Mustafa Kır
Taksim İnadı 1 Mayıs'ı Çatışma Gününe Döndürme Çabasıdır
1 Mayıs birliğin beraberliğin,
kardeşliğin, dayanışmanın, uzlaşmanın ve hoşgörünün fiili olarak yaşandığı bir
gün olarak tarihe not düşülmesi gereken
önemli bir gündür.
İttihat ve Terakkiden bu yana her 1 Mayıs işçi bayramı olarak kutlamak
isteyenlerle kutlatmak istemeyenlerin çatışma gününe sahne olmuştur.
Tarihi seyri içinde Cumhuriyetin
ilanından sonra 1 Mayısların kutlanması konusunda Hükümetler tarafından zorluklar
çıkartılmıştır. 1925 yılındaki Şeyh Sait
isyanı gerekçe gösterilerek çıkarılan Takrir-i Sükûn (Sessizliğin Sağlanması)
kanunu ile tüm örgütlenmeler, grevler,
gösteriler yasaklanmış, 1 Mayısı kutlamayı amaçlayan hiç bir kutlama ve gösteriye izin verilmemiştir. Bu yasaklamadan tam elli yıl sonra 1975 yılında 1 mayıs kutlaması
yasağı İstanbul'da Tepebaşı düğün salonunda yapılan mütevazi bir toplantı ile
delinmiş,
1976 yılında
Taksimde yapılan ilk işçi mitingi ile de
alanlardaki yasak kırılmıştır.
36 İşçimizin katillerinin
bulunmaması devlet açısından zafiyettir.
1 Mayıs 1977 yılında yine yüz binlerce işçinin katılımıyla Türkiye tarihinin en
görkemli mitingi yapılmış ancak kutlama anında kimliği belirsiz kişilerce kalabalığın üzerine açılan ateş
sonucunda 36 işçimiz hayatını
kaybetmiştir. Bu menfur olay "Kanlı
1 Mayıs" olarak hafızalarda ki yerini hala korumaktadır.. Öldürülen
işçilerimizin katillerinin bulunamaması devletimiz açısından zafiyet olduğu
kadar ,milletimiz açısından ise üzücü bir durumdur.
1 Mayıs'ın tatil ilan edilmesi
demokratik bir kazanımdır.
Bu olaydan sonra 12 Eylül 1980 darbesine kadar 1 Mayıs'lar
işçi bayramı olarak İstanbul dışındaki
illerde kutlanmış, 12 Eylül .Darbesiyle birlikte 1 Mayıs kutlamaları tekrar yasaklanmıştır.
Son yıllarda atılan demokratikleşme
adımlarına paralel olarak 2008
Nisanında yapılan bir yasal bir düzenleme
ile 1 Mayıs'ın Emek ve Dayanışma Günü” olarak kutlanması yasallaşmış, 22 Nisan
2009 tarihli yasa ile de resmi tatil olarak ilan edilmiştir.Bu olay Cumhuriyet
tarihinde demokratikleşme yönünde atılan
önemli bir adım olduğu kadar, emek mücadelesi açısından da önemli bir kazanımdır.
Nitekim 1 Mayıs Emek ve Dayanışma
Bayramı 2011 yılında Kamu ve İşçi Sendikaları ile Sivil Toplum Örgütlerinin ortak iradesiyle Taksimde coşkuyla
kutlanmasını takip eden yıllarda ve
içinde bulunduğumuz yılda da Taksimde devam eden inşaat ve yapılan düzenleme yüzünden
güvenliğin sağlanamayacağı gerekçe gösterilerek, sembolik kutlamaların dışında
Taksim Mitingine izin verilmemiştir.
Taksim inadı 1 Mayıs'ı çatışma
günlerine döndürme çabasıdır.
Taksim dışında hiç bir alanda kutlama engeli bulunmamasına rağmen "1 Mayıs
Emek ve Dayanışma Bayramı" için
bazı sendikalar ile sivil toplum
örgütlerinin ve siyasi çevrelerin taksim
dayatması 1 Mayısı eski çatışmalı
günlerine döndürme çabasından başka bir şey değildir.
Zira 1 Mayıs'ın dayanışma değil çatışma ve
hesaplaşma gününe dönüştürülmesi gayreti; kamu görevlilerinin,emekçilerin
işsizlerin,taşeron kurbanlarının,alın teri gasp edilen çalışanların, gelir dağılımındaki adaletsizliklerin
hesabının sorulmasına,dilek ve şikayetlerinin terennüm edilmesine engel olmak
demektir.
Taksim dışında başka alanların bayram yerine
çevrilmesi bir zafiyet değil, yaşanacak güzelliklerin ülkemizin dört bir
yanına taşınması açısından önemli bir kazanımdır. önemli olan 1 Mayıs'ın nerede kutlandığından ziyade nasıl
ve hangi amaçla kutlandığıdır. Önemli olan mekan değil nelerin söyleneceği ve
nelerin isteneceğidir.
Emek ve
sermaye birbirini tamamlayan bir bütünün yarısı gibidir.
1 Mayıs çatışma değil emek dayanışma günü olarak kutlanmalıdır. Çalışma
hayatımızda emek-sermaye, işçi-işveren ilişkileri birbirini tamamlayan bir
bütünün parçaları gibidir. İşçi olmadan işverenin, işveren olmadan işçinin
varlığı düşünülemez. Çalışma hayatında huzur ve barışın sağlanması
emek-sermaye-işçi-işveren ilişkilerinin dengeli tutulmasına birini diğerine
ezdirmeyecek adil kalıcı hükümler getirilmesine bağlıdır.
Hak arama
adına haksızlık yapılamaz. Kamu malına zarar verilemez
Ancak işçi
işveren, emek ve sermaye çatışması materyalist düşüncenin etkisinde kalan
işverenin ve kamu kurumlarında en büyük işveren kurumu olarak devletin
ellerinde bulundurdukları güç ve imkanı bir sömürü aracı olarak kullanma ya da
az bir sermaye ile çok kazanma arzularından kaynaklanmaktadır.İster özel
sektöre ait olsun istese kamu alanında olsun hak ararken haksızlık yapılamaz.
Hak arama adına veya başka sebeplerle iş yerine ve işverene zarar verilemez.
Maaşlardaki Haksız Uygulamalar
Kamu Düzenini ve Çalışma Barışını Bozuyor.
Nitekim özel ve devlet kurumlarında aynı işi yapan aynı unvana sahip kamu
ve özel sektör çalışanlarına gerek çalışırken, gerekse emekliliklerinde farklı
maaş ve farklı ücret ödenmesi, yine bazı kurumların bazı kurumlardan imtiyazlı
kılınması, emekli ikramiyelerinin ve emekli maaşlarının arasında makasın
korkunç derecede açılması, bir kısım kamu ve özel sektör çalışanlarına
koklatılıp, bir kısım kamu çalışanlarına bol kepçe ile dağıtılması kamu
düzenini ve çalışma barışını bozan en büyük etken olarak görülmektedir.
Adaletsiz gelir dağılımı çalışma barışını ve sosyal
dengeyi bozmaktadır.
Bir ülkede devlet ne kadar zengin olursa olsun, ne kadar milyarderi çok
bulunursa bulunsun devletin zenginliğinden ve zenginlerinin fazla oluşundan
ziyade, sermayenin ve devlet imkânlarının adalet ölçüsünde dağıtılıp
dağıtılmadığı önemlidir. Önemli olan fert başına düşen milli gelirin yüksekliği
değil, var olan milli gelirin adalet ölçüsünde dağıtılmasıdır. Huzursuzluk maaş
ve ücretlerin azlığından değil, birine var öbürüne yok uygulamasındandır.Çünkü
dengesiz gelir dağılımı çalışma barışını ve sosyal yapıyı bozan en önemli unsurdur.
Adaleti olamayan ülkenin huzur ve refahı olmaz.
Adalet mülkün temelidir. Bir ülkede her şey var, sadece adalet yoksa o ülkede
huzur ve refahı yakalamak mümkün değildir. Adaleti olmayan ülkenin huzur ve
refahı olmaz.İster emekçi isterse işveren olsun adalet zırhına bürünmelidir.
Çalışanlar rakip değil, Allah’ın bir emaneti olarak görülmelidir. İşçi işvereni
bir veli nimet olarak bilmelidir. Çalışanlar arasında maaş, ücret ve çalışma
şartlarında haksız uygulama biçimleri sadece bir ayırımcılığın ötesinde aynı
zamanda bir kul hakkı olarak görülmelidir. Kendi çalıştığımız kuruma ve
kamunun malına zarar vermek hem bu günümüzü hem de yarınımıza verilen bir zara
olarak hesaplanmalıdır.
Barış,
huzur ve güven en kazançlı sermayedir.
İşçiyi memuru, işvereni sermayeyi, devleti ve özel sektörü mahiyetinde
çalıştıklarımız ve mahiyetinde çalıştırdıklarımız hakkında Allah’tan korkmaya
davet ediyorum. Barış huzur ve güven ortamı herkes için kazançlı bir
sermayedir. Kavga, kargaşa ve çatışma herkesin mutluluğunu elinden alan zararlı
bir ortamdır. 1 Mayıs Emek ve dayanışma bayramının barış ve huzur içinde
geçmesini temenni ediyorum.