Prof. Dr. Osman Köse
Ateş Çemberindeki Ülke Türkiye
Dünya coğrafyası üzerinde öyle yerler vardır ki sahibi olan devletler buraları korumak için karadan veya denizden askeri güç seferber etmeye ve sürekli teyakkuzda bulunmaya gerek duymazlar. Normal bir askeri kuvvet ve çaba ile tüm güçlerini ülke kalkınmasına harcayabilirler. Fakat öyle ülkeler de vardır ki üzerinde yaşadıkları coğrafyada kalmak ve hayat sürmek her zaman bedel ödemeyi ve gerekirse bu uğurda yaşam boyu candan ve serden vazgeçmeyi gerektirir. Türkiye, hassa bir coğrafya ve stratejik konuma sahip bir ülke olarak bu ikinci gruba giren ülkeler arasında belki de en başta gelmektedir.
Türkiye’nin hassasiyeti elbette sahip olduğu coğrafyanın stratejik konumundan kaynaklansa da, Türklerin zengin ve dikkat çekici tarihsel geçmişe sahip olmaları bu önemi kuvvetlendirmekte ve perçinlemektedir. Türk tarihine bakıldığında Ortaasya’da güçlü devletler kurarken dünyaya nizam veren Roma İmparatorluğunun ikiye bölünmesine sebep olmuşlar, Avrupa ve dünyada milletlerin dengesini değiştirecek ölçüde batıya yüklenmişler, Büyük Selçuklu ve Osmanlı gibi medeniyet inşa edebilen devletler kurmuşlar ve en önemlisi de Asya’dan gelerek Avrupa’nın ortasına kadar bir alanı vatan edinerek buraya yerleşmişlerdir. Bu günkü Türkiye, tarihin derinliklerinden beri yürüyerek gelen bir milletin elinde kalan son toprak parçası fakat dünyanın en değerli ve dikkat çekici bir coğrafyasıdır.
Türkiye’nin önemi doğu ile batıyı birbirine bağlayan bir köprü olmasının yanında, Osmanlı mirasına sahip bir ülke olarak dünya siyasetinde söz sahibi ve yön verebilen siyasi ve askeri bir güç oluşturabilecek beceriye, tecrübeye ve hafızaya sahip olmasıdır. Kurulduğu günden beri iç ve dış politikada önüne çekilen setlerle uğraştırılan Türkiye’nin, aynı dönemde savaştan beraber çıktığı ülkelerin gelişim seyrine bakıldığında çok gerilerde kaldığı görülecektir. Birinci Dünya Savaşı’ndan çıkan ülkeler olarak Almanya ve Avusturya’nın kat ettiği mesafeler ile Türkiye’nin bu gün geldiği nokta örnek olarak verilebilir. Bu zamana kadar tek parti döneminin iç siyasetteki kısır döngüleri, 1960 ve 1980 darbeleri ve daha sonraki darbe teşebbüsleri ve 1980 öncesi sağ-sol kavgaları gibi sorunlarla uğraşılmış veya uğraştırılmak zorunda bırakılarak kalkınma sağlanamamıştır.
Türkiye, ekonomik ve sosyal alanlarda kalkınmaya başladığı dönemlerde dış siyasette ve onların iç siyasetteki uzantıları vasıtasıyla önüne engeller çıkarılmış ve kargaşa ortamına itilmeye çalışılmıştır.
Son dönemlerde Turgut Özal ile başlayan kalkınma süreci, ona yapılan suikast ile önlenemeyince, kendisinin şüpheli ölümü ile Türkiye’nin önü kesilmiş ve ülke istikrarsız bir sürece girmiştir. 28 Şubat post-modern askeri darbesi ile de bu zaman kadar olan tüm ekonomik ve siyasi kazanımlar kaybedilmiş ve karanlık bir döneme girilmiştir. Türkiye’nin kalkınmasını istemeyen iç ve dış odaklar bu şekilde başarılı olmuşlardır.
İçine düştüğü sosyal ve siyasi sıkıntılardan kısa zamanda kurtulma becerisine sahip olan Türkiye, bin yıl sürecek denilen 28 Şubat kâbusunu üzerinden atarak son 10 yıldır farklı bir döneme girmiştir. Bu süreçte, IMF’ye olan borçlar ödenmiş, kişi başına düşen milli gelir üç kat artmış, köklü projeler hayata geçirilmiş ve Türkiye ihtiyacı olan teknolojiyi yarı yarıya üretir hale gelmiştir. Bunun yanı sıra dünyada ve özellikle çevresinde nüfuz alanı olan coğrafyada mazlumların koruyucusu ve İsrail’in bölgede Filistinlilere yaptığı zulme karşı tek ses çıkaran ülke olmuştur.
Türkiye, son yıllarda sahip olduğu ekonomik gelişmelerle kabuğunu kırmaya başlamıştır. Ortaya koyduğu kalkınma modeli ile sadece kendine değil çevresine de örnek olmuştur. Ekonomik ve sosyal alandaki bu gelişmeler Türkiye ve Ortadoğu’da hesapları olan çoğu ülkeleri rahatsız etmiştir.
Türkiye’nin gelişmesinden rahatsız olan ülkeler her fırsatta onu sıkıştırmak ve zora sokmak için iş birliği yapmaktadırlar. Dış politikada dost ülkeler olarak bilinen Amerika, Almanya ve diğer Avrupa ülkeleri son dönemlerde Türkiye’yi zora sokacak politikalar takip etmişlerdir. En son örnek olarak Suriye konusunda Türkiye, Amerika ve Avrupa ülkeleri ile beraber yola çıkmış olmasına rağmen yarı yolda bırakılmış ve bir batağa sürüklenmek istenmiştir. Türkiye’nin gelişmesinden rahatsız olan bu dost ülkeler, onun Suriye, Mısır, Tunus, Irak, Libya, Sudan ve dünyanın değişik yerlerinde izlediği dış politikayı istismar ederek Türkiye’yi El-kaide terör örgütüne yardım eden ülke konumuna getirmek istemektedirler.
Türkiye’de son dönemde meydana gelen iç gelişmeleri bu açıdan değerlendirmek yerinde olacaktır.
“Gezi olayları” ile başlayan süreçte, olayları çıkaranların taleplerine bakıldığında bunu rahatça anlamak mümkündür. Mevcut hükümetin gitmesi ve Türkiye’nin geleceği için hayati önem taşıyan projelerin durdurulması temel isteklerdir. Bunun sonucunda arzu edilen siyasi istikrarsızlık ve kargaşanın her tarafa hakim olmasıydı fakat bunda başarılı olamadılar.
Son olarak 17 Aralık’ta “yolsuzluk ve rüşvet operasyonu” adı altında başlayan sürecin de bunun devamı olduğu görülmektedir. Bu sefer dış bağlantıları güçlü ve devlet kurumları içine sızan bir örgüt taşeron olarak kullanılarak yine siyasi istikrasızlık çıkarılmak istenmiş ve yukarıda bahsedilen hayati projeleri durdurmayı hedeflemişlerdir.
17 Aralık operasyonları ile başlayan süreçte taşeron olarak kullanılan örgütün toplumsal yaşamdaki etki alanları dikkate alındığında, Türk sosyal hayatında derin izler bırakacak köklü kırılmaların olabileceği görülmektedir. Bu nedenle Başbakan tarafından 17 Aralık operasyonu “Dost- modern darbe” teşebbüsü olarak tanımlanmıştır.
Özellikle yakın zamanda yapılacak olan yerel seçimler ve arkasından Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yaklaşması önümüzdeki günlerin daha da hareketli geçeceğini işaret etmektedir.
Türkiye bir ateş çemberinin ortasındadır.
Bu coğrafyada yaşamak bedel ister ve bu bedel her zaman fazlasıyla ödenmiştir.
Ümit ediyoruz ki tarihsel tecrübe ve birikim ile bu ateş çemberi yarılacak ve Türkiye hedeflenen düzeye başarıyla ulaşacaktır.
Bu yazının tüm hakları GazeteKamu.com'a aittir. "www.gazetekamu.com" biçiminde bağlantı kurulabilir, açık kaynak gösterilmek kaydıyla içerik kullanılabilir.