Vahdet Özkoçak
Bir Garip Çoban Masalı
Bugün köşemde Maliye Bakanımız Sn. Şimşek’in twitter hesabından bir haber sitesinin “Aylık 2500 liraya çalışacak çoban bulunamıyor” başlığını paylaşması üzerine,
30 Nisan 2014, Çarşamba
Bugün köşemde Maliye Bakanımız Sn. Şimşek’in twitter hesabından bir haber sitesinin “Aylık 2500 liraya çalışacak çoban bulunamıyor” başlığını paylaşması üzerine, ÖGEDER Kültür-Sanat Koordinatörü hocamızın 14 YIL önce duyduğu bir MASAL’ı hatırladı. Ben de bugün sizlerle bu masalı paylaşmak istedim.
Bir Garip Çoban Masalı
Bir varmış, bir yokmuş. Develer de pireler de hadlerini bilmez iken bir garip diyarda, bir garip vaka zuhur etmiş. Rivayet odur ki, zamanın mal mülk sahibi zatlarından biri, küçükbaş hayvanlarına bakacak bir Allah kulu çoban bulamamış. Diyar diyar gezmiş, eşrafa haber salmış, sonuç değişmemiş. Üstelik koyunlarına bakacak çobana 2.5 akçe ile tüm ihtiyaçlarını karşılama sözü vermiş. Yine yok. Düşünmüş taşınmış, beye gidip halini nakletmiş. Bey şöyle bir düşünmüş düşünmesine de, o da çıkar bir yol bulamamış. Masal bu ya, vaka zamanın Baş Defterdâr’ına kadar gitmiş. Defterdar nur yüzlü, başka başka diyarlarda akçe konusunda bilgi sahibi olmuş, kralın en güvenilir adamlarından biriymiş. Neyse efendim, Baş Defterdâr, durumu duyunca önce bir şaşırmış. “Allah Allah” demiş, “Tebâmız bu kadar mı mutlu, bu kadar mı zengin ki, 2.5 akçeye çoban bulunmaz” diye düşünmüş. Hatta bu düşünceleri arasında “Vergiler mi az geldi acaba” diye de şöyle bir aklından geçirmiş ama sonraya bırakmış. Zavallı koyunların halini de düşününce küçük bir damla göz yaşını yanaklarından mahrum etmemiş. Sonra ülkenin dört tarafına tellal çıkarıp, “Ey iman edenler, ey Allahın kulları görmez misiniz? Aslında ne kadar mutlusunuz! 2.5 akçeye çoban bulunmaz olmuş” diye davul çaldırmış. Bir kaç haddini bilmez hık mık edecek olmuş ama onlara cevap vermenin mânâsı yokmuş. Bunun yerine Frenkçe bir name de kaleme almış, tellallarını başka diyarlara gönderip durumu anlatmış gururla. Baş defterdar ülkenin diğer sorunlarıyla ilgilenirken zamanla unutmuş çoban sorununu. Gel zaman git zaman bu çoban bulamayan zat, Baş Defterdâr’ı ziyarete gelmiş kucağında bir kuzuyla. Niyeti teşekkür etmekmiş. Baş defterdar buyur etmiş zat-ı muhteremi makama. “Eee?” demiş, “Ne olu senin iş?” Zat şöyle bir keyiflenmiş, “Efendim” demiş, sayenizde öyle iş istekleri geldi ki ben bile şaşırdım kaldım” demiş. Baş Defterdâr bir vatandaşının daha sorunu çözüldüğünden keyiflenmiş, hediye edilen kuzuyu devlet hazinesine kaydettirdikten sonra dönmüş işlerine.
Yine masal bu ya, devlet zor günler yaşamaya başlamış. Bilimi, hazinesi yavaş yavaş çökmeye başlamış. Ülkede iyi giden tek şey hayvancılık olmuş. Durumu çözmeye çalışan Baş Defterdâr, derhal adamlarına emir vermiş: “Ulema heyetini toplayın, nedir bu kepazelik!” diye kükremiş. Elleri ayaklarına dolaşan adamları ülkenin dört bir tarafını gezmişler de bir tane bile alim bulamamışlar. Elleri boş, ne diyeceklerini bilmez halde huzura gelmişler. Durumu duyan Baş Defterdâr, “Çok mu lazım ulema, hayvancılık da yeter” demiş. Kendini halkın arasına atmış. Dağ tepe gezerken bir de ne görsün, tanıdığı bildiği ne kadar alim, bilgin varsa çobanlık etmekteymiş. Hemen varmış yanlarına, “Sizi arıyorum, ne işiniz var burada, hayvanlar arasında” demiş. Ulemadan çıkan bir derviş, “Defterdârım, 2 akçeye bilim yaparken, baktık ki 2.5 akçeye çoban bulunamadığı için tellal çıkartmışsınız, ülkenin çobanı kadar alimine de bakın diye kalktık buraya geldik. Ne tesadüftür ki çok kereler kapınızdan döndük ama İşte Allah’ın dağında, onun huzurunda karşılaştık” demiş ve yanından ayrılmış. Sonrasında ulema hakkını helal etmiş mi etmemiş mi bilinmez ama ülkenin en bilgili en kültürlü fanilerinin eğitimli koyunlar olduğu aşikâr imiş.