Mustafa Kır
28 Şubat Davası Hepimizin Davasıdır
100 Yıl Sürecek Dendi 16 Yıl Sonra Pes Etti.
100 yıl sürecek denilen 28 Şubat süreci 16 yıl sonra pes etmiştir. Refah-Yol Hükümetini devirmeye teşebbüs suçundan (TSK) Türk Silahlı Kuvvetleri kademesinden ve onlarla suç ortaklığı yaptığı iddia edilen 38’i tutuklu olmak üzer toplam 103 sanığın yargılandığı 28 Şubat Davası duruşması 2 Eylül 2013 günü Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başlayan 1309 sayfadan oluşan iddianamenin okunmasında artık sona yaklaşılmaktadır.
12 Mart 1971 Muhtırasını ve 27 Nisan e muhtırasını bir tarafa bırakırsak 28 Şubat post modern darbesi 1960 ve 12 Eylül 1980 darbelerine göre kansız ve idamsız bir darbe olmasına rağmen sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik açıdan ele alındığında etkileri ve izleri yıllarca sürecek başı dışarıda ayakları içeride utanç verici bir darbe örneğidir.
Her ne kadar Milli Savunma eski Bakanı İsmet Sezgin 28 Şubat darbesinin milli bir darbe olduğunu iddia etse de 28 Şubat döneminde Amerikan Büyükelçiliğine gönderildiği iddia edilen bir kriptoda “Refah-Yol Hükümeti, yönünü Batıdan Doğuya çevirmiştir, burada Amerika’nın çıkarlarına aykırı hareket edilmektedir. Gerekeni yapın” mesajının iletilmesi bu darbenin milli değil, montaj bir darbe olduğunu ortaya koymaktadır.
28 Şubat Davası
Darbecilerin Sanık Sandalyesine Oturtulduğu Tarihi Bir Davadır.
28 Şubat zulmünün ardından geçen 10 yıllık süreç, az da olsa inanan insanların şuurlanmasına, demokratikleşme hareketinin ve sivil toplum bilincinin gelişmesine sebep olmuştur. İşte bu dava 28 Şubat 1000 yıl devam edecek diyen kendinden başka güç tanımayanların 16 yıl sonra kendilerinden başka da güçlerin olduğunu ortaya koymuştur.
Bilindiği üzere 1960 darbesi ile başlayan ve her 10 yılda bir nakarat gibi tekrarlanan darbeler sonucunda cuntacıların yaptıkları hep yanlarına kar kalmıştır. 28 Şubat Davası Türkiye Cumhuriyet tarihinde darbecilerin sanık sandalyesine oturtulduğu ilk dava olması açısından tarihi bir önem taşımaktadır.
28 Şubat davası gerek darbeciler, gerekse darbeden etkilenenler açısından değerlendirildiğinde yargılamanın sadece 103 sanık üzerinden yürütülmesi ve davaya müdahil olabilmenin de mağduriyet belgesine dayandırılması eksik bir yargılama şeklidir. Çünkü. BÇG faaliyetleri içinde sadece askerlerin değil, bazı sözde sivil toplum örgütlerinin, basın yayın ve yargı organlarının, sendikaların, YÖK ve Üniversite çevrelerinin de aktif görev üstlendikleri, başta fişlemeler olmak üzere acımasız zulüm ve ayrıştırmaların bunlar üzerinden yürütüldüğü anlaşılmaktadır.
Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi duruşma salonunda dinleyici olarak şahit olduğum iddialara göre bu süreçte ülkemizi kaosa götürecek darbe plânları hazırlanmış, sivil siyaseti etki altına alacak siyaset dışı güç merkezleri oluşturulmuş, Müslümanlar aleyhine sistematik ve stratejik hedef belirleme çalışmaları yapılmıştır.
Şimdi sorulması gereken soru böyle bir
çalışma neden ve hangi amaçla yapılmıştır? Bu çalışma BÇG tarafından
yaptırıldığına göre elde edilen bilgiler batılı dış mihraklara da servis
edilmiş midir? Eğer iddia edildiği gibi 28 Şubat süreci devam etmiş olsaydı
hedef tahtasına oturtulan ve fişlenen insanlar için daha hangi eylem planları
uygulamaya sokulacaktı?
Refah-Yol Hükümeti İç ve Dış Odakların İşbirliği ile Yıkılmıştır.
Yapılan BÇG çalışmalarında ezan okuyan müezzin, namaz kıldıran imam, camide nasihat eden vaiz, hacca giden hacı, çocuğunu Kuran Kursuna ve İmam-Hatip Lisesine gönderen, ana-baba, namaz kılan esnaf, tüccar, işçi, çiftçi kamu görevlisi bilim, siyaset ve işadamı bazı siyasi parti vakıf, dernek, sendika yönetici ve üyeleri eşi veya yakınları başörtülü olan TSK mensupları irticacı kapsamına alınmıştır.
28 Şubat demokratik anlamda ideolojik bir kamuflaj içinde halka ve halkın değerlerin karşı yapılan bir darbe, ekonomik anlamda maliyeti 300 Milyarı aşan bir soygun, etik anlamda Milletvekillerinin ve bürokratların parayla, makamla alınıp satıldığı kirli bir pazardır.
Süreç içinde devlet borçlanmasında kimlerin aktif rol oynadığı, hangi ihaleleri, kimlerin ve nasıl aldığı, Hangi teşviklerden kimlerin yararlandığı, Bankalarda görev zararı olarak gösterilen kredi batıklarının ve banka hortumlamalarının hangi holdinglere ait olduğu araştırıldığında 28 Şubat post modern darbesinin rejimin geleceği ile ilgili endişelerden çok askerin öncülüğünde bazı STK’ların, bazı holdinglerin, bazı yargı ve basın yayın organlarının destekleri ile yapılan soygun, vurgun ve çıkar amaçlı bir darbe olduğu anlaşılmaktadır.
Refah-YOL olarak bilinen 54.Erbakan Hükümeti tarafından denk bütçe yapılması, havuz sistemi uygulamasına geçilmesi, devlet çarkının IMF’den borç almadan ve iç borçlanma yapmadan döndürülmesi, bu dönemde Anadolu Aslanları adı verilen Anadolu insanının da sınaî ve ticari alanda boy göstermesi, İslam ülkeleriyle her alanda işbirliğini geliştirecek D-8 ‘lerin kurulması, devletten düşük faizli kredi alıp, devlete yüksek faizle borç vermeyi alışkanlık haline getiren kalpazanların hortumlarının kesilmesi, dar ve sabit gelirli işçi, çiftçi, esnaf, tüccar, memur ve emekliye alın teri karşılıklarının fazlasıyla verilmesi, hem içeride hem de dışarıda güç ve çıkar odaklarını harekete geçirmiştir.
Darbelerin Ortak
Özelliği Yetişmiş İnsan Kaynaklarını kurutmasıdır.
Bütün darbelerin
ortak özelliği yetişmiş ve yetişmekte olan insan kaynaklarını acımasızca
kurutmasıdır. 28 Şubat darbesinin; bir başbakan ve iki bakanın asıldığı 3 bin
500 civarında subayın emekli edildiği, bin 402 üniversite öğretim görevlisi ile
520 yargıcın görevden uzaklaştırıldığı 1960 darbesinden ve 650 bin kişinin
gözaltına alındığı, 170 bine yakın kişinin fişlendiği, 230 bin kişinin yargılandığı 100 bine yakın
kişinin örgüt üyesi olmak suçundan tutuklandığı 50 kişinin asılarak idam
edildiği, 200 bin işçi, öğretmen, öğretim üyesi ve yüksek hakimin görevden
atıldığı 14 bin kişinin vatandaşlıktan çıkarıldığı 12 Eylül darbesinden halk
üzerindeki menfi etkisi daha büyük ve daha şümullüdür.
Darbecilerin sadece siyasi ve hukuki açıdan yargılanması önemli ancak yeterli değildir. Çünkü 28 Şubat sürecinde Müslümanların iç tehdidin odağına oturtulması buna bağlı olarak 8 yıllık kesintisiz eğitim bahanesiyle İmam-Hatip Liselerinin orta kısımlarının kapatılması, kuran öğrenimine getirilen yaş sınırlaması sebebiyle kuran Kurslarının kapanma noktasına getirilmesi, meslek liselerine uygulanan katsayı adaletsizliği ve başörtüsü yasağı yüzünden kızlarımızın çoğunun üniversiteye girememesi eğitimini yarıda bırakması, binlercesinin yurt dışına gitmek zorunda kalması, yüzlerce kamu görevlisinin sorgusuz sualsiz sürgün edilmesi, görevden uzaklaştırılması, pasif görevlere atanması gibi acımasız uygulamaları eğitim çalışma ve sosyal güvence haklarına indirilen bir darbe olduğu kadar asıl darbe yetişmiş ve yetişmekte olan insan kaynaklarına indirilmiştir.
Mazlumlar Ayağa Kalkmadan Zalimler Diz Çökmez.
28 Şubat post modern darbesi dar çerçevede düşünüldüğünde sadece inanan insanların geniş anlamda düşünüldüğünde demokratik, sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik, eğitim, öğretim ve etik açıdan ülke insanımızın tamamının üzerinden geçen bir silindir gibi geçmiştir. Durum böyle olunca görülmekte olan 28 Şubat Davasına isteyen her vatandaşımızın müdahil olma hakkı olmalıdır.Özellikle dava dosyasında ismi geçen,fişlenen kurum mensuplarını ve şahısları ve davaya müdahil olma ve zalimlere hesap sorma adına mahkemeye başvurmaya çağırıyorum. Çünkü Mazlumlar ayağa kalkmadan zalimler diz çökmez.