A. Kadir Yüksel
Devrime Giden Yolda Taksim
Türkiye üzerinde yeni bir oyun oynanıyor. Yabancıların gölgesi zaten üzerimizden hiç eksik olmadı. Yıllardır iç işlerimize bile karıştılar. Yabancıların müdahalesi öylesine alışkanlık yaptı ki, her darbe döneminde, her iktidar krizinde onların izini sürdük. Darbe senaryoları yazdığımız zaman bile, kim desteklerse başarılı oluru konuştuk.
Utanmasak, hükümetleri bile yabancıların kurduğunu düşünüp, söyleyecek konuma geldik.
Bu duruma gelmemizde en büyük sorumluluğun siyaset kurumunda olduğunu görmezden geldik. Yabancıların vereceği üç kuruşa, siyasetçilerimiz sayesinde sevinir olduk. Çok değil, 2000’li yıllarda IMF’in göndereceği paraların yolunu dört gözle bekledik.
Şimdi de Taksim… Ağaçla başlayan kriz, iktidarla mücadeleye dönüştü. Taksim olayını doğru okumak lazım. Yabancı parmağı olduğu doğru. Peki onlara bu imkanı kim verdi?
Ak Parti, ülkeyi koalisyonlardan kurtulup tek parti iktidarına taşıdı. Ekonomi istikrar kazandı, dış politikada güçlendik. Ülke yönetilirken toplumun bütün kesimlerini memnun etmenin mümkün olmadığı da bilinen bir gerçek. Yüzde 50 derken, iki kişiden birinin yapılanlardan rahatsız olduğunu bilmek, kahinlik gerektirmiyor. Örtülü bir muhalefetin varlığı zaten biliniyordu. Toplumda özel hayata müdahaleye yönelik bir inanç oluştu.
Gezi Parkı’nın ağaçları, bu muhalefetin gün yüzüne çıkmasını sağladı. Yabancılar ve marjinaller organize ediyor deyip kurtulmak en kolayı. Peki yabancılara o fırsatı verenlerin hiç mi suçu yok? Toplumun tamamını kuşatıcı, endişeleri giderici adımlar atılmadı. Beceriksiz bir kriz yönetimiyle, yerel bir sorun, ülke gündemine neredeyse rejim sorunu olarak getirildi. Toplumun kaygıları giderilseydi, bugün yabancıları, faiz lobisini konuşuyor olmayacaktık. Gövdede bir çatlak olmadıkça, hastalık kendiliğinden ortaya çıkmaz.
Ağaçların kesilmesi konusunda ilk tepkiyi yok saymanın bu tepkileri ortaya çıkardığında yapılan hata, sokağa çıkan herkesin marjinal ve dış güçlerin talimatıyla hareket eden kitleler olarak tanımlanmasıyla devam etti. Bunca kriz yaşanmadan, mesaj alınsaydı, kaygılar giderilseydi bütün bunlar yaşanmayacaktı.
Sokakların işgal edilmesi, kamu malına, insanların araçlarına, iş yerlerine zarar verilmesi, kaldırımların sökülmesi elbette kabul edilebilir bir durum değildir. Bunu yapanları hoş karşılamamız da mümkün değildir. Devlet otoritesini zaafa uğramış gibi göstermek isteyenlere fırsat verilmemeliydi. Nitekim Taksim ve Gezi Parkı ile Kızılay’ın eylemcilerin elinden alınıp tekrar vatandaşlara verilmesi son derece önemli bir hamledir.
Gelinen noktada yapılması gereken, hem eylemcilerin hem de iktidar sahiplerinin sağ duyulu hareket etmesidir. Her iki kesim de bu ülkeyi seviyorsa inatlarından vazgeçmelidir. İktidara düşen endişeleri gidermek, sokaktaki vatandaşa düşen ise iktidarla olan hesaplaşmasını seçim sandığında yapmasıdır.
Taksim ve Gezi’deki yabancıların rolüne gelirsek; ortada bir iktidar değiştirme oyunu oynandığı gerçektir. Gene Sharp’ın, ‘Diktatörlükten Demokrasiye’ kitabındaki planlar adım adım uygulanmaktadır. Milletçe bu oyunu bozmalıyız. Ancak, bu oyunu tezgahlayanlara da bu fırsatı bir daha vermemeliyiz. Oyun kurucuların var olan bir öfke ve tepkiyi kullandıkları ortadayken, yeni gerilimlere fırsat verilmemelidir.