Mustafa Kır
Can Güvenliği Korkusu Taşıyan Öğretmenin Günü Kutlanamaz
Bilindiği üzere Atatürk’e
Millet Mektepleri Başöğretmenliğinin verildiği 24 Kasım günü 1981 yılından
itibaren ülkemizde öğretmenler günü olarak kutlanmaktadır.
30 yılı aşkın süreden beri 24 Kasımlar
eğitimin ve eğitimcinin sorunlarına çözüm üretmekten ziyade, sadece bu güne
mahsus öğretmenlerin kutsandığı adına göstermelik methiyelerin düzüldüğü ve 23 Nisan çocuğu muamelesine tabi tutulduğu bir
gün olmaktan öteye gidememiştir.
Öğretmenlik özü itibariyle gerçekten kutsal bir
meslektir. İnsanlık tarihinin en eski mesleğidir. Zira ilk insan ve ilk
peygamber Hz. Adem Allahtan aldığı emir ve yasakları insanlara
öğreten, iyiliklere ve güzelliklere ulaşmanın, kötülüklerden kaçınmanın yollarını
gösteren bir öğretmen olduğu gibi ondan sonra gönderilen her peygamberde bir öğretmendir.
"Ben ancak bir öğretmen
olarak gönderildim."
Son peygamber Hz. Muhammed (sav) in "Ben ancak bir öğretmen olarak gönderildim.","Ya
öğreten ol, ya öğrenen ol, ya onları
seven ol, ya onları dinleyen ol beşincisi olma helak olursun". "Alimler
peygamberlerin varisleridir. "Dünyada
iki çeşit insana gıpta edilir. Birisi Allah’ın kendisine mal verip de, o malı
Allah yolunda harcamaya muvaffak kıldığı kimse, diğeri ise kendisine ilim veripte
o ilim ile amel etmesini ve onu başkasına öğretmesini nasip ettiği
kimsedir.”[7] hadisleri Bedir
savaşındaki müşrik esirlerin on
Müslümana okuma-yazma öğretmesi karşılığında serbest bırakılma şartına bağlanması, Hz Ali (r.a) nın
"Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum" sözleri, Yüce
Allah'ımızın :"Hiç bilenlerle
bilmeyenler bir olur mu?" “Allah içinizden iman edenlerle, ilme nail olanların
derecelerini yükseltir.” “Sakın cahillerden olma” “Cahillerden yüz çevir” ayetleri
öğretmenliğin kutsiyetini ifade eden en güzel örneklemelerdir.
İyilikler ve kötülükler öğretmenlerin
eseridir.
Bilindiği gibi fert ve toplumların maddi ve manevi alanda
ilerleme ve yükselmelerini sağlayan unsurların başında, okumuş ve eğitilmiş
insan gücü gelmektedir. öğretmenlerimiz ise bu gücün baş aktörü ve geleceğimize
yön veren manevi mimarlarımızdır. ülkemizde iyi ve kötü adına yapılan her şey
onların eseridir. görevleri kutsal sorumlulukları büyüktür. geleceğimizin huzur
ve refah içinde olması maddi ve manevi anlamda onlara vereceğimiz değerle doğru orantılıdır.
Öğretmeni itibarsızlaştırmak geleceğimizi yok saymaktır.
Öğretmen bir
öğretici olduğu kadar aynı zamanda öğrenicidir. Eğitimci olduğu kadar aynı zamanda
bir yol göstericidir. Eğitim çocukların dünyaya gelmesiyle başlayıp ömür
boyu devam eden bir süreçtir. çocuklarda bozulma ve sapma aldığı eğitim ve terbiye
ile doğrudan ilgilidir. Çocuğun ilk eğitimi aldığı yer aile ocağı olsa da
çocuğun şekillenmesinde kimlik ve kişilik kazanmasında en etkili unsur
öğretmendir.Öğretmene sahip çıkmak geleceğimize sahip çıkmaktır. Öğretmeni
itibarsızlaştırmak geleceğimizi yok
saymak kimliksiz kişiliksiz nesillerin yetişmesine sebep olmaktır. Çünkü
itibarsız öğretmen itibarlı nesiller yetiştiremez.Şartlar ne olursa olsun
hiçbir ekonomik kaygı onları yokluğa yoksulluğa, korumasızlığa ve itibarsızlığa
terk etmenin mazereti sayılamaz.
Öğretmen
kaybettiği itibarının ve can güvenliğinin peşine düşmüştür.
Günümüzde öğretmenin eğitim-öğretim,özlük idari ve ekonomik sorunlarının
kendileri tarafından bilinmesine rağmen
bu sorunları bir tarafa
bırakmış adeta kaybettiği itibarının ve
can güvenliğinin peşine düşmüştür.
Peygamberlik
mesleğini omuzlarında taşıyan, dün
kendisine bir harf öğrettiği için köle olunacak kadar kıymeti bilinen, çocuklar okula teslim edilirken babalar tarafında "eti senin kemiği benim" denilerek
güven duygusu ifade edilen öğretmen bu gün veliler tarafından yapılan
hakaretler, öğrencileri tarafından darp ve yaramalar ile dövülür, sövülür ve
aşağılanır hale getirilmiştir.
Devamsızlık
yapan öğrencisini yok yazmasının
,dersine çalışmayan ve sorulan sorulara doğru cevap veremediği için düşük not vermesinin,disiplinsizlik yapan öğrencilerini
ikaz etmesinin bedelini ne yazık ki
canıyla ödeyebilmektedir.
Öğretmene kalkan el onmaz
Daha
bu öğretim yılı başından itibaren Adana'da bir müdür yardımcısının öğrenciler
tarafından yaralanması,Balıkesir'de öldürülmesi,Mardin'de,İstanbul'da Bitlis'te
ve bir çok il ve ilçe de öğretmen ve yöneticilerin öğrenci velileri ve
yakınları tarafından darp edilmesi bu
olayların sürekli gazete sayfalarında tv ekranlarında tekrar,tekrar yayınlanması işin vahametinin boyutunu
gösterdiği kadar öğretmenin sahipsizliğini de ortaya koyan utanç verici bir
belgedir. Eğer bir ülkede öğretmene el kalkabiliyor ise o ülkenin geleceği ile
ilgili hayaller kurmak nafiledir. Çünkü öğretmene kalkan el onmaz.
Eğitimin sorunlarının çözümünde
eğitimci saf dışı bırakılmıştır.
Ülkenin
geleceğini inşa etme sorumluluğunu omuzlarında taşıyan ve eğitimin en önemli
unsuru olan öğretmenlerin fedakârlıklarının görmezlikten gelinmesi, eğitimin
kök sorunlarının çözümünde, müfredatın belirlenmesinde ve yenilenmesinde,
kitapların seçiminde, okul fonlarının kullanılmasında, öğrencilerin sınıf
tekrarı yapıp yapmayacağı konularında,
devamsızlık ve disiplin kurallarının belirlenmesinde eğitimi, öğretimi ve yönetimi ilgilendiren daha
pek çok konuda eğitimcilerin ve yöneticilerinin görüşlerine itibar edilmemesi
,eğitiminin sorunları ile eğitimcinin sorunlarının ayrı ayrı mütalaa edilerek eğitimi önemli gösterip eğitimcinin yok
sayılması,eğitim sistemini sorun çözen eğitim sisteminden sorun üreten bir eğitim sistemine dönüştürmenin faturası ne
yazık ki öğretmene çıkarılmıştır.
Öğretmenlik geliri düşük ve riskli meslekler arasındadır.
Yürüttükleri kutsal mesleğin maddi karşılığının
ödenmemesinin yanında manevi karşılığı olan saygının bile kendilerinden esirgenmesi,zaman zaman aşağılayıcı ifadelerin
kullanılması,köklü, kalıcı ve milli kimliğimize uygun bir eğitim sisteminin ortaya koyamayanların,
sürekli sistem arayışı adı altında eğitimi yaz boz tahtasına çevirenlerin hesap vermesi gerekirken, Milli Eğitim
Bakanlığı tarafından kurulan ‘Alo 147’ hattıyla öğretmenlerin adeta şikâyete teşvik
edilmesi, meydana gelen aksaklıklardan dolayı öğretmenin hedef tahtası olarak gösterilmesi toplum ve öğrencileri nazarında
saygınlığının giderek yok olması
sonucunu doğurmuştur.
Böylece
Özendiğimiz ve içinde yer almak için büyük gayret gösterdiğimiz Batı ve OECD
ülkelerinde öğretmenler kamuda en itibarlı ve geliri en yüksek meslek grupları
arasına yer alırken ülkemizde
öğretmenler aldığı maaş bakımından OECD ortalamasının çok altında ifa edilişi
sırasında yaşadığı can güvenliği tehlikesi açısından da riskli meslekler
grubunda yer almıştır.
Aslında başta öğretmenlik mesleğini üniversiteye geçişte
tercih edecek öğretmen adaylarının seçiminde hem ihtiyaç hem de mesleğe
yatkınlık açısından kriter konulmaması,eğitim uzmanlarının seçimi alımı ve
yetiştirilmesinde meslek dışı tercihin ön plana alınması, 300 bin öğretmen adayı
atanmayı beklerken 130 bin öğretmen ihtiyacının karşılanmaması,mahrumiyet
bölgelerine atanan öğretmenlerin yerlerinde bir türlü tutulamaması bu bölgelerde hala derslerin ücretli ve vekil öğretmenlerce
doldurulmaya çalışılması eğitim öğretimin ivedilikle çözülme kavuşturulması
gereken sorunlarıdır.
Bunun dışında başta özür grubu atamalarının alan
değişikliğine bağlanması sebebiyle alan
değiştirenlerin iptal taleplerinin çözüme kavuşturulması,sözleşmeli olup 632
sayılı KHK ile kadroya geçen öğretmenlerin sözleşmeli olarak ilk göreve
başladıkları tarih görev başlama tarihi olarak sayıldığı halde sözleşmeli
öğretmen olarak atanıp daha sonra KPSS ile kadroya geçen öğretmenlerin sözleşmeli
olarak görev yaptıkları sürenin görevden sayılmaması,28 şubat sürecinde
görevden atılan öğretmenlerin yeniden göreve başlatılması sağlandığı halde o
günün şartlarında hiç göreve başlatılmayan öğretmenlerin feryatlarına kulak
tıkanması kurucu müdürler ile daha önceden yıllarca müdürlük yapmış herhangi
bir sebebe binaen kendi isteği ile görevden ayrılmış olanların isteğe bağlı
atanma haklarının ellerinden alınması,yıllardan beri ek ders ücretlerinin
artışı ve adil dağılımı konusunda bir düzenleme yapılmaması, ilk ve orta
okullara düzenli ödenek gönderilmemesi ve buna paralel olarak gönüllü
bağışların yasaklanması sebebiyle okulların başta ısınma olmak üzere
sıkıntıların giderilmemesi, derslik ihtiyacının hat safhada olması sebebiyle
çok yerde ikili eğitimden tekli eğitime geçilememesi, ülkemizin kaderine
hükmeden bilim, fikir ve siyaset adamlarının, yetiştirilmesinde en büyük pay
sahibi olan emekli öğretmenlerin adeta sefalete mahkum edilmesi gibi
eğitimi,eğitimciyi ve yönetimi ilgilendiren devasa sorunların olduğu herkesçe
bilinen bir gerçektir.
Şüphesiz sadece
İlk ve orta öğretimde 17 Milyon öğrencisi 800 ini aşkın öğretmen ve
idarecisi 1 milyonu aşkın çalışanı olan bir ülkede
eğitim öğretim ve yönetimle ilgili sorunların oluşması kaçınılmazdır. Ancak
sorunlar biriktirmek için değil, çözülmek için vardır. Eğer bir ülkede eğitim
emekçilerinin güvenliği ve itibari söz konusu ise diğer sorunları tartışmak laf-ı güzaftır.
Bu yazının tüm hakları GazeteKamu.com'a aittir. "www.gazetekamu.com" biçiminde bağlantı kurulabilir, açık kaynak gösterilmek kaydıyla içerik kullanılabilir.