Vahdet Özkoçak
Türk Akademisi nereye gidiyor?
1-Meclis’e sunulan tasarı, YÖK’e yeni yetkiler tanıyor. Bu kapsamda doçentlik sınavları, Üniversitelerarası Kurul’dan alınarak YÖK’e veriliyor. Ayrıca öğretim elemanları yurtdışı görevlendirmelerinde YÖK ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın görüşünü alarak belirleyeceği öncelikli alanlarda araştırma yapacak.(Bu madde ile araştırma faaliyetleri daha da zor hale gelmiyor mu?)
2-Bir diğer maddede ise vakıf üniversitelerinin mütevelli heyet üyeleri artık YÖK tarafından seçilecek. (YÖK'ün bu hamlesini nasıl yorumluyorsunuz?)
3-Tasarı ile yapılacak başka bir değişiklikle de devlet üniversitelerinden vakıf üniversitelerine öğretim elemanı görevlendirilmesi kaldırılacak.(Öğretim elemanı yetiştirmede sıkıntı çeken bir ülkeyken, böyle bir düzenleme uzun vadede ne gibi problemlere yol açabilir)
1)Bilim insanı olmayı seçmiş bir akademisyen, mesleki yaşamının neredeyse yarıdan fazlasını sınavlarla geçirmektedir. Biz temel olarak bu sınavların hangi kurum ya da kuruluş tarafından yapılıyor olmasından ziyade “kavram” olarak sınava karşıyız. Akademisyenin sınavı, ürettikleri ve ülkeye sağladığı katma değerdir. Çalışmaları ve mevcut sistemde aldığı puanlarının değerlendirileceği objektif kriterlere bağlı bir sistemde, “sınav” değil “yükselme” anlayışıyla daha doğru bir gelişim gösterebileceğimize inanıyoruz. Sorunuzun yalın cevabına gelirsek, mevcut sistem içinde sınav kavramının değişmemiş şekli ile YÖK’ün yapacağı bir değerlendirmenin ne tür kriterler taşıyacağını ve jürilerin nasıl olacağını merakla beklemekteyiz. Diğer yandan Yurt dışı görevlendirme ve araştırma konularındaki değişiklikle ilgili mevcut endişemiz, araştırma faaliyetlerinin sınırlandırılma riski ile nitelik kaygısıdır. YÖK’ün düşünmesi gereken önceliklerinden birinin bu konu olduğunu düşünmüyoruz.
2)YÖK mevcut kanunla Akademik kurumların başıdır. Vakıf üniversitelerin rektörlerinin atanmasında da büyük bir rol oynamaktadır. Ancak son düzenleme ile yani Mütevelli heyeti üyelerinin kendi tarafından belirlenmesi isteği; zaten başrolünü oynadığı oyunun yazarlığını da yapma hırsından başka bir şey değildir. Bu anlayış siyasi bir perspektif taşımaktadır.
3)Akademi, bizim ‘Eflatun’ olarak tanıdığımız Platon zamanından beri kullanılan bir kelime. Platon’un okulunun adıdır akademi ve öğrencilerini zeytin bahçesinde toplayarak onlara dersler verirdi. Biliyorsunuz zeytin dalı barışı simgeler. Platonun seçtiği yerin metaforik önemi belki de budur. Bilim ve sanat, insanın kendiyle ve çevresiyle barışıdır. Kurumlar arasında bu farklılığı yaratmak ise bu barışa, birlikteliğe önemli bir sekte vurmaktır. Burada bir anti parantez açarsak; bu görevlendirmeler, akademisyenlerin hem bilimsel çalışmalarına hem de maddiyatlarına katkı sağlamaktadır. Derneğimizin de defaatle söylediği #akademikzam’ın 14 yıldır gelmemesi bizleri elbette başka kurumlara yönlendirmektedir. Biraz önce bahsettiğimiz YÖK’ün öncelikleri arasında bu maddeler olacağına akademisyenlerin özlük hakları ve #akademikzam olması hepimizin tercihi olacaktır. Akademi yalnızca birlikte olunarak büyüyebilir, Öklid’in dediği gibi; “Bütün, parçasından büyüktür”.
Kısaca 2023 vizyonu ve diğer hedeflerin yakalanması için bütün paydaşların bir araya gelerek darbe ürünü olan YÖK yasasını yeniden düzenlemeleri gerekmektedir. Yapılacak olan bu tür yamalarla Türkiye Akademisi sadece günü kurtarma adına adım atmış olacaktır.
Bu yazının tüm hakları GazeteKamu.com'a aittir. "www.gazetekamu.com" biçiminde bağlantı kurulabilir, açık kaynak gösterilmek kaydıyla içerik kullanılabilir.