Şükrü Kolukısa
GEZİMETRİ
Gezi eylemlerinin üstünden dumanlar kalkmaya başlayınca herkeste ve her kesimde bir muhasebat durumu hâsıl oldu. Geziden geriye ne kaldı, kim kazandı kim kaybetti, kim aldandı, kimlerin yıldızı parladı, kimler nefret objesi haline geldi. Herkesin durduğu yerden gördüğünün farkına vararak yaptığı geziye hâkim olan mücadele dili olan “duygudaşlık halesi” çeperinde değerlendirmeleri devam ediyor.
Gezi eylemlerinin ortaya çıkardığı temel gerçeklerden ilki; Eylem, muhalefetin sosyal tabanda siyaseten tükenmişliğinin, halk nezdinde iflas ettiğinin en büyük resmidir. Gezi eylemlerinin psikolojik art ülkesinde; iktidara karşı muhalif duruş sergileyenlerin, günlük politik beklentileri muhalefet tarafından karşılanamadığı için psikolojik potansiyel birikimin gezi eylemleri aracılığı ile açılan menfezden olanca sıkışmışlığı ile tahliye olduğunu, bu yüzden; yoğun, sert, kin ve nefret kokan sloganlarla kendini tatmin etme yolunu seçtiğini hep beraber gördük. Sadece çevre duyarlılığı had safhada olan kişilerin ve örgütlerin başı çekmesi gereken konunun öbeğinde -bir birine olanca uzaklığına rağmen- muhalif fraksiyonların saf tutması birikmiş potansiyel muhalefetin tahliye alanı bulmasından başka bir şeyle açıklanamaz.
Muhalif grupların, eleştiri hakkı kutsal olmakla beraber, eleştirinin namusunu terk ederek; eleştiri sosuna bandırılmış, tahrik ve hakaret kokan, küfürle beslenen dilleri, eylemin ahlaki üstünlüğünün birçok hatasına rağmen ( restleşme, ilk gün ağır müdahalede bulunma v.b) hükümet kanadına geçmesine sebep oldu.
Ağaçların kesilmesine karşı olan veya bu sebeple hükümetin bazı uygulamalarına,geliştirdiği buyurgan dilin tonlamalarına tepki koymak için orada toplanan art niyetsiz insanlar, gidişat içinde kısa bir zaman diliminde özne konumundan hükümete rest çekmek, gerekirse çatışmak isteyen grupların eyleme çöreklenmesiyle hükümete karşı savunulabilirliğinin tek demokratik ve ahlaki dayanağı olmalarına rağmen nesne konumuna düştüler.Bu odak kayması hükümetin ilk günkü hatasını örtebilecek, sonrasında tam istediği siyaseti izlemesine fırsat verecek bir pozisyonu ortaya çıkardı. Sonrasında dış basının eylemin “büyük bir oyun” olduğu izlenimini yaratacak yayınları, sermaye çevrelerinin eylemcilerden yana tavırları halkı “büyük oyun oynanıyor, ülkene sahip çık” cümlesiyle özetleyeceğimiz bir çizgide hizaladı. Gezi eylemcilerinin olanca uzaklığına rağmen bir arada tutan güce karşı bu sefer Ak parti mitinglerinde Ak Parti’ye uzak orta ve sağ kulvarda duran kesimler birleşti. Başbakan için geliştirilen savunma sloganını kendilerine uyarlayarak kullandı. Türkiye’nin güvenliği ve selameti Başbakanın şahsıyla aynı düzlemde eşitlenerek Başbakana sahip çıkma davası raddesine getirildi. İşte burada hükümet ve en büyük siyasi aktör olarak Başbakan siyaseten kazanmayı neredeyse garantiledi. Beni öldürmeyen şey ancak beni güçlendirir ilkesi işledi.
Bu olayda muhalefetin ne kadar büyük bir çıkmazda olduğunu anlamak için iki saik çok önem teşkil ediyor; birincisi Ak Parti’yi iktidardan uzaklaştırmak için demokratik unsurları kullanarak, siyaset üreterek, iktidarda olmanın körleşme ve yıpranma paylarını da kullanarak, halka ümit verici bir duruş sergileyerek, iktidara yürümek yerine, dış müdahale, darbe v.s anti demokratik, bedelleri çok ağır travmatik hareketlerden medet ummaya devam etmesi.
İkinci saik ise neredeyse tüm muhalefetini artık Başbakanın kişiliği ve dili üzerinden inşa etmeye çalışmasıdır. Kişiliğini merkeze alarak “diktatör” dilini merkeze alarak “nobran, buyurgan” olarak adlandırması, siyasi manevralara bu yoldan girişmesi kendi elit azınlıklarının ruhunu okşasa bilediğer kesimde Başbakana duyulan bağlılığı daha da artırmaya yaramaktadır, bunun görülmesi gerekir. Siyasetçiler şahsi özelliklerine indirgenerek değerlendirilirse diğer partileri yöneten şahsiyetlerinçoğu siyasette bile kalamazlar. Başbakanın bu gün eleştirilmeye çalışıldığı konu, unutulmamalıdır ki; bu ülkede siyasetin dibe vurduğu günlerde onu alıp iktidara taşıyan konudur. O günkü muhtaç olduğumuz kudret, bu gün sıkıldığımızı iddia ettiğimiz kudretin aynısıdır.
Gezi eylemlerinden çıkardığımız bir başka şeyde, dünyayı sosyal ve siyasal anlamda köye dönüştüren; istihbarat şebekeleri, sermaye çevreleri, uluslararası çıkar odakları, hangi ülkede zerre kıvılcım görseler oraya üşüşmekte bir beis görmezler. Tansiyonu yüksek olaylardan beslenmeyi, savaşlarla allanıp-kanlanıp canlanmayı tek kalem yol haline getiren bu obur mekanizma içerdeki bu rahatsızlık karşısında avuç ovuştururken çok şükür avuç yalama merhalesine geçmiştir. Ama her daim tetiktedir, unutulmamalı ve ihmal edilmemelidir.
Yapılan eylem ve mitinglerdeki insan sayısını hesaplayarak, gövdeleri tokuşturarak istatistiki tuzaklara düşmekten daha ziyade, nitelikli söylemleri ayırt edebilmeli, eylemde direnen, mitinge katılım gösteren sosyolojinin nitel yanlarını anlamaya, verdiği mesajları kavrama gayreti gütmelidir.
Gezi Eyleminin Enleri;
Kazananı: Her halükarda Başbakan ve üye ve kullanım sayısı artan Twitter.
Kaybedeni: Her zaman ki gibi siyaset üretip krizçözmek yerine, kriz çıkarıp siyaset yapma yöntemini tercih eden; CHP.
Mansiyon ödülü: “Ağaçlar kesilmesin” sloganıyla çadır kuran çevreciler.
En misyonsuzu: Kendi rol almayınca rolünü ülkücü derneklere kaptırıp Kazlıçeşme’de Bayrak açtıran MHP.
En yıprananı: Geçmişte eleştirdiği dini olguları nefret girdabının savurmasıyla kucaklayan, duygusal tweetleriyleartık haklılık payı arayan; İhsan Eliaçık.
En foyalısı: Eylem görünce gömdükleri baltaları ansızınhatırlayan ve bulan, yazılarında umarsız sallayan: Hasan Cemal, Ahmet İnsel, Nilüfer Göle, Cengiz Çandar ve türevleri.
En buyurgan kibirlisi: Örtülü diliyle; ben ilim eleğeni eledim astım da geldim ey talip! tavrındaki, romantikleştikçe verimsizleşen;DücaneCündioğlu.
En saf eylemcisi: “Halü Pür Melaliyle” vicdana saf diliyle seslenen; Alper Gencer ve Eylemi tecrübelerinin gölgesinde arı duru ayıklayan, herkesin methiye düzme yarışına girdiği flu gençliği müşahhaslaştıran; Eylül Görmüş (Alper Görmüş’ün kızı).
En verimsizi: Hastalık diye yatan ama hastalık sonrası nekahet döneminde kendi gibilerin sayısı arttığı için meydanı boş bulamayan; Ahmet Hakan
En Muhalifi: Fikir zamanı isimli sitede bulduğu her muhalif yazıya kapı aralayan; Mehmet Bekaroğlu.
En iyi analisti: #direndemokrasi yazısıyla olaya projektör tutup kılcal damarlarını aydınlatan, ayıltıcı yazısıyla; Yıldıray Oğur.
En objektif yazarı: Kişisel sitesinde yayınladığı akıl işçiliği kokan yazılarıyla; MarkarEseyan.
En dokunaklı yorumcusu: ‘Gerçeği söylemiş olur bir gölgeyi söyleyen’ yazı sızısıyla Leyla İpekçi.
En çok yıldızı parlayan: Eylemlerin ekonomik hinterlandını keşfe çıkan; Cemil Ertem.
En iyi tespiti: Türkiye’de siyasetin sınıfsal olarak değil kimliksel olarak yapıldığını, o yüzden iki de bir türbülansa girdiğimizi dile getiren;Erol Katırcıoğlu-“Geziden Yükselen Dumanlar”.
En Striker: Ak Parti mensuplarınca heykel siparişi verilen; Yiğit Bulut.
En naif ve kırılganı: Twitter’da her karşıt mesaja yansıma seslerle kırıklık ve burukluk tepkisi koyan, hükümetin ve polisin her adımına, cılız sesle bu da mı gol değil diye sitem eden; A. Esra Yalazan.
En orgazm olanı: Kalabalığı Atatürk’ün ordusu sanıp şaha kalkan; Ulusal Kanal ve bu şah pozisyonunda Can Dündar’a buğulu, mistik sesiyle katliam tasviri (temennisi) yaptıran; Halk Tv.
En provokatörü: Kendi oğlu için eylem torpili yaptırmaya çalışan,sırça plazasından çıkıp birhengâme görünce nutku tutulup anne-çocuk-bebek üçgeninde katliam benzetmesi yapan; Can Dündar.
En Çalışkanı: Eylemcilerle Başbakan’ın buluşmasını ayarlayan; Hilal Kaplan
En meşhuru: Dudaklarından dökülecek her kelimenin reytinge ayarlı olduğu, twitter hesabı gönüllü-gönülsüz takipçileriyle doz aşımı saatler yaşayan; Hüseyin Avni Mutlu.
En absürdü: Ben de çapulcuyum çıkışıyla Garanti Bankası Genel Müdürü.
En tabansızı: “Mesele sadece Gezi Park’ı değil arkadaş, sen hala anlamadın mı?” tweetiyleİş Bankası’nın kaymaklı yakışıklısı; Mehmet Ali Alabora.
En tuzu kurusu: Gezi eylemine el ele iştirak ederek eylemi podyumlaştırıppiyasa yapan; televizyon ünlüsü takımı.
En körü: Gazze’de çekilmiş bir acı resmini ajitasyona tercüme eden vekil; Hüseyin Aygün.
En Pasifi: İstanbul’da kendisine rastlanılmayan, Başbakan varken İstanbul’u cümle içinde bile kullanmayan; Kadir Topbaş.
En Mutlusu: Saf eylemcilerin direnişiyle ağaçları garanti altına alınan; Gezi Parkı.
En Mağduru: Günlerce küfürle, hakaretle göğsü örselenen Taksim Meydanı ve yılmış esnafı.
En dikkat çeken olayı: Basının kulağına küpe “Bir fasık size haber getirirse…” durumunun en fazla çiğnendiği; hiçbir haberin teyite uğramadan direkt geçtiği; Dezenformasyon.
En pahalısı: Biber Gazı.
En ucuzu: Artık pamuk ipliğine bağlı yaşayan; İnsan vicdanı.
Bu yazının tüm hakları GazeteKamu.com'a aittir. "www.gazetekamu.com" biçiminde bağlantı kurulabilir, açık kaynak gösterilmek kaydıyla içerik kullanılabilir.