Prof. Dr. Osman Köse
Cenevre-2 Konferansı’na Doğru Suriye İç Savaşı
Türkiye’nin yanı başında bir iç savaşın eşiğinde olan Suriye, 1517 yılında Yavuz Sultan Selim tarafından Osmanlı devleti sınırlarına katıldı. Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı devletinin yenilmesiyle Suriye toprakları Fransa mandası altına girdi. 1920 yılında Lübnan da Suriye’den ayrılarak ayrı bir devlet olarak ortaya çıktı. Suriye’de patlak veren bir dizi ayaklanmalardan sonra 17 Aralık 1946 yılında Fransa bu ülkeyi terk etmek zorunda kaldı ve Suriye bağımsız bir devlet oldu. Ülke, 1968 yılından itibaren Nusayrilerin kontrolü altına girdi. 1970 yılından beri Esed ailesi tarafından yönetilen Suriye’de 1970 – 2000 yılları arasında Hafız Esed ve onun ölümünden itibaren de halen görevde olan oğul Beşşar Esed Cumhurbaşkanı olarak görevine devam etmektedir. Suriye’deki rejim bu nedenle “Esed rejimi” olarak adlandırılmaktadır.
“Arap baharı” olarak bilinen ve Kuzey Afrika ve Ortadoğu’daki eski Osmanlı coğrafyası üzerinde kurulu diktatörlükle idare edilen ülkeleri hedef alan iç savaş 2011 yılı Mart’ında Suriye’ye sıçradı İlkönce dağınık olarak yönetime karşı isyan eden muhalefet daha sonra Suriye Ulusal Konseyi’ni kurarak bunun etrafında Beşşar Esad’a karşı mücadele etmeye başladı. İç savaşın başlaması ile değişik ülkelerde faaliyet gösteren radikal örgütler ve gruplar, başta El-Kaide olmak üzere Suriye’ye akın ederek burada cepheler kurmaya başladılar. Suriye muhalefetini temsil eden Suriye Ulusal Konseyi baştan beri Türkiye’nin desteğini tam olarak almasına rağmen Amerika başta olmak üzere batılı ülkeler zaman içinde farklı politikalar izlediler. Amerika ve batılı ülkelere ilk zamanlar Suriye Ulusal Konseyi’ne tam destek verirken savaşın uzaması ile bu politikalarında yumuşamaya giderek Esed rejimine mesafeyi kaldıran davranışlar göstermeye başladılar. İç savaşta Rusya, Çin ve İran gibi ülkeler mevcut Suriye rejimine olan desteklerini her zaman sürdürdüler ve bu politikalarını hala devam ettirmektedirler.
Suriye iç savaşı başladığı zaman hiç kimse savaşın bu kadar uzayacağı ve kayıplara vesile olacağını tahmin edemiyordu. Mısır, Libya ve Tunus gibi “Arap baharı”nın görüldüğü ülkelerin aksine Suriye’de iç savaş çıkınca, büyük devletler farklı refleksler ve kesin kutuplaşmalar içine girdiler. Büyük devletlerin 185.180 km kare gibi küçük ve petrol zengini olmayan bu ülke üzerinde geliştirdikleri kesin ve katı politikaların sebebi ne olabilirdi ?
Devletlerin kutuplaşmalarına sebep olan Suriye’nin önemi jeopolitik konumundan gelmektedir. Dünya tarihinde izler bırakan büyük devletler Suriye’ye hakim olduktan sonra Anadolu, Mısır, İran ve bu günkü Arap coğrafyasında tutunabilmişler ve Akdeniz ile Hazar havzasında söz sahibi olmuşlardır. Rusya, İran ve Çin’in Suriye’deki mevcut rejimi tutmalarını bu sebeple açıklayabiliriz. Hazar havzasına hakim olan Rusya, mevcut Esed rejimi üzerinden Ortadoğu’yu kontrol altına alamaya ve hatta gerekirse Akdeniz’e inmeye çalışmaktadır. İran, mezhep olarak Nusayri Esed idaresini kendisine yakın görmekte ve bu sebeple Esed rejimini desteklemektedir. Bu nedenle mezhep bağlamında İran, Suriye, Irak ve Lübnan’da üslenen Hizbullah ile geniş bir Şii – Nusayri yelpazesi oluşmaktadır.
Aynı şekilde Amerika, İngiltere, Fransa, diğer Avrupa ülkeleri ve İsrail için de Suriye önem taşımaktadır. Bu ülkenin Akdeniz’e ve Lübnan’a komşu olması ve güçlü bir askeri güce sahip olması İsrail için büyük tehlike arz etmektedir. Türkiye için ise Suriye çok daha büyük önem ifade etmektedir. Bir kere Anadolu’nun güvenliği Suriye’deki istikrar ve güvenden geçmektedir. Suriye’de oluşacak düşmanca bir yönetim Türkiye’nin güvenliği için en büyük tehlikedir. Bu durumu PKK’nın başı Abdullah Öcalan’ın Suriye’den ayrılıncaya kadar olan zaman diliminde açık şekilde gördük.
Savaşın başladığı 2011 yılından itibaren, diğer ülkelerde ortaya çıkan iç ayaklanmaları göz önüne alanlar burada da bir yıl içinde her şeyin biteceği ve Esed rejiminin tarihteki yerini alacağı görüşündeydiler. Fakat gelişmeler bu şekilde olmadı ve Esed rejimi diğer ülkelere göre güçlü bir savunma refleksi gösterdi. Şimdiye kadar Esed rejimini güçlü bir şekilde ayakta tutan bazı sebepler vardır. Bunlar:
1 – Rusya, Çin, İran ve Hizbullah’ın askeri personel, silah, para ve uluslararası siyasette Suriye’ye kayıtsız şartsız destek vermeleri.
2 – Amerika, İngiltere ve Fransa gibi ülkelerin muhalefete söz verdikleri destekleri yeterince yerine getirmemeleri.
3 – Türkiye’nin tek başına muhalefete verdiği askeri ve siyasi desteğin yetersizliği.
4 – Suriye muhalefetinin birlik sağlayamaması.
5 – Esed rejiminin, Suriye Kürtlerinin kurduğu PYD ve diğer radikal örgütler El –Kaide, El – Nursa ve IŞİD gibi gruplarla zaman içinde iş birliği yaparak bunları da Suriye Ulusal Konseyi’ne karşı savaşa yönlendirmesi.
Esad rejiminin aldığı destekler, muhalefetin birlik sağlayamaması ve dış dünyadan gerekli desteği alamaması sebebiyle uzayan iç savaşta 22 milyon civarında bir nüfusa sahip Suriye bu gün harap olmuş durumdadır. Ülkenin savaştan etkilenmeyen hiçbir bölgesi ve zarar görmemiş hiçbir ferdi bulunmamaktadır. İç savaşta en çok ölenler ve zarar görenler her zamanki gibi elbette sivillerdir. Esed rejiminin sorumsuzca her gün attığı varil bombaları ve üstün silah gücü ile binlerce insan hayatını kaybetmekte ve binlercesi de yaralanmaktadır. Bu güne kadar ne kadar insanın öldüğünü tespit etmek elbette zordur fakat Suriye İnsan Hakları Örgütü’nün raporuna göre 2013 yılı Ağustos ayına kadar 101.500 kişi hayatını kaybetmiştir. Bu kayıpların 10.933’ü çocuk ve % 88’i sivillerdir. Bu rakamın bu gün 200 binleri bulduğu kesindir. Bunun yanında bir milyondan fazla insan mülteci durumuna düşmüştür. Sadece 600 bini aşkın mülteci Türkiye’ye gelmiştir. Lübnan, İran ve çevredeki Arap ülkeleri mültecilerin akın ettiği yerlerdir. 3 Milyondan fazla kişi de Suriye içinde mülteci durumuna düşmüştür.
Bu şartlar altında ABD ve Rusya’nın yönlendirmesiyle Suriye’deki savaşa bir çözüm bulmak için 22 Ocak’ta 2. Cenevre Konferansı yapılacaktır. BM, konferans için uzun süreden beri hazırlık yapmaktadır. Konferansa giderken Rusya’nın güçlü desteğine sahip olan Beşşar Esed, iktidardan çekilmeyeceğini her defasında vurgularken, attığı adımlarla batı ülkelerinin sempatisini kazanmayı hedeflemiştir. Bunlardan birincisi kimyasal silahların imha edilmek amacıyla teslimini kabul etmek ve ikincisi de kendisinin El Kaide’ye karşı bir güç olduğunu batılı ülkeleri bir nebze de ikna etmek.
Suriye muhalefetinin 30 kişilik bir ekiple katılacağı bu konferans Suriye’nin geleceği için büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle Suriye muhalefeti, konferansa başlamadan önce Esed rejiminin şimdiye kadar 11 binin üzerindeki muhalifi işkencelerle nasıl öldürdüğünü göstermek amacıyla 55 binin üzerinde fotoğrafı dünya kamuoyuyla paylaştı. Bu şekilde taraflar konferansa katılan ülkeleri ve dünya kamuoyunu etkilemeye çalışmaktadırlar.
Yukarıda ifade edilen sebeplerle 22 Ocak’ta Cenevre’de yapılacak olan konferansa mevcut Suriye rejimi şimdiye kadarki en güçlü haliyle katılmaktadır. Fakat her ne olursa olsun Esed rejiminin sonu artık yaklaşmıştır. Rusya, menfaatlerini garanti altın aldıktan sonra her zaman Beşşar Esed’in arkasında durmayacaktır.
ABD ve Rusya’nın çağrısı ile yapılan bu toplantıda Suriye için hayati önem taşıyan kararlar çıkabilir.
Esed rejiminin bu zamandan sonra devam etmesi imkansızdır.
22 Ocak 2014 tarihi Suriye’nin geleceği için bu nedenle önemlidir.
Temennimiz bu ülkede akan kanın durması ve istikrarın yeniden sağlanmasıdır.
Suriye’de huzurun tesisi, Türkiye’nin istikrarı için önemlidir.
Bu yazının tüm hakları GazeteKamu.com'a aittir. "www.gazetekamu.com" biçiminde bağlantı kurulabilir, açık kaynak gösterilmek kaydıyla içerik kullanılabilir.