Mustafa Yıldız
Gezi Parkı'ndan "yaralanan, yara alan ve yararlananlar"
16.09.2011 tarihli, 2111 dosya ve karar nolu, oybirliği ile alınan kararla İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi, Taksim Meydanı Yayalaştırma Projesini uygulamaya geçirdikten sonra olanlar oldu, Türkiye ve dünya Taksime ve meydanlara kilitlendi.
Demokratik ülkelerde bırakın anamuhalefeti, muhalefeti, meclis dışı küçük partileri; 3-5 kişinintalepleri, taleplerini dile getirmeleri, bu yoldaki örgütlenmeleri bile saygıdeğerdir.
Polis müdahalesi, bir bahaneyi temin etsin diye mi ayarlandı?
Taksimdeki Gezi Parkında başlayan olayları da demokratik talepleri dile getirmek şeklinde değerlendirmek gerekir. Ne var ki ilk eylemlerde kimi polis memurlarının aşırı güç kullanması, acaba domino etkisi yaparak kitleler ayağa kalksın, tahriklere kapılmış gruplar çılgına dönsün veülke kaos içinde görüntüsü versin diye mi yapıldı?
İlk günlerde normal, sıradan gibi görünen gösteriler kısa bir süre sonra onur, vatanseverlik, ölüm-kalım meselesi, Atatürk, Cumhuriyet meselesine dönüştürüldü.
Sosyal medya araçlarıyla herkes bir muhabir, herkes artık bir yazar!
Bilindiği üzere gazete, TV, dergi, haber sitesi gibi her türlü basın-yayın, medya organı ya kendi bünyelerinde oluşturdukları müstakil muhabir/yazarların ürettiği haber/yorum/izlenim/analizlerle beslenip kamuoyunu bilgilendirir ya da ajanslara üyelik yoluyla üretilen basın-medya ürünlerini aktarması, kullanması yoluyla
Son yıllarda baş döndürücü bir hızla gelişen, yayılan sosyal medya ile her kullanıcı birer muhabire, birer yazara hatta birden çok hesap açma yoluyla bir medya grubuna dönüşme gücünekavuştu!
Sosyal medya: Hem yolgeçen hanı hem de ahlaksızlığın diz boyu olduğu bir meydan mıdır?
Son olaylarda çarpıcı bir şekilde görüldüğü üzere sosyal medya olabildiğince(!) hızlı iken tarafsızlık, şeffaflık, ilkelilik, denetim, yayın kurulu, editöryal yaklaşım gibi basın-medya ürünleri üretilip bilgilendirme süreçleri gerçekleşinceye kadar olması gereken bir dizi olmazsa olmazların -hâliyle- olmadığını gördük.Bu da ciddi bir şekilde sosyal medyanın ahlakiliği sorununu gündeme getirdi.
Herkesin yazar/muhabir olduğu bir ortamda basına yansıdığı gibi onlarca sosyal medya yalanı, iftirası namluya sürülen şarjör gibi öfke yeşerten bomba gibi polis tahrikinden sonra yaralara tuz biber oldu.
Bırakın sosyal medyanın amatör yazarlarını, toplumda belli bir saygınlıkları olan Gazeteci Tayfun Talipoğlunun polislere yönelik küfrü ile Oyuncular Sendikası Genel Başkanı sanatçı Mehmet Ali Alaboranın Mesele sadece Gezi Parkı olayı değil arkadaş, sen hâlâ anlamadın mı? Hadi gelşeklindeki twiti; niyetlerin, projelerin dışa vurumu nedeniyle medyada, sosyal medyada geniş yankı uyandırdı. CHPli meclis üyesinin Başbakan Erdoğana yönelik akıl almaz pankartı da tuhaflığıyla, ürkütücülüğüyle hafızalardaki yerini aldı.
Olayda YARAlanan ve olaydan YARARlananlar
CHP, 1 Haziran Cumartesi günü Kadıköy'de yapacağı mitingi iptal edip Taksimdeki gruba eklemlenerek meydanda oluşan doğal kalabalıktan nemalanmaya, kendi lehine çevirmeye çalışması da gündemde kendisine yer buldu. Olaylarda yaralanan İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, olayların 5. gününde Taksim'e giden Kemal Kılıçdaroğlu'nu şu ifadelerle eleştirdi: Direnişi biz başlattık. CHP ambulans arkasında giden fırsatçı taksi gibi konmak istedi. Yemezler gözüm...
Hükümetin yaklaşımı
Gazetekamuda daha önce de çıkan yazılarımda belirttiğim gibi önemli olan siyasetin iletişim kanallarını açık tutması, sosyal taraflarla diyaloğu önemsemesi ve bunun bir göstergesi olarak da ortaya konulan hasılalardan faydalandığını hissettirmesi gerekir. Burada konuyu dallandırıp budaklandırmadan hem genelde hem de konu özelinde şunları vurgulamak gerekir: Yönetici-yönetilen ilişkileri, konumu ile ilgili dillere pelesenk olmuş Şeyh Edebalininöğrencisi ve damadı Osman Gazi'ye yönelik öğütlerini, kulaklara küpe olması için bir kez daha düşünmek gerekir: Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana... Suçlamak bize; katlanmak sana Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana... Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana... Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana...Bu ifadeler, ne sorumlu tarafı küçültmeye yöneliktir ne de öneride bulunan Şeyh EdebalininOsman Gaziyi ezmesidir.Mesele, sorumluluğu vurgulamaktır, suçlu aramak değil Siyaset kurumu da bu tür durumlarda meseleye bu yönden bakabilmelidir.
Geç gelen sağduyu
Başbakan Erdoğan, cumartesi günü polisi geri çekerek geri adım attı. Gaz kullanımıyla ilgili hata ettik demesi de önemli bir gelişmeydi. Ne var ki bu girişimler ve açıklamalar daha önce olmalıydı.Sonrasında Cumhurbaşkanı Gülün başlattığı,Başbakan Vekili Arınçın devam ettirdiği açıklamalar ve yaklaşımlar da sorunu çözme konusundaidarenin iradesi olarak kamuoyuna yansıdı.
Hiç gelmeyen sağduyu!
Türkiye bir kez daha kamplara bölündü. Gezi Parkındaki olayları destekleyenler, karşı çıkanlar, rengini belli etmeyen/ kafası karışık/kararsızlardan oluşan 3. yolcular Şimdiye kadar polis, hükümet hakkında söylenmedik söz, yapılmadık hakaret kalmadı. Eleştiriler olsun hem de yol gösterici olsun Ne var ki şimdiye kadar şiddete başvuran, özel ve kamu mallarına zarar veren, türlü türlü dezenformasyonlar üreten saldırganlara yönelik dişe dokunur hiç bir eleştirinin olmaması izahtan yoksun bir durumdur.
Aynı gün 60 bin kişinin katıldığı Mavi Marmara yürüyüşünde olay yok!
Öte yandan gösterilerin zirveye çıktığı 1 Haziranda İHH İnsani Yardım Derneğinin organize ettiği ve Fatihten Edirnekapı Şehitliğine kadar saatlerce süren İsrailin Mavi Marmara gemisine baskınının 3. yıldönümündeki etkinlikte, Türkiyenin dört bir tarafından 60 bin kişinin katılması ve hiçbir hukuksuzluğa karışmamış olması da çok manidar olmalı, eylem kültürü açısından not edilmeli: Hakkını savunurken haksızlık etme, haksız duruma düşme!
Komplo teorisi mi komple teorik değil! mi?
Gezi Parkı olayları nedeniyle birçok komplo teorisi ortaya atıldı. Teoriler tamamen komplo mu, komple teorik mi yoksa öngörülen birtakım hedeflerin yanısıra yoksa bir de kısa vadede elde edilmiş kazanımlar mı var? Sıralayalım:
-Başbakan Erdoğan'ın Fas, Tunus ve Cezayir'deki temasları bir taraftan gölgelenmiş oldu diğer taraftan son Amerika ziyaretinde olduğu gibi bunca sorun varken neden yurt dışında sorgularına muhatap oldu.
-1 Haziranda 60 bin kişinin Fatihte katıldığı Mavi Marmara yürüyüşü,hem büyük bir organizasyon hem de İsrail ve Türkiye hükümetine mesaj iken ne yeterince gündeme geldi ne de ilgili taraflara güçlü bir kararlılık mesajı verilebildi.
-Gezi Parkı temsilcilerinin hükümetten 7 talebi ile KESKin istekleri de çok manidar! Evet, yukarıda da geçtiği üzere siyasetin eksikleri, kusurları, yanlışları ve de sorumlulukları var. Ancak sözkonusu açıklamalara bakıldığında parti kurmaya, siyaset yapmaya, ezici çoğunlukla iktidara gelmeye gerek yok. Yaparsın protestonu, yakarsın, yıkarsın, bunun üzerine çoğunluk-uzlaşmak zorunda olduğu için!- istediğiniz her türlü talebi yerine getirir. Tıpkı eski Anayasa Mahkemesi düzenindeki kolaylık gibi. Böyle bir durumda milyonlarca oy almanıza da gerek yok. 11 kişinin çoğunluğu, sizin gibi düşünüyorsa 6 veya 11; 411den de 511den de büyüktür!
-Orta ve uzun vadede önce yerel seçimleri etkilemek ardından cumhurbaşkanlığı seçimleri ve milletvekili genel seçimlerini arzu edilen bir sonuçla kazanmak.
-Barış Süreci ile birlikte Türkiyenin önünü görmeye başlaması, Suriyedeki denklemin görece çözüme kavuşmasının yaklaşması, bölgesel güç-küresel aktör hedefine bir yol kazası yaşatmak vs. Türkiyenin fili ve muhtemel oyun kuruculuğuna karşı oynan oyunlar, tezgâhlar.
Evet, belki hiçbiri, belki ikisi, belki de hepsi. Komplo mu komple mi zaman gösterecek.
Konfederasyonların yaklaşımı
Ülkemizin en büyük sivil toplum kuruluşları olan üç büyük konfederasyon KESK, TÜRKİYE KAMU-SEN veMEMUR-SENinkonu hakkındaki görüşlerine gelince:
KESK tamamen barışçıl eylemleri bastırmaya yönelik devlet terörü insanların can güvenliklerini ortadan kaldıran bir boyutta sürdürülmektedirderken Türkiye Kamu-Sen hükümete karşı sert ifadeler kullanıp göstericileri desteklerken protesto gösterilerine ise destek vermeyerek ilginç bir görüntü oluşturdu.
Memur-Sen ise milletimiz siyasi görüşlerinin farklılığını büyük Türkiye hayali içerisinde diyalog ile seslendirecek ve sonucu sadece uzlaşma olan feraseti aklıselim ile hâkim kılacaktır. Provokasyon çabaları da, huzuru bozma girişimleri de bu ferasetin karşısında yenilmeye mahkûmdur şeklinde konuştu.
Son olarak konfederasyonların yapmış oldukları açıklamaların ayrıntılarına bakalım:
Türkiye Kamu-Sen:
Genel Başkan İsmail Koncukunyaptığı açıklamayla Türkiye Kamu-Sen konu hakkındaki görüşlerini şu şekilde ortaya koydu:
Bu yaşananların esasında bir öfke patlaması olduğunu düşünüyorum. Türkiye'de bir polis devleti oluşturuluyor. ( ) ileri demokrasi ile alakası olmayan bir polis devleti fiilen oluşturulmak isteniyor. Hangi sebeple olursa olsun insanlarımızın demokratik tepkilerine hükümetlerin, siyasi iktidarların saygı duyması lazım.
İktidarın ayağı yere basmalı, iktidar gerçek anlamda demokrasiyi sindiren bir iktidar olmak zorundadır. İktidar, şımarık bir iktidar anlayışıyla davranıyor. Kendisi gibi düşünmeyenlere, kendi yaptıklarını onaylamayanlara neredeyse hayat hakkı tanımayan bir iktidar anlayışı var. Bu anlayışı, milletimiz adına, demokrasimiz adına şiddetle kınıyorum. Demokrasiyi hazmetmeliyiz. Bizim gibi düşünmeyenlere de değer vermeliyiz.
Hem vesayet rejiminden rahatsız olduğunuzu her fırsatta dile getireceksiniz ama sizin gibi düşünmeyen insanlara dünyayı dar edeceksiniz. Böyle bir şey yok. Böyle bir hakka hiç kimse sahip değil. Bu millet de böyle bir hakkı size vermedi. Dolayısıyla bu milletin her ferdine -düşüncesi, anlayışı ne olursa olsun- saygı duymak zorundasınız. Başka yolu yok.
KESK:
Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu KESK, aldığı grev kararını Gezi Parkı protestoları nedeniyle eylem tarihini öne alarak fırsatı iyi değerlendirdi, sitesinden şu açıklamayı yaptı:
Gezi Parkının ranta açılmasına karşı yedi gün önce başlayan tamamen barışçıl eylemleri bastırmaya yönelik devlet terörü insanların can güvenliklerini ortadan kaldıran bir boyutta sürdürülmektedir.
Ülkenin tamamına yayılan demokrasi talepli kitlesel gösterilere karşı uygulanan devlet terörü AKP iktidarının demokrasi düşmanlığınıtüm dünyaya bir kez daha göstermiştir.
Hukuk tanımaz biçimde adeta intikama dönüşen operasyonlar tüm ülkeyi gaz bombalarına boğmuş, Başbakan demokratik haklarını kullanarak eylemlere katılan milyonları marjinal, bir avuç çapulcu olarak niteleyecek kadar pervasızlaşmıştır.
Kuruluş felsefesini ve değerlerini fiili meşru mücadeleden alan KESK, ülke genelinde yaşanan bu vahşete karşı mücadeleyi yükseltme kararlılığındadır.Yaşanan gelişmeleri değerlendirenKonfederasyonumuz, halkın can güvenliğini ortadan kaldırmaya yönelik bu tutuma karşı( ) tüm emek ve demokrasi güçlerini bu baskıcı, otoriter ve hukuk tanımaz hükümete karşı mücadeleyi ortaklaştırmaya ve yükseltmeye çağırıyoruz.
MEMUR-SEN:
Memur-Sen yaptığı açıklamada itidal çağrısı yaparak ilgili tarafları provakasyonlara karşı uyardı ve çözüm için diyalog önerisinde bulundu:
Bugün ulaştığı nokta itibariyle eylemler hak talebi olmaktan çıkıp doğrudan hak gaspına dönüşmüştür. Özellikle büyük şehirler olmak üzere esnafın işyerini açması engellenerek evine ekmek götürme hakkı, ambulansların önü kesilerek tedavi hakkı, medya araçları yakılarak basın hürriyeti ve haber alma özgürlüğü, öğrencilerin okullara ve dershanelere gitmesi imkânsız hale getirilerek eğitim hakkı ve turistler dâhil insanların seyahat etme özgürlüğü gasp edilmiştir.
Küresel nitelikteki sorunlara ve bulunduğu bölgedeki çatışmalara çözüm üreten Türkiye devletiyle ve milletiyle kendi sorunlarına ve çekişmelerine diyalog ile çözüm üretecek kapasiteye fazlasıyla sahiptir. Bu çerçevede hükümet güvenlik ve özgürlük dengesini bozmadan eylemlerin sona ermesini sağlayacak tavrı ve dili benimsemelidir.
Eylemin toplumsal kaosa dönüşmesini engellemek ve provokatörlere fırsat vermeme adına sağduyu çağrısı yapan, kendi teşkilatları başta olmak üzere millete sükûnet tavsiye eden siyasi liderler ve kanaat önderlerine teşekkür ediyoruz.
Memur-Sen olarak; başta gençler olmak üzere milletimizin sivil itaatsizlik hakkını başkalarının hukukuna zarar vermeden kullanmalarının, bu sınırın her hangi bir şekilde aşılması durumunda ise milletimizin eylemcilere doğrudan müdahale etmek gibi kaosu artıracak ve derinleştirecek davranışlardan uzak durmasının oynanmak istenen oyunu bozacağına inanıyoruz.