A. Kadir Yüksel
Eğitimin Milli Garabeti
Ak Parti hükümeti boyunca, yanılmıyorsam en çok bakanın değiştiği yer, Milli Eğitim Bakanlığı. Erkan Mumcu, Hüseyin Çelik, Nimet Çubukçu, Ömer Dinçer ve Nabi Avcı. Milli Eğitim Bakanlığı koltuğundan ne doçentler, proflar geçti, yine de bu ülkenin milli eğitim politikasını belirleyemedi.
Her gelen adeta parti değişimi yaşanmış gibi milli eğitimin temelleri ile oynadı. SBS, üniversiteye giriş öğrencileri ve velileri hayatlarından bezdirdi. Eğitimin bütün sorunları çözülmüş gibi, şimdi de dersanelere el atıldı.
Bir dostum anlatmıştı; İki bürokratımız ders kitapları hakkında konuşurken, değişen coğrafya ders kitabından bahsediyorlar. O sırada ortamda bulunan Japon konuk hayretle soruyor; Son bir yılda büyük bir deprem mi yaşadınız; cevap hayır. Haritanızdan bir yer mi eksildi; cevap yine hayır. ‘O zaman coğrafya kitabı niye değişir?’ Sorusu gelir ve kimse cevap veremez. Zira coğrafya bilgileri de bir yılda kitap değişimine sebep olacak kadar gelişmiyor.
Biz böyle bir ülkeyiz. Sanki ülkemizin her köşesindeki okullarımızda öğretmen sayıları, sınıf mevcutları, okullardaki teknik ve fiziki imkanlar eşit; veliler de daha fazla para harcama fantezisi ile çocuklarını dersanelere gönderiyor.
Başbakan “Herkes çocuğunu gönderemiyor. Adaletsizlik oluyor. Millet soruyor ‘okul varsa dershaneler niye var? Dershaneler varsa okul niye var?’ diye. Bizim okulları güçlendirmemiz lazım. Dershaneler okul haline getirilsin biz destek veririz” demiş. Dersaneler niye var; belli değil mi? Okullar eşit ve aynı seviyede olmadığı için. Önce okulları eşit seviyeye getirin, sonra kapatın dersaneleri. Bu bakış açısına göre, özel okulları da kapatın; herkes çocuğunu gönderemiyor. Mesela Galatasaray Lisesi’nden başlayalım, kapatmaya.
Hep söyledik; ‘Türküm, doğruyum, çalışkanım’ demekle doğru ve çalışkan olunmuyor, diye. Dersaneleri kapatınca da milli eğitim kurtulmayacak. Sadece gündem değişecek, tartışmanın ekseni kayacak.
1918 yılında Birinci Dünya Savaşı’nda beraber kaybettiğimiz Almanya, 1939’da ikinci dünya savaşına büyük ve güçlü bir devlet olarak girdi. 1945’de mağlubiyeti tekrar yaşadı. Bugün yine devler liginde. Hatta, bundan 30-40 yıl önce, ülkesinde işçi olarak, çalışmak için sıraya girdiğimiz, vagonlarla göç ettiğimiz kurtuluş umudumuz bir ülke idi.
Biz niye halen AB’nin fasıllar bölümündeyiz? Yaz-boz politikalar yüzünden. Uzun vadeli, milli projeler üretip bunların peşinden koşmadığımız takdirde kendimizi avutmaya devam edeceğiz. Ucuz iç politikalara alet ettiğimiz temel sorunlarımızın çözümü, ego’larımızdan vazgeçmeyi bildiğimiz gün gerçekleşecek.
Ve ‘bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın’ anlayışını bıraktığımız gün,
kurtuluş günümüzdür. Diğer türlü, sarı inek hikayesini hatırlar, dururuz.
Bu yazının tüm hakları GazeteKamu.com'a aittir. "www.gazetekamu.com" biçiminde bağlantı kurulabilir, açık kaynak gösterilmek kaydıyla içerik kullanılabilir.