Vahdet Özkoçak
BİR ÖYP HİKAYESİ
Bu
hikâyenin güzel bir ülkenin ücra bir şehrinin küçük bir eğitim yuvasında
gerçekleşebilme ihtimali bulunmaktadır! Bu şehre herkes korku ve önyargı ile
bakar, yalnızdır, eksiktir. Ama bu olumsuzluklara inat bu şehri seven bu şehir
için görev yapmak isteyen eğitmenler vardır. İşte bu hikâye eski yönetimin
gittiği ve yeninin geldiği ücra bir şehre atama ve görev heyecanı ile giden ÖYP
Araştırma Görevlisinin hikâyesidir. Eski yönetimin açtığı bölüm bu şehri
güzelleştirecek değiştirecek düşüncesi hâkimken, yeni gelen yönetim bunun tam
tersini düşünüp o ilde bu fakülte ve bölümlerinin lüks olduğuna inanarak mevzu
bahis bölümü aktifleştirmek istemez. Aslında hikâye de burada başlar.
İnsanların kendi fikrine uyan şeyleri destekleyip tam tersi olanları dışarı
itmesi ne kadar mantıklı ve bu yer bilim yuvası iken, herkes araştırma yapıp
kendini geliştirmek isterken sadece bir alana destek verilmesi ne kadar da
vahim.
Bir
tarafta genç gönüllü-hevesli akademisyenler bir şeyler yapma çabası içindeyken,
diğer taraftan hak etmediği halde başkalarının önüne her türlü fırsatın
sunulması ‘’Adalet bu olsa gerek’’ dedirtmiştir. Kendini geliştirmek için başka
şehirlerde yapılan konferans ve çalıştaya gitmek isterken önüne setler
kurulması, kendi imkânınızla gidin denilmesi düşündürücüdür. Bir yandan kendini
sevdiği ve yanında olduğunu sandığı kişilerin ailelerine her imkânları sunması
işe daha yeni başlamış genç akademisyenleri üzmüştür. Ailesi konusunda biraz
düşünelim, çünkü o üst düzey yöneticinin eşini üniversitede bir bölüme alıp işe
başlatması ama eşinin hiçbir zaman derse girmeyip sadece maaşını alması ve
kimsenin sesinin çıkartmaması işin en vahim tarafı olmuştur. Evet, bu kişi eski
yönetimin de, yeni yönetimin de, siyasi görüşleri tamamen farklı olmasına
rağmen, yanında yer aldı. Çünkü eski yönetimde hangi inanış hâkimse kendisi de
ona bürünürmüş. Öyle ki şu an yeni yönetimde olduğu gibi. Bu kişi yaptığı
şeyleri kimsenin fark etmediğine inanarak ÖYP Araş. Gör. lilerine “ben iş ile
tatili birlikte yapıyorum” diyebilmektedir. Sakın üzülmeyin çok yoğun
olduğundan değil, bu şekilde tatile çıktığında cebinden para çıkmıyor. ÖYP Arş.
Gör. lisi bir çalıştaya gitmek için ezilip büzülürken bir yandan da bunları
görmek ne üzücü değil mi?
Üniversitede
kendi alanında başarılı Akademisyen varken onları yok sayıp ilgili bölüme,
dışarıdan ALES’ten YDS’den bir haber birini almaları enteresan değil mi? Bölüme
öğretim elemanı almak zorundalar, çünkü üniversitenin buna çok ihtiyacı var ama
kendi seçemediği ÖYP Araş. Gör.lilerine değil. İşte bu dışlanmış gönlü
kırılmış, idealist ÖYP Araş. Gör. lileri hala ümitlerini yitirmeyip
üniversitede bilimsel ve sanatsal etkinlikler yapmak isterken onlara hayır, ama
başka bölüme evet denilebiliyor. Peki ya neden? Bütçe yokmuş ama diğer bölümler
her hafta bir etkinlik düzenleyip, akademisyenleri konferanstan konferansa
koşuyor. Bir etkinlik için kendi kurumundan destek beklerken bulamayan ve
bambaşka bir kurumun kendisine sonuna kadar destek olduğuna şahit olan genç
akademisyenler umudunu yitiriyor.
Aslında
bu üniversitede her şey çok güzel ilerliyor eğer iyi siyaset yapıyorsanız ve
yüksek mevkide bir tanıdığınız varsa bütün kapılar tamamen size açılıyor. En
güzel örneği ise aktifleştirilmek istenmeyen bir bölüme eşe yakınlık durumundan
atananların olmasıdır. Çalıştıkları alanla ilgili Üniversitede MYO’da bölüm
açılmak istenirken bu duruma dâhil olamamak, dışlanmak oldukça kırıcı olsa
gerek. Üniversitenin misafirhanesinin olması ama burada kendi Akademisyenlerine
değil de başka kurum çalışanlarına kalma hakkı tanınması aidiyet hissini yok
etmektedir.
ÖYP
Araş. Gör.lisi dendiğinde aklınıza ilk
olarak ne gelir? Tabii ki dil sorunu, en dayanılmaz olanı da budur. Çünkü
önünüzde geçmeniz gereken bir dil sorunu vardır. Bu sorunun ana kaynağı ise
başlangıçta dil şartı olmadan giren Akademisyenlerin 2 yıl içinde Yrd. Doç.lik
kriteri olan bir notu almak zorunluluğundan kaynaklanmaktadır. Önünüze iki yıl
konulmuştur birinci yılda yabancı dilden 50 puan ikinci yıl ise 65 puan almanız
gerekmektedir. Genç akademisyenler bu kuralları koyan yönetici akademisyenlere
soruyor: kuralları koyan akademisyenlerimiz kaç iki yılda bu dili sorununu
aşabilmiştir? Tabi bugünün malum şartlarını da ortaya koymak lazım. Artık yılda
ikişer kez yapılan ÜDS ve KPDS yok onun yerine maalesef yılda sadece ama sadece
iki kez yapılan, sınava girenlerin kazanamaması için her türlü zorluğun
yaşatıldığı YDS var. Bunların yanında herkesin başına dil konusunda talihsizler
gelmiştir. İşte bu talihsizliği yaşayan ÖYP’li bunu rektörü ile konuşmak ister
bilir ki o da bu dönemlerden geçmiştir ve kendisini anlayacağını düşünür. Ama rektör
hocalarına gittiğinde durumun düşündüğü gibi olmadığını anlar, ÖYP Araş. Gör.
lisi YDS’nin başvuru tarihinden sonra IELTS’in denkliğinin kaldırıldığını bu
sebeple YDS’ye başvuru yapamadıklarını, az bir zamanlarının kaldığını söyler ve
dili geçemezlerse, cari usül ile kadroya alabilecekler mi diye sorar. Ne
söylediğini tahmin edebilirsiniz tabi ki hayır. Almıyorsunuz bari gireceğim dil
sınavı ile sözleşmemin bitmesi arasında üç dört gün var açıklana kadar bekler misiniz? Sorusuna
ise rektör hoca ‘’Bekleyemem arkadaşım görev süreniz hangi gün bitiyorsa o gün
ilişiğiniz kesilir.’’ der. Çünkü siz ÖYP’lisiniz ve yönetim tarafından seçilmiş
akademisyen değilsiniz. Bu garip ÖYP Araş. Gör. lisi üniversitede bir odası,
bir masası olmayan, misafir gibi diğer personel ve akademisyenlerin yanında
oturan idealist bir eğitmendir. Aslında fakülte olarak da isim olarak da yok o
genç akademisyenler. Hikâyenin başında söylediğim gibi, bu hikâyenin
gerçekleşebilme ihtimali var mıdır sizce?
Bu yazının tüm hakları GazeteKamu.com'a aittir. "www.gazetekamu.com" biçiminde bağlantı kurulabilir, açık kaynak gösterilmek kaydıyla içerik kullanılabilir.