Emrullah Aydın
Vefatının birinci yıl dönümünde EROL BATTAL
Mendil kadar toprağım olsa dünyada
Bir ağaç dikip de şöyle yaslansam
Dalından bir kazma sapı yapsam bir de ok,
Tabutunu kendi çakmış bahtiyar olsam.
Memur sendikacılığının yeni yeni yeşerip, zemin bulma gayretlerinin olduğu dönemlerdi doksanlı yılların sonu. Diğer sendikalar sistemin meşruiyetinin parçası olarak görülürken, bizi alabildiklerine yalnızlaştırıp, şubat zemherisinin insafına terk etmeye çalıştılar. Ya hizaya gelecek ya daolmayan vicdanlardan insaf bekleyecektik. Üstadın ifadesiyle; “Fikrin ne fahişesi oldum, ne zamparası! Bir vicdanın, bilmem, kaçtır hava parası”, dizelerini tekrarlayarak, sonunun nereye gideceğini bile dert etmeden devam ettik yolumuza.
O dönemin Eğitim Bir Sen İstanbul 1nolu şube yönetim kurulu üyesi, değerli ağabeyimiz şair Şaban Abak, yukarıdaki dörtlüğü o günlerde kaleme almış mıydı bilemiyorum.Bildiğim bir şey varsa o da bu dizelerin o günlerden bu güne, ruh yapımızı özetliyor olmasıdır. Erol Battal ağabeyimizin başkanlığında, İsmail Dervişoğlu, Şaban Abak, Orhan Aydın, Ramazan Yılmaz, Tahir İnce ve ben. Yönetimimizde entelektüel boyut kendini hissettiriyor, o günün olaylarına farklı açılardan bakma imkânı buluyorduk. Ciddi tartışmalar yaşıyor, çözüme yönelik farklı görüşler ileri sürülüyordu. Çözüme yönelik fikirlerimiz farklı olsa da hayata bakışımız işte bu dizelerde özetleniyordu. Bizler için dönümlük arsaların, uzun uzadıya giden bahçelerin bir önemi yoktu. Cuntaya boyun eğmeme, sistemin parçası olmama, beşli çeteye karşı delikanlıca mücadele etme adına mendil kadar toprak bize yeterdi.
Erol Bey, boyun eğmediği gibi başını dik tutarak gözü kara sendikacılık yapardı. Cesaretinin sınırları pek belli olmaz, nerede duracağı bilinmezdi. Müdürlerin birçoğu neyine güveniyor? Sorusunu hep sormuşlardır. Gerçekten de o günün Türkiye’sinde güvenilecek bir yerimiz de tutunacak dalımız da yoktu. Tek desteğimiz inandığımız ilkelerden taviz vermeden Rabbimizin huzuruna çıkabilmekti. Yani O’nun rızası her şeyin üstündeydi.
Kasırganın geçip, suların durulmaya başladığı dönemlerde aynı ekiple yolumuza devam ediyorduk. Erol Abi, o günün şartlarında, kısa sürede, sendikamıza ve ülkemize Eğitim Bir Sen’in tarihçesi kitabını kazandırıyor. Sonra Türkiye’nin her tarafında kurumsal kimlik oluşturma amacıyla Genel Merkez çalışmalarına katılıyor.
Artık, şubatın zemherisi yerini bahara bırakmaya başlıyor. Erol ağabey için baharın erken geldiğini düşünmeye başladım. Zira Erzurum İmam Hatip Lisesinden mezun dönem arkadaşları, devletin önemli kademelerinde hatta en yüksek memur unvanını alırken, amcaoğlu ve daha birçok dostu da Mecliste yerini alıyordu. Erol abi tercihini hep sendikadan yani mücadeleden yana kullandı. Onun için mendil kadar toprak ve tabutunu çakma bahtiyarlığı her şeyden önemliydi. Eğilme, kıvırma, dolanma, geveleme gibi terimler onun lügatinde yer bulamadı. Şubat soğuklarında ki o sert mizacını ağustos sıcakları bile gevşetmedi, gevşetemedi. Kadere boynu kıldan ince olsa da sigarasıyla ölümle şakalaşmayı da ihmal etmedi.Sonbaharla birlikte sonsuz hayata merhaba dedi. Mekânı cennet olsun.
NOT: 28 Eylül Erol abinin sonsuzluğa yürüyüşünün yıl dönümü. Okunan Hatmi Şeriflerin duasıyla değerli dostumuzu selamlamayı düşünüyoruz. 28 Eylül Cumartesi, Bağcılar Evren Mahallesinde ki Yaşar Acar Camiinde, ikindi namazı öncesi yapılacak programa tüm dostlarını bekliyoruz.