Murat Çelik
İşkencenin Adını Mobbing Koymuşlar
GAZETEKAMU / ÖZEL HABER
Mobbing nedir diye başlayıp bu konuda yazılmış makalelere atıflarda bulanarak hiç canınızı sıkmaya niyetim yok ben 1932 doğumlu ilkokul mezunu rahmetli anamın tarifini baz alıyorum: ‘’Fiske vurmadan insanı canından bezdirmek, ruhunu ezmek. ‘’
Aslına bakarsanız literatüre ilk olarak 1984 yılında girmiş olan bu kavram daha ülkemizde yeni yeni tanınır hale gelip düzenlemeler yapılmaya başlandı. Bunun belki de en büyük nedeni bu kapsamda ele alınan konuların biz de ‘’ amirin idari takdiri ‘’ olarak yorumlanarak ‘’ keyfiyetin hukukun üstünde ‘’ algılanmasından ve kurumun başına getirilen kişilerin kurumu kendi malı gibi görmesinden kaynaklanıyor olması birçok güncel sorun gibi.
Akademik kuruluşlar olan ve münevver insanlar topluluğu olması gereken Üniversitelerde belki de en az yaşanması gereken bu olgu maalesef bir çok üniversitemizde rutin halin ötesinde işkenceye boyutuna geldi özellikle 28 Şubat sürecinde. Öyle bir işkence sistemiydi ki bu aslına bakarsanız öğrencisinden profesörüne, işçisinden idari çalışanına kadar bu tezgahtan geçmeyen hemen hemen yok gibi Üniversitelerimizde.
28 Şubat sürecinin ve etkilerinin demokratikleşme süreciyle giderilmesi çalışmaları karşısında da eski düzen aristokratları, teknokratları, bürokratları genel olarak tüm ülke genelinde basını ile televizyonu ile insan onurunu ve aklını hiçe sayan gizli ve açık uygulamaları ile tüm toplum üzerinde mobing uygularken 28 şubat sürecinin en baba ayağı olan Üniversitelerde maalesef bu uygulamalar tavan yaptı.
Konusunun uzmanı hocaların yaptığı tüm önerilerin reddedilmesi, yanıtsız bırakılması, hiç yapılmamış gibi davranılmasından tutun da inancından, mezhebinden, kökeninden dolayı ötekileştirilmesi, dışlanması, ders verme hakkının elinden alınmasına hatta unvanının elinden alınmasına kadar yapılmayan kalmadı. Bu öyle bir boyuta ulaştı ki yardımcı doçentlik ve doçentlik için komisyona giren geleceğin profesör adaylarına bile ‘’ bu çalışmalar iyi ama sen bir sosyal çevreni değiştir de gel ‘’ diyecek kadar fütursuzdu.
Profesörlere, doçentlere, yardımcı doçentlere bunlar yapılırsa öğrencisinden memuruna, memurundan işçisine, öğretim görevlisine neler yapıldı tek tek yazmayalım yürekler daralmasın. Padişahlık düzenine karşı olan bu kitle öyle bir kitle ki yaptıkları ile padişahlığa karşı olmalarının nedenini ‘’ çünkü padişah biz değiliz ‘’ olarak net ortaya koydular ve maalesef hala koyuyorlar.
Genelleyerek ortaya koyalım bazı mobing uygulamalarını;
Yeteneklerinin altında işler verilerek küçümsenmesi;
Akademik ilerleme ve görevde yükseltilmesinin engellenmesi;
Cinsiyet ayırımı,
Siyasi ve dini görüşünden dolayı psikolojik baskı yapılması,
Oturacağı oda, kullanılacak alet ve teçhizatın verilmemesi, çalışma alanlarına girmesinin yasaklanması,
Alaylara maruz bırakılması, sürekli azarlama, hatta hakaret, hatta ‘’ kafanı kopartırım, yazan elini kırarım, dilin çok uzadı o dilini koparırlar, kapının önüne koyarım …‘’ türünden yapılan tehditler, öğrencilere karşı ‘’ okumak zorunda mısın kardeşim, bu yaşta bu akıl … ‘’ cümlesinden okşamalar ( ! ) …
Yasama; anayasaya hükümler koysun, İş kanununa, Borçlar Kanununa, açıkça olmasa da Medeni Kanun’da hükümler getirsin hatta düşünün Türk Ceza Kanununda bu konuya ilişkin 96, 105, 106,107,117,122,123,124,125, 132, 133,135. Maddeleri ile açıkça suç olarak tanımlayarak hükümler getirsin, yürütme Başbakanlık genelgeleri ile bu konuda dikkat çeksin kimin umurunda…
Üniversitelerimizde son zamanlarda bir de mobing kurulları, birimler oluşturuldu hatta hatta yönetmelikler, yönergeler, yazılar çiziler …bayağı bir gayret gösterildi. Ama bunu bile öyle bir yaptılar ki kurullara ya da birimlere Rektörün seçtiği kişiler başkan ve üye olabiliyor, yetkili sendikaların temsilcileri bile yok. Yani al gülüm ver gülüm.
Bazen üst makamlara bu konularda şikayet gittiğinde de tepkiler çok ilginç; ‘’ Mobing kurulu oluşturduk ya oraya müracaat et, kurul bir incelesin bakalım mobing var mı yok mu? ‘’
Bu sözün kendisi bile bir mobing uygulaması iken bununla yetinmeyip ‘’ öyle ha, sen ha, yürü bakalım bilmem hangi yüksekokulun bilmem hangi ile, ilçeye …vermeyin buna harcırah falan sürtsün burnunu ‘’
Bu konuda çalışanlar başta olmak üzere, sendikalara, irfan ve vicdan sahibi yöneticilere, YÖK ‘e, nezaketiyle tüm Milletimizin sevgisine mazhar olmuş sayın Cumhurbaşkanımıza ve nihayetinde birinci görevi insan hayatı ve onurunu korumak, kollamak olan yargımıza büyük görev düşüyor.
Bu güzelim Vatanı kimsenin kimseye cehennem etmeye hakkı yok ve olmamalı.
Gene güzel anamın bir sözüyle sonlandıracağım yazımı tüm anaların ayaklarının altını öperek; Rabbimin yaratılmışların en şereflisi makamına oturttuğu kulunu kimsenin o tahttan indirmeye hakkı yok. İnsana hürmet hem farzdır hem sünnet.
Bu yazının tüm hakları GazeteKamu.com'a aittir. "www.gazetekamu.com" biçiminde bağlantı kurulabilir, açık kaynak gösterilmek kaydıyla içerik kullanılabilir.