen alımı acaba ne kadar gerçekçi? Yapılması gereken 50 bin öğretmeni emekli edip 250 bin öğretmeni kadroya almak olmalıdır… Acaba 50 bin öğretmeni emekliye ayırma ile 250 bin öğretmene kadro verme sayılarıgerçekçi değil mi? Sayılar şaşırtıcı, o halde bu öneri, çılgın proje olarak isimlendirmeyi hak ediyor. Konuyu etraflıca ele almaya çalışayım:
Son yıllarda artarak devam eden atanamayan öğretmenler sorunu, kronik bir hal almış durumda… Her yıl binlerce öğretmen adayı mağdurlar grubuna dâhil olurken ciddi oranlarda atama yapılmaması nedeniyle sayı çığ gibi büyüme devam ediyor.
Öğretmen yetiştiren fakültelere tanınan aşırı derecedeki kontenjana karşın şehirlere aşırı göç, hızlı kentleşme, eğitim hayatının neredeyse her eğitim düzeyindeki veli tarafından önemsenmesine rağmenyeterli derecede derslik yapılmaması ve öğretmen ataması gerçekleştirilmemesi nedeniyle sorun artık devasa boyutlara ulaşmış durumda…
Ak Parti hükûmetleriyle YÖK arasındaki iletişimsizlik, bir yol haritasını dahi ortaya koymaktan âciz durumdaki YÖK’ün kendisini müstağni görerek protokolde, hiyerarşik yapıda hükûmetten daha yukarılardaymış gibi hareket etmesi, bununla da kalmayıp kafa tutarak diyalog imkânını engellemesinin beraberinde getirdiği sorunların yanı sıra hiçbir planlama yapılmadan, ihtiyaç analizleri gerçekleştirilmeden ve gelecek projeksiyonlarıortaya konulmadan şişirilen fakülte kontenjanları, geçirilen zamanın bir neslin trajik hayat hikâyelerinin ortaya çıkmasına neden oldu.
Öncelikle kavram kargaşasını ortadan kaldırmak gerekir: “Atanamayan” öğretmenler sorunu mu yoksa “atanmayan”, “ataması yapılamayan” ya da ifade edilmesi gerektiği şekliyle “ataması yapılmayan” öğretmenler sorunu mu? Yukarıda değindiğim ve birazdan aşağıda belirteceğimgibi eğitimi iyileştirmek yerine ekonomik göstergeleri olumlu gösterme önceliğinden dolayı “atanamayan” veya başka bir ifadeyle isimlendirmek yerine bizzat siyasi aktörlerin iradeleri doğrultusunda hükümetlerin önceliklerinde kendine yer edinemediği için ATAMASI YAPILMAYAN ÖĞRETMENLER şeklinde isimlendirilmek bir zorunluluktur… Bu ifade, zaferle sonuçlandırılacak ince, uzun bir yolun en önemli kilometre taşlarından biri olacaktır.
O halde ortaya koymaya çalıştığım sebepler nedeniyle KPSS ile öğretmen alımı yapmak ne kadar insani, ne kadar gerçekçi olabilir, bunu da tartışmak gerekir!...Ücretli öğretmenlik yaptırılarak, plansızlığın faturasınıöğretmen adaylarına, veli ve öğrencilere keserek mağduriyetler oluşturmak en basit ifadelerle birer eğitim ve insan hakkı ihlalidir.
Atama bekleyen öğretmen adayları bir taraftan emeğinin karşılığını alamama, aile kuramama sorunuyla boğuşurken diğer taraftan ailesinden harçlık alarak ya da statüsüne göre iş yapamamaktan dolayı özgüven kaybı yaşamakta maalesefgirdiği bunalımdan çıkarılmadığı için zaman zaman da intiharla sonuçlanan kahredici durumlar ortaya çıkmaktadır.
Aslında sorun, sadece öğretmenlerin sorunu olamayacak kadar büyük ve etkin… Bu nokta, büyük oranda ıskalanıyor. Çünkü sorun aynı zamanda bir öğrenci sorunu, veli sorunu ve daha da önemlisi bir gelecek tasavvuru, medeniyet perspektifi ortaya koyamama sorunudur… (Müfredat, öğretmenlerin medeniyet değerlerine ne kadar yaslandığı, eğitim politikaları vs.konumuz açısından bahsi diğer)
Başdöndürücü bir hızla devam eden teknolojik gelişmeler, yeni öğretme anlayışları, değişen eğitim felsefeleri, yeni müfredat,paradigma arayışları; başrol oyunculuğundan veya takım kaptanlığından yönetmenliğe veya teknik direktörlüğe evrilen, belki oyuncu-yönetmen, sporcu-teknik direktör kimliğine dönüşen aşamada öğretmenin rolü çok hayati bir önem arz etmekte… Bu nedenle de öğretmenlik diğer mesleklerden çok daha farklı bir konumda ele alınmalı. İstisnaî kritik kimi pozisyonlar dışında örneğin bir hâkim veya bir doktor ne kadar tecrübeli (=yaşlı) olursa belki de o kadar iyi olur. Ancak söz konusu durum -kendisini her anlamada yenileyen, zinde tutanları tenzih ediyorum- öğretmenler için asla geçerli olamaz! 65 yaşına gelmiş bir eğitimci veya yönetici, 6 yaşındaki ya da 18 yaşındaki bir öğrenciyle ne kadar iyi bağ kurabilir, iletişime geçebilir, onu ne kadar anlayabilir…
Bakanlığa bağlı resmî eğitim kurumlarında yıllar itibarıyla 2003'ten 2007'ye kadar 20-25 bin aralığında öğretmen emekli olurken 2008'de 15 bin, 2009'da 10 bin, 2010'da 9 bin beş yüz, 2011'de 7.645 öğretmen emeklilik, istifa ve diğer nedenlere bağlı olarak bakanlıktan ayrılmış durumda… Sonraki iki yılda ise 5’er bin civarında emekliye ayrılan olduğunu düşünürsek sayının giderek ne kadar azaldığı, bunun da öğretmen adaylarına ayrıca sorun oluşturduğunu vurgulamak gerekir.
Çözümün ilk büyük adımlarından biri 56, 58, 62… yaşı beklemedenbüyük bir revizyonlayaşları en yüksek olan istekli öğretmenlere öncelik tanıyarak en az 50 binini emekliye ayırmakla işe başlamaktır. Her şey elbette mağduriyetler oluşturmadan, kapının önüne konulma hissine neden olmadan yapılmalıdır. Bunun için de orta vadeli projeksiyonlarla5-6 bin seviyelerine kadar inen yıllık emekli öğretmen sayılarını,özendirme yoluna giderek birkaç misline çıkarılmalıdır. Bu sayı ilk yıl, 50 bin olarak gerçekleştirilmeli, gerekirse emekliye ayrılan öğretmenin maaşından kesintiye gitmeden hatta emekli ikramiyesi, vaz geçilemeyecek kadar cazip hale bile getirilmelidir.
Ak Parti hükûmetleriyle birlikte atanan kadrolu öğretmen sayılarına baktığımızda2003'ten 2009'a kadar ortalama 20 binler civarından 2010’dan itibaren ortalama 40 bin civarına yükselmesine rağmen sağlanan artış, sadra şifa olmaktan uzak kalmıştır.
Yukarıda da ifade ettiğim gibi atanamayan öğretmenler -ki, sanki öğretmen atanmak için bir şey yapmamış hissi uyandırıyor- kavramsallaştırması yerine, ataması yapılmayan öğretmenler, yani bizzat siyasi iradenin tercihleri, öncelikleri yüzünden, YÖK’le iletişimsizliği yüzünden sayıları her geçen yıl arttığı için “ataması yapılmayanlar” geç de güç de olsa artık atanmalılar!
Bu kapsamda dershanelerdeki öğretmenlerden “kaç bini, ne kadar yıl çalışmış olanı, ne şekilde istihdam edilecek?” sorusu bir tarafa,emeklilik işlemleriyle birlikte eş zamanlı olarak eğitim kadrosuna cansuyu verilmeli, ilk etapta müthiş bir sinerji oluşturmak üzere çözümün ikinci büyük adımı olarak250 bin öğretmen alımı yapılmalıdır. Çünkü eğitim, “Verem Olmak Üretimi Düşürür” aymazlığına ve kapitalizmine, can simidi gibi teslim edilemez, kurban edilemez…
Artık yeter! Kıraç kalmış topraklar yağmurla, gönüller rahmetle buluşsun. Ataması yapılmayan öğretmenler için partiler, sendikalar, dernekler, sivil inisiyatifler, basın-yayı organları genel merkezleriyle, il ve ilçelerdeki temsilcilikleri kanalıyla kan bağışı çağrıları yapar gibi girişimlerde bulunmalı, Bakanın ve Başbakanın bu çığlıklara kulak vermeleri sağlanmalıdır.
Çünkü eğitim ekonomik raporlara, istatistik verilerin rehabilite edilmesine,
mali istikrarın sağlanmasına, bütçe açığının kapatılmasına, câri açığın küçültülmesine,
OVP hedeflerinin tutturulmasına, GSMH verilerinin artırılmasına, kişi başına
düşen milli gelirin yükseltilmesine, grafiklerin ve göstergelerin iyi gibi
görünmesine kurban edilemeyecek kadar hayati bir meseledir.
Bu yazının tüm hakları GazeteKamu.com'a aittir. "www.gazetekamu.com" biçiminde bağlantı kurulabilir, açık kaynak gösterilmek kaydıyla içerik kullanılabilir.