Mustafa Kır
Şura'daki Tekliflerimiz Tarihi Fırsattır
2 Aralık 2014 günü Antalya'da başlayan 19. MEB Şurası 6 aralık tarihinde sona erecektir. Öğretim programları, haftalık ders çizelgeleri,öğretmen niteliği ile eğitim yöneticilerinin niteliğinin artırılması ve okul güvenliği gibi maddeler ile bu maddeleri ilgilendiren diğer hususlar alt komisyonlarda görüşülüp karara bağlanan konular Şuura Genel Kurulunda görüşülecek kabul gören maddeler aynen veya değiştirilerek tavsiye kararına dönüştürülecektir.
19. Milli Eğitim Şurasının Öğretim Programları ile Haftalık Ders çizelgesi" komisyonu çalışması esnasında, Eğitim Bir Sen'in Şuara komisyon üyeleri tarafından okul öncesi okullar ile ilkokul 1'inci, 2'nci ve 3'üncü sınıflarda Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin zorunlu hale getirilmesi konusundaki önergesi okul öncesinde Değerler Eğitimi ,ilkokul 1'inci, 2'nci ve 3'üncü sınıflarda ise Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin zorunlu okutulması teklifleri bazı sendika ve komisyon üyelerinin ret oyuna rağmen şura genel kurulunda görüşülmesi için komisyon kararı haline getirilmiştir.
Bunun dışında karma eğitime alternatif olarak, kız ve erkek okullarının ayrılması,yemek duasının zorunlu tutulması,Peygamberimizin hayatı, Kur’an-ı Kerim ile Allah sevgisi, Peygamber sevgisi, cennet ve cehennem konularının işleneceği Değerler Eğitimi dersinin verilmesi, Osmanlıca dersinin zorunlu dersler arasına alınması özel imam hatip liselerinin açılması gibi önergelerin Şura Genel Kurul’unda görüşülmesine karar verilmiştir.
Ne yazık ki bazı sendika şura üyelerinin oylamaya katılmak suretiyle karşı oy kullandıkları halde MEB'in belirlediği gündemin dışına çıkılarak, çoğunluğu ele geçiren bazı sendika ve STK temsilcileri tarafından verilen ve kabul gören önergeler aleyhine hezeyan niteliğinde görüşler beyan etmeleri eğitim öğretim adına son derece üzücü bir durumdur.
Oysaki verilen önergeler oylanmış, karşı oy kullanılmasına rağmen çoğunlukla kabul görmüş ve karara bağlanmıştır. Gündem dışı olarak ifade edilen ve komisyon tarafından kabul gören maddeler kabul görmemiş olsaydı; bütün eylem ve söylemlerini salt muhalefet etme, kendi düşüncesi dışındakileri potansiyel tehlike görerek ideolojik ve marjinal düşünce zeminine oturtmayı alışkanlık haline getiren bu kesimin zaferine dönüştürülecekti.
Öte yandan Eğitim-Bir-Sen tarafından verilen önergelerin şura komisyonunda kabul edilip, şura genel kurulunda görüşülmesi kararı karşısında Milli eğitim Bakanı Nabi Avcı tarafından "Gündemde olmayan konularda kararlar almak mümkün değildir" açıklaması komisyon üyelerine yapılan bir baskı olarak algılanmıştır.
Ancak gündemli yapılan toplantılarda gündeme alt başlık olabilecek ve kurul üyelerinin çoğunluğu tarafından kabul gören maddelerinde gündeme eklenmesi mümkündür. Oysa ki komisyona sunulan ve kabul gören öneriler şura gündemine alınan maddelerinin eksikliğini tamamlayıcı maddeler olduğu da aşikardır. Öneriler hem akla,hem bilime hem mantığa hem de iç hukukumuza ve evrensel hukuk metinlerine son derece uygun önerilerdir.
Bilindiği üzere eğitim doğumla başlayıp hayat boyu devam eden bir süreçtir. Çocukluk eğitimi ilk olarak aile de başlayıp, okul öncesi eğitim ve ilköğretimle devam eder. Okul öncesi eğitim dediğimiz kreş ve anaokulları çalışan anne ve babalar için çocuk bakıcılığı görevinin üstlenildiği bir kurum değildir. Bilakis çocukların hem fiziksel, hem bilimsel açıdan becerilerini ve yaratıcı yönlerini ortaya çıkaran ve sosyal birey olarak yetişmelerini sağlayan, aile eğitimini de içine alan çok önemli bir eğitim kurumdur.
Çocuklarımız geleceğimizdir. Onları güzel terbiye ettiğimiz, eğitimini güzel yaptığımız takdirde güzel yarınlara kavuşabiliriz. Eğitimdeki başarımız okul öncesinin zorunlu eğitim kapsamına alınması ve okul öncesi eğitimin insanın yaradılışına uygun olarak verilmesi şartına bağlıdır. Yapılan araştırmalar Türkiye’de okulöncesi eğitim kurumlarının yetersizliğini ortaya koyduğu gibi temel dini bilgilerin eksikliğini de ortaya koymaktadır.
Bu güne kadar MEB’e bağlı okul öncesi eğitim kurumlarında ve ilkokul 1'inci, 2'nci ve 3'üncü sınıflarında çocukların yaşlarına uygun Temel Dini Bilgilerin ve değerler eğitiminin verilmemesi ekonomik imkânı yerinde olan çok sayıda anne-babayı resmi veya gayri resmi yollarla açılan bu bilgilerin verildiği okul öncesi özel eğitim kurumlarını tercih etme zorunda bırakmaktadır.
Bilimsel olarak öğrenmenin temelinin 4-6 yaşlarında atıldığı çocuğun; zihinsel, duygusal, sosyal ve fiziksel gelişiminde çok önemli izler bıraktığı bilimsel bir gerçektir.. Çünkü 3-4 yaş, çocukta hayallerin güçlenmeye başladığı, öğrenmenin en hızlı olduğu dine ve dünyaya ilgilerinin yoğunlaştığı altın çağdır. Bu yaşlarda alması gereken temel dini bilgilerin ve değerler eğitiminin daha sonraki yaşlarda verilmesinin çocuk üzerindeki tesiri olumsuz olmakta, sadece bilgiyi ders olarak öğrenmiş olmaktan öteye geçmemektedir.
Ülkemizde Din Kültürü ve Ahlak bilgisi dersi ilkokul 4.sınıftan itibaren verildiğinden çocuklarımız dini bilgilerle genel olarak 11-12 yaşlarında tanışmaktadır. Bu durum insanın yaradılış yapısına aykırı olduğu gibi okul öncesinde yanlış verilen veya okul öncesinde alması gerektiği halde verilmeyen eğitim çocuğun gençlik, yetişkinlik ve yaşlılık evrelerini de olumsuz etkilemektedir.
Ayrıca Din Kültürü ve Ahlak bilgisi dersi veya Temel Dini Bilgiler Dersi müfredatının dinin gerçeklerine uygunluğunun tartışılması bir yana bu derslerin ehil olmayan yaşantı itibariyle bu dersin okutulmasını tasvip etmeyen öğretmenlerce verilmesi de kendi inancıyla savaşan, kendi kültürüne yozlaşan nesillerin yetişmesine sebep olmaktadır.
Değerler eğitiminin veya Temel Dini Bilgilerin okul öncesinden itibaren çocukların yaşlarına uygun olarak, korkutmadan, ürkütmeden, dinden soğutmadan iyi bir model ve iyi bir öğretmen tarafından verilmesi ile eğitimde hedeflenen amaca ulaşılabilir.
Bu da okulöncesi çağdaki çocukların eğitilmesi konusunda uzmanlaşmış bir öğretim kadrosu ile mümkündür. Onun için 19. MEB Şurasında okul öncesi eğitimin zorunlu eğitim kapsamına alınması ve okul öncesinde değerler eğitimi ile İlk okul 1'inci, 2'nci ve 3'üncü sınıflarda Temel Dini Bilgiler,Siyer ve K.Kerim derslerinin zorunlu okutulması bu derslerin ehil eğitimciler tarafından verilmesi için İlahiyat fakülteleri ile eğitim Fakültelerinin bünyesinde Temel Dini Bilgiler ve Okul Öncesi Öğretmenliği Bölümlerinin açılması kararının alınması büyük önem taşımaktadır.Aksi takdirde sadece derslerin konulması ile hedeflenen amaca ulaşmak mümkün değildir.
Çocuklarımızın fiziksel açıdan sağlıklı olması sağlıklı yeme ve içmesine bağlı olduğu gibi ruhsal açıdan gelişmesi de manevi gıdalarının zamanında yaşlarına uygun olarak verilmesine bağlıdır. Bu manevi gıdalar inanma ve inancımızın gereği olarak bilmemiz gereken hayatımızın her safhasında lazım olacak ilmihal bilgileridir.
İnsan sadece etten, kemikten ve kandan ibaret bir varlık değildir. İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli özellik; ruh ve duygu zenginliği yanında sosyal bir varlık olmasıdır. Bu sebeple insan sürekli sevme, sevilme, bir inanca sahip olma, kendisini değerli ve güçlü hissetme duygusu taşır. Bu da ancak iyi bir eğitim almakla iyi bir aileye, iyi bir topluma sahip olmakla bu yöndeki ihtiyaç karşılanabilir.
Bizim dışımızda ki her millet kendi çocuklarına yaş sınırı konulmaksızın inançları gereği eğitilmesi ve öğretilmesi konusunda okul öncesi dâhil gerekli adımları atarken, hatta okul öncesi okullarına bile çocuk kiliselerinin açılmasından rahatsızlık duymazken ülkemizde halkımızın % 99’u Müslüman olmasına rağmen dini bilgilerin öğrenilmesine, öğretilmesine ibadethane açılmasına hep mesafeli yaklaşmaktadır. Bunun faturasını çocuklarımız teröre karışarak, uyuşturucuya bulaşarak ödemektedir.
Bazı anne-babalar çocuklarının küçük yaşta dini bilgilerin öğretilmesini savunurken bazı anne-babalar, eğitim ve siyaset bilimciler çocukların din eğitimi alıp almayacağına ergenlik çağına geldiğinde kendi hür iradesiyle karar vermesini savunmaktadır.
Onun için iktidarı eline geçiren her irade eğitim-öğretimi evren gerçeklere göre değil kendi düşünce yapısına göre şekillendirmeye çalışmaktadır. 28 Şubat sürecinde İmam-Hatip okullarının Orta kısımlarının kapatılması, üniversiteye girişte katsayı engelinin konulması, Kuran öğrenimine yaş sınırlaması getirilmesi uygulamasından vazgeçlip, okullarda seçmeli K.Kerim, Temel Dini Bilgiler ve Siyer derslerinin okutulmasının gündeme getirilmesi esnasında yaygara koparılması bunun en önemli kanıtıdır.
Çocukların ilgi duydukları konularda yaşlarına uygun açıklamalar yapılması, çocuğun eğitiminde dinî motiflere yer verilmesi, terbiyesinin güzel yapılması, görgü kuralları dediğimiz adab-ı muaşeret kurallarının öğretilmesi çocuklarımızın doğuştan getirdikleri anne ve baba üzerindeki hakkı olsa da bu hakların anne ve babayla birlikte devlet eliyle yerine getirilmesi zaruri bir hal almıştır.
Çünkü çağımızda düzenli eğitim ancak devlet eliyle verilebilmektedir. Ancak devlet çocuklarımızın gelişim çağına uygun olarak okul çağından başlamak üzere yeterli ve ehil kimseler tarafından verilmesini sağlayacak önlemleri almadığından ailelerde kendi çocuklarının eğitimi konusunda gerekli bilgi ve donanıma sahip olmadıklarından bilgilerin hem verilmesinde hem de Müslüman’ca yaşanılması ve yaşatılması konusunda sıkıntı çekilmektedir.
19.MEB Şurası tarihi bir fırsattır.Bu fırsat ganimete dönüştürülmeli,Eğitim-Bir-Sen tarafından sunulan ve komisyonlarca kabul gören Okul öncesi ve İlkokul 1'inci, 2'nci ve 3'üncü Sınıflarda değerler eğitimi,Din Kültürü ve Ahlak dersinin zorunlu dersler olarak okutulması, Peygamberimizin hayatı, Kur’an-ı Kerim ile Allah sevgisi, Peygamber sevgisi, cennet ve cehennem konularının işlenmesi, özel imam hatip liselerinin açılması ve Osmanlıca dersinin de zorunlu okutulan dersler arasına alınması yönündeki komisyon kararları genel Şura Genel Kurul’unda desteklenerek hayata geçirilmesi sağlanmalıdır.