Mustafa Kır
Kutlu Doğum Haftası
İSLAM YAŞADIKÇA DİRİ DURAN ORGANİZMA GİBİDİR.
1989 Yılından bu yana ülkemizde
Peygamberimizin doğduğu 20 Nisan gününü
içine alan hafta ‘Kutlu doğum haftası’
olarak anılmaktadır. Kutlu doğum haftası Peygamberimizin üstün meziyetlerini,
örnek kişiliğini tanıma ve tanıtmaya vesile olması açısından çok önemlidir.
Ancak Peygamberimizi anmaktan ziyade anlamak ve
yaşamak lazımdır. Çünkü Onun doğumundan ölümüne kadar 63 Yıllık hayatının her zerresinde bütün insanlığın kurtuluş
reçetesi gizlidir.
Bilindiği üzer Peygamberimiz cahilliye devri adı verilen
Allah'ı bırakıp puta tapıldığı, kötülüklerin her tarafı kara bulut gibi
kapladığı, güçlünün zayıfı ezdiği, şiddet, zulüm ve savaşın eksik olmadığı,
kız çokçuklarının diri, diri toprağa gömüldüğü, kadınların pazarlarda
panayırlarda alınıp satıldığı bir devirde, içki kumar, zina, faizcilik, tefecilik,
yağmacılık ve çapulculuğun vakayı adliyeden sayıldığı karanlık bir dönemde, Allah
tarafından
batılın yerine Hakk’ı ikame etmek, marufu emredip, münkeri defetmek, insanları kula
kulluk zilletinden Allah’a kul olma izzetine ulaştırmak, küfür ve şirk
karanlığından iman aydınlığına kavuşturmak, alemlere rahmet olarak
gönderilmiştir.
İşte böyle bir dönemde Hz Muhammed
(sav) kadınları bir ticaret metaı ve fuhuş aracı olmaktan kurtarmış ve cenneti
anaların ayakları altına sermiştir. Soy sop farkını ortadan kaldırmış, takva
dışında bütün insanları bir tarağın dişleri gibi eşit ve kardeş
saymıştır. Soygunculuk aracı olan faizciliği, tefeciliği, insanları
birbirine düşüren ırkçılığı ve kan davasını ayaklar altına almıştır. İman
etmiş sayılmak ve cennete girebilmek için inananların birbirlerini sevmelerini
şart koşmuştur.
Kıyasladığımızda yaşadığımız çağ
cahiliye döneminden daha karanlık ve daha
bulanıktır. Cahiliye döneminde zulmedenler,ambargo uygulayanlar,Müslümanları
yurtlarından çıkaranlar müşriktir,kafirdir. Bu gün Müslümanları yurtlarından
çıkarılanlar,0nları toplarla,tanklarla kimyasal silahlarla öldürenler 529 kişi hakkında 20 dakikada idam kararı
verenler sözde mümindir, Müslüman'dır.
Cahiliye döneminde Müslümanlar müşrikler
ve kafirler tarafından işkenceye tabi
tutuluyor ve öldürülüyordu.Bu gün Suriye’de Mısır'da,Irak'ta, Libya'da ve İslam
coğrafyasının bir çok alanında Müslüman Müslüman'ı hunharca katlediyor.
Düşmanlarının yapmak isteyip te yapamadığı zulüm ve işkenceleri Müslüman
kardeşine reva görüyor. "Din,
dil, ırk mezhep meşrep grup siyasal tercihlerle kamplara bölünerek
gücünü,kuvvetini,kudretini,izzetini ve şerefini ayaklar altına alıyor.
İslam yaşadıkça diri duran bir
organizma gibidir.İnsanlığın kurtuluşu kutlu doğum haftalarını kutlamakla
değil,kutlu doğumla insanlığın kurtuluşu için Hz. Muhammet (s.av) in sunduğu
kutlu reçetelere uymakla mümkündür.
Bu gün hala kazanmak için uğraş
verdiğimiz ancak bir türlü alamadığımız hakları Peygamberimiz tarafından Miladi
632 yılında Mekke'de irat edilen Veda
hutbesinde sunulan evrensel beyanname ile Din dil ırk ve cinsiyet farkı gözetmeksizin
insan olan herkese; başta yaşama hakkı olmak üzere, mülk edinme, ırz ve
namusunu koruma, inanma ve inandığı gibi yaşama, düşünme ve düşündüğünü
özgürce ifade edebilme, öğrenme, öğretme,neşretme, emeğinin karşılığını alnının teri kurumadan alabilme, devlet
imkânlarından adalet ölçüsünde yararlanabilme hakları tanınmıştır. .
"Değirmen çeke, çeke
elleri yara bere içinde kalan kızı Fatıma’nın bir hikmetçi talebine
karşılık "Vallahi Suffe Ehli açlık ve sefalet içinde yaşarken
kızımda olsan senin bu ihtiyacına cevap veremem" diyen Peygamberin reçetesinde
devletin imkânlarını ailesine, çevresine
peşkeş çeken idarecilerin alabileceği ibretler vardır.
Mekke’nin Fethi esnasında İtibarlı bir
kabilenin kızı suç işlediği için ailenin şerefi lekelenir diye cezasının affı
istenildiğinde “ Ey Müslümanlar! Sizden önceki milletlerin tarihten
silinip gitmelerinin sebebi nedir biliyor musunuz? Onların ileri gelenleri bir
suç işlediğinde Ona ceza vermezlerdi. Halktan birisi suç işlediğinde de cezanın
infazı için yarış ederlerdi. Suçu işleyen kendi çocuğumda olsa
cezalandırmaktan asla vaz geçmem. Diyen Peygamberin örnek davranışlarından sözde
adalet dağıtan hukukçularımız, yargıçlarımız ve yöneticilerimiz için çok güzel örnekler vardır.
8 yıl önce baskı, dayatma, şiddet
ambargo gibi çeşitli işkence yöntemleriyle doğduğu, büyüdüğü şehir olan
Mekke’den Medine’ye göçe zorlanan ve 8 yıl sonra Mekke fatihi olarak geri
döndüğünde her şeye gücü yettiği halde öldürmeyi değil, af yolunu seçen savaş
anında bile yaşlılara, kadınlara, çocuklara, savaşmayanlara, hayvanlara,
bitkilere, ekili alanlara ve yerleşim alanlarına zarar vermeyi yasaklayan
‘Bir insanı öldüren bütün insanları öldürmüş gibidir. Bir insanı kurtaran bütün
insanları kurtarmış gibidir.’ ilahi mesajını tebliğ eden Peygamber’de Onu
barbar, şiddet ve savaş yanlısı göstermeye çalışan gafillerin, çağdaş
Nöronların alacağı çok insanlık dersleri vardır.
"Beşikten mezara kadar ilim
tahsil ediniz", "İlim kadın erkek her Müslüman'a farzdır."
"İlim Çin’de de olsa arayınız". "İlim müminin yitik malıdır.
Nerede bulursa onu alır". "Ya öğrenci ol, Ya öğreten ol, Ya dinleyen
ol dördüncüsü olma helak olursun’. "Hiç bilenle bilmeyenler bir olur
mu?" diyen ilim öğrenmeyi kadın erkek herkese farz kılan iki gününü
birbirini eşit tutanı zararda sayan, veren eli alan elden üstün gören ve Allah’
tarafından bir öğretmen olarak gönderilen bilmediklerini öğrendikleri
öğretmenleridir.
Kısa zamanda İslam’ı cihan şümul
bir din olarak dünyaya yayan peygamberin eğitim- öğretim metotlarından
öğretmenlerin, öğrencilerin, alacağı
numune-i imtisaller vardır.
Peygamber müminlerin İlk devlet
başkanıdır. Onların mihrapta imamları, Küsüde vaizleri, mahkemede hâkimleri,
orduda komutanlarıdır. Her türlü problemlerini açabildikleri ve güven
duydukları dostlarıdır.
Devlet başkanlarının, bürokratların,
komutanların, gençlerin, yaşlıların kendilerine ömür boyu lazım olacak ve çağlar
ötesine taşıyacakları hazineler vardır.
Güzel ahlakı tamamlamak için
gönderilen,‘Beni Rabbim terbiye etti ne güzel terbiye etti’ diyen Peygamberin
ahlakıyla ahlaklaşmadıkça, kendimiz için istediğimizi din kardeşlerimiz için
istemedikçe, nemelazımcılık hastalığından kurtulup açların açıkların
dertlilerin dertleriyle dertlenmedikçe çocuklarımıza en üstün miras olarak
güzel terbiyeyi bırakmadıkça, ırkçılık hastalığından, kavmiyetçilik duygusundan
kurtulup bir bedenin azaları gibi bir binanın tuğlaları birbirimize
kenetlenmedikçe, düşmanlıkları terk edip,İslam kardeşliği ile kardeş olmadıkça bırakın
yılda bir defa 'Kutlu Doğum Haftası" tertiplemeyi bir yılın 52 haftasında da "Kutlu Doğum"
programlar tertip etsek kurtuluşumuz asla mümkün değildir.
Bu yıl "Kutlu
doğum haftasında" dinde samimiyet temasının işlenmesinin özel bir anlamı da
bu olsa gerektir. Müslümanlar üzerinde karabulut gibi dolaşan bela ve
musibetlerin sebebi Müslüman olduğumuzu iddia ettiğimiz halde Müslüman gibi yaşamadığımızdandır. Dini yaşantımızda
Allah'a,Peygamberine,Kitabına ve Müslümanlara karşı samimi olmadığımızdandır.
Peygamberimiz bir gün
Ashabına din hakkında konuşurken; "Din samimi olmaktır."Demiş ve bu
sözünü 3 defa tekrarlamıştır.Ashaptan birisi kime karşı samimi olmaktır? Ya Resulellah
diye sorunca Peygamberimiz (s.a.v) de:
“Allah’a karşı, Kitabına karşı, Peygamberine karşı, Müslümanların meşru
idarecilerine karşı ve bütün Müslümanlara karşı samimi olmaktır.” diye cevap
vermiştir..Başka bir hadisi şerifte ise: "Allah sizin dış görünüşünüze bakmaz. Lakin kalplerinize ve amellerinize
bakar." Buyurmuştur.
İbrahim Ethem Hazretlerinin dualarının kabul
olmadığından şikayetçi olan Basra halkına
söylediği şu sözlerde çok manidardır. "Siz Allah’ı tanıdığınızı söylüyorsunuz ama
emirlerini tanımıyorsunuz. Kur’an-ı Kerim-i okuyorsunuz ama muhtevasıyla amel
etmiyorsunuz. Hz. Peygamberi sevdiğinizi
söylüyorsunuz,ama sünnetine sarılmıyorsunuz.
Şeytanı düşman kabul ediyorsunuz, ama onunla dostluktan geri kalmıyorsunuz.Cenneti sevdiğimizi
söylüyorsunuz, ama ona girecek ameller işlemiyorsunuz. Cehennemden korktuğunuzu
iddia ediyorsunuz ama ona götürecek fiillerden geri kalmıyorsunuz. Ölüm haktır
diyorsunuz, lakin hak olan ölüme
hazırlık yapmıyorsunuz. Din kardeşinizin ayıbı ile uğraşıyorsunuz,lakin kendi ayıbınızı hiç görmüyorsunuz.Allah’ın
lütfettiği nimetleri bolca tüketiyorsunuz,ama hiç şükretmiyorsunuz.Ölülerinizi
gömüyorsunuz bir gün gömüleceğinizi
düşünmüyorsunuz.
Bütün insanlık Hz Muhammed’in
sunduğu kurtuluş reçetesine uymadığı için mutsuz,umutsuz ve huzursuzdur.
Kurtuluşumuz İslam’dadır. Huzur ve
mutluluğumuz Hz. Muhammed’e tabi olmaktadır. Ne mutlu Onu ananlara, ne mutlu
onu anlayanlara, ne mutlu ona tabi olanlara!