Mustafa Kır
Mevlasız Mevlana Arayışı Beyhudedir
Bilindiği üzere her yıl ülkemizde 7-17 Aralık tarihleri arası Mevlana
haftası olarak kutlanmaktadır. İslam dünyasında alim arif, şair, mütefekkir,
mütedeyyin ve mutasavvıf kimliği ile
tanınan ve asıl adı Muhammed Celaleddin olan Hz. Mevlana, 30 Eylül 1207 yılında
Afganistan sınırları içerisinde yer alan Horasan'ın Belh şehrinde doğmuştur. Babası
Sultanü'l-Ulema lakabıyla tanınan Muhammed Bahaeddin Veled'dir.Annesi ise Belh
emiri Rüknüddin'in kızı Mü'mine
Hatundur.
“Kul oldum, kul oldum,
kul oldum!
Ben Sana hizmette iki büklüm oldum.
Kullar
âzad olunca şâd olur;
Ben Sana
kul olduğumdan dolayı şâd oldum.” Kul olmayı rütbelerin en büyüğü
sayan,İslam
düşüncesinin inanç akidelerini; akıl ruh ve sevgi üçgeni içinde sunan ve
hayatını ‘Hamdım, piştim, yandım.’ Sözleri
ile özetleyen Hz. Mevlana, bundan 740 yıl önce 17 Aralık 1273 Pazar günü Konya'da vuslata ermiştir.
Ölümü yeniden doğuş ve Rabbine kavuşma anını "Şeb-i Arus" sevgiliyle buluşma anına benzeten Hz. Mevlana; Vuslatının üzerinden 740 yıl geçmesine rağmen hala asırlar ötesinden eserlerinde yer alan şiirleriyle, nesirleriyle, hikâyeleriyle sadece yaşadığı çağı değil, bütün çağları aydınlatan bir gönül mimarı ve mana aleminin sultanı olmaya devam etmektedir.
Sanırım Şemseddin Attâr'ın Hz. Mevlana hakkındaki şu kıssası O'nun mana aleminin derinliğini anlatmaya yeter. "Hazreti Mevlâna bir gün camide vaaz ederken, mevzu; Hızır ile Musa aleyhisselâmın kıssasına gelmişti. Bu kıssayı, öyle fesahat ve belâgat ile anlatıyordu ki, herkes nefesini kesip, can kulağı ile dinliyordu. Benim yanımda bir şahıs ise başını önüne eğmiş bir şeyler mırıldanıyordu. Kulak verdim, dediklerini anladım."Sanki yanımızda idin, sanki üçüncümüz sendin." diyordu.Bu kişinin Hızır (a.s) olduğunu anladım.Yanına sokuldum;"Anladım,Sen Hızır'sın.Ne olur bana ihsan eyle!" dedim. Cevaben;"Burada Hazreti Mevlâna varken benim sana ihsanda bulunmam deniz yanında teyemmüm gibi olur. Senin bütün müşküllerini o halleder." dedi ve gözümden kayboldu.Ben bu hâli Mevlâna hazretlerine anlatmak için yanına gittiğimde ben daha söze başlamadan;"Ey Attâr! Hızır aleyhisselâmın sözleri doğrudur." diyerek benim sözümü kesti."
Molla Camii Hazretlerinin:"O bir peygamber
değildir ancak O'nun kitabı vardır."Dediği Mevlana’nın eserleri Kuran ve
Hz. Muhammed’in sahih hadislerini ihtiva eden ‘Kütüb-i Sitte’ den sonra en muteber kitaplar olarak zikredilmiştir.
Zira Onun eseleri Kuran ayetlerinin yorumundan, Peygamberimizin hadisi
şeriflerinin anlatımından başka bir şey değildir.
Ne
yazık ki; günümüzde Şeriatsız İslam, İslamsız tasavvuf,
ibadetsiz din, Mevlasız Mevlana arayışı içinde
olan sözüm ona entellektüeller tarafından
Mevlana'ya atfedilen ancak Mevlana'ya ait olup olmadığı konusunda
ihtilaflar bulunan:
"Gel,gel,ne olursan ol yine gel,
İster kafir,ister Mecusi,ister puta
tapan ol yine gel.
Bizim dergahımız ümitsizlik
dergahı değildir.
Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine
gel..."Sözü kime ait olursa olsun:"Allah'ın rahmetinden ümidinizi
kesmeyin.Muhakkak ki Allah bütün günahları bağışlayıcıdır." ayetinin yorumundan başka bir şey değildir.
Bu sözle İslam'da olmayan
yeni bir çığır açılmamıştır. İslam'ın koyduğu sınırların dışına çıkılmamıştır.Ancak Allah'ın
bağışlayıcılığı ve ümitsizliğe düşülmemesi gerektiği hatırlatılmıştır. Çağrı İslam'ın
evrensel çağrısıdır.Çağrılan dergah Mevlevilik dergahı olmayıp, bizatihi İslam'ın kendisinedir. Mevlana da İslam dergahının bir
müridi,bir mürşidi ve bir şeyhidir. "Ey
kızım Fatıma!, Babam Peygamber diye güvenme Rabbine karşı kulluk vazifeni
yapmazsan vallahi senin için hiçbir şey yapamam..." Diyen Peygamber'in
bile affetme yetkisinin olmadığı bir dinde, Mevlana'yı böyle bir bühtanla anmak
ona yapılabilecek en büyük zulümdür.
Çarpıtılarak
Mevlana'ya atfedilen bu söz ile Mevlana; Allah'a karşı insanı,Vahye karşı aklı,
dine karşı pozitivist bilimi ilahlaştıran Hümanist ve mistik bir şair gibi
tanıtılmaya çalışılmaktadır. Şu iyi bilinmelidir ki dili, dini,
ırkı, rengi ne olursa olsun bütün insanları Hak nurundan bir parça olarak gören
Mevlana
insan severdir amma, asla bir hümanist değildir.Onu mistik bir şair,hümanizmin besleyicisi gibi tanıtma ve
Mevlasız Mevlana arayışları beyhude bir arayıştır. Çünkü Muhammed Celaleddin'i efendimiz anlamına gelen "Mevlana" yapan şey; Hümanistliği
ve şairliği değil;
“Gönlümün içindeki ve dışındaki hep O'dur.
Tenimdeki can, damar ve kan hep O'dur.
Artık o yere küfür ve iman nasıl sığar?
Keyfiyetsiz olan benim, vücudum
hep O'dur.” Şirinde olduğu
gibi; Allah'ın
“asıl sevgili” olduğu yerde başka sevgiye yer vermemesidir. Işığını güneşten alan ay gibi,feyzini
İslam'dan, Kurandan ve âlemlerin sevgilisi Hz. Muhammed’den almasıdır.
Mevlana'yı bir
hümanist olarak takdim edenlere ve turizmi teşvik edici bir malzeme
olarak kullanmak isteyenlere inat Mevlana kendisini şöyle tanımlamaktadır.
Ben yaşadıkça Kuran’ın kölesiyim,
Seçilmiş Muhammed’in ayağının yolunun tozuyum.
Birisi beni bundan başka bir
sözle naklederse,
Ben o sözü söyleyenden de, o sözden de
şikâyetçiyim.
Bu gün, savaşların, işgallerin, haksızlıkların
şiddetin hüküm sürdüğü dünyamızda evrensel barışın, sevginin hoşgörünün simgesi
olan Mevlana’yı daha fazla anlamaya ihtiyacımız vardır.
"Sevgide güneş gibi ol, Dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi
ol, Hataları örtmede gece gibi ol,
Tevazuda toprak gibi ol ,Öfkede ölü gibi ol, Her
ne olursan ol, Ya olduğun gibi görün,ya göründüğün gibi ol." dizelerinde ifade
edildiği üzere sevgi, barış, tevazu,dürüstlük ve hoşgörü
timsali bir hayatı turistik dansa
dönüştürülen sema gösterileri ile
gelecek nesillere taşımamız mümkün değildir. Bir Müslüman olarak, Mevlana'yı Mevlana'ya yakışır bir tarzda anma ve anlama
sorumluluğumuz vardır.
Mevlana’yı vuslatının 740. Yılında rahmetle anarken, sözlerimi yine Onun şu
sözü ile tamamlıyorum." Allah adına savaş açanlar, kötülükte
ısrar edenler, merhamet ve vicdan sahibi olmayanlar, insanlara zulmedenler
Allah’ın sevgili kulu olamazlar. Ve onlar bizden değildir." "Benim şu üç sözden başka söyleyecek
sözüm yok. Yandım, yandım, yandım!" Hz. Mevlana'yı rahmetle anıyor ruhu şad mekanı cennet olsun diyorum.