Mustafa Kır
Ayasofya Feth’in Sembolü, Fatih’in Vakfiyesidir
Bu gün İstanbul’un fethinin 561. yıldönümüdür. İstanbul tarihi dokusu ve kültürel yapısı itibariyle dünyanın en önemli merkezlerinden birisidir. Çünkü stratejik konumu itibariyle Avrupa ile Asya kıtalarının kesiştiği noktada bulunma özelliğine sahip tek şehirdir. Çağlar boyunca Roma Latin, Bizans ve Osmanlı İmparatorluklarına başkent olmuş üç büyük medeniyetin beşiğidir. Çeşitli din, dil ve ırktan insanların bir arada yaşadığı kozmopolit ve metropolit olmayı başaran bir dünya kentidir. Onun için Napolyon : “Eğer bir gün dünya tek bir ülke olursa, şüphesiz ki başkenti Konstantinopolis (İstanbul) olurdu.” demiştir.
İSTANBUL’UN FETHİ İSLÂMİYET’LE ORTAYA ÇIKAN MUKADDES BİR İDEALDİR
İstanbul’un Müslümanlar tarafından fethedileceğini işaret eden Peygamber’in hadisinde “ İstanbul elbette fetholunacaktır. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, Onu fetheden asker ne güzel askerdir.” buyrulması ve her açıdan stratejik konumda olmasıyla birlikte İstanbul’un fethi İslâmiyet’le ortaya çıkan mukaddes bir ideal haline gelmiştir.
Hz. Muhammed’in müjdesine mahzar olabilmek arzusuyla İstanbul 1453 yılına kadar Araplar, Emevîler, Abbasîler ve Osmanlılar tarafından tam yedi defa kuşatılmıştır. Hatta büyük sahabelerden Ebu Eyüp El Ensari Hazretleri bir kuşatma esnasında dizanteriye yakalanarak vefat edip İstanbul’ a defnedilmiştir. İstanbul’un fethinin ilahi bir vaat olduğu inancını taşıyan Osman Gazi de ölüm döşeğinde iken, oğlu Orhan Gazi’ ye “İstanbul’u al gülzar et” vasiyetinde bulunmuştur. Ancak Hz. Muhammed’in bu müjdesine kavuşma şerefi, II. Murat’ın oğlu, Akşemseddin gibi velilerin, Molla Gürâni gibi âlimlerin yetiştirdiği gönlü ilahî muhabbetin şevkiyle dolu Fatih Sultan Mehmet Han ve Onun şanlı ordusuna nasip olmuştur.
Fetih müyesser olunca Fatih secdeye kapanıp, şükrünü ifa ettikten sonra askerlerine şu hitabede de bulunmuştur: “Ey kahraman mücahitlerim! Allah’a hamd olsun işte bundan böyle sizler Kostantiniyye fatihlerisiniz. Hz. Peygamberin senâ buyurduğu şerefli askerler sizler oldunuz. Gazanız mübarek olsun! Asla çocukları, din adamlarını, sizinle harp etmeyen kimseleri öldürmeyiniz. Kadınlara el sürmeyiniz. Mabetlere dokunmayınız. Ağaçları kesmeyiniz” diyerek, tıpkı Mekke’nin fethinden sonra kılıçtan geçirilmeyi bekleyen Mekkeli Müşriklere Hz. Muhammed’in yaptığı gibi vaktiyle dökmedik kan, yakmadık can, söndürmedik ocak bırakmayan Bizanslılara beklemedikleri bir insanlık dersi vermiştir.
AYASOFYA FETHİN HEDİYESİ FATİH’İN VAKFİYESİDİR
Ancak fetihten hemen sonra bütün mabetlerin içinden sadece Ayasofya Fatih Sultan Mehmet tarafından parayla satın alınıp kıyamete kadar camii olarak kullanılmak üzere vakfedilmiştir. Daha sonra Müslüman mimarlar tarafından mamur hale getirilerek, camiye dönüştürülmüştür. İstanbul’un ilk Cuma namazı Ayasofya’da kılınmış, ilk Cuma hutbesi Fatih Sultan Muhammed Han tarafından burada okunduktan sonra ve ilk Cuma namazı da Akşemseddin tarafından kıldırılmıştır.
FATİH AYASOFYA’YI MÜZE YAPANLARA LANET ETMİŞTİR
Ayasofya’nın ebediyen camii olarak kalması için yaptığı vasiyetinde Fatih: “Bunu, Allah’a, ahirete, O’nun heybetine inanan hiçbir mahlûk; sultan olsun, hâkim olsun, bir mütegallibe olsun, değiştiremez. Kim vakfiyeyi değiştirirse Allah’ın meleklerin, bütün insanların laneti onların üzerine olsun. Yüzlerine bakan ve onlara şefaat eden hiçbir kimse bulunmasın.’’ diyerek beddua etmiştir.
Hıristiyan Roma İmparatorluğu'nun ilk devlet kilisesi. Hıristiyan dünyasının da ilk ana mabedi sayılan Ayasofya, fetihle birlikte yönünü Beytullah’a çevirmiştir. Fetihten sonra da İsmi değiştirilmeyip, Ayasofya olarak bırakılmıştır. 482 yıl boyunca camii olarak kıyamlara, rükûlara ve secdelere mekân olmuştur.
AYASOFYA’NIN MÜZE YAPILMASI BATI’YA BOYUN EĞİŞİN İFADESİDİR
İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon’un kesin bir dille 2 Ocak 1918 de Ayasofya hakkında: “İstanbul özellikle doğu dünyasının kozmopolit ve uluslararası bir şehridir. Ayasofya yüzyıl önce bir Hıristiyan Kilisesiydi, elbette eski durumuna getirilecektir’’şeklindeki ifadesi son derece düşündürücüdür.
Ayasofya’ nın cami oluşuna müdahale etmekle bu ülkenin bağımsızlığına müdahale etmek arasında bir fark var mıdır? Ne yazık ki, bu sözden 16 yıl sonra sanki İngiliz bakanın talebine cevap verircesine bir oldu bittiye getirilerek, bakanlar kurulu kararıyla 24 Kasım 1934’te Ayasofya müzeye dönüştürülmüştür. Müzeye dönüştürülmesine gerekçe olarak ta, 5 Haziran 1935 tarihte çıkarılan, 2762 sayılı Vakıflar Kanunu’nun 17. Maddesi gerekçe gösterilmiştir. Tabiri caizse sanık önce idam edilmiş, şahitler bilahare dinlenmiştir.
Bu uygulama hukuksuzluğun bir tescili, olduğu kadar fethe ve Fatih’e yapılan ihanetin de kendisidir. Köhnemiş Bizansı yeniden hortlatma arzusudur. Öte yandan fetihten sonra Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesi kesin bir zaferin nişanesi olduğu gibi, müzeye dönüştürülmesi de Batı’ya karşı bir boyun eğişin ifadesidir.
AYASOFYANIN MABEDE DÖNÜŞTÜRÜLMESİ İSLAM ÜMMETİNİN ORTAK ARZUSUDUR
Osman Yüksel Serdengeçti’nin ifadesiyle; Ayasofya yeniden binlerce gazinin, binlerce erin baş koyduğu mabede dönüştürülerek, ihanet zincirleri kırılmalıdır. Şerefelerinde fethin Fatih’in şerefi ışıl, ışıl yeniden yanmalıdır. Gönüllerden kubbelere, kubbelerden gönüllere sineleri dağlayan Kur’an sesleri yeniden yankılanmalıdır. Ayasofya tekbir ve tehlil sesleri ile yeniden inlemelidir. Minarelerinden gürül, gürül yükselen ezan sesleri İstanbul semalarını yeniden çınlatmalıdır. Bu talep sadece ülke insanımızın değil bütün İslam ümmetinin ortak arzusudur.
Ayasofya’yı bu hale koyanlara Merhum Osman Yüksel Serdengeçti’nin meşhur hitabesini hatırlatmak isterim.
Ey İslam’ın nuru, Türklüğün gururu Ayasofya!
Şerefelerinde fethin, Fatih’in şerefi,
Işıl ışıl yanan muhteşem mabet!…
Neden böyle bomboş, neden böyle bir hoşsun?
Hani minarelerinden göklere yükselen,
Ta maveradan gelen ezanlar?…
Hani o ilahi devir, ilahi nizamlar?…
Ayasofya ses vermiyor,
Ayasofya bir hoş,
Ayasofya bomboş!…
Hani nerede?
Şu muhteşem minberde,
Binlerce erin baş koyduğu şu temiz yerde,
Şimdi hangi kirli ayaklar dolaşıyor?…
Ayasofya! Ayasofya!…Seni bu hale koyan kim?
Seni çırılçıplak soyan kim?!…
Hani nerede?
Gönüllerden kubbelere,
Kubbelerden gönüllere
Gürül gürül akan Kur’an sesleri?…
Kur’an sesleri dindirilmiş,
Müslümanlar sindirilmiş!…
Allah-Muhammed-Hülafa-i raşidinin
İsimleri kubbelerden yerlere indirilmiş!…
Fethin, Fatih’in mabedinden kitab-ı mübini,
Bu ulu dini kaldıran kim?
Dinimize, imanımıza saldıran kim?
Mabedimin göğsüne uzanan namahrem eli,
Kimin elidir?!…
Söyle Ayasofya, söyle.
Seni puthane yapan hangi delidir?!…
Elleri kurusun, dilleri kurusun!
Ayasofya! Ayasofya! Seni bu hale koyan kim?
Seni çırılçıplak soyan kim?!…
Ayasofya, Ey muhteşem mabet;
Gel etme,
Bizi terketme!…
Bizler, Fatih’in torunları, yakında putları devirip,
Yine seni camiye çevireceğiz…
Dindaşlarımızla, Kanlı gözyaşlarımızla,
Abdest alarak secdelere kapanacağız,
Tekbir ve tahlil sedaları boş kubbelerini yeniden dolduracak
İkinci bir fetih olacak,
Ezanlar bu fethin ilanını,
Ozanlar destanını yazacaklar…
Putperest Roma’ya yeni bir mezar kazacaklar, sessiz ve öksüz minarelerinden yükselen ezan sesleri fezaları yeniden inletecek! Şerefelerin yine Allah’ın ve O’nun sevgili peygamberi Hz. Muhammed’in aşkına, şerefine ışıl ışıl yanacak; bütün cihan Fatih Sultan Mehmed Han dirildi sanacak!… Bu olacak Ayasofya,
Bu muhakkak olacak…
İkinci bir fetih, yine bir ba’sü ba’delmevt…
Bugünler belki yarın, belki yarından da yakındır,
Ayasofya, belki yarından da yakın!
Ayasofya yeniden ibadete açılmadığı takdirde Peygamberin müjdesine mazhar olan güzel kumandanın ve güzel askerlerinin kemikleri sızlamaya devam edecektir. Ayasofya’nın yeniden camiye döndürülmesi arzusuyla İstanbul’un fethinin 561. Yılını kutlarken, Onu fetheden güzel kumandanı ve Onu fetheden güzel askeri minnet ve şükranla anıyorum. Ruhları şad mekânları cennet olsun diyorum.