Şükrü Kolukısa
Türkiye’de Sendikacılığın Serencamı -2
SİYASAL İKLİM GEÇİŞLERİ
Sendikacılık, Türkiye’de hiçbir zaman gelişme seyri açısından uygun siyasi iklim yakalayamadı. Her darbe döneminde en büyük darbe sivil inisiyatif kullanan odaklara vuruldu. Örgütlülüğün en demokratik ve etkili hali olan sendikacılık bu yüzden hep yasaklandı, sendika üyeliği imkânsızlaştırılarak budandı, sendikalar kapatıldı. Bu serüveni kronolojik olarak izlediğimizde özetle şöyle bir tarihi serüvene çıkabiliriz.
1909 tarihli “Tatili Eşgal Kanunu” ile başlayan yasaklamalar, Bu kanunla “hizmet-i umumiye” kavramı geliştirilerekgeneli ilgilendiren hizmetleri yerine getiren işyerlerinde, sendika kurma yasağı getirildi.
1924 Anayasasının öngördüğü Memurin Yasası, 18 Mart 1926 tarihinde kabul edilmiş; Memurin Yasası, Osmanlı dönemindeki personelrejiminden ayrı bir düzenlemeye gitmiş, personel rejimini genel bir statü olarakdüzenlemiştir.Memurin Yasası, sendika hakkı ile ilgili herhangi bir düzenlemeye değinmemiş, memurları halktan ayrı bir statüde ele alarak; halkı işçiden işçiyi memurdan ayrıştırmıştır. Memurluk, devletin kendine sunduğu garantiye karşılık halka karşı devleti koruyan payanda konumuna getirilmiştir. Yasadaki boşluklar nedeniyle memurların sendikalaşabileceği yönünde lehte bir karar vermek pek mümkün olmasa da siyasi ortam gereği örgütlenmenin pek mümkün olmadığı yönünde yorumlar yapılmıştır. Nitekimdoğuda ortaya çıkan dini nitelikli isyanlardan sonra, Meclis tarafından kabul edilen1925 tarihli Takriri Sükûn Yasasıyla pek çok hak sınırlandığı gibiörgütlenme hakkı da kökten yok edilmiştir.
1936 yılında kabul edilen 3008 sayılı İş
Yasası da, kendini oluşturan politik veekonomik sistemin özelliklerinden
etkilenmiştir. Yasa, 1934–1938 yıllarının planlıve devletçi ekonomik rejimi ile
tek parti sisteminin özelliklerine uygun olaraktoplum içinde sınıfların
ayrılığı ve sınıf çıkarlarını kabul etmeyen otoriter politiksisteminin izlerini
taşımıştır. Dönemin koşulları nedeniyle
İş Yasası, devletin isçi ve işveren ilişkilerinde tek düzenleyici güç olduğunu
kabul ederek sendika kurma özgürlüğünü bir bakıma sessizliğe büründürmüş ve
sendikalarla ilgili herhangi bir hükme yer vermemiştir.
Memurların örgütlenme hakkını yasaklayan bir diğer yasa da, 1938 tarihli Cemiyetler Yasasıdır. Cemiyetler Yasasının 9. maddesiyle, medeni yasadan doğandernek kurma hakkı ortadan kaldırılmıştır. Bu maddeye göre, aile, cemaat, ırk, cins ve sınıf esasına dayalı cemiyetler kurulamaz, denilmek suretiyle o döneme kadar kurulmuş olan ve bazıları sendika seklinde örgütlenen dernekler ortadan kaldırılmıştır. Yine Yasaya göre, bir derneğin kurulabilmesi için hükümetin izninialma şartı getirilmiş ve dernekler sürekli olarak hükümetin denetimine tabitutulmuştur. Ayrıca, derneklerin kapatılması için hükümete geniş yetkiler verilmiştir.
1946 yılında, 1939 tarihli Cemiyetler Yasası değiştirilerek, aile, cemaat, ırk, cins ve sınıf esasına dayalı cemiyetler kurulamaz maddesindeki sınıf sözcüğü kaldırılarak bir özgürlük ortamı oluşturulmaya çalışılmıştır. Bu düzenlemeden sonra ortaya çıkan yoğun örgütlenme isteklerini bir düzene koymak amacıyla 20 Şubat 1947 tarihinde5018 sayılı Sendikalar Yasası çıkarılmıştır. Yasada, sendika özgürlüğü açıkça tanınmış, sendikacılığa, yani bir iş yerinde birden fazla sendikanın kurulabilmesineizin verilmiştir. Ayrıca sendikalara girme ve çıkma serbest bırakılmıştır. Öte yandanYasa, sendikal çalışmaları aşırı şekilde sınırlandırmıştır. Yasanın ikinci maddesinegöre işçi vasfı taşımayanların işçi sendikalarına üye olamayacakları belirtilmiştir. İşçi tanımında ise 3008 sayılı İş Yasasındaki tanımın geçerli olacağı belirtilmiştir.3008 sayılı Yasa, isçileri, bedenen çalışanlar şeklinde tanımlamıştır. Böylece meslek dışında kalanlar, fikren çalışanlar, memurlar ve aydınlar sendika kurmaktan alı konulmuştur. Ayrıca sendikalar Çalışma Bakanlığının kontrolü altına konulmuş,uluslararası kuruluşlara üyelikleri Bakanlar Kurulunun iznine bağlanmış, siyasetle uğraşmaları yasaklanmış ve her türlü grev yasaklanmıştır. Söz konusu yasaklara uymayan sendikalar hakkında geçici ve sürekli kapatma cezasının verileceği hükme bağlanmıştır. Bu nedenlerden dolayı o dönemin sendikaları güçsüz, levha sendikası olarak kalmıştır.
1961 Anayasasının 46. maddesi ile Türkiye’de ilk defa memurlara sendika hakkı tanınmıştır.Öte yandan 1961 Anayasasının memurlara tanıdığı sendika kurma hakkı uğrunda savaşılarak kazanılmış bir hak değildir. Memurlardan her hangi bir istem olmaksızın verilmiş bir haktır. Sendikacılığın ilk kez bu kadar geniş haklarla bezeli verilmesi açısından 1961 Anayasası büyük önem arz etmektedir.
“Ancak Anayasanın 46. maddesinin ikinci fıkrası, “İşçi niteliği taşımayan kamugörevlilerinin bu hakları kanunla düzenlenir” demek suretiyle çalışanlar arasında birayrım yapılmasına neden olmuştur.” Bu maddeden de anlaşılacağı gibi memurlar içinayrı bir yasal düzenleme yapılması gerekmektedir. Böylece memurlara işçilere oranla daha sınırlı birsendika hakkı verileceği ortaya çıkmaktadır. Öyle ki;46. maddenin gerekçesinde de kamu hizmeti görenlerin sendika kurma hakları şüphesiz ki işçilerinki gibi kayıtsız olamaz. Bu anlamda konulacak sınırlar ihtiyaçlar çerçevesinde yasa koyucu tarafından belirlenecektir.Anayasanın bu hükmü gereği, 08.06.1965 tarihinde 624 sayılı Devlet PersoneliSendikaları Yasası 158 kabul edilerek, yürürlüğe girmiştir.
624 sayılı Yasanın 1. maddesinde,
sendikaların, “sendika” veya” meslek birliği” seklinde kurulabileceğini
belirtmiştir. Aynı madde de, memur sendikalarının amacı,”işçi niteliğinde
olanlar dışındaki kamu personelinin ortak mesleki, kültürel, sosyalve iktisadi
hak ve menfaatlerini korumak, özellikle mesleki gelişmeyi ve
aralarındakiyardımlaşmayı sağlamak” olarak ortaya konmuştur. Yasada, memur sendikalarının amacının, “hak
ve çıkarların korunmasıyla” sınırlı tutulup “geliştirme, iyileştirme ya da
düzeltme amacına yer verilmemesi ve mesleki gelişmenin ve aralarındaki
yardımlaşmanın sağlanması” sözcüklerine özellikle yer verilmiş olması memur
sendikacılığını geriye götürmeyi güden bir amaç olarak değerlendirilmiştir.
Bu kanunda çalışanlara sadece örgütlenme
hakkı verilmiş, örgütlenme hakkı da sadece işyeri, meslek grubu ve statü temeli
üzerine inşa edilerek sendikaların bölük pörçük kalmasına dolayısıyla sendika
enflasyonuna özellikle yol açılmıştır. Sendikaların birlikte hareket etme ve
birleşmelerini engellemek için çekilen siyasi setler sebebiyle herkesin kendi
mahallesinde yuvalandığı küçük örgütçükler halinde, üst kuruluşlarda bir araya
gelme kabiliyeti olmayan bir tarzda, otuz dört ayrı tür sendika kurulmuştur.
Bu yasa, “sendikaların, her bir kurumda veya kurumlar arasında, merkez veya
taşra teşkilatında,ayrı ayrı veya her bir kurumun genel bütünlüğünü veya bir
kısmını veya meslek veyauzmanlık kolunu ve memurluklarını kapsayacak şekilde
kurulabileceğini belirterek birkuruluş ilkesizliği” ortaya koymuştur. İsmi ve cismi kurulma hakkı verilen
sendika hükmi olarak yok sayılabilecek, güçlenmesi kontrol edilebilecek ve
gerektiğinde müdahale edilebilecek bir konumda neredeyse çalışanlara sus payı
olarak emaneten verilmiştir.
Bu durum, alt
düzeydeki bu parçalanmışlık Federasyon ve Konfederasyon gibi üst birliklerin
kuruluşlarında da kendini göstermiş, temsil
yönünden güçsüz üst kuruluşlar oluşturulmuştur.Memur sendikalarını, bir sınıfın mücadele aracı olmaktan çok yönetimle
işbirliği yapan kuruluşlar sokulmak istenmiş, yönetimi aşırı şekilde eleştiren
yöneticilerin sürgün diye tabir edilen uzak yerlere tayin edilmesi, kurum
içinde sendikal faaliyette bulunma yasağı ve toplu sözleşme ve grev gibi
sendikal hareketin temel dinamiklerinden yoksun bırakılması, ihtiyatlı ve
ölçülü bir memur sendikacılığı, kısıtlı ve ekonomik bir savaşım amacı gütmeyen
bir memur sendikacılığı, geleneksel devlet ve memur anlayışına ve devletle
işbirliği temeline dayalı bir memur sendikacılığı, ağırbaşlı ve polemikten uzak
bir memur sendikacılığı, disiplin kurallarını çiğnemeyen bir memur
sendikacılığı, üyeleri temsil hakkıyla sınırlı bir memur sendikacılığı ve
devlete karsı çıkmayan bir sendikacılık anlayışı yerleştirilmeye çalışılmıştır.
Tüm bu
olumsuzluklarına rağmen sendikacılığın resmi bir keyfiyet kazanması bakımından 624 sayılı yasa memur sendikacılığında
ufukta bir menfez açması bakımından bir kilometre taşı olarak kabul edilebilir.
1961 Anayasası döneminde kabul edilen ve kamu çalışanlarının tümünükapsayan genel bir kanun olan 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda da memurlarınsendikal haklarına ilişkin bazı düzenlemeler yer almaktadır.
657 sayılı Yasa, daha sonra çıkmış olmasınakarsın 624 ‘ten daha ileri olarak değerlendirmek mümkün değildir. Örneğin memurlar dışında kalan ve isçilerden farklı bir istihdam biçimi olan vebelirli koşullara uyularak çalıştırılmasına olanak verilen “sözleşmeli personel”sendika hakkından yoksun bırakılmaktadır.657 sayılı Yasasının 27. maddesinde, grev hakkı memurlar için yasaklanmıştır.
“Devlet memurlarının, greve karar vermeleri, grev tertiplemeleri, ilan etmeleri,bu yolda propaganda yapmaları yasaktır. Devlet memurları herhangi bir grevteşebbüsüne katılamaz, grevi destekleyemez veya teşvik edemezler.”657 sayılı yasada grevin yasaklanmasının iki nedeni olduğu öne sürülmektedir.“Birinci neden, kamu hizmetlerinin sürekliliği ilkesidir. İkinci neden ise, Anayasanın maddesinin grev hakkını yalnızca isçilere tanımış olmasıdır.” “Bastan beri Türk yönetim sisteminde hâkim olan tek yanlı düzenleme anlayışı, 657 sayılı Yasa konusunda da sürdürülmüştür. Dolayısıyla Anayasanın saydığıkonuların dışındaki hakların toplu sözleşme yoluyla pazarlık konusu yapılabileceği görüşü değerini yitirmiştir.
657 Sayılı Yasaya göre yasa ve düzenleyici
işlemler tek yanlılığa dayandığından, imkân oluşturmaktan ziyade sınırlama
getirmek mantalitesinden doğduğundan bu konularda, memur sendikalarıyla toplu
pazarlık yapma imkânı bulunmamaktadır.
Devlet Personeli
Sendikaları Kanunu’nun 1965 yılında yürürlüğe girmesiyle birlikte,
ilk memur sendikası 18 Haziran 1965’te “Türkiye Devlet Büro Görevlileri
Sendikası” adıyla Ankara’da kuruldu. Ancak memurlara verilen örgütlenme
hakkının kullanımı uzun sürmedi; bu hakkın kullanılmaya başlandığı tarihten
altı yıl sonra 1971’de kanundaki
“çalışanlar” ibaresi “işçiler” olarak değiştirilerek memurlara verilen sendikal
örgütlenme hakkı geri alınmış oldu.
Memur sendikalarının altı yıllık faaliyet döneminde gerçekleştirdikleri yönetim karşıtı baskı grubu fonksiyonlu eylemlerin iktidar üzerinde yaratmış olduğu hoşnutsuzluk, memurlara verilmiş olan sendikalaşma hakkının 1971’de son bulmasında etkili oldu.
Bu dönemde kamu çalışanlarının sendika hakkı yoktur. Ancak çalışanlar memursendikalarının bıraktığı açığı memur dernekleriyle kapatmaya çalışmışlardır.Derneklerin çalışmalarında sendikal amaçlar hâkim olmuştur. Kapatılan memursendikaları yerine kuruldukları belirtilen kamu görevlileri dernekleri, üyelerinin ekonomik, toplumsal ve kültürel haklarıyla, özellikle de sendikalar gibi ekonomikçıkarlarıyla ilgilenmişlerdir.
Kamu görevlileri derneklerinde aşırı siyasallaşmalar görülmüştür. Bütün siyasi partiler kendi çizgilerindeki kamugörevlilerini kurum veya meslek bazında örgütlenmeye zorlamışlardır. Öyle ki, baştaöğretmenler ve polis olmak üzere kamu görevlileri derneklerinde bütün siyasipartilerin hâkimiyet kurmalarına varıncaya kadar bir siyasallaşma gözlenmiştir. Bu dönemde örgütlenen kamu görevlilerinin partizanlaşmasıbürokrasi için tehliketeşkil edecek bir oluşuma yol açmıştır.
Temel hak ve özgürlükler ve özel olarak sendikal hak ve özgürlükler alanında 1982 Anayasası tıpkı, 1971 Anayasa değişikliğinde olduğu gibi “serbestlik” yerine “sınırlamayı” temel ilke olarak benimsemiştir. Mutlak bir çalışma barışını sağlamave üretimi artırma amacına öncelik vererek, aşırı tepkici ve ayrıntılı bir düzenlemeyapılmıştır. 1982 Anayasası sosyal devlet ilkesinden çağdaş anlamda uzaklaşmıştır.
Söz konusu
anayasaya göre, işçi veişverenler, üyelerinin çalışma ilişkilerinde, ekonomik
ve sosyal hak ve menfaatlerinikorumak ve geliştirmek için önceden izin
almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma hakkına sahiptirler. Böylece
Anayasa, sadece işçilerden söz edip memurlardan söz etmeyerek sendika hakkını
açıkça tanımadığı gibi yasaklama yoluna da gitmemiştir. Oyunu pata götürerek
kendisini yasakçı addedilebilecek konumdan azat etmiş, boşluğu gerek gördüğünde istediği bir saikle
doldurarak kontrolü sağlayabilme hinliğini tercih etmiştir.Halkın özgürlüklerle naturasına uygun doğal
haliyle kendi manevi iklimiyle kendiliğinden şekillenmesinden daha ziyade
mühendislikle zorunlu şekillendirilmeye çalışılması toplumun kodlarının
bozulmasına sebep olmuştur.
1995 Anayasa DeğişikliğiKamu çalışanlarının yoğun bir şekilde sendikalaşma sürecine girmeleri, yoğun lobi faaliyetleri ve de kitlesel eylemlerle baskı unsuru olunması sonucunda 1995 yılında yapılan Anayasa değişiklikleri ile kamu çalışanlarının sendika kurma hakları; Anayasal güvence altına alınmıştır.
2001 Anayasa değişikliği ile memurların
sendika hakkı tanınmıştır. Örgütlenme hakkı verilen ancak toplu sözleşme ve grev hakkı verilmeyerek nakıs
bırakılan sendikacılık, göstermelik
bir biçimde toplu görüşme ile geçiştirilmiştir. Toplu görüşme; kurulan bir sahnenin önünde devletlülerin karşısına eli
kolu bağlı oturtulan konfederasyon yetkililerinin, uzlaşmadıkları takdirde
hiçbir hukuki bağlayıcılığı olmayan uzlaştırma kuruluna müracaat ettikten sonra
bakanlar kurulunun ne uygun görürse ona teslim olmasını içeren bir tiyatrodur.
12 Eylül 2010 referandumunda
özellikle Memur-Sen’in ısrarıyla memurlara sözü verilen toplu sözleşme hakkını
düzenleyen yasa tasarısı bir yılı aşkın bir sürenin sonunda meclise ancak
taşınmış ve yoğun mülahazalar sonucunda toplu sözleşme hakkı tam istendik
şekilde olmasa da “içeriye adam
sızdıranın kazanacağı” şekilde nihayet verilmiştir.
Sanayileşme düzeyinin yetersizliği, devletin
sıhhatli bir siyasi yapıya kavuşamaması, bürokratik uygulamalarda bir türlü
standartların oturmaması gibi yapısal nedenlerle sınıf bilincinin yeterince
gelişmediği Türk toplumunda sendikacılık son elli-altmış yıl içinde yasalarla
biçimlenmiş, yasalara biçim verme gücüne maalesef sahip olamamıştır. Çoğulcu
demokrasinin anayasalar ve yasalarla güvence altına alındığı dönemlerde
sendikacılık ta güçlenmiş; yasal çerçevenin daraldığı dönemlerde ise
etkinliğini kaybettiği görülmüştür.
Bu yazının tüm hakları GazeteKamu.com'a aittir. "www.gazetekamu.com" biçiminde bağlantı kurulabilir, açık kaynak gösterilmek kaydıyla içerik kullanılabilir.