Emrullah Aydın
MEB'de Ağzı Olan Konuşuyor, Hatta Küfrediyor
Yargı vasıtasıyla sürekli tokatlanan MEB, yoğurdu bile üfler hale geldi. Tamamen özgüvenini kaybetmiş bir bakanlık haline gelen MEB, bazı bürokratlarının statükonun devamı yönündeki çalışmalarıyla teslim olma noktasına geliyor.
04 Eylül 2013, Çarşamba
MEB eski Bakanı Sayın Hüseyin Çelik, bakanlık politikalarına getirilen eleştirilere cevap verirken, yapılan tüm çalışmaların yargıya taşındığından bahisle “Kızılay’da yürüdüğümü görseler, yürümemi durdurma kararı çıkaracaklar” minvalinde ifadeler kullanmıştı. Hakikaten de Ak Parti karşıtları Yargıyı en güçlü muhalefet aracı olarak kullandı. (Bu durum Anayasa Mahkemesi eski başkanının eşi tarafından dinlemelere takılan bir gerçek). Hatta bu süreç yargının tepesinde kendini kapatma davası ile göstermişti.
Yönetmelikler defalarca yargı tarafından iptal ediliyor, işlerin tıkanmasını sendikal başarı hanesine yazan bazı işbirlikçi sendikalar, her iptalde zafer çığırtkanlığı yaparak üye kazanma yoluna gidiyordu.
Yargı vasıtasıyla sürekli tokatlanan MEB, yoğurdu bile üfler hale geldi. Tamamen özgüvenini kaybetmiş bir bakanlık haline gelen MEB, bazı bürokratlarının statükonun devamı yönündeki çalışmalarıyla teslim olma noktasına geliyor.
Çoğu kişinin bakanlığına bir anlam veremediği Ömer Dinçer dönemi tam da bu zamanda başlıyor.
Dinçer, artık ben geldim edasıyla, önce merkez teşkilatı, sonra taşrayı daha sonrada eğitim sistemini ameliyat masasına yatırıyor. Gerçi Anayasa Mahkemesi’nin sayısal değişimi ile Dinçer dönemi aynı zamana denk gelse de Sayın Dinçer’in kararlılığı görmezden gelinemez. Bakanlar Kuruluna getirdiği KHK'lar ile sorunun temeline iniyor, yerel mahkemeleri by-pas ediyordu.
Gerek Sayın Dinçer’in gerekse Ak Parti’nin diğer Milli Eğitim Bakanlarının iyi ya da kötü uygulamalarına girmeyecem. Mutlaka eleştirilecek çok icraatları olmuştur. Bunlara karşı en sert tepkiyi, sadece üyelerimizden aldığımız güçle verdik vermeye de devam edeceğiz. Ancak gelin görün ki tıpkı “gezi mantığı” gibi sandık her şey değildir, sandıkta başarı elde etsen de MEB’i biz idare ederiz, şeklinde düşünen köhne bir zihniyet var. Bu zihniyet Dinçer’in gidişini fırsat bilerek zihinleri bulandırmaya devam ediyor. Aslında bu bulanıklığın zeminini ise bakanlığın kendisi oluşturuyor. Her kesimden insanların adeta haykırarak sesini duyurmaya çalıştığı; “Eğitimciyi eğitimci anlayabilir” ilkesiyle, işin mutfağından gelenleri, işin başında görme arzularının karşılanmamış olması, çamların devrilmesine zemin oluşturuyor. A takımında eğitimci eksikliği basit hataları beraberinde getirip, eleştirileri haklı zemine oturtunca, bu defa bakanlık da “özgüven bunalımı” yaşanıyor. Bunu fırsata dönüştürenler, iyice cesaretlenip eleştiri sınırlarını aşarak, küfürler savurmaya başlıyor.
MEB için tabiri caizse ağzı olan konuşuyor. Özgüven eksikliği hiç şüphesiz buna zemin hazırlıyor.
Aslında MEB tarihinin en demokratik ve en şeffaf dönemini yaşıyor. Geçmişle mukayese dahi edilemez. Bu gün bir iktidar değişikliği olsun, bir gecede ne merkez teşkilatta ne de taşrada bir müdür dahi görevde bırakılmayacağı gün gibi ortada. Şimdi kalkıp da efendim şöyle adalet, böyle demokrasi, şöyle özgürlük yalanlarının arkasına sığınanların, sadece gülünç duruma düştüklerini bilmelerini isterim. Bu kesimler şunu çok iyi bilmeli ki; yalanlarının pirim yapması kıvrak zekâlarından değil, bakanlığın özgüven eksikliğinden kaynaklanmaktadır.
Bu yazının tüm hakları GazeteKamu.com'a aittir. "www.gazetekamu.com" biçiminde bağlantı kurulabilir, açık kaynak gösterilmek kaydıyla içerik kullanılabilir.