Emrullah Aydın
MEB’de Tusunaminin Yeni Adı; Dershane Çıkmazı
Kesintili eğitime geçişte planlamanın eksik olması nedeniyle sorunlar devam ederken, öğretmen-veli-öğrenci yeni sisteme adapte olmaya çalışırken, yeni sorunlar çıkarmak harakiri yapma olur.
Okul dönüşümleri, liselerin durumunda ki belirsizlik, SBS’nin kaldırılması, yönetici atama, taşra rotasyonu, öğretmenlerin kariyer(uzmanlık) belirsizliği gibi çözüm bekleyen sorunlar dururken, şimdi de dershanelerin kapatılması. SBS ve dershanelerin kapatılması kararı ile MEB’de yeni belirsizlikler kapıda. Kapatılması sadece konuşuldu. Bir plan, bir çalıştay, bir anket ya da pilot uygulama yapılmadı. Sadece laf ve demeç. İçinin nasıl doldurulacağını kimse bilmiyor.
Türkiye’nin dershane tarihçesine baktığımızda ilk kez 1984 yılında dershanelerle tanışıyoruz. İlk yılda tam 174 adet dershane faaliyete geçiyor. On yıl sonra, 1994 yılında, 1089 dershanede 317 bin öğrenci eğitim almaya başlıyor. Dershanelerin yirminci yaş yılında, 2004 te, 2876 dershane, 736 bin öğrenciye hizmet vermeye başlıyor. Günümüzde ise 4 bin 80 dershanede1,5 milyon öğrenci, 50 bin eğitimciden eğitim almakta olup, toplamda 85 bin kişi istihdam edilmektedir. Yıllık beş milyar dolarlık bir pazar dershaneler.
Dershanelerin 2013-2014 Eğitim Öğretim yılında kapatılacağını en yetkili ağızdan tüm halkımız defalarca duydu. Bu kararın çok aceleye getirilmiş, yeterli tedbirlerin ve planlamaların yapılmadan alınmış bir karar olduğunu ifade etmeliyim. Bir öğretmen olarak dershane sistemini doğru bulmuyorum. Dershanelerde ki başarının da gerçek başarı olmadığını, test çözme ile hayata dair sorun çözmenin apayrı şeyler olduğu düşünmekteyim. Dahası, Allah vergisi, doğuştan gelen zeka ile üç-beş derece yapabilecek çocuğun dershanelerin yaptığı SBS ler ile belirlenip, ücretsiz dershaneye kayıt yaptırdıktan sonra işin ticari boyutu başlamaktadır. Derece yapabilecek üç öğrenci ile üç bin müşteri kazanmanın adıdır dershane. Yani dershaneler zaten başarılı olmuş, zeki öğrencilerle, yapay bir başarıyı gerçek başarı olarak göstermektedir. Hepten haksızlık etmeyelim, illaki öğrencinin dershaneye başlaması ile dershaneden ayrılışı arasında bir trend yükselmesi mutlaka vardır. Ama bu asla olağanüstü, okulların yapamadığını yapma boyutun da değildir. Yine tekrarlıyorum; sınavlarda derece yapan çocuklar hangi dershanede olursa olsun, hiç fark etmiyor yine derece yapabiliyor.Yani dershanelerin bu yapay başarılarının altında yatan temel gerçek işte bu seviye belirleme sınavlarında kendini ispatlayan çocuklara sahip olmadır. Özellikle kendini ispatlayan diyorum çünkü dershaneler var olan bir gerçeği sahiplenip yol almaktadırlar. Yoksa rezerv diyebileceğimiz henüz ortaya çıkmamış ama birinin elinden tutup ortaya çıkarması gereken çocukları dahi fark edemiyorlar.SBS’de kendini ortaya çıkarmış olan bu çocuklara sınavlarda ki tüm ihtimalleri veriyor, açık kapı bırakmayacak şekildeçocuk bilgiyle yükleniyor. Yani başarıyı her şeyi almaya müsait bir zekâya her şeyi yükleyerek elde ediyor. Yoksa eğitimde mucizeler oluşturarak, okulların yapamadığı bir olağanüstülük söz konusu değil. İşin bu boyutuyla baktığımızda dershanelerin kapatılmasına karşı durmanın doğru olmadığını düşünüyorum. O halde dershaneler kapatılmalı mı?
Şartları olgunlaştırmadan dershanelerin kapısına kilit vurmak bu sistemi değiştirmek anlamına gelmez. Öncelikle ülkemizin tüm eğitim kurumlarındaki tüm sınıf ve branş öğretmeni açığı giderilip, okullar eşit şartlara kavuşturulmalıdır. Denetmen, müdür, ders defteriyle etrafı kuşatılmış, hareket alanı bırakılmamış bir öğretmenle değil, daha özgür ve öğrenci seviyesine göre konularını devam ettiren bir öğretmenle çalışılmalı. Yani öğretmen belirleyici ve yetkili olmalıdır. Ve hepsinden önemlisi sınıf mevcutları 25 e çekilmelidir. Hiçbir dershanede 50-60 kişilik sınıflarda eğitim verilmez.Bunlar ve daha başka öneriler mutlaka tartışılmalıdır.
Beni bu olayda asıl tedirgin eden durum ise; eğitimde hizmet alımına geçişin resmen başlatılıyor olmasıdır. Sayın Başbakan çıkıp meydanlarda ben eğitimi özelleştiriyorum, artık eğitimde hizmet alımına başlıyoruz deseydi kimse buna destek olmayacak, aksine ciddi tepkiler oluşacaktı. Ancak şimdi sadece dershane sahiplerinden tepkiler alırken, halktan ve öğretmenlerimizden destek almaktadır. Oysa gelinen nokta da “dershaneler kapanıyor” söyleminin altındaki acı reçetenin adı; eğitimde hizmet alımının resmen başlıyor olması gerçeğidir. Hemde bir taşla iki de değil tam üç kuş vurarak. Nasıl mı? Birincisi; dershane sistemini bitirilerek halk desteği alınmış olunacak. İkincisi; tek kuruş harcamadan binlerce derslik elde edilmiş olunacak.Üçüncüsü; eğitimde hizmet alımına geçerek, ne öğretmen alımı, ne eş durumu tayini, nede kadroyla, maaşla uğraşılacak. Tüm bunlara karşılık,bir öğrencinin hâlihazırda devlete maliyet miktarı, dershanelere verilerek sorun çözülmüş olacak. Bilindiği üzere zaten her öğrencinin devlete yıllık bir maliyeti var. Bunun yanında devlet, hem derslik hem de öğretmen alımı ve maaşından kurtarılmış olacak. Basit bir ticaret mantığı ile ne okul arsası ne inşaat ne atanamayan öğretmen nede diğerleri. Öğrenci başına maliyet parasını ver, dertlerden kurtul. Evet devlet belki dertlerden kurtulacak ama çalışanları yeni dertler sarmalamaya başlayacak. Asgari ücretli köleler oluşacak. Nasıl oluşmasın ki dörtyüzbin öğretmen adayı şimdiden iş aramaya başladı bile.
Yine,endişe duyulması gereken diğer bir husus ise; dershanelerden ekmek parasını kazanan yüzbine yakın çalışanın durumuna yönelik hiçbir şey planlanmamış olması. Evet, okula dönüşecekler ya, denilse de kaç dershanenin dönüşebileceği ortada.
Sayın başbakan siyasette uzman olduğunu bir daha göstererek, dershanelerin kapatılması olarak olayı göstermeyi başardı. Ancak dershane sektörü şimdiden tedbirler almaya başladı bile. Özellikle yayıncılık, test ve konu anlatımında daha fazla Pazar oluşturma çalışmaları ile elektronik ortama taşınan dershaneler oluşmaya başladı. Cd, dvd gibi araçların yanında, şifre satarak elektronik ortamda ders anlatımı başladı. Nasıl başlamasın ki ortada bir seçme söz konusu olduğu, yada bir eleme var olduğu sürece daha çok teknikler geliştirilecektir. Belki de özel ders patlamaları yaşanarak, veli ve öğrenci adına maliyetler üç-beş katına bile çıkacaktır. Dolayısıyla bu konuda bin kere düşünmek icap etmektedir.
Çocuklarımız ve gençlerimiz adına her tarafı ahtapot gibi sarmış tuzakların bulunduğu bir ortamda bu çocukların okul dışı hayatına dair alternatifler oluşturmak gerekmektedir. Dershanelerin kapandığı bir ortamda hafta sonu bu çocukların ne yapacağı, nerelerde zaman geçireceği iyi hesaplanmalıdır.
Dershane kapatma siyaseti sadece halkın bütçesini korumaya yönelik samimi bir adım ise bakanlık konunun paydaşları ile sorunun çözümüne yönelik bir çalıştay yapmak zorundadır. Yoksa sözüm ona her konuyu iyi bildiğini zannedenbürokratlarla bu sorun asla çözümlenemez.
Bu yazının tüm hakları GazeteKamu.com'a aittir. "www.gazetekamu.com" biçiminde bağlantı kurulabilir, açık kaynak gösterilmek kaydıyla içerik kullanılabilir.