Mustafa Kır
Eğitimde Başarı için Yapılması Gerekenler
2014-2015 eğitim öğretim yılında okulöncesinde 1 milyon 65 bin, ilkokulda 5 milyon 645 bin, ortaokulda 5 milyon 90 bin, lise ve meslek lisesinde 4 milyon 600 bin olmak üzere toplam 16 milyon 400 bin öğrenci ders başı yapacak. 873 bin 747 öğretmende öğrencilerinin başarısı için ter dökecektir.
İlk defa cumhurun başkanını seçmesiyle birlikte eski Türkiye defterini kapatmış, ‘Yeni Türkiye’ idealini kucaklamış bir ülke olarak,. Milli Eğitim Bakanlığımız tarafından eğitimcilerin sosyal,ekonomik,özlük ve idari beklentilerine cevap verilerek moral ve motivasyon sağlayıcı gerekli tedbirlerin alınmasını, eğitim-öğretimi olumsuz etkileyen sorunların acilen giderilmesini bekliyoruz. Çünkü gerek eğiten,gerekse eğitilen için eğitimde başarı sağlamanın en önemli iksiri moral ve motivasyondur.
Mahrumiyet bölgelerinin cazip hale getirileceği vaadi eğitim eğitim-öğretim açısından manidardır.
Elbette Bu gün geçmişe göre daha avantajlı konumdayız.Eğitimde adaletsiz katsayı uygulaması Zorunlu kesintisiz eğitim dayatması, kız öğrencilerin üniversite önlerinde başörtüsü yasağı sebebiyle yaşadıkları dramı, Milli Güvenlik dersi aracılığıyla eğitimin vesayet altında tutulması,Andımız uygulaması,meslek liselerine uygulanan katsayı adaletsizliği,Kuran öğrenimine yaş sınırlaması getirilmesi gibi konuları artık tartışmıyoruz. Bunların Türkiye’nin demokratikleşmesi açısından elde edilmiş önemli bir kazanım olarak görüyoruz.
Diğer taraftan eğitime bütçeden ayrılan payın artırılması, ücretsiz ders kitabı uygulaması, yeni derslik üretiminde alınan mesafe, mevcut öğretmen sayısının yarıya yakınının geçmiş on yıllık süreçte eğitime kazandırılması,her sınıfa akıllı tahta ve her öğrenciye ücretsiz tablet gibi sıralanacak yenilikleri eğitim öğretim açısından önemli yatırımlar olarak görüyoruz.
Özellikle Milli eğitim Bakanımızın öğretmen yetiştirme,öğretmen istihdamı ve Kalkınmada öncelikli mahrumiyet bölgelerinde kıdemli öğretmenlerin tutulabilmesi için ekonomik açıdan cazip hale getirileceğinin açıklanmasını son derece manidar buluyoruz. Eğitimde fırsat ve imkan eşitliği sadece sınıfa bir öğretmen sokmakla sağlanamaz. öğrencilerin araç gereç donamım ve branş öğretmenlerine kavuşmaları ile eğitimde fırsat ve imkan eşitliğinden söz edilebilir.
Okul öncesi okullarda ikili eğitime geçilmesini önemsiyoruz.
Daha fazla sayıda çocuğun okul öncesi eğitimden faydalanabilmesi için 2014-2015 eğitim ve öğretim yılından itibaren tüm okul öncesi eğitim kurumlarında ikili eğitim uygulamasına geçilmesini önemsiyoruz. Ancak çocuklarımızın daha fazla okulda tutulmasından ziyade öğrencilerin yaş grupları fiziksel özellikleri ve bireysel farklılıkları dikkate alınarak ilgi ihtiyaç ve yeteneklerinin gerektirdiği eğitimin verilmesi önemlidir.
Çocuklarımızın daha erken yaşta eğitim alabilmeleri için müstakil okul öncesi okulların çoğaltılması, okul öncesi eğitimin zorun eğitim kapsamına alınması,bu çağda milli,manevi değerlerine uygun alışkanlıkları kazandırmak için değerler eğitiminin verilmesi bu eğitimin ehil ve yetkili öğretmenlerce okutulması için İlahiyat fakülteleri veya Din kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni yetiştiren Eğitim Fakültelerinin bünyesinde Okul Öncesi Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenliği bölümlerinin açılmasını öneriyoruz.
TEOG'la ilgili olumlu eleştiriler dikkate alınmalıdır.
ilk defa 2013-2014 yılında uygulamaya konulan TEOG Temel eğitimden Orta öğretime Geçiş Sınavında yaşanan bazı aksaklıklara rağmen öğrenci,veli ve eğitimcilerden olumlu tepkiler alınmaktadır. Hala az da olsa Orta öğretim kurumlarında öğrencilerin istedikleri okullara yerleşememiş veya uzak bölgelere yerleşmiş olmalarından doğan sıkıntılar devam etmektedir. Süreç içerisinde bu sıkıntılar giderilmiş olsa bile TEOG üzerindeki olumlu eleştiriler alınganlık gösterilmeden dikkate alınmalı ,önümüzdeki yıllarda eğitim-öğretim başlamadan önce öğrenci yerleştirmelerini sonuçlandırmak için gerekli tedbirler alınmalıdır.TEOG'dan vaz geçilmesi düşünülmemelidir.
Performans ödevlerinin evde veliler in katkılarıyla yapılması şeklinde uygulamadan vaz geçilip, ders etkinliklerine katılım puanı getirilmesi, öğrencilerin sınıf veya okul içinde öğretmen rehberliğinde yaptıkları bilişsel, duyuşsal ve pisikomotor alanlardaki becerilerini kullanmalarını ve geliştirilmelerini sağlayan, öğrencilerin performanslarını değerlendirmeye yönelik çalışmalarına puan verilecek olması velilerinde ortak olduğu bir yanlışlıktan dönme anlamını taşımaktadır.
Seçmeli derslerin branş dışı öğretmenlerce okutulması bu derlerin konuluş amacına aykırıdır
Öte yandan seçmeli derslerin, 2014-2015 eğitim ve öğretim yılından itibaren puanla değerlendirilecek olması derslerin daha ciddiye alınması,seçmeli derslerin konuluş amacına ulaşması ve nitelikli bir eğitimin gerçekleşmesi açısından eğitimcilerin beklentilerine cevap niteliğinde olmuştur. Seçmeli derslerin öğretmen normunun belirlenmesinde yok sayılması, bu derslerin branş dışı, hatta ehil olmayan öğretmenlerce okutulması bir takım olumsuzlukları ve huzursuzlukları da beraberinde getirmektedir.öğretmen normunun belirlenmesinde seçmeli dersler dikkate alınmalı özellikle öğretmene ihtiyaç duyulan branşlarda olmak üzere KPSS de şart koşulan" formasyonun " eğitim öğretim yılı içinde alınması şartıyla öğretmen atamalarının yapılmasının yasal zemini hazırlanmalıdır.
Öğretmenlerin kariyer basamaklarına ilişkin yaşadıkları belirsizlik giderilmelidir.
Öğretmenlerin kariyer basamaklarına ilişkin yaşadıkları belirsizlik, ek ders esaslarındaki adaletsizlikler, nöbet görevlerinin ücretlendirilmemesi, öğretmen açığı, eğitim çalışanlarının atama ve yer değiştirme süreçlerinde yaşadıkları problemler,yönetici atamalarının okullar açılmadan önce sonuçlandırılamaması, akademik personelin mali durumlarının hâlâ iyileştirilmemiş olması, yükseköğrenim öğrencilerinin barınma ihtiyaçlarının karşılanmasında çekilen 2014-2015 eğitim öğretim yılı içerisinde karşılaşılacak sorunlardan sadece bazılarıdır.
Müfredatta Temel Değişiklikler acilen yapılmalıdır.
4+4+4 eğitim sistemiyle arzulanan sonuçların elde edilebilmesi, insanımızın sahip olduğu ahlaki ve toplumsal değerlerin, müfredatın yeniden belirlenmesi noktasında öncelikle dikkate alınması gereken bir husustur. Konu, gerçekte basit bir müfredat değişikliğinin ötesinde bir önemi haizdir. Her şeyden önce, ideolojik endoktrinasyon aracılığıyla tek tip vatandaş yetiştirmeyi hedefleyen bir toplumsal mühendislik projesinin eğitim sistemine biçtiği işlevin, demokratik ve çoğulcu bir toplum tarafından kabul edilebilmesi mümkün değildir. Bunun yanı sıra ‘tarih’, ‘devrim’, ‘Kemalizm’ ve ‘milliyetçilik’ benzeri kavramların kişiselleştirilmesi ve şahıs kültürünün pekiştirilmesi amacıyla kullanılması demokratikleşme çabalarına inat, otoriterliğin yeniden üretilmesine yol açan bir bilinçli bir uygulamadır.
Bu itibarla, sadece temel eğitimde değil, yükseköğretim de dahil, eğitim ve öğretimin her kademesinde demokrasilerde ve çoğulcu bir yapıda olmaması gereken ve gerçekte herhangi bir etki de oluşturmayan ideolojik endoktrinasyonun sona erdirilmesini amaçlayan çoğulcu düşünmeyi ve farklılıklara saygıyı, empatiyi hedefleyen bir müfredat değişikliğine acilen ihtiyaç vardır.
Öğrencilerimizin, özgüvene sahip, dürüst ve güvenilir, sorgulayıcı ve eleştirel düşünce yetenekleri gelişmiş, inisiyatif alabilen, rekabetçi, girişken ve iş birliğine açık, toplum sorunlarına duyarlı, başkalarının görüş ve düşüncelerine değer veren, toplumsal değerlerinin farkına varan ve buna sahip çıkan, doğal varlıklara ve çevreye karşı duyarlı, toplumsal ve kültürel çeşitliliğe saygılı, en az iki dil yeterliliğine sahip insanlar olarak yetiştirilmesi yeni müfredatın temel felsefesi olmalıdır.
Çocuklarımızı ahtapot gibi kuşatan uyuşturucu bataklıkları kurutulmalıdır.
Özellikle son yıllarda sigara, alkol,uyuşturucu bonzai,tinel gibi zehirli maddelerin kullanımının neredeyse ilkokul çağındaki çocuklarımızı etkisi altına alması uyguladığımız eğitim sisteminin ve müfredatın gözden geçirilmesini gerekli kılmaktadır. Annelerin,babaların feryatlar dikkate alınmalıdır. Çocuklarımızı menfur emelleri için kurban seçen uyuşturucu tacirlerinin kökünün kazınacağı zecri tedbirler alınmalıdır.
Kılık Kıyafet Yönetmeliği Antidemokratik Unsurlardan Temizlenmelidir
Ülkemizde yıllardır kamusal alan yalanıyla kadınlara ve kız öğrencilere yönelik uygulanan kılık ve kıyafet dayatmaları toplumun geleceğini doğuran kadınlarımızı ve kızlarımızı cehaletin karanlığına itmiştir.Sendikamızın başlattığı 12 milyon 300 bin imza kampanyası ile başlattığı sivil itaatsizlik eylemi neticesinde neticesinde kamuda çalışan kadınlara yönelik ‘başı açık’ dayatması ortadan kalmış ve kadının kamu hizmetlerine katılımında önemli bir engel aşılmıştır. Ancak Kılık kıyafet yönetmeliğindeki “başı açık” ibaresi ve çerçeve yönetmelikteki bazı antidemokratik yaptırımlar yüzünden, imam hatip okulları dışındaki örgün eğitim kurumlarında ve bazı İstisnai kurumlarda yasakçılık geçerliliğini hala korumaktadır. .
Milli Eğitim Bakanlığı, darbe dönemlerinin dayatması olan bu ibareyi yönetmelikte kökten temizlemeli, öğrencilerin özgür iradelerine ve dini hayatlarına müdahale niteliği taşıyan bu dayatmaya son vermelidir. Kamu personelini ilgilendiren çerçeve yönetmelikte de acilen değişiklikler yapılarak, sivil itaatsizlik gerekçelerimizden olan çalışanlara kılık ve kıyafet dayatmalarından vazgeçilmelidir.
Kariyer Basamaklarındaki Çözümsüzlüğe Çözüm bulunmalıdır.
2004 yılında kariyer basamaklarında yapılan yasal düzenleme, hedeflenen sonucu vermemiştir. Özellikle Anayasa Mahkemesi’nin verdiği iptal kararının gereğinin yapılmaması, kariyer basamakları uygulamasındaki belirsizliğin sürmesine sebebiyet vermektedir. Tezli yüksek lisans yapanların açtıkları on binlerce dava yerel mahkemelerde öğretmenlerin lehine sonuçlanmış olmasına rağmen , Danıştay kararıyla öğretmenlerin aleyhine olacak şekilde reddedilmesi Yüz binlerce öğretmeni mağdur konumuna düşürmüştür. Bu sorun, daha fazla zaman kaybedilmeden çözülmelidir.
Ek Ders Esaslarındaki Eşitsizlik Giderilmeli, Ders Ücretleri Artırılmalıdır.
Uzun süre öğretmenlerin ek ders ücretlerinde iyileştirme yapılmamıştır. Bakanlık, iki yıl önce sendikalardan da görüş alarak ek ders esaslarında yapmayı planladığı değişikliği bir türlü gerçekleştirmemiştir.. Ek ders esaslarında ücret dengesizliğine ve mağduriyete neden olan hükümler, uzun bir zaman geçmesine rağmen hâlâ değiştirilmemiştir. 2006 yılında köklü bir değişikliğe uğrayan ek ders esasları, sekiz yıla yakın bir süreden beri uygulanan haksızlığa göz yumulmaktadır. Eğitim-Bir-Sen olarak hazırlayıp MEB'e sunduğumuz taslak dikkate alınmalı, gerekli mevzuat değişiklikleri bir an önce yapılmalıdır.
Öğretmenlerin branşlarına göre ek ders ücretlerindeki adaletsizlik, okul türlerine göre yöneticilere verilen ve izahı mümkün olmayan ek ders ücret farklılıkları çözüme kavuşturulmalıdır. Hâlâ 10 TL’nin altında olan ek ders birim ücreti, en az 15 TL’ye yükseltilmeli, öğretmenlerin girebilecekleri ek ders saati üst limiti yeniden gözden geçirilerek, ihtiyaçlar doğrultusunda artırılmalıdır.
Öğretmen Nöbet Görevleri Ücretlendirilmelidir.
Kamu kurumlarında yapılan her nöbet görevinin bir karşılığı varken, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı eğitim kurumlarında nöbet görevinin bir karşılığının olmamasının izah edilecek bir tarafı yoktur. 2012-2013 yılı toplu sözleşme masasına da taşıdığımız, ‘Eğitim kurumlarında görevli yönetici ve öğretmenlerce fiilen yerine getirilen nöbet görevi karşılığında, nöbet tutulan her gün için 4 saat ek ders ücreti ödenir’ şeklindeki haklı talebimizin karşılanmalıdır.
Emeklilik cazip hale getirilmeli yeni öğretmen adaylarına kadro açılmalıdır.
MEB tarafından 40 bin öğretmenin atanacağı açıklanmasına rağmen öğretim yılı başlamadan bu atama işlemi sonuçlandırılamamıştır. hala geride 300 binden fazla öğretmen adayı atama beklemektedir. Özellikle 3600 Ek gösterge verilmesi ya da emekliliği cazip hale getirici bir takım önlemlerle hizmette belirli bir yaşa gelmiş ancak ekonomik kaygılardan dolayı bir türlü emekli olamayan eğitimci ve yöneticilerin emekliliklerinden boşalacak kadrolara genç öğretmen adayların atanması eğitim öğretimde bir sinerji oluşturacaktır.
Elbette öğretmen atamasında 40 bin sayısı azımsanacak bir rakam değildir fakat öğretmen ihtiyacı dikkate alındığında bunun yeterli olmayacağı da açıktır. Eğitim sistemindeki reformları kalıcı kılacak olan, okullarda boş ders kalmaması ve sınıflarda sadece kadrolu öğretmenlerin görev yapması için 40 bin atama sonrası yeni öğretmen atamasında 100 bin rakamına ulaşmak için imkânlar zorlanarak, öğretmen açığı nedeniyle yaşanan problemlerin önüne geçilmelidir.Özellikle Halk Eğitim Merkezlerinde lise mezunu usta öğreticilerin yerine hala atamayan Mesleki Eğitim fakültelerinden mezun ve atanmayı bekleyen binlerce öğretmene adaylarının atanması gerçekleştirilmelidir.
Öğretmen Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği acilen çıkarılmalıdır.
Öğretmen atama ve yer değiştirme işlemlerinde yaşanan belirsizliklerin nedeni, yönetmeliğin yayınlanmamış olması ve neyin ne zaman yapılacağının belirli bir takvime bağlanmamış olmasıdır. MEB bir an önce yönetmelik ile ilgili hazırlıklarını tamamlamalı, yetkili sendikanın katkısını alacak şekilde paylaşıma sunmalı ve 2013-2014 eğitim-öğretim yılında yaşanan belirsizliklerin 2014-2015 eğitim-öğretim yılında da yaşanmaması için yönetmeliği sendikaların görüşleri dikkate alınarak yayınlamalıdır. Milli Eğitim Bakanlığı, bu yıl il içi atama, il dışı atama, resen atama ve özür grubu atamalarında çözüm endeksli yaklaşımlar sergilemiş fakat zamanında norm güncellemelerini yapıp, bir adım sonrasında yaşanabilecek muhtemel durumları kestiremediğinden bazı sıkıntıların yaşanmasına sebebiyet vermiştir. 2014-2015 eğitim-öğretim yılı bu anlamda sorunsuz geçmelidir.
Okullara Yönetici Görevlendirmeleri Yaz Döneminde sonuçlandırılmalıdır..
Milli Eğitim Bakanlığı, görevde 4 yılını dolduran müdürlerle ilgili değerlendirmelerini tamamlamıştır. Devamına karar verilmeyen müdürlerin boşalttıkları kadrolara görevlendirme yapılması süreci hala devam etmektedir. Yaz döneminde yapılması gereken bu iş ve işlemlerin eğitim-öğretimin içerisine sarkması kısa süreliğine de olsa eğitimi olumsuz etkilediği herkesçe bilinen bir gerçektir. İnsan Kaynakları Genel Müdürlüğü, yönetici görevlendirme takviminin ivedi bir şekilde sonuçlandırılması için gerekli önlemleri almalıdır.
Okulların bütçe sorununa çözüm getirilmeli,müdürler tahsildarlıktan kurtarılmalıdır.
Okullara bütçe verilmemesi nedeniyle yaşanan problemlere köklü çözüm getirilmelidir. Okulların zaruri harcamaları için okul aile birliklerince üretilmeye çalışılan çözümlerin yetersiz kaldığı görülmelidir. Okul yöneticilerinin eğitim liderliği yapmalarının önündeki en büyük engel olan okulların bütçe sorunu; öğretmeni, yöneticiyi ve veliyi karşı karşıya getirmektedir. Merkezi bütçeden, öğrenci başına ödenek uygulamasına geçilmeli, okullarda tahsildarlık dönemi artık tarih olmalıdır.
Öğretim Elemanlarının Mali Durumları İyileştirilmelidir
Toplu sözleşme masasında üzerinde çalışma yapılması noktasında karar alınan öğretim elemanlarının mali durumlarının iyileştirilmesi konusunda sendika olarak hazırladığımız ve YÖK ile birlikte kamuoyuna deklare ettiğimiz ‘Öğretim Elemanlarının Mali Hakları’ başlıklı rapordaki tespit ve teklifler bir an önce hayata geçirilmelidir. Bu itibarla, söz konusu raporda da dile getirildiği üzere, üniversite ödeneği oranlarına, müteakip iki yıl için 100’er puan artış sağlanmalıdır.
657 sayılı Kanun dışında kendi özel personel rejimi ve mevzuatı bulunan hâkim ve savcılar için maaşlarında seyyanen bin 1055 TL artış yapılmasına ilişkin teklif Meclis’e gönderilmiştir. Bu tür palyatif çözümler Kamu çalışanlarının moral ve motivasyonunun olumsuz etkilediği gibi 666 Sayılı KHK ile hayata geçirilen eşit işe eşit ücret uygulamasına da aykırıdır.. Benzer bir maaş artışı öğretmenler ve akademisyenler ve tüm kamu görevlileri için de yapılmalıdır.
Diğer taraftan, öğretim elemanlarının maaşlarında önemli bir kalem olan ‘geliştirme ödeneği’, birçok üniversitede 15.12.2014 tarihi itibarıyla sona erecektir. Yine eğitim-öğretime başladıktan sonra 15 yılını dolduran üniversitelerde de 15. yılın sonunda ödeme sona erecektir. Bilindiği üzere, geliştirme ödeneği, diğer yükseköğretim kurumlarına göre sosyo-ekonomik açıdan daha az gelişmiş yerlerde öğretim yapan ve/veya yeterli sayıda öğretim elemanı sağlanamayan yükseköğretim kurumları ile bunların bölümlerinde görevli öğretim elemanlarına, söz konusu kurumlarda görev yapmalarını teşvik amacıyla yapılan bir ödemedir. Bu amaçla, söz konusu geliştirme ödeneğinin, 15 yıllık sınırlama da kaldırılmak suretiyle, idari personeli de kapsayacak şekilde 15.12.2014 tarihinden sonra da ödenmesine devam edilmesi yönünde ilgili Bakanlar Kurulu kararında gerekli düzenleme yapılmalıdır.
Başta öğretmenler ve öğrenciler olmak üzere, yeni eğitim-öğretim yılının hayırlı olmasını, kazasız,belasız, huzurlu ve başarılı geçmesini tüm eğitim çalışanlarının sosyal ekonomik ,özlük ve idari sorunlarının çözüldüğü bir yıl olarak anılmasını diliyorum.