Şükrü Kolukısa
Eğitim Savaş Konusu Olursa...
Dershane konusunun yeniden gündeme gelmesi dolayısıyla eğitim alanında birçok konu yeniden tartışmaya açıldı. Birçok eğitimci, yazar, sendika, siyasi parti bu konuya dair değerlendirmelerde bulunuyor. Görünen o ki tartışmaların arkası kesilmeyecek çünkü hamur daha çok su kaldırmaya müsait. Mevzu sadece dershane adı altındaki öğretim takviyesinden ibaret değil.Gelecek kaygısı, iş arayışı, aş derdi sarmalındaki her sınava öğrenci hazırlayan ticari işletmelerden pek ses çıkmazken konunun tarafları olarak hükümet ile cemaat temayüz ediyor.
Dershane konusu daha öncede gündeme taşınmış daha sonra her nedense soğumaya bırakılmıştı. Cemaat o dönemde bir eğitim sendikası kurmuş bu açılım çok farklı mülahazalara neden sebep olmuştu.Cemaatin Hakan fidan olayı ile ayyuka çıkan fikir ayrılıklarından dolayı hükümetle yaşanan problemlere alternatif yöntemlerle cevap verme niyetiyle böyle bir kararın alındığı kanısı hâkim bir görüş haline gelmişti. Asıl mevzunun ne olduğu kamuoyu tarafından tam anlaşılamadan cemaat sendika için fesih kararı almış dershane olayı da gündemden kalkmıştı.
Zaman gazetesinin “Eğitime Darbe” başlığıyla manşete taşıdığı haber ve bu habere Milli Eğitim Bakanlığı’nın verdiği sert cevap ile konu etrafındaki tartışmalar hem tırmanışa geçti hem dallanıp budaklandı. Bir gerçek var ki o da; savaşlar cephaneyle yapılır, eğitim savaş konusu olursa; harcanan cephane insandır.
Dershane konusunu değerlendirirken, konunun pedagojik yanı, ekonomik hacmi, istihdam kapasitesi, sosyolojik katmanları, siyasi argümanları ve bazı kesimler için sembolik manalarını ıskalamamak gerekir. Hükümetinde bu konuda yapacağı bir çalışmada, atacağı adımlarda bunları göz önüne alması elzemdir.
Müsteşar Yusuf Tekin,yapılan çalışmanın bir taslak olduğu, haberde vurgulandığı şekliyle “eğitime darbe” niteliğinde olmadığı, her kesimin bu çalışmaya katkı yapabileceği tarafından ifade edildi. Bakan Nabi Avcı’da konunun cemaate izah edildiğini, izah edilmesine rağmen bu kadar sert ve ısrarlı tepki vermenin başka manalara gelme ihtimalini aklına getirdiğini ifade etti. Hükümet tarafından yapılan açıklamalara bakılacak olursa nihai karar verilmiş değil.Zaten uygulamaya yönelik bir adımda henüz yok o halde konunun tarafları medya üzerinden bir savaş vermek yerine bir araya gelerek düşünce, görüş, niyet ve beklentilerini samimi bir şekilde paylaşarak çözüme yaklaşabilirler. Aksi halde siyasi arenada klas duruş yerine süfli pres metodunu benimsemiş olanlar “seçimler öncesi hükümet ile cemaat arasında bir kavga olsa tadından yenmez” iştahıyla alesta beklemektedirler.
Zaman gazetesinde çıkan habere odaklanıp, akabinde sosyal paylaşım sitelerinin nabzına göz atacak olursak; “dershaneler, etüt merkezleri, tüm kurslar” denilerek olay alabildiğince genişletilmek dolayısıyla müstakbel mağdur sayısı artırılarak alan genişletilmek isteniyor, “doğu bölgelerindeki okuma salonlarını da kapsayacak bu durum doğudaki gençlerin dağa çıkmasına vesile olacak” teması işlenerek, bir selam da terör belasına çakılıyor, “yüksek meblağlı cezalar gelecek” diyerek sıkı bir yönetim havası sezinletilmek isteniyor, “fakir çocuklar eşit yarışamayacak” denilerek konuya duygusal atmosfer hazırlanıyor, “taslağın mimarı” olarak Müsteşar Yusuf Tekin afişe edilerek sorumluluk sanki tek başına ona yıkılıyor. Hal böyle olunca garabet büyüyor iş cemaat mensupları tarafından heyecan ve endişe ile algılanıyor, cemaatin elindeki tüm görsel ve yazılı basın organları koro halinde tek gündem maddesine odaklanıyor. Devletin en tepesinden, toplumun en alt kesimine kadar görüş sorulup, bunlar istatistiklerle süslenip bin bir haklı gerekçe ortalığa dökülüyor. Hâlbuki cemaatin kanaat önderleri soğukkanlı ve mantıklı tepkilerle durumu toplumsal bir krize dönüşmekten arındırıp çözüme sürüklemek konusunda daha itidalli bir yolu tercih edebilirler. Bu adım atılmayınca Taraf gazetesi yazarı Emre Uslu’ya pozisyon doğuyor ve o da durumdan vazife çıkarıp tam da Başbakan’ın Diyarbakır programı öncesi “Kürtlerin isteklerine sizi feda ettiler” anlamında; PKKOslo’da böyle istedi diyerekkonuyu kendi alanına çekiştiriyor vetwitterdan mayın döşüyor. Ve bu twitler cemaat mensupları tarafından sosyal paylaşım sitelerinde kan dolaşımı yaptırılarak duygusal tazyik tavana vuruyor. Emre Uslu’nun iğvasının aşı tutması bir kenara, Yeni Şafak gazetesi yazarı Cem Küçük’ün“Denize Düşen Yılana Sarılmasın” başlıklı yazısına göre milli eğitim bakanlığı döneminde cemaatin okullarına karşı olduğu bilinen eski Milli Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu’ndan bile medet umulacak duruma geliniyor. Bu hal ve şerait savaş izlemek için rezervasyon yaptıranların iştahını ister istemez kabartıyor. Cemaatin kanaat önderleri çok iyi biliyor ki bu konunun çözülmesi değil, yara olması bazılarının işine gelir ve o kişiler bugün için şuan da onları savunuyor gibi görünenlerdir.
Hükümet adına yapılan aykırı birkaç yek ses dışında bakanlığın açıklamaları ise sitemli dolu ve karmaşık. Yeni sistemin ne olacağını teoride anlatıyorlar, özel okul olacaklar, açık lise olacaklar, teşvik alacaklar, öğretmenlerine kolaylık sağlanacak vs. deniyor ama ne derlerse desinler yaptıkları iş; mağdurlar ve mahrumlar doğuracak bunu görmeleri gerek. Cemaatin bu konudaki tepkisini ise sadece dershane bağlamında ele almamaları daha doğru bir yaklaşım olur. Futbol sadece futbol değildir sözünden mülhem; cemaat için:“dershanede sadece dershane değildir”. Akademik seviye ölçen sınavlar olduğu sürece bu sınava öğrenci hazırlayan odaklarda olacaktır. Başbakan nasıl ki siyasi partiler konusunda; “siyasi partileri halk kapatır” diyorsa dershane konusunda da “ dershaneleri ancak halk kapatır” demelidir.
Hayatın en şaşmaz kurallarındandır; her şey; ihtiyaçtan doğar. Dildeki bir kelimeden tutunda, insanda neşet eden herhangi bir duyguya, icat edilen cihazdan, basit bir alete kadar, görevler, meslekler, kurumlar hep ihtiyaç eseridir. “İhtiyaç duyulan her şey var olmaya adaydır, ancak işlevsel olmayan ölümcüldür” mantığından hareketle, dershanelerin sistem içindeki işlevselliğini ortadan kaldırdığınızda veya etkisini zayıflattığınızda zaten ekonomik bir külfeti olan bu yapılara ilgi azalacak, büyük maliyetlerle ayakta duran bu işletmelerde bir süre sonra kendiliğinden kapanacak veya farklı alternatiflere yönelecektir.Yoksa işlevi olduğu sürece etkisi kaybolmadan dershaneleri kaldırdım demekle dershane kalkmaz, zorlama olur, zorlamada ülkenin sinerjisini bozar, enerjisini heba eder.Talep olduğu sürece arz da mutlaka olacaktır. İhtiyacı ortadan kaldırmadan, eğitim sistemindeki boşluğu yok etmeden, eğitimi tekelinde tutan “tevhidi tedrisat” kanunu def etmeden, hala akademik seviye ölçmeye dayanan onlarca sınavı sistemde barındırdıkça, tek gelecek olarak akademik kariyeri, tek güvence olarak devlet kapısını, en rahat iş olarak masa başını, işine ehil insanlar yerine, fiyakasına göre meslek tercihlerini ortadan kaldıracak adımlar atılmadığı sürece yapılan değişikler kör döğüşünden öteye gitmeyecektir. Eğitimde amaç; zihnen gelişmiş, ruhsal olarak ihmal edilmiş, fazlaca formül bilen, asosyalliğe mahkûm olduğu sürece daha çok doğruya yanıt vermeye yakın, doğru davranmak yerine doğruyu bilmekle mesul insanlar yetiştirmek değildir. Eğitim, yeteneğine göre yönlendirilmiş, toplumuyla uyumlu, geçmişiyle barışık, geleceğiyle aydınlık insanlarıbir arada harmanlayarak topluma kazandırmaktır.
Bu yazının tüm hakları GazeteKamu.com'a aittir. "www.gazetekamu.com" biçiminde bağlantı kurulabilir, açık kaynak gösterilmek kaydıyla içerik kullanılabilir.