KÜLTÜR
Akif, Necip Fazılın kurduğu mahkemede
Mehmed Akif merhumu anlamak saikiyle yaptığım okumalar sırasında İsmail Kara Hoca tarafından haberdar edildiğim yazıların sahiplerinden biri de Necip Fazıl merhum oldu. Dil olarak benden uzak bir söyleyişe sahip olan Necip Fazıl'ın Büyük Doğu dergisinde yayınlanan bu iki makalesini, Akifi anlamak merkezli okumak benim için ilginç ve farklı bir tecrübe oldu. Sözkonusu makaleleri anlamak, Necip Fazıl merhumun satır aralarına girmek için değişik vakitlerde metinlerle yüz göz oldum. İstediğim, Akifi Necip Fazıl gözüyle ya da benim için onun gözlüğüyle görmek idi. Akifi kendi gözlerime bir de Necip Fazıl gözlüklerini takarak baktım. İşbu haber böylece ortaya çıktı.
Bir mahkeme kaydı hüviyetinde kaleme alınan Necip Fazılın bu yazısı, bir tür Akifi yargılama ve onun hakkında karara varma havası içerir. Zaten metnin başlığı da bu söylediğimizi kanıtlar nitelikte: Mahkeme. Burada, neyin mahkemesi bu, kim, neden, kendisine hangi suç isnad edilerek yargılanıyor soruları insanın zihninde belirmekte. Metnin kaleme alındığı tarih, Necip FazılınO ve Ben adlı otobiyografik eserinde kendisine göre, hayatının en kritik kesitlerinden biri olan 30 yaşında, yani 1934 yılında geçirdiği değişimin veya muhasebenin bir neticesini göstermesi bakımından önemli. Çünkü, 1943de Büyük Doğu dergisi çıkana değin, o, içindeki muhasebeyi kendi söylemiyle Şahsi bir zevk ve saklı bir telkin boyutunda tutmuştur.
Çünkü Necip Fazıl yeni hayatında bir üstaddır artık
Bu, aynı zamanda devrin iktidarı için de tehlike arz edecek bir durum değildir. Çünkü eyleme dökülmeyen her söz masumdur. Ama bu durum Büyük Doğunun çıkışından sonra değişecektir. Yine kendi söylemi ile çöptekilerin -ki bu ifadeyi şiir için söylemiştir- kendisine yönelttikleri İslam komünisti!, Hayır! İslam faşisti, Yok, yok neo-müzülman, Sırf züppelik olsun diye Müslümanlık taslıyor!, Sabık şair; şiirine yazık etti!, Ahmak burjuvaları şaşırtmak merakında bir sanatkar mizacı!... gibi yakıştırmalara bir cevap mahiyeti taşır. Necip Fazılın bu yeni konumunu açıklaması, bir anlamda kendisindeki örtüyü kaldırıyor olması ve bu yeni halin devrin iktidarı tarafında dikkate alınması ile neticelenmiştir. Bu da metnin önemini arttırmaktadır. Çünkü metni bir tür kendisinin yeni hayat ve yeni şiir anlayışının beyannamesi olarak okumak gerekir. Zaten Necip Fazıl, bu tür mahkeme metinlerini o dönemde Yahya Kemal, Ahmet Haşim, Nurullah Ataç için de yazmıştır.
Akif metni, bir boyutu ile çöptekilere cevap iken, bir başka boyutu ile de yeni hayatın aktörlerine kendi hayatlarına yeniden yön vermeleri için telkin niteliği taşır. Buradaki telkin ifadesi önemi haizdir. Çünkü Necip Fazıl yeni hayatında bir üstaddır artık. Yani telkin eden, başkasını veya başkalarını yönlendiren Mesaj açık ve nettir: Geçmişe ve öncekilere reddiye Metinde savcının Akif aleyhindeki iddiası aslında Necip Fazılın iddiasıdır: Hakikate aykırı olarak şair sayılma.
Akif her zaman önemli bir aktördür
Burada başka bir soru daha sormak gerekiyor: Neden Akif? Bu sorunun cevabı da zor olmasa gerektir: Necip Fazılın yeni hayatı İslamcılık temelli bir anlayışa dayanmaktadır. Metin bu bakımdan, yazıldığı dönemde İslamcıların en büyük yayın organı olan Sebilürreşadın kapanmış olmasına rağmen etkisine bir anlamda tepkidir. Çünkü bu dergi etrafında toplanan İslamcılar için Akif önemli bir kimliktir, öncüdür.
Necip Fazılın satır aralarında ve metnin bütününde böyle bir telkin bulunmaktadır. Yargılanan, Akif örneğinde, aslında Sebilürreşadın ekibi ve onun İslamcılık anlayışıdır. Necip Fazıl böylelikle yeni bir İslamcılık anlayışı inşa etmek ister. O, Akifi baştan beri şair olarak görmez. Akifin savcıya cevabı da onun bu kabulünü doğrular niteliktedir: Safahatımda eğer şiir arıyorsan, arama.
Dikkatli bir mahkeme
Necip Fazılın metni dikkat üzerine kuruludur. Metnin/mahkemenin neticesi baştan bellidir. Ama yine de metni değerli ve kabul edilebilir kılmak için düşüncesinin temellerini sıralar. Bu durum, sonucu önceden belli mahkeme kararına benzer. Bu bakımdan metinde bir tür düşünceyi meşrulaştırmak amacı vardır. Savcı/Necip Fazıl var olan durumu tespite çalışır. Bunu, düşüncesine önce ilmî meşruiyet kazandırmak için akademisyenlere Akifi tanımlatarak yapar. Fuat Köprülü,Agah Sırrı Levend ve Fevziye Abdullah Tansel gibi akademisyenlerin ağzından zihnindeki Akifi anlatır: Aruza hâkim, lisanı sade, üslubu canlı olmakla beraber iddia edildiği gibi Türk edebiyatının kuvvetli bir nazımı değildir; realisttir ama, ileri gider ve insanı ilgilendirir; o sadece vasıtadır yani bir anlamda fail değil, münfaildir; yerli değildir, Abduh ve Efganinin tercümesidir; bir zaaf timsalidir; amme efkarını aldatmıştır; şair olmadığı halde edebiyat tarihlerine girmek suçlarından dolayı adının şair sahasından ihraç edilmesi gibi hükümler barındıran içerik karşımızda durmaktadır. Savcı ve akademisyenlerin ağzından Akifi tarife çalışan Necip Fazıl, Akifin ara savunmasında da metnin yazıldığı dönemdeki münekkitim diye geçinen dönemin şiir anlayışını da mide gurultusuna benzeterek taife-i budalaları eleştirir.
Akifi sevenler, sevmeyenler aynı mahkemede
Necip Fazıl, iddialarını daha da sağlamlaştırmak, daha doğrusu düşüncesinde açık kapı bırakmamak için Akifin ağzından tevsi-i tahkikat ister. Amacı okuyucunun zihninde oluşabilecek soru işaretlerini, acabaları önlemeye çalışmaktır. Bu aşamadan sonra metinde Akifin dostlarının ve karşıtlarının görüşlerine yer verir: Cenap Şehabettin,Süleyman Nazif, İsmail Habip, Hakkı Süha, Yakup Kadriyi müdafi şahitler; Nurullah Ataç, Şükufe Nihal,Sabiha ve Zekeriya Serteli de karşı taraf şahitleri olarak metnin içine dâhil eder.
Müdafilere göre Akif, menazır-ı milleti anlatan, yeni bir lisana sahip, şiir mabedinin sahibi, diyanet ve milliyet mefkurelerini edebiyata cereyan ettiren bir kimlike sahipken; karşı taraf şahitlerine göre de, herkesin aleyhinde yazılar yazdığı (kimse bu herkes), tıkırtı söyleyen, inkılab neslinin şairi olamayan, aslında kimseye bir şey söylemeyen bir kimlik ile karşımıza çıkıyor. Acaba bu farklı Akif portrelerinden hangisi Akifin kendisidir, yoksa hiçbiri mi veya hepsi mi, sorularını burada sormak gerekiyor. Bu arada, Ataçın konuşmasına yönelik dinleyici eleştirileri ve Ataçın söylediklerinden bir anda vazgeçmesi de üzerinde durulması gereken bir konudur. Çünkü burada hem bir Ataç eleştirisi, hem de Necip Fazılın artık okuyucusunu Akife karşı tavır alması için hazır hale getirdiği anlaşılmaktadır.
Akif güncelliğini koruyacak bir isimdir
Bütün bu mülahazalardan sonra Akifin son savunması, bugün de aktüalitesini koruyan bir gerçeklik olarak karşımızda durmaktadır: Lehimde ve aleyhimde olanlar bizde gerçek tenkit olmadığını gösteren sözlerdir. Bu ifade Necip Fazılın Akifin ağzından döneminin tenkiti olarak okunmaktadır. Artık yargılamanın sonuna gelinmiştir. Hâkim karar vermek için Büyük Doğucu (Sebilürreşad ekibinden değil) vukuf ehli (bu ifade Necip Fazılın nasıl bir zihin yapısına, tabiata sahip olduğunu göstermesi bakımından önemi haizdir) Adıdeğmeze raporunu sunmasını ister.
Bir insanın başkasının düşüncesini yıkmak için gösterdiği tevazunun en güzel timsali raportörün isminde saklıdır. Adından çok, ne söylediği ve bu söylediğini nasıl kabul ettirmeye çalıştığı burada üzerinde durulmaya değer konudur. Raportör, Akif, ne sevenlerince ne tiksinenlerce anlaşılmış bir şahsiyettir cümlesi ile başlayan anlatısını, Akife hakkının verilmesi gerektiğini savunarak, onu mahcup olan biri olarak nitelendirerek bitirir. Hâkim de raportörün kararına uyarak, Akife bir çelenk verilmesini ister ama çelenkte, Doğru yolun (yani İslamın) kifayetsiz mütefekkirine, küçük şairine, fakat hayatıyla büyük feragatkar ve namuskârına Allah rahmet eylesin ibaresi yazılıdır.
Necip Fazıl, kendine göre, kendinden önceki İslamcıların düşüncelerini, halk üzerindeki etkilerini bu mahkeme metni ile sonlandırdığını düşünür. Artık İslamcılar üzerindeki Sebilürreşad etkisi yeriniBüyük Doğu eksenli ve yalnızca Anadolu ile sınırlı bir bakış açısına bırakacaktır. Bu bir anlamda, Osmanlıdan Cumhuriyete geçişin, düşüncede ve kültürel birikime sahip çıkmak boyutundaki zaafiyetin, kırılmanın tipik bir örneği olarak okunmalıdır. Artık ümmet coğrafyasının durumu Sebilürreşaddaki derinliği kadar Büyük Doğuda yer almayacaktır.
Zeki Dursun / Dünya Bizim