Mustafa Kır
Okul öncesi eğitimde Din dersi okutulmalıdır
Eğitim doğumla başlayıp hayat boyu devam eden bir süreçtir. Çocukluk eğitimi ilk olarak aile de başlayıp, okul öncesi eğitim ve ilköğretimle devam eder. Okul öncesi eğitim dediğimiz kreş ve anaokulları çalışan anne ve babalar için çocuk bakıcılığı görevinin üstlenildiği bir kurum değildir. Bilakis çocukların hem fiziksel, hem bilimsel açıdan becerilerini ve yaratıcı yönlerini ortaya çıkaran, sağlıklı ortamda sosyal birey olarak yetişmelerini sağlayan, aile eğitimini de içine alan çok önemli bir eğitim kurumdur.
Son yıllarda ülkemizde okul öncesi eğitime büyük önem verilmesine rağmen 0-6 yaş grubunu içine alana okul öncesi eğitimin okullaşma oranı 2002 yılında % 12 ler seviyesinde iken halen 5-6 yaş grubunda okullaşma oranı yüzde 45’lerde, 3-5 yaş grubundaki okullaşma oranı ise ancak yüzde 36’lar seviyesine çıkabilmektedir. Dünya da 3-5 yaşlarında erken çocukluk eğitimi oranlarına bakıldığında, Meksika’da % 70, Doğu Avrupa ülkelerinde % 50, içinde yer almak istediğimiz AB ülkelerinin her birinde bu oran % 100’lere yaklaşmıştır.
Eğitimde başarımız okul öncesi eğitimdeki başarımıza bağlıdır
Çocuklarımız geleceğimizdir. Onları güzel terbiye ettiğimiz, eğitimini güzel yaptığımız takdirde güzel yarınlara kavuşabiliriz. Eğitimdeki başarımız okul öncesinin zorunlu eğitim kapsamına alınması ve okul öncesi eğitimin insanın yaradılışına uygun olarak verilmesi şartına bağlıdır. Yapılan araştırmalar Türkiye’de okulöncesi eğitim kurumlarının yetersizliğini ortaya koyduğu gibi okulöncesi okullarda az da olsa öğrenim karşılığında para alınması fakir ailelerin okul öncesi eğitimden dışlandığını ortaya koymaktadır.
Ayrıca MEB’e bağlı okul öncesi eğitim kurumlarında çocukların yaşlarına uygun Temel Dini Bilgilerin ve değerler eğitiminin verilmemesi ekonomik imkânı yerinde olan çok sayıda anne-babayı resmi veya gayri resmi yollarla açılan bu bilgilerin verildiği okul öncesi özel eğitim kurumlarını tercih etme zorunda bırakmaktadır.
Bilimsel olarak öğrenmenin temelinin 4-6 yaşlarında atıldığı çocuğun; zihinsel, duygusal, sosyal ve fiziksel gelişiminde çok önemli izler bıraktığı bilimsel bir gerçektir.. Çünkü 3-4 yaş, çocukta hayallerin güçlenmeye başladığı, öğrenmenin en hızlı olduğu dine ve dünyaya ilgilerinin yoğunlaştığı altın çağdır. Bu yaşlarda alması gereken temel dini bilgilerin ve değerler eğitiminin daha sonraki yaşlarda verilmesinin çocuk üzerindeki tesiri olumsuz olmakta, sadece bilgiyi ders olarak öğrenmiş olmaktan öteye geçmemektedir.
MEB inancıyla savaşan, kültürüyle yozlaşan nesiller yetiştiriyor.
Ülkemizde Din Kültürü ve Ahlak bilgisi dersi ilkokul 4.sınıftan itibaren verildiğinden çocuklarımız dini bilgilerle genel olarak 11-12 yaşlarında tanışmaktadır. Bu durum insanın yaradılış yapısına aykırı olduğu gibi okul öncesinde yanlış verilen veya okul öncesinde alması gerektiği halde verilmeyen eğitim çocuğun gençlik, yetişkinlik ve yaşlılık evrelerini de olumsuz etkilemektedir. Ayrıca Din Kültürü ve Ahlak bilgisi dersi veya Temel Dini Bilgiler Dersi müfredatının dinin gerçeklerine uygunluğunun tartışılması bir yana bu derslerin ehil olmayan yaşantı itibariyle bu dersin okutulmasını tasvip etmeyen öğretmenlerce okutulması da kendi inancıyla savaşan, kendi kültürüne yozlaşan nesillerin yetişmesine sebep olmaktadır.
Temel Dini Bilgiler Okul Öncesi Öğretmenliği Bölümü açılmalıdır
Değerler eğitiminin veya Temel Dini Bilgilerin okul öncesinden itibaren çocukların yaşlarına uygun olarak, korkutmadan, ürkütmeden, dinden soğutmadan iyi bir model ve iyi bir öğretmen tarafından verilmesi ile eğitimde hedeflenen amaca ulaşılabilir. Bu da okulöncesi çağdaki çocukların eğitilmesi konusunda uzmanlaşmış bir öğretim kadrosu ile mümkündür. Onun için okul öncesi eğitimin kısa zamanda zorunlu eğitim kapsamına alınması, İlahiyat fakültelerinde ve eğitim Fakültelerinde Temel Dini Bilgiler Okul Öncesi Öğretmenliği Bölümleri açılmalıdır. Okul öncesi eğitim kurumlarında Temel Dini Bilgiler dersinin ehil eğitimciler tarafından verilmesi veya İlahiyat fakültelerinin bünyesinde okul öncesi eğitim bölümlerinin açılması her açıdan kendisiyle ve içinde bulunduğu toplumla barışık, nesillerin yetişmesine vesile olacaktır.
İnsan etten, kemikten ve kandan ibaret bir varlık değildir
Çünkü insan beden ile ruhtan meydana gelen bir varlıktır. Çocuklarımızın fiziksel açıdan sağlıklı olması sağlıklı yeme ve içmesine bağlı olduğu gibi ruhsal açıdan gelişmesi de manevi gıdalarının zamanında yaşlarına uygun olarak verilmesine bağlıdır. Bu manevi gıdalar inanma ve inancımızın gereği olarak bilmemiz gereken hayatımızın her safhasında lazım olacak ilmihal bilgileridir.
İnsan sadece etten, kemikten ve kandan ibaret bir varlık değildir. İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli özellik; ruh ve duygu zenginliği yanında sosyal bir varlık olmasıdır. Bu sebeple insan sürekli sevme, sevilme, bir inanca sahip olma, kendisini değerli ve güçlü hissetme duygusu taşır. Bu da ancak iyi bir eğitim almakla iyi bir aileye, iyi bir topluma sahip olmakla bu yöndeki ihtiyaç karşılanabilir.
Yediden yetmişe millet ve devlet olarak her gün eğitimle yatıp, eğitimle kalktığımız halde neden istenilen hedefe ulaşamıyoruz? Birincisi eğitimde amaç birliğimiz yoktur. İkincisi amaca ulaşmak için takip ettiğimiz metot insanın yapısına ve bilimin gerçeklerine uygun değildir. Üçüncüsü neyi, nasıl, ne zaman ve kiminle öğreteceğimizin kararını henüz verebilmiş değiliz. Aynı iktidara mensup farklı bakanlarının birisinin getirdiğini diğerinin götürmesi, birisinin koyduğunu diğerinin kaldırması yaklaşık bir asırdan beri bu milletin çocuklarının kobay gibi kullanılması eğitimde güven duygusunu ortadan kaldırmaktadır. Bu durum getirilen her şeyin iyi veya kötü olduğuna bakılmaksızın bir süre sonra nasıl olsa vazgeçilir düşüncesini hâkim kılmaktadır.
Temel Dini Bilgilerin öğretilmesine mesafeli yaklaşılmaktadır.
Bizim dışımızda ki her millet kendi çocuklarına yaş sınırı konulmaksızın inançları gereği eğitilmesi ve öğretilmesi konusunda okul öncesi dâhil gerekli adımları atarken, hatta okul öncesi okullarına bile çocuk kiliselerinin açılmasından rahatsızlık duymazken ülkemizde halkımızın % 99’u Müslüman olmasına rağmen dini bilgilerin öğrenilmesine, öğretilmesine ibadethane açılmasına hep mesafeli yaklaşmaktadır. Bunun faturasını çocuklarımız teröre karışarak, uyuşturucuya bulaşarak ödemektedir.
Bazı anne-babalar çocuklarının küçük yaşta dini bilgilerin öğretilmesini savunurken bazı anne-babalar, eğitim ve siyaset bilimciler çocukların din eğitimi alıp almayacağına ergenlik çağına geldiğinde kendi hür iradesiyle karar vermesini savunmaktadır. Onun için iktidarı eline geçiren her irade eğitim-öğretimi evren gerçeklere göre değil kendi düşünce yapısına göre şekillendirmeye çalışmaktadır. 28 Şubat sürecinde İmam-Hatip okullarının Orta kısımlarının kapatılması, üniversiteye girişte katsayı engelinin konulması, Kuran öğrenimine yaş sınırlaması getirilmesi, okullarda seçmeli K.Kerim, Temel Dini Bilgiler ve Siyer derslerinin okutulmasının gündeme getirilmesi esnasında yaygara koparılması bunun en önemli kanıtıdır.
Din öğretimi çocuğun ebeveyni üzerindeki hakkıdır.
Çocuklara ilgi duydukları konularda yaşlarına uygun açıklamalar yapılması, çocuğuneğitiminde dinî motiflere yer verilmesi, terbiyesinin güzel yapılması, görgü kuralları dediğimiz adab-ı muaşeret kurallarının öğretilmesi çocuklarımızın doğuştan getirdikleri anne ve baba üzerindeki hakkı olsa da bu hakların anne ve babayla birlikte devlet eliyle yerine getirilmesi zaruri bir hal almıştır. Çünkü çağımızda düzenli eğitim ancak devlet eliyle verilebilmektedir. Ancak devlet çocuklarımızın gelişim çağına uygun olarak okul çağından başlamak üzere yeterli ve ehil kimseler tarafından verilmesini sağlayamadığından, ailelerde kendi çocuklarının eğitimi konusunda gerekli bilgi ve donanıma sahip olmadıklarından bilgilerin hem verilmesinde hem de Müslüman’ca yaşanılması ve yaşatılması konusunda sıkıntı çekilmektedir.
Hepiniz çobansınız; hepiniz güttüğünüz sürüden sorumlusunuz.