Rasim Asker
Men Dakka Dukka
Milli Eğitim Bakanlığı internet sitesinde Taşra Teşkilatı Görevde Yükselme ve Yer Değiştirme Yönetmelik taslağını yayınladı. Yayınladı yayımlamasına da çarşambanın gelişi misali sıkıntı yakında ufukta gözükecek.
Son günde iptal edilen taşra yöneticilerinin rotasyonu sonrasında boş kalan kadroların doldurulması gerekiyor. Yani yeni şube müdürleri atanacak. Bir rivayete göre de bu kadroların doldurulması için rotasyon ertelenmiş. Her isteyen, yandaş olmayan, dayısı bukunmayan atanacak değil ya elbette sağlam kriterlerin olması gerekiyor. En sağlam kriter ise sözlü sınav değilmi! Kafanzdaki şartlara uyuyorsa referansı sağlamsa, bir sendikadan gelen listede adı yer alıyorsa atarsınız, Uymuyorsa kusura bakma der gönderirisiniz. Okul müdürlerinin atamasında uygulanan sözlü sınavda yapılan haksızlıklar ayyuka çıkmadımı? Mahkemeye gitmedimi mağdurlar.
Atamalar böyle yapılacak olursa bu işin iki boyutu var. Biri toplum karşısına çıktığınızda karşınızdakileri
Bir diğer tarafı ise aynaya baktığınızda kendinizden utanmıyor ve pişmanlık duymuyorsanız büyük bir işi başarmanın tadını çıkarabilirsiniz
Başbakan ne demişti? Men Dakka Dukka
"Kim olursan ol, yaptıklarını bir gün ödeyeceksin"
İşte o hikaye:
"Halife Harun Reşit’in bir bahçesi varmış. O bahçesinde de çok sevdiği bir de gül fidanı. Bir gün bahçıvanına şöyle demiş: “Bu fidana gözün gibi bak! Güzel bir gül tomurcuklanıp da açıldığında bana haber ver.”
Bahçıvan geceleri bile gider, kontrol edermiş fidanı. Bakışlarından bile sakınır, üzerinde titrermiş. Geceleri rüyalarına girdiği bile olurmuş. O da sevmeye başlamış fidanı. Tomurcuklar çıkmaya başlamış. Hele bir tanesi varmış ki, diğerlerinden çok daha güzelmiş. O güzelim tomurcuk açmış ve insanın bakmaya kıyamayacağı kadar güzel bir gül oluvermiş.
Bahçıvanın kalbi pır pır atmaya başlamış, içi içine sığmaz olmuş. “Hemen gidip halifeye haber vermeliyim” diye düşünürken, kuşun birisi o gülün üzerine konup başlamaz mı yapraklarını gagalamaya! Bahçıvan bağırmış kuş kaçsın diye. Yerinden ok gibi de fırlamış. Ama nafile! Mahvolmuş o nadide çiçek. Nasıl haber versin halifeye? Nasıl izah etsin? “Yalan söylemiyorum ya,” demiş bahçıvan. “Gider anlatırım durumu olduğu gibi.”
Varmış Harun Reşit’in huzuruna. Anlatmış durumu gözyaşları içinde! Halife büyük bir olgunluk içinde dinlemiş ve tek bir cümle sarf etmiş: “Men dakka dukka!”
Ayrılmış huzurdan bahçıvan. Aradan zaman geçmiş. Bir gün görmüş ki, o kuş bir yılanın ağzında can vermiş aynı bahçenin içinde. “Allah’ım sen ne büyüksün” demiş ve soluğu halifenin yanında almış. Durumu anlatmış. Halifenin dudaklarında yine aynı cümle: “Men dakka dukka!”
Aradan bir süre daha geçmiş.Bahçıvan bahçede yürürken o yılan ayağına dolanmaz mı? Kendisini sokacağından korkan bahçıvan, kafasını bedeninden ayırıvermiş yılanın elindeki kürekle. Gene halifenin yanına koşmuş. Anlatmış durumu ve gene aynı cevabı almış: “Men dakka dukka!”
Eyvah demiş bahçıvan! Edip de bulma sırası bana geldi! Gerçekten de öyle olmuş. Bir zaman sonra, bahçıvan hiç istemeden kendisinden beklenmeyecek kötü bir iş yapmış. Halife de onu cezaya çarptırmış. Çarptırılmış çarptırılmasına, ama gel gelelim bizim bahçıvan yerinde duramaz, zıplar durur, bas bas da bağırırmış. Bir tek şey istermiş ısrarla: Halifeyle acilen görüşmek!
Ne dedilerse olmamış ve sonunda çıkarmışlar halifenin huzuruna: “Sana haksız bir ceza verildiğini mi düşünüyorsun?” demiş halife, “Hayır” demiş bahçıvan. “Benim derdim o değil. Ancak bana bunu reva gördüğünüz için, ettiğini bulma sırası size de gelecek. Hatırlatmakta fayda var.
Men dakka dukka..."