Prof. Dr. Osman Köse
Rusya ve Kırım
Ukrayna’da ortaya çıkan son siyasi kriz ve ayaklanmanın bir parçası olarak Kırım, dünya gündeminin ön sıralarını işgal etmeye başladı. Kültür ve tarihi ile Türkiye’nin ve Türk toplumunun bir parçası olan bahtsız yarımada Kırım’ın 1944 yılı sürgününün 68. yılında tekrar Rus işgali ile gündeme gelmesi tarihin acı bir tesadüfüdür.
………………
Kırım hanlığı, Altınordu devletinin toprakları üzerinde 1441 yılında Cengiz hanın soyundan gelen Hacı Giray tarafından kuruldu. Daha sonraki Kırım hanları bu sülaleden gelmektedir. Fatih Sultan Mehmed döneminde de Osmanlı tabiiyetine girdi. Karadeniz kıyısında bir yarımada şeklinde olan Kırım, imtiyazlı eyalet olarak yaklaşık 300 yıl kadar Osmanlı idari sisteminin bir parçası olarak kaldı.
Kırım’ın tamamı 1771 yılındaki Rus işgaline kadar Müslüman’dı. Kırım tatarları Osmanlı devletine gönülden bağlıydılar. Osmanlı devleti de Kırım’a büyük ehemmiyet veriyordu. Bir Osmanlı iç denizi olan Karadeniz ve İstanbul’un güvenliği için Kırım, sigorta olarak görülüyordu. 17. asırdan sonra Rusların kuzeyden askeri ve siyasi bir güç olarak ortaya çıkması ve hedefinin güneye doğru yayılma olarak belirmesi ile Kırım’ın stratejik ve jeopolitik önemi bir kat daha arttı.
Rusya ile yapılan 1768 – 1774 savaşı Osmanlı devleti için felaket oldu ve imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması ile Kırım Osmanlı devletinden alındı. Yalnız dini işlerde İstanbul’a bağlı kalırken, gerçek anlamda burası Rusya’nın nüfuz altına bırakıldı. 1771 yılında buraya giren Ruslar dışarıdan nüfus transferi yaparak Kırım’ın önemli yerlerine gayr-ı Müslim unsurları yerleştirmeye başladı. Rusya içinden ve dışından Rus olmayan gayr-ı Müslim unsurlar da buraya yerleştirilirken yarımadanın yerli ahalisi Tatarlar katliam ve göçe tabi tutuldu. Hedefleri Karadeniz’e ulaşmak olan Ruslar, Kırım’a tamamen yerleşmeye başladılar. 1783 yılında da burayı ilhak ederek ülkelerine kattılar. Osmanlı devleti, içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi çöküntünün bir sonucu olarak savaşı göze alamadığından Kırım’ın ilhakına herhangi bir tepki gösteremedi ve verdiği beyanname ile de bunu resmen kabul etmek zorunda kaldı.
Kırım’ın Rus işgali altına girmesi Osmanlı devleti ve toplumuna çok ağır geldi. Osmanlı devleti bunu hiçbir zaman hazmedemedi. Kırım’ı kaybetmeyi “can evinden vurulma” ve “namusuna el uzatma” olarak gördü. Kırım, devlete bağlı bir yarımada değil, “can evinin yongası”ydı. Kırım’ı tekrar geri almak için açılan 1787 savaşında Özi kalesinin Rusların eline geçtiği haberi kendinse ulaşınca Padişah I. Abdülhamid bu üzüntüyle felç geçirdi ve hayata gözlerini yumdu. İşgal sürecinin başlaması ile Tatarların da gözlerinden yaş eksik olmadı ve hayatlarını bu yörenin işgalden kurtarılması yoluna adadılar.
Ruslar Kırım’a girdikten sonra hızla buraya yerleşmeye ve yarımadanın demografik yapısını değiştirmeye başladılar. Azak’ta gemi inşasına başlayarak askeri filo oluşturdular. İşgal ve ilhak tamamlanınca Çariçe II. Katerina görkemli bir törenle 1787 yılında Han sarayının bulunduğu Bahçesaray’a geldi. II. Keterina, Kırım’a girerken yol boyu asılan “Bu yol İstanbul’a gider” ve “İstanbul’un kapısı” yazıları büyük anlamlar taşımaktaydı.
Kırım, Rusların eline geçti ama Osmanlı devleti bilinçaltında bunu hiçbir zaman kabullenemedi. 1853 – 1856 Kırım savaşında bu uğurda çok canlar verildi. Savaş kazanıldı fakat Kırım yine Ruslarda kaldı. Zira Osmanlı devleti bu dönemde epey zayıflamıştı. Savaşta ona yardım eden Fransa ve İngiltere de Osmanlı devletinin güçlenmesini istemiyordu. Kırım savaşından geriye kalan tek hatıra, Osmanlı devletinin 1854 yılında İngiltere’den yaptığı ilk dış borçlanmaydı.
1783 yılındaki ilhaktan sonra Kırım’da tatar nüfus azalmaya başladı. Kırım’ın verimli yerleri ve şehir merkezlerine Ruslar yerleştirildi. Çarlık döneminde tatarların Kırım’da siyasi ve iktisadi etkinlikleri kalmadı. 1917 yılında Rusya’da ortaya çıkan Bolşevik devrimi Rusya’ya katılan diğer unsurlar gibi tatarlara da ümit kaynağı oldu ve Kırım Türkleri bağımsızlıklarını ilan etti. Bolşevikler idareye hakim olunca 1920 yılında burayı tekrar işgal ederek Kırım’ı muhtar cumhuriyetler arasına kattı.
Kırım tatarları en büyük darbeyi Stalin’in yaptığı 1944 sürgününde aldı. Almanlara yardım ettikleri gerekçesi ile tatarlar 1944 yılında toplu olarak vatanlarından Rusya ve Orta Asya’ya sürgün edildiler. Sürgün kararının tebliğinden sonraki bir saat içinde hiçbir eşyalarını alamadan vagonlara doldurularak sürgün edilen tatarların epey kısmı yollarda açlık, susuzluk ve hastalıktan öldü. Yaklaşık 400 bine yakın tatarın sürgün edildiği tahmin edilmektedir. Kırım’da neredeyse hiç tatar kalmadı. Onların boşalttığı yerlere de Ruslar yerleştirildi.
Rusya, 1954 yılında Kırım’ı muhtar cumhuriyet olan Ukrayna’ya verdi. Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla 1991 yılında Ukrayna bağımsız devlet olunca Kırım, özerk cumhuriyet olarak bu devletin yönetiminde kaldı.
……………………………..
Rusya, kendine bağlı olan muhtar cumhuriyetlerin bağımsız devlet olmalarına ses çıkarmadıysa da, ekonomik durumunu düzelttikten sonra bu ülkeler üzerindeki siyasi ve askeri nüfuzunu kuvvetlendirmeye çalıştı. Ukrayna da bu anlamda Rusya’nın kendi haline bırakamayacağı bir devletti.
İki milyona yakın nüfusu ve 26. 100 km kare yüzölçümüne sahip bu yarımada Ruslar için vazgeçilmeyecek bir yerdir. Her şeyden önce tarihsel sürece bakıldığında Rusya buraya tutunabilmek için büyük tehlikeleri göze almıştır. Ukrayna’da yaşayan Rusların en çok yoğun olduğu yer Kırım’dır. İki milyona yakın bir nüfusa sahip olan Kırım’ın yarısı Ruslardan oluşmaktadır. Karadeniz kıyısında stratejik ehemmiyetinden dolayı Rusya’nın her zaman yarımadada ağırlığının olacağı kaçınılmazdır.
Son ortaya çıkan krizi sadece Kırım ekseninde değerlendirmemek gerekir. Fakat Kırım Özer Cumhuriyeti parlamentosunun oy birliği ile aldığı “Rusya’nın bir parçası olma” kararı dengeleri ve gidişatı değiştirecek bir gelişmedir. Rusya devlet başkanı Putin’in, iktidara geldikten sonraki tavırları mevcut politikaya uygundur. Zir Putin, Deli Petro’nun yolunda giden bir siyasetçi izlenimi vermektedir.
……………………….
Ukrayna’da ortaya çıkan siyasi kargaşa ve Kırım’daki son gelişmeler Türkiye için son derece önemlidir. Son dönemde anavatanlarına geri dönenlerle beraber Kırım’da % 15 kadar Tatar nüfus vardır. Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu liderliğinde ayakta kalma ve vatanlarına sahip olma mücadelesi veren Tatarlar için Türkiye’nin desteği önemlidir.
Kırım konusunda Türkiye’nin ortaya koyduğu politika makuldür. Türkiye, Kırım’ın Ukrayna’nın bir iç meselesi olduğunu ve bu çerçevede meseleye çözüm yolu bulunmasını seslendirmektedir. Önemli olan burada olan Tatarların mağduriyete uğramadan bu meselenin hallolunmasıdır.
NATO, ABD ve batılı ülkeler Kırım konusunda Türkiye paralelinde tepkilerini ortaya koymuşlardır.
Bundan sonraki süreçte oluşacak olan gelişmeler bölgenin istikrarı, Kırım’ın geleceği ve Tatarların durumu için çok önemlidir.
Şayet Kırım Rusya’ya bağlanırsa Tatarları sıkıntılı bir süreç beklemektedir.
Sıcak günler bizi beklemektedir. Fakat ne olursa olsun Kırım ve Ukrayna’da yeni bir dönem başlamaktadır.