Mustafa Kır
Toplumsal Barış Nasıl Sağlanır?
Dil; duygu, düşünce ve isteklerimizi anlatmada bir iletişim aracıdır.Huzur ve barışın sağlanmasında konuştuğumuz dil ve üslup çok önemlidir. Dil kalbin aynası olduğu gibi iyiliklerin ve kötülüklerin yaygınlaşmasına alet, kardeşliğin ve düşmanlığın oluşmasına da sebeptir.
Kuran'ın benzetmesiyle güzel bir söz; insanın içine gizlenmiş kin, nefret ve düşmanlığı yok eden; kökü sabit, dalı gökte her zaman yemiş veren güzel bir ağaç gibidir. Kötü söz ise; kalplerde biriken hasetleşme, hesaplaşma, inatlaşma duygularının dillerden akan öldürücü zehri gibidir.
Bir hikaye anlatılır. Zengin bir Yunanlının Esop adında bir kölesi varmış. Efendisi Esop’a: “Bugün çok sevdiğim bir misafirim gelecek. Ona bildiğin en güzel bir yemek pişir” Demiş. Esop; dil kızartması yapıp, sofraya getirmiş. Efendisi yemeği çok beğenmiş. Misafir gittikten sonra Ona: “Nereden aklına geldi misafire dil kızartması ikram etmek?” Diye sormuş. Esop: “Efendim, insanlar dil ile konuşur ve anlaşırlar.Güzel öğütler,iltifatlar dil ile ifade edilir.Şiirler onun ile yazılır. Türküler onun ile söylenir.Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır.Dilden daha güzel ne olabilir?” Cevabını vermiş.
Bir süre sonra efendisi Esop'a; "Bu gün sevmediğim bir misafirim gelecek ona da en kötü yemeği pişir. ” Demiş. Esop yine dil kızartması yapıp getirmiş. Misafir gittikten sonra efendisi Esop'a dönerek, “Geçen hafta en iyi yemeği yap dedim, dil kızartması yaptın. Bu gün en kötü yemeği yap dedim, yine dil kızartması yapıp getirdin. Dedir Bunun sebebi?” Diye sormuş.
Ezop: “Efendim bunu bilmeyecek ne var. Bütün hakaretler, küfürler, dedikodular hep dil ile yapılır.Düşmanlıklar dil ile kazanılır.Dil yarası kılıç yarası gibidir.Dilden daha kötü ne olabilir, cevabını vermiş.
Kötü dil yaralamadan öldüren kılıç gibidir denilmiş,yumuşak ve güzel söz ise Kur’an üslubu sayılmıştır. Çünkü gerek Kuran'ı Kerim’de, gerekse hadisi şeriflerde müminler; kendi aralarında kardeşliğin oluşması, kırgınlığın ve dargınlığın son bulması için barış dili kullanmaya ,güzel ve yumuşak söz söylemeye davet edilmiştir., Barışı bozan ve düşmanlığı körükleyen davranış ve ifadelerden kaçınılması istenmiştir.
Allah tarafından Hz. Musa ile kardeşi Harun Firavun’a gönderilirken muhatap kafir bile olsa âdâb gereği yumuşak bir sözle uyarılması ve güzel bir üslup kullanılması konusunda ikaz edilmiştir. Diğer taraftan; "Müminler ancak kardeştir. Herhangi bir sebeple kardeşlerinizin arası bozulursa aralarını ıslah ediniz." Müminler;kâfirlere karşı zorlu ve tavizsiz, kendi aralarında yumuşak ve merhametlidir " "Allah’a ve Resul’üne itaat ediniz ve birbirinizle çekişmeyiniz. Sonra gevşersiniz gücünüz, kamuoyundaki etkinliğiniz ve itibarınız kaybolur. Kuvvetiniz, kudretiniz devletiniz elden gider. Sabırlı olun, çünkü Allah sabredenlerle beraberdir." Ayetleri ile müminlerin sosyal ilişkileri konusunda adeta bir yol haritası çizilmiştir.
Buna rağmen Müslümanlar tarafından toplumları ayrıştırmada gösterdikleri maharet Kur'an ve sünnete uygun kardeşlik hukukunun gereğini yerine getirmede gösterilmemiştir Modern kitlesel iletişim araçlarının alabildiğine yaygınlaştığı ve yozlaştığı çağımızda iletişimsizlik batağının girdabında boğulmaya doğru hızla yol alınmıştır. Bazı gazete,televizyon ve internet ortamında üretilen yanlış ve yanıltıcı bilgilerin facebook ve twitter gibi sosyal medya üzerinden paylaşılmasıyla birlikte toplumu ayrıştırmak,barış ortamından kaos ortamına sürüklemek için adeta yangına benzinle gidilmiştir.
İslam milleti inanç değerleri ile bağdaşmayan dedi kodu kültüründen zevk alır ve duydukları ile amel eder hale gelince gönüllerde ve dillerde; duanın yerine beddua, ,hüsnü zannın yerine su-i zan,sevgi yerine nefret,ıslah yerine ifsat,güven yerine güvensizlik kardeşlik yerine düşmanlık,yapma yerine yıkma duyguları hakim olmuştur.Durum böyle olunca da İslam coğrafyasında kavga ve iç çatışma mukadder hale gelmiş, Müslümanlar; güçlerini kuvvetlerini,kudretlerini, devletlerini ve izzetlerini kaybetmiştir.
Bireylerin hayatında olduğu gibi, toplumların,milletlerin ve devletlerin hayatında karanlık ve çalkantılı günler olabilir.. Böyle zamanlarda kılıçları çekip taraf oluşturmak, tarafları kızıştırmak yerine ülkesini ve milletini seven her Müslüman'ın görevi ya hayır konuşmak ya da susmak olmalıdır.
Bilenin ve bilmeyenin konuştuğu,kardeşlik hukukunun gözetilmediği özellikle fitne kazanının kaynatıldığı böylesine kaotik ortamlardan sadece düşmanlarımızın kazançlı çıkacağının bilinmesi milletimizin ortak iradesiyle elde ettiğimiz bütün kazanımlarımızın yok olacağının farkına varılması gerekir.
Oysaki hepimizi huzursuz eden çatışma ve kavga ortamından çıkılması ancak barış dilinin yaygınlaştırılması ile mümkün olabilir. Çünkü Barış dilinin yaşam tarzı hâline geldiği bir ortamda gerçek anlamda barış ve kardeşlik sağlanabilir.
Şu unutulmamalıdır ki, çektiklerimiz hep dilimiz yüzündendir. "Fitne yoksa çıkaran, çıkmış ise büyütüp geliştiren ve fertleri fitnenin getireceği kötülüklerin içine atan en mühim amillerden biri de kullandığımız dildir.."
Peygamberimizin: “Ben, haklı bile
olsa münakaşayı terk eden kimseye cennetin kenarında bir köşkü garanti
ediyorum." "Yiğit
kimse güreşte başkasını yenen değildir. Gerçekten ,yiğit kimse kızdığı zaman
öfkesini yenen kimsedir. "Dostunuzla
günün birinde, aranızın açılabileceğini hesaba katarak, düşmanınızla da bir gün
dost olabileceğinizi düşünerek itidalli olunuz."
“İnsanoğlu sabaha erince bütün azaları dile müracaat edip lisan-ı hal ile şöyle derler;: «Bizim haklarımızı korumakta Allah'tan kork! Zira biz, sana bağlıyız. Eğer sen doğru olursan biz de doğru oluruz. sen sapıtırsan biz de sapıtırız!”,"İbadet on kısımdır, dokuzu susmak, biri de kötü arkadaştan uzak durmaktır.", ”Özür dilemek zorunda kalacağın bir sözü söylemeyiniz." “Kendisini (doğrudan) ilgilendirmeyen şeyi terk etmesi, kişinin iyi Müslüman oluşundandır.”, “Allah’a ve ahret gününe inanan kimse ya hayır koşuşsun ya da sussun.” “Kim bana şu iki çenesi arasındaki şu (dili) ile iffet ve namusunu koruma sözü verirse, ben de ona cennet sözü veririm.”, "İnsanların en faziletlisi kim diye sorulduğunda dilinden ve elinden Müslümanların selamette olduğu kimsedir." hadisleri bizim için yol gösterici olması gerekmez mi?
Yine Peygamberimizin Ashaptan Muaz Bin Cebele:"Ey Muaz! Sana Allah'tan korkmanı, sözün doğrusunu söylemeni, sözünde durmanı, emaneti yerine getirmeni, hıyanetten uzak kalmanı, komşu hakkını korumanı, yetime acımanı, tatlı sözlülüğü, bol bol selam vermeni, işin iyisini yapmanı, imana sarılmanı, Kuran'ı derinliğine anlamanı, ahiret sevgisini, hesaptan korkmanı, tevazu kanatlarını indirmeni tavsiye ederim.
Ya Muaz! Seni hikmet sahiplerine kötü söz söylemekten, doğru söyleyene yalan söylemekten, günahkara boyun eğmekten, adaletli bir hükümdara baş kaldırmaktan, yeryüzünde fesat çıkarmaktan men ederim.
Ya Muaz! Sana her taşın, ağacın ve duvarın yanında nerede olursan ol Allah'tan korkmanı işlediğin her günahın ardından gizlisine gizli, aleni olanına da aleni tövbe etmeni tavsiye ederim." Nasihati inananlar için de adeta bir kurtuluş reçetesi olmalıdır.
Söz vardır, insanları birbirine düşürür. Söz vardır kavgaları sona erdirir, sulh ve sükûna vesile olur. Sözün doğru ve güzel olması kadar yerinde, zamanında ve muhataba göre söylenmesi de büyük önem taşır. Yerinde ve zamanında söylenmeyen söz, hedefini bulmayan ok gibidir.
Onun için Yunus:
Kişi bile söz demini demeye sözün kemini,
Bu cihan cehennemini sekiz uçmağ ede bir söz.
Söz ola kese savaşı söz ola kestire başı,
Söz ola ağılı aşı bal ile yağ ede bir söz. Dizelerinde ne güzel söylemiştir.
Fayda sağlamayan,pişmanlık duyacağımız sözlerden kaçınmamız lazımdır. Zamanın birinde üç hükümdar varmış. Birincisi:“Bütün pişmanlıklarım söylediğim sözlerden oldu. Söylemediğimden hiç pişman olmadım." İkincisi:“Söylemediğim sözlerin sahibiyim. Fakat söylediğim sözlerin esiriyim.” Üçüncüsü ise: “Bazı sözleri söylemeye gücüm yetti, fakat söylediğim sözleri geri almaya gücüm yetmedi.” Demiştir.
“Sana senden olur, her ne olursa, Başın selamet bulur, dilin durursa”, “Göz iki, kulak iki, ağız tek, çok görüp, çok dinleyip, az söylemek gerek” Ata sözlerimiz boşuna söylenmiş sözler değildir.
İnsanlık tarihi boyunca, yeryüzünde barış yolunda sürdürülen mücadelelerin kolay olduğunu söylemek mümkün değildir.Tarih boyunca barışın gönüllü elçiliğini yapan bütün peygamberlerin ortak mücadelesi, insanlığı barışa ve huzura kavuşturmak olmuştur. Dolayısıyla ümmet bilincini taşıyan Müslüman’ın amacı da bu dünyayı bir barış ve yurduna çevirmek için çaba harcamak olmalıdır.
Millet olarak zor bir süreçten geçtiğimiz şu günlerden çatışmacı dil yerine barış dilini yaygınlaştırmakla kurtulabiliriz. Zira barış dilinin yaşam tarzı hâline geldiği bir toplumda, gerçek anlamda barış ve güven sağlanabilir.