Mustafa Kır
Eğitimin Sorunları ve Çözüm Yolları
2013-2014
Eğitim-Öğretim Yılı 16 Eylül Pazartesi günü başlıyor. Yaklaşık 17 milyon
öğrencinin öğrenim göreceği ve 846 bin öğretmenin görev yapacağı eğitim öğretim
yılının kazasız, belasız ve başarılarla dolu geçmesini diliyorum. Başka
ülkelerin nüfusundan daha fazla orta öğretim öğrencisine sahip olan ülkemizde
yeni eğitim öğretim yılına MEB’in eğitimin sorunlarına çözüm bulması gayreti
içinde olmasına rağmen öğretmenleri, velileri ve öğrencileri ilgilendiren
devasa sorunlarla giriyoruz.
İki yıldan beri bir türlü
çıkarılamayan yönetmeliklerin çıkarılması, özür grubu atamalarında eşlerin aile
bütünlüğünü sağlama adına şartların zorlanması MEB’in eğitim öğretimin temel
taşı olan öğretmenlerin sorunlarına çözümü bulma gayreti içinde görünmesine rağmen.
Yeni sınav sistemi, dershanelerin
kapatılması, okul türlerinin azaltılması, e okuldan adrese dayalı kayıt
sisteminin oluşturduğu sorunların giderilememesi öğretmen ihtiyacının karşılanamaması,
bölgelerarası öğretmen dağılımında istikrarın sağlanamaması, Görevde
Yükselme ve Unvan Değişikliği sınavların ve Kariyer Basamaklarıyla İlgili
Düzenlemenin bir türlü Yapılamamsı, Ek Ders ücretinin günün şartlarına göre
ayarlanamaması, ilk ve ortaokullara merkezi bütçeden pay ayrılmaması gibi
tartışmaların gölgesi altında girilmiştir.
Öğretmen açığı giderilememiştir
Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yeni 40 bin yeni öğretmen ataması yapılmasına rağmen 4+4+4 yeni eğitim sistemi ile birlikte ortaya çıkan öğretmen ihtiyacı resmi verilere göre 130 bin civarındadır. Öğretmen başına düşen öğrenci sayısı açısından OECD ortalamaları dikkate alındığında ilk ve orta öğretimde 250 bin civarında öğretmene ihtiyaç duyulmaktadır. Eğitimde ücretli öğretmenlik ve vekil öğretmenlik uygulamasının sonlandırılması için ihtiyaç kadar kadrolu öğretmen ataması gereklilik değil, zorunluluktur.
Öğretmen başına düşen öğrenci sayısı açısından OECD ortalamaları esas alınırsa, Türkiye'nin bu ortalamaları yakalaması için, ilk ve orta öğretimde 250 bin civarında öğretmene ihtiyaç duyulmaktadır. Halen öğretmen yetiştirilmesi konusunda planlı döneme geçilemediği gibi, görev bekleyen 300 bini aşkın öğretmen adayını alanları ve hangi alanda hangi bölgelerde ne kadar öğretmene ihitiyaç duyulduğu konusunda elimizde reel bir veri mevcut değildir.
Özellikle bazı illerimizde öğretmen fazlalığı varken hala doğu ve güneydoğu illerimizde ve diğer illerimizin mahrumiyet sayılabilecek bölgelerinde aşırı derecede öğretmen ihtiyacı baş göstermektedir. Bu da gerek öğretmen yetiştirme gerekse öğretmen atama ve yer değiştirme konusunda kararlı ve istikrarlı bir politikamızın olmadığını göstermektedir.
Bu güne kadar ki uygulamalar mahrumiyet bölgelerini mağdur etmiştir. Batı İllerimizin dahi mahrumiyet alanları mevcuttur. Ülkemizin tamamını kapsayacak mahrumiyet haritası çıkarılmadan, mahrumiyet bölgelerinde çalışan öğretmen ve kamu görevlilerine mahrumiyet derecesine göre cazip olacak şekilde mahrumiyet zammı ödenmeden bu sorunun kökten çözülmesi mümkün değildir.
Toplu
Sözleşme kazanımlara rağmen öğretmenlerin
ekonomik sorunları çözülememiştir.
Bilindiği
üzere 2014-2015 yıllarını kapsayan toplu sözleşme masasında Öğretmenlerin özel
hizmet tazminatına her ay 150 TL, öğretim yılına hazırlık ödeneğine toplamda
210 TL, taban aylık zammı ile maaşlarda yüzde 14,’ toplu sözleşme ikramiyesine
yüzde 33 artış, emekli ikramiyesinde bir kalemde 5.250 TL artış ve eğitimciler
de dahil olmak üzere emekli memur maaşlarına aylık 146 TL zam alınması, pansiyonlu
okullarda gece nöbeti tutanlara 2 saat ilave ek ders ücreti ödenmesi, okul
yöneticilerinin derse girme zorunlulukları nedeniyle yaşanan problemin
çözümünde önemli adım olan müdür ve müdür başyardımcılarının haftada girmek
zorunda oldukları 6 saat ek ders zorunluluğunun 2 saate düşürülmesi gibi önemli
kazanımlar elde edilmesine rağmen,
özendiğimiz ve içinde yer almak için
büyük gayret gösterdiğimiz Batı ve OECD ülkelerinde öğretmenler kamuda en
primli ve geliri en yüksek meslek grupları arasına dâhil olduğu halde ülkemizde
öğretmenler aldığı maaş bakımından OECD ortalamasının altında ve riskli
meslekler grubunda yer almaktadır.
Yine ülkemizde eğitim emekçileri OECD ülkeleri içinde okuttukları sınıf başına düşen öğrenci sayısı bakımından en yüksek, sınıfları okuturken, çalışma saati açısından en fazla; aldığı maaş bakımından ise en düşük maaş alan eğitimci konumundadır. Eğitime verilen önemin emaresi mutlaka eğitimcilerin üzerinde görülmelidir.
e-okuldan adrese dayalı kayıt sistemindeki sorunlar
giderilmelidir.
Türkiye’deki okullar arasında araç-gereç donanım ve nitelik açısından uçurumlar mevcuttur. Velilerin çocuklarını daha nitelikli ve daha donanımlı okullarda okutma arzuları velileri etik dışı adres belirleme yollarına itmektedir. Okulları nitelik ve donanım olarak birbirine yakın hale getirilmeden adrese dayalı kayıt sisteminde sağlıklı sonuca ulaşılması mümkün değildir.
SBS Yerine “Yeni Sistem” Son
Değişiklik Olmalı
Milli Eğitim Bakanlığı hala, ortaöğretime geçiş sınav sistemi arayışı içindedir Son 10 yılda Aynı hükümetin farklı bakanları tarafından hiçbir pilot çalışma yapılmadan önce reform olarak takdim edilen OKS, üçlü SBS ve OYP, tek SBS ile OYP) gibi sistemlerin sonra işe yaramaz olarak gösterilip, dershane sektöründe patlamaya yol açan sınavlı geçiş sistemi yerine, sürece yayılmış merkezi çoklu sınavla ölçümü esas alan, “Temel Öğretimden Ortaöğretime Geçiş Sistemi”ni hayata geçirmeye çalışılmaktadır.
Eğitimin bu tarz bir sınav baskısından kurtarılması fikri doğrudur. Ancak yeni uygulama öğrencileri eğitimin bir üst kademesine taşıyacak şekilde yapılandırılması zorunludur. Her eğitimde reform adı altında sistem arayışları ile öğrencilerin kobay gibi kullanılması önerilen her yeni sistem üzerinde kuşku oluşturduğu gibi eğitimin deneme yanılma sistemiyle yönetildiği düşüncesini ortaya koymaktadır.
Yeni sınav sistemi öğrencilerin aldıkları okul notlarına göre bir üst eğitim kademesine yönlendirme de çözüm olacak mıdır. SBS’nin kaldırılmasıyla birlikte elit okullara nasıl öğrenci alınacaktır? Kaliteli Okulların kontenjanları sınırlı, bu okullara talep fazla olduğunda mutlaka bir öğrenci seçme kriterimizin olması gerekmez mi? Bunun için en sağlıklı ve şaibesiz yol seçme sınavı değil midir? Seçme sınavı yapılmadığı zaman yeni sınav sistemiyle elit okullara öğrenci yerleştirilmesinde sıkıntı yaşanmayacak mıdır? Akademik liseler kaldırıldığına göre nitelik açısından Anadolu liseleri zaman içinde Akademik liselerin yerini almayacak mıdır? Bu sınav sistemiyle ülke çapındaki eğitim sisteminin değerlendirilmesi hangi ölçütlere göre yapılacaktır. Yurt genelindeki üstün zekalı öğrenciler hangi yöntemle tespit edilecektir? Hepsinden önemlisi bu sistem dershaneciliği sonlandırabilecek midir. Dershaneciliği sonlandırsa bile kayıt dışı dershaneciliğin önünü açmayacak mıdır? Gibi soruların cevabını zaman verecektir. Sınavlar sadece bir sonuçtur. Verimsiz eğitim sürecini verimli hale getiremediğimiz sürece SBS’nin kaldırılması veya yerine başka bir sınav sisteminin getirilmesi sorunu çözmek yerine daha da karmaşık hale getirecektir.” .
Görevde Yükselme ve Unvan
Değişikliği Sınavları unutulmuştur.
Şube müdürlüğü kadroları için 13
yıldan beri görevde yükselme takvimi uygulanmamaktadır. Şef kadroları için en
son 2009 yılında atama gerçekleştirilmiş, merkez ve taşra teşkilatı memur
kadrolarına atanabilmek için ise en son Mart 2010’da görevde yükselme sınavı
gerçekleştirilmiştir. Teknisyen, tekniker, mühendis ve benzeri unvanları
kapsayan ve yapılması planlanan unvan değişikliği sınavı ise 2011 yılı Ağustos
ayında gündeme gelmiş, önce ertelenip sonra ise iptal edilmiştir. Bakanlık,
görevde yükselme ve unvan değişikliği ile ilgili sınavların planlamasını yapıp sınav takvimini
acilen açıklanmalıdır.
Kariyer Basamaklarıyla İlgili
Düzenleme Yapılmalıdır
Öğretmenlik kariyer basamaklarında
2005 yılında yapılan Yükselme Sınavı sonrası boş kontenjanlar üzerinden
başlayan tartışmalar, Anayasa Mahkemesi’nin 21.5.2008 tarihli iptal kararıyla
farklı bir boyut kazanmış fakat atılan adımların sonuçlandırılmaması üzerine
aradan geçen 8 yıl içerisinde eğitim çalışanlarının mağduriyetleri artarak
devam etmiştir. MEB öğretmenlik kariyer basamaklarında gerekli düzenlemeleri
bir an önce yapmalı ve 8 yıllık muammaya son vermelidir.
Ek Ders Esasları Yeniden Belirlenmeli Ek ders
Ücretleri Yükseltilmelidir.
Millî Eğitim Bakanlığı Yönetici ve
Öğretmenlerinin Ders ve Ek Ders Saatlerine İlişkin Esaslardaki adaletsizlikler
bir an önce giderilmelidir. Devam edilemeyen bir gün için 7 saat ek ders
ücretini kesen, 2 gün işe gelmeyene 2 gün, gelmediysen geri kalan 3 günde gelme
diye adeta 2 güne 3 gün bonus öngören ek ders esasları bir yığın adaletsizlik
içermektedir. Okul türüne göre yöneticilerin haftalık alacakları ek ders
oranlarında ve öğretmenlerin branş bazında maaş karşılığı okutmak zorunda
oldukları ek ders saatlerinde yeniden gözden geçirmeyi gerekli kılan
düzenlemeler masaya yatırılmalı ve adaletsizlik duygusunu güçlendiren
çarpıklıklar bir an önce giderilmeli ve ek drs ücretleri günün şartlarına göre
yükseltilmelidir.
Okullara Öğrenci Başına Bütçe
Aktarılmalı ve Eğitimde Tahsildarlık Dönemi Bitirilmelidir
Eğitim kurumlarında öğrenci başına bütçe uygulaması artık kaçınılmaz olmuştur. Okullarda tahsildarlık dönemi tarih olmalıdır. Zaruri giderler dâhil ücretli personel gibi kaçınılmaz masraflar okul aile birliği bütçesinden karşılanmakta, dolayısıyla okul yönetimi, öğrenci ve veli arasına, iletişimi perdeleyen mali konular girmektedir. Okulların mali sorunları yük olmaktan çıkarılmalı ve eğitim yöneticilerinin asli işlerine yoğunlaşması sağlanarak eğitim liderliği yapmalarına fırsat verilmelidir.
İl İçi Özür Grubu Talepleri de
Dikkate Alınmalıdır
Milli Eğitim Bakanlığı’nın
taleplerimiz doğrultusunda özür başvurusunda bulunan öğretmenlerin tamamını
tercih ettikleri illere ataması önemli bir sorunu çözerek, öğretmen eşlerinin
aile bütünlüğünü sağlamıştır. Bakanlık aynı şekilde, il içi özür grubu
tayinlerini de yaparak, öğretmen ailelerine rahat bir nefes aldırmalıdır.
Alan
Değişikliği İptaline ve Alan Değiştirenlerin İptal Taleplerine Çözüm
Getirilmelidir
Milli Eğitim Bakanlığı, 15.05.2013
tarihli yazısında, alan değişikliği işlemlerinin Temmuz ayı içerisinde
sonuçlandırılacağını duyurmasına rağmen alan değişikliği ve değişiklik iptal
talepleri konusunda herhangi bir adım atılmamıştır. Danıştay 2. Dairesi’nin,
2012 Yılı Öğretmenlerin İl İçi Alan Değişikliği Kılavuzu’na yönelik açılan
davalarda kısmi yürütmenin durdurulması kararı vermesi sonrası Zihinsel
Engelliler Sınıf Öğretmenliği ve Teknoloji ve Tasarım Öğretmenliğine alan
değişikliği yapanlar, önceki alan ve görevlerine dönüşlerinde mağduriyet
yaşamaktadır. Alan değişikliğine esas olmak üzere, Danıştay kararındaki
gerekçede dikkate alınmak suretiyle 80 sayılı Talim ve Terbiye Kurulu kararında
gerekli değişiklikler de yapılmalıdır. Konuya ilişkin sertifika programları
vakit kaybetmeksizin başlatılmalı ve alan değişikliği iptali ile başlayan
kargaşa, mağdurlar grubu oluşturulmadan aşılmalıdır. Bununla birlikte,
yükseköğretim programlarının sınıf öğretmenliği alanı dışındaki başka alanlara
atanmaya esas teşkil eden bölümlerinden mezun olup sınıf öğretmeni olarak
çalışanların mezuniyet alanlarına atanmaları için alan değişikliği imkanı
sağlanmalıdır.
Norm Kadro Yönetmeliği Bir An Önce
Yayınlanmalıdır
Milli Eğitim Bakanlığı, çoğunlukla
okul dönüşümlerini gerçekleştirmiş, lise türlerini yeniden tanımlamış ama
değişen koşulları ve alanda yaşanan sorunları göz ardı ederek norm kadro
yönetmeliğinde değişikliğe gitmemiştir. Bakanlık, yönetici ve öğretmenlerin
norm kadro yönetmeliğini, paydaşların önerilerini de almak suretiyle acilen
değiştirmelidir.
Öğretmen Dışı Personelin Görev
Tanımı Hala Belirsizliğini Korumaktadır
Milli Eğitim Bakanlığı kadrolarında
çalışan yardımcı hizmetli, memur, şef vb. eğitim çalışanlarının görev
tanımlarını içeren bir metin bulunmamakta, keyfilikler çalışanları mağdur
etmektedir. Atama, yer değiştirme kriterleri de bulunmayan bu çalışanlarımızın
geleceğinin amirinin iki dudağı arasından çıkacak karara bırakılması
yakışmamaktadır. Bir an önce atama yer değiştirme kriterleri ve görev tanımları
belirlenmelidir. Ayrıca eğitim kurumlarında çalışan öğretmen, memur,hizmetli
şef teknisyen,tekniker gibi G:İ ve Yardımcı hizmetler sınıfında çalışanlar da eğitimin
vaz geçilmez bir parçası sayılarak her sene başında öğretmenlere ödenen
eğitim-öğretim ödeneğinden yararlandırılmalıdır.
Yeni Derslik Yapımı Konusunda
Seferberlik İlan Edilmelidir
4+4+4
eğitim sisteminin ruhunda, kademelendirilmiş müstakil okullar öngörülmektedir.
İkili eğitim gören okulların son bulması, aynı binada üç okul uygulamasının bitirilmesi
ve sınıf mevcutlarının OECD ortalamasına çekilebilmesi için yeni derslik yapımı
konusunda seferberlik ilan edilmelidir..
Karma Eğitim Dayatması Yerine
‘Eğitimde Demokratik Hak’ Kavramı Benimsenmelidir
28
Şubat’ta karma eğitimi kalıcı hale getirmek için Milli Eğitim Kanunu’nda
değişiklik yapılması ile halkın demokratik haklarını hiçe saymıştır. 1999
yılında Milli Eğitim Kanunu’nun 15. Maddesinde yapılan değişiklikle
getirilen “Okullarda kız ve erkek karma eğitim
yapılması esastır” şeklindeki madde değiştirilerek halkın demokratik
hakları dikkate alınarak, resmi ve özel eğitim kurumlarını ve dershaneleri de kapsayacak
şekilde müstakil kız okullarının veya kız sınıflarının oluşturulmasının yolu
açılmalıdır.
Öğrencilerin Kılık ve Kıyafet Yönetmeliğindeki
Sınırlama Kaldırılmalıdır
Kasım 2012’de Millî Eğitim Bakanlığına Bağlı Okul Öğrencilerinin Kılık ve Kıyafetlerine Dair Yönetmelikte yapılan değişiklikle imam hatip ortaokulları ve liseleri ile çok programlı liselerin imam hatip programlarında tüm derslerde kız öğrencilere hakları iade edilmiş, inancı gereği başlarını örtmek isteyen öğrencilere dayatmadan vazgeçilmiştir. Ortaokul ve liselerde ise sadece seçmeli Kur’an-ı Kerim derslerinde başlarını örtebilecekleri hüküm altına alınarak ders merkezli özgürlük anlayışı meşrulaştırılmaya çalışılmış ve dayatmanın yaşamasına olanak sağlanmıştır. Bakanlık, hiçbir öğrencinin inanç özgürlüğünü kısıtlamamalı ve yönetmelikteki sınırlamayı kaldırarak, kız öğrencilerin haklarını toptan iade etmelidir. Ayrıca çıkarılan torba kanunla 28 Şubat sürecinde görevden atılan Başörtüsü mağdurlarının geri görevlerine dönme imkanı tanınırken, onları mağdur eden kılık-kıyafet yönetmeliğinin hala değiştirilmemesi veya iptal edilmemesi bir çelişkidir. 1982 yılından kalma darbe döneminin iklimini yansıtan kılık ve kıyafet yönetmeliği bir an önce değiştirilmelidir.