SENDİKA
Türk Eğitim Sen 2012-2013 eğitim-öğretim yılını değerlendirdi
Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncukun 2012-2013 eğitim-öğretim yılının sona ermesi dolayısıyla yaptığı basın açıklamasıdır.
2012-2013 eğitim-öğretim yılı sona eriyor. Ne yazık ki, Bakanın değişmesine rağmen Milli Eğitim Bakanlığı kan kaybetmekten kurtulamadı. Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı büyük umutlarla göreve gelmişti; ancak, bugün geldiğimiz noktada Sayın Bakan icraattan yoksun bir şekilde, var ile yok arası bir şekilde Bakanlığı yönetmektedir.
Bilindiği gibi geride bıraktığımız eğitim-öğretim yılında eğitim sistemimiz değişti ve 4+4+4 sistemi getirildi. Bu sistemin eğitimde yarattığı tahribatlar o kadar fazlaydı ki, sorunların zaman geçirilmeden çözülmesi gerekiyordu. Ancak Bakanlık yaşanan sıkıntıların çözümüne yönelik herhangi bir adım atmamıştır. Okulların açılmasından bugüne geçen 9 aya baktığımızda sıfıra sıfır elde var sıfır desek abartmış olmayız.
ALAN DEĞİŞTİREN ÖĞRETMENLERİMİZDEN İSTEYENLERE ÇALIŞTIĞI YERDE ESKİ ALANINA GERİ DÖNÜŞ HAKKI TANINMASI İÇİN NE BEKLENMEKTEDİR?
4+4+4 sistemi nedeniyle tüm branşlarda yaklaşık 70 bin öğretmen norm kadro fazlası oldu. Öğretmenlerin norm kadro fazlası olmasından en fazla etkilenenler ise sınıf öğretmenleriydi. Zira norm kadro fazlası olan sınıf öğretmenlerinin sayısı 23 bin 559dur. Bakanlık norm kadro fazlası öğretmenleri eritmek ve özür grubu mağduriyetlerini gidermek için alan değişikliği hakkı getirse de, bu durum sorunu çözmeye yetmedi. Zira öğretmenler istedikleri için değil, zorunlu oldukları için alan değiştirdiler. Öğretmenlerin kimisi ailesine kavuşmak, kimisi de norm kadro fazlası olmamak için başka alanlara geçmek zorunda kaldı. Ancak alan değiştiren öğretmenlerin bir kısmı değiştirdikleri alanda başarılı, verimli ve mutlu olamadı. Bu durumdan öğrenciler de olumsuz etkilendi. Öğretmenlerin bir kısmı kendilerini eksik ve yetersiz hissetti; öğrenci ve veliler de öğretmenlerinden verim alamadıklarından şikayet etti.
Bunun üzerine Bakanlık; 2012 yılı yer değiştirme döneminde iller arası yer değiştirme yoluyla alan değiştiren öğretmenlerimize, eski iline dönmek şartıyla alanına dönme hakkı tanıdı. Ancak bu hakkın il içi alan değiştirenlere tanınmaması ve özür grubu mağdurlarını yine işi ile ailesi arasında bir tercihe zorlanması büyük tepkiye yol açtı.
Bakanlık; her ne kadar 2013 yılı alan değişikliği döneminde öğrenimi dışında diğer alanlarda çalışan öğretmenlerin, öğrenim durumlarına göre geçebilecekleri alanlarda ihtiyaç çerçevesinde durumlarının değerlendirileceğini belirtse de, bunun zorla alan değiştirenleri kapsayıp kapsamayacağına dair bir bilgi vermemektedir. Öte yandan alan değişikliklerinin yapılacağı ifade edilse de, mağduriyetlerin devam edeceğini düşünüyoruz. Şöyle ki; alan değişikliği ile ilgili çalışmaların başlatıldığı, branştan branşa geçen öğretmenler açısından sıkıntı yaşanmayacağı, ancak bazı illerde sınıf öğretmeni norm açığının olmaması nedeniyle sınıf öğretmenliğinden branş öğretmenliğine geçenler açısından mağduriyetler yaşanacağı bilgisini edindik. Bakanlık bu konuda mutlaka gerekli tedbirleri almalıdır. Aksi taktirde yeni eğitim-öğretim yılında büyük bir keşmekeş yaşanabilir.
BİR KEZ DAHA YİNELİYORUZ: SENDİKAMIZ; HEM ÖĞRETMENLERİN, ÖĞRENCİLERİN MAĞDUR OLMAMASI HEM DE BAŞARILI, VERİMLİ, MUTLU ÖĞRETMENLERE SAHİP OLMAK İÇİN ALAN DEĞİŞTİREN ÖĞRETMENLERİMİZDEN İSTEYENLERE ÇALIŞTIĞI YERDE ESKİ ALANLARINA GERİ DÖNÜŞ HAKKI TANINMASINI TALEP ETMEKTEDİR. BAKAN AVCI, EĞİTİM-ÖĞRETİMİN GELECEĞİNİ DÜŞÜNÜYORSA, BU KONUDA EN KISA SÜREDE ADIM ATMALIDIR.
OKUL DÖNÜŞÜMLERİNİN ÖĞRETMENLERİ, İDARECİLERİ VE ÖĞRENCİLERİ MAĞDUR ETMEMESİ İÇİN TÜM TEDBİRLER ALINMALIDIR
Okul dönüşümleri şu anda MEBin en öncelikli meselelerinden birisidir. Bu süreçte; normların yanlış belirlenmemesi, öğretmenlerin, okul yöneticilerinin, başka okullara nakil yapılacak öğrencilerin mağdur olmaması son derece önemlidir. Bu noktada Bakanlığın, yer değiştirmeler ile ilgili yayınladığı yazı, dönüştürülen okullarda görev yapan öğretmenlerin norm fazlası olmaması esasına dayanmaktadır. Sendika olarak, okul dönüşümlerinin ilk atama, il içi ve il dışı nakillerden önce yapılmasının mağduriyetleri azaltacağına inanıyoruz. Bakanlık bu konuda hiçbir sorun yaşanmaması için gerekli tedbirleri mutlaka almalıdır. Zira okul dönüşümlerinde bazı okul yöneticilerinin mağdur olduğuna dair bilgiler sendikamıza ulaşmaktadır. MEB açık olan okulları mutlaka duyuruya çıkarmalıdır. Öte yandan MEB, 3 yıllık çalışma süresini dolduranların, okulları dönüştürülse de 3 yıllık sürelerini doldurmuş sayılacağına dair bir açıklama da yapmamıştır. Bu yönüyle eksiklikler hala devam etmektedir.Türk Eğitim-Sen olarak, okul dönüşümleri ile ilgili bir tane bile öğretmenimizin, idarecimizin mağduriyet yaşamaması için Bakanlığın üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesini istiyoruz.
ÖZÜR GRUBU TAYİNLERİ YILDA 2 KEZ YAPILMALI, İL/İLÇE EMRİ GERİ GETİRİLMELİDİR
Bilindiği gibi özür grubu tayinleri eski Bakan Ömer Dinçer döneminde yılda bir kereye düşürülmüştür. Sendika olarak, özür grubu tayinlerinin eskisi gibi yılda iki kez yapılması için büyük mücadeleler versek de, MEB bundan geri adım atmamıştır. Oysa Bakanlık; öğretmenleri eşlerinden, çocuklarından ayırma inadından vazgeçmelidir. Aile bütünlüğünün korunması esas alınmalı, özür grubu tayinleri yılda iki kereye çıkarmalı ve il/ilçe emri geri getirilmelidir.Ailesinden uzak, aklı fikri eşinde, çocuklarında olan ve bu nedenle derslerine motivasyonda sıkıntı yaşayan öğretmenler ile eğitimin bir yere gidemeyeceğinin artık farkına varılmalı ve Bakanlık katı tutumundan vazgeçmelidir.
Öğrenim özrü de özür grubu tayinleri arasında çıkarılmıştı. Sendikamızın bu konuda verdiği hukuki mücadeleler neticesinde yargı, 2012 Öğretmenlerin Özür Durumuna Bağlı Yer Değiştirme Kılavuzunun Genel Açıklamalar başlıklı 1.1. Maddesinde öğrenim özrünün yer almamasına ilişkin eksik düzenlemenin yürütmesini durdurmuştur. Böylece öğrenim özrünün eskisi gibi özür grubu tayinleri içinde yer almasının önü açılmıştır. Bakanlık da sendikamızın yazısına binaen 2013 yılında özür durumuna bağlı yer değiştirmelerde öğrenim özrüne de yer verileceğini açıklamıştır. Şimdi bu kararın uygulanmasını bekliyoruz. Zira öğrenim özrünün özür grubu içinde olması öğretmenlerin kariyer yapmasının önündeki duvarların yıkılması anlamına gelmektedir.
Öte yandan görev yerinde 3 yılını doldurmamış öğretmenler il içi ve iller arası yer değiştirme talebinde bulunamamaktadır. 3 yıl şartında ise Eylül ayı baz alınmaktadır. 2010 yılında KPSSnin iptal edilmesi dolayısıyla öğretmenlerimiz Eylül ayı yerine, Aralık ayında görevine başladığı için 2013 yılında yer değiştirme talebinde bulunamayacaklardır. Bu nedenle Bakanlığın 2010 yılında atanan öğretmenlerin de özür grubu tayinlerine başvurabilmeleri için gerekli çalışmayı mutlaka yapması gerekmektedir. Aksi taktirde bu öğretmenlerimiz 1 yıl daha yer değiştirme talebinde bulunamayacaktır.
BU ÜLKENİN GELECEĞİ İÇİN AĞUSTOS AYINDA 100 BİN ATAMA TALEBİMİZDE ISRARCIYIZ
Öğretmen açığı ülkemizin kanayan yarasıdır. Yaklaşık 350 bin öğretmen atama beklemekte, MEBin açıklamasına göre öğretmen ihtiyacı ise 127 bini bulmaktadır. MEB, öğretmen ihtiyacının 140 bine ulaşacağını söylemektedir. Buna karşın öğretmen atamaları her yıl 30-40 bin civarında yapılmaktadır. Üstelik okullarda öğretmen ihtiyacı ücretli öğretmenler ile karşılanmaktadır. Sendikamızın araştırmasına göre 70 ildeki ücretli öğretmen sayısı 58 bin 479dur. Ücretli öğretmen istihdamından vazgeçin demekten dilimizde tüy bitmiştir ama Bakanlık tepkilere rağmen ücretli öğretmen istihdamından vazgeçmemiştir. Oysa ücretli öğretmenler ile eğitimde verim ve başarı elde edilmesi mümkün değildir. Gerek SBSde, gerekse üniversite sınavlarındaki başarı oranının düşüklüğü dikkate alındığında öğretmenlerin kaliteli ve nitelikli olmasının ne denli önemli olduğu görülmelidir. Nitekim ücretli öğretmenler arasında açıköğretim mezunları da iki yıllık meslek yüksek okulu mezunları da vardır.
Tüm bunlarla birlikte daha önceleri yılda iki kez yapılan ilk atamaların Ömer Dinçerin döneminde yılda bir kereye düşürülmesi atama bekleyen öğretmenleri de olumsuz yönde etkilemiştir. Sendikamız ve atama bekleyen öğretmenler, Şubat ayında atama yapılması için büyük beklentiye girmiş, Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcıya büyük umut bağlamıştı. Ancak Avcı da Başbakanın izinden gitmiş, Şubat ayında atama yapılmayacağını açıklayarak büyük hayal kırıklığı yaşatmıştı. Sendika olarak Şubat ayında atama yapılmaması nedeniyle Ağustos ayında ihtiyaç doğrultusunda bir atama yapılacağını düşünüyorduk. Ancak Nabi Avcı bu konuda ne Başbakanı ne de Maliye Bakanını ikna edememiş olacak ki, Ağustos ayında MEBe ayrılan kadro sayısı sadece 37 bin 706 olmuştur. Oysa bu ay eğitim fakültelerinden mezun olacak öğretmenlerle ile birlikte atama bekleyenlerin sayısı 400 bini bulacaktır. 400 bin işsiz öğretmen bu ülkenin sorunu değil midir? 400 bin işsiz öğretmeni kahvehane köşelerine terketmek, mesleklerini yapmaları için onlara fırsat sunmamak, pırıl pırıl gencecik beyni taptaze öğretmenleri tek başına bırakmak devlet adamlığı mıdır? MEB öğretmen ihtiyacını 127 bin olarak açıklamaktadır; ancak OECD ülkeleri baz alındığında ülkemizde öğretmen ihtiyacı çok daha fazladır. OECD 2012 Bir Bakışta Eğitim Raporuna göre öğretmen başına düşen öğrenci sayısında OECD ülkeleri ortalaması ilkokulda 15,9, ortaokulda 13,7, lisede 13,8dir. OECD ülkelerinin ortalaması baz alındığında ülkemizde öğretmen açığı 69 bin 775, ortaokulda 109 bin 781, lisede ise 33 bin 598 olmak üzere toplam 213 bin 154tür.
Durum böyle olunca Ağustos ayında yapılacak atama sayısı hem ihtiyacı karşılamayacak, hem de atama bekleyen öğretmenleri mutlu etmeyecektir. Sendika olarak talebimiz Ağustos ayında 100 bin öğretmen ataması yapılmasıdır. 100 binin altındaki bir atamayı kabul etmiyoruz. Bu noktada atama bekleyen öğretmenler de ilgili makamları harekete geçirmek için Başbakanlığa, Milli Eğitim Bakanlığına, Maliye Bakanlığına faks, mektup, mail göndermelidir. IMFye borcumuzun sıfırlandığını göğsü kabararak anlatan Başbakan, ülkemiz kaynaklarını gençlerimiz için seferber etmelidir. Bu devlet, Ağustos ayında 100 bin atama yapacak güce muktedirdir.
Öte yandan YÖKün eğitim fakültelerine 5 alan dışında öğrenci alınmaması talimatı vermesi ise sorunu çözmek yerine, eğitim fakültelerinin işlevini kaybetmesine yol açacaktır. Bu kararla birlikte eğitim fakültelerinin birçok bölümüne öğrenci alınmayacak, eğitim fakülteleri kapanma noktasına gelecektir. Bu karar, tek hayali öğretmenlik olan gençlerimize vurulmuş bir darbedir. Türk Eğitim-Sen olarak eğitim fakültelerindeki 5 alan dışındaki alanların tamamen devre dışı bırakılmasından ziyade, bu alanlardaki kontenjanların azaltılmasının daha doğru olacağına inanıyoruz.
SBSNİN YERİNE NE İKAME EDİLECEK?
Milli Eğitim Bakanlığı, SBSnin yerine uygulanacak yeni sisteme ilişkin çalışma yapmaktadır. Bakan Nabi Avcı yine bir merkezi sınavın olacağını açıklamış, bu sınavın yanı sıra bazı yazılı sınavların MEB tarafından merkezi olarak yapılacağını; bunların da liseye yerleştirmede etkili olacağını söylemiştir. Ancak konuyla ilgili net bir durum henüz yoktur. Zira Bakan Avcı, daha önce de Kazakistan modelini gündeme getirmişti. Sistemle ilgili ciddi bir kafa karışıklığının olduğu aşikardır. Liseye yerleştirmede nasıl bir sistemin ihdas edileceğinin hala net olmaması, farklı modellerin konuşuluyor olması da eğitimimizde belirsizliğe yol açmaktadır. Önümüzdeki yıl uygulamaya girecek ve adı henüz konulmayan bir sistem ile ilgili belirsizlikler öğrencilerimizi ve velileri tedirgin etmektedir. Ülkemizde sınav sistemlerinin bu kadar sık değişiyor olması, eğitim sistemimizin derli toplu ve rayına oturmuş olmaması kaygı vericidir.
ÜLKEMİZDE OKULLAŞMA ORANLARI DÜŞÜK, DERSLİK BAŞINA DÜŞEN ÖĞRENCİ SAYISI FAZLA
Ülkemizde okullaşma oranları da yüzde 100 seviyesine ulaşamamıştır. 2012-2013 eğitim-öğretim yılında okul öncesinde okullaşma oranı 4-5 yaş yüzde 44,04tür. Okul öncesinde okullaşma oranı 4-5 yaş erkeklerde yüzde 44,86, kızlarda yüzde 43,18dir. İlkokulda okullaşma oranı yüzde 98,86dır. İlkokulda okullaşma oranı erkeklerde yüzde 98,81, kızlarda yüzde 98,92dir. Ortaokulda okullaşma oranı yüzde 93,09dur. Ortaokulda okullaşma oranı erkeklerde yüzde 93,19, kızlarda yüzde 92,98dir. Ortaöğretimde ise okullaşma oranı yüzde 70,06dır. Ortaöğretimde okullaşma oranı erkeklerde yüzde 70,77, kızlarda yüzde 69,31dir.
Derslik başına düşen öğrenci sayısı ise; Türkiye genelinde ilkokul ve ortaokulda 30, ortaöğretimde 31dir. Ancak bu rakamlar büyükşehirler ile bazı bölgelerimizde daha fazladır. Derslik başına düşen öğrenci sayısı İstanbulda ilkokul ve ortaokulda 43, ortaöğretimde 37, Bursada ilkokul ve ortaokulda 35, ortaöğretimde 34, Adanada ilkokul ve ortaokulda 39, ortaöğretimde 38, Şanlıurfada ilkokul ve ortaokulda 48, ortaöğretimde 38, Diyarbakırda ilkokulda 42, ortaöğretimde 46dır. Görüldüğü üzere derslik açığı Türkiyenin öncelikli meselelerindendir.
MEB YÖNETİCİ ATAMALARINDA NE YAPMAYA ÇALIŞIYOR?
En geç 2013 yılının Şubat ayında yapılması gereken yönetici atama takvimi bugün hala ortada yok. Bakanlık önce evlere şenlik bir Yönetici Atama Yönetmeliği yayınladı. Sendika olarak mülakatı getiren ve yöneticileri Valilerin atamasını sağlayan bu ucube yönetmeliğe şiddetle karşı çıktık ve MEB önünde 1000 kişiyle eylem yaptık. Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcının hakkaniyeti ön planda tutmayan, kariyer ve liyakati gözetmeyen bir ucube yönetmeliğin altına imza atması pes dedirtmişti.
Tepkiler üzerine Nabi Avcı sözüm ona geri adım attı ve yönetmeliğin değiştirileceğini açıkladı. Ancak bugün okullar kapanıyor ve yönetmelikten hala tık yok. Üstelik Bakanın yönetmelik ile ilgili çalışma yapıldığını açıklamasına rağmen, bazı illerde sınava dayalı yönetici atama duyuruları yapılmaktadır. Peki yeni bir yönetmelik üzerinde çalışılıyorsa, bu duyurular neyin nesidir? Yoksa duyurular Bakanın haberi olmadan mı yapılmıştır? Duyurular Bakanın bilgisi dahilinde yapılıyorsa durum daha da vahimdir. Bakandan konuyla ilgili açıklama henüz yapılmamıştır. Bu da Bakanın bu duyuruları doğruladığı anlamına gelmektedir. O halde yeni bir yönetmelik üzerinde çalışıldığına dair açıklamalar yalan mıdır? Sayın Bakan bu konuda neden sessiz kalmayı tercih etmektedir?
Peki yeni bir yönetmelik çıkacak mı, yoksa eski yönetmelik mi geçerli olacak? Yeni bir yönetmelik çıkacak ise mülakat sistemi olacak mı? Bu soruların cevabını bilmiyoruz. Elimizde internet sitelerinde yer alan Yönetici Atama Yönetmeliği Taslağı dışında hiçbir şey yok. Kapalı kapılar ardında yürütülen bu çalışmalara yandaş sendikanın müdahil olduğu ifade edilmektedir. Şayet bu doğruysa, eğitimcilerimiz yandaş sendikanın şefkatli(!) kollarına teslim edildiyse vay eğitimcilerimizin haline.Böyle bir durumu kabul etmemiz mümkün değildir.
Biz sendika olarak mülakatı hiçbir şekilde kabul etmiyoruz. Subjektif değerlendirmelerin etkili olacağı, ahbap-çavuş, sendika-iktidar ilişkilerinin ön planda olacağı mülakat sistemi; hak edenlerin değil, yandaşların, torpillilerin yönetici olarak atanmasına yol açacaktır. Bu nedenle sendikamızın talebi; içinde mülakatın olmadığı, hakkaniyeti ve liyakati esas alan bir Yönetici Atama Yönetmeliğinin en kısa sürede yayınlanmasıdır. Aksi taktirde eğitimde kaos yakındır.
TÜRKİYEDE ÖĞRETMENLERİN NET GELİRİ YILLIK 11 BİN 648 DOLAR İLE 13 BİN 777 DOLAR ARASINDA DEĞİŞİYOR
Eski Bakan Ömer Dinçerin sayesinde öğretmenlerin ve eğitim çalışanlarının saygınlıkları azaldı. Öğretmenlik, bugün toplumun en az itibar gören meslek grubu haline geldi. Ömer Dinçerin aksine Bakan Nabi Avcı, eğitimcilere değer veren bir görüntü çizmişti. Sözleriyle öğretmenleri yücelten Bakan Avcı, nedense sıra icraata gelince bugüne kadar herhangi bir adım atmadı. Oysa öğretmenlerin ve eğitim çalışanlarının o kadar çok sıkıntısı var ki... Onlar, kaybettikleri itibarlarını geri istiyor, ek ödemelerine artış yapılmasını istiyor, insanca yaşayacakları bir ücret istiyor. Memur, hizmetli, daktilograf, teknisyen, öğretmen v.b. eğitim çalışanları yüzde 3+3lük zam oranlarına mahkûm edilmiş durumda. Öğretmenlerin ek ödemelerinde hiçbir artış yapılmadı. . Bu kadar çok sıkıntının olduğu Bakanlıktan ise çıt çıkmıyor. Bakandan ne ses var, ne icraat
Bakınız; ülkemiz ile dünya ülkeleri arasında maaşlar açısından derin bir uçurum var.OECD ülkelerinde ilkokulda görev yapan ve göreve yeni başlayan bir öğretmenin maaşı ortalama yılda 28 bin 523 dolar, en üst derecedeki bir öğretmenin maaşı ise yılda 45 bin 100 dolardır. Çek Cumhuriyetinde göreve yeni başlayan bir ilkokul öğretmeni yılda 43 bin 393 dolar, en üst derecedeki bir öğretmen yılda 50 bin 253 dolar; Almanyada göreve yeni başlayan bir ilkokul öğretmeni 46 bin 456 dolar, en üst derecedeki bir öğretmen 61 bin 209 dolar; Lüksemburgda göreve yeni başlayan bir ilkokul öğretmeni yılda 65 bin 171 dolar, en üst derecedeki öğretmen yılda 114 bin 988 dolar, İspanyada göreve yeni başlayan bir öğretmen yılda 37 bin 137 dolar, en üst derecedeki bir öğretmen yılda 51 bin 822 dolar kazanmaktadır. Aynı raporda Türkiyede görev yapan en düşük derecedeki bir öğretmenin yılda 23 bin 130 dolar, en üst derecedeki bir öğretmen yılda 26 bin 587 dolar kazandığı belirtilmektedir. Ancak bu rakamlar satın alma gücü paritesine göre hesaplanmıştır ve brüt rakamlardır. Türkiyede öğretmenlerin eline geçen net rakam yılda 11 bin 648 dolar ile 13 bin 777 dolar arasında değişmektedir.
MEBE EĞİTİM KÖKENLİ YÖNETİCİLER İSTİYORUZ
Milli Eğitim Bakanlığına yapılan üst düzey atamalarda eğitim kökenli insanların olmaması büyük bir eksikliktir. Bilindiği gibi eski Bakan Ömer Dinçer, eğitimci olmayan kişileri iş başına getirmiş ve MEB bugün çok kötü yönetilen bir kurum haline gelmiştir.Bakan Avcı bu kişilerden bir tanesini yani Emin Zararsızı görevden almıştır. Ancak Emin Zararsızın giderayak Açıköğretim Fakültesi mezunu olan sekreterini vekaleten grup başkanı yapması pes dedirtmiştir. MEBde bulunan 80e yakın grup başkanının 3te 2si vekaleten görev yapmaktadır. Koskoca eğitim camiasının vekâletle yönetilmesi düşündürücüdür. Oysa bu makamlara asaleten atama şartları taşıyan, eğitimi bilen, eğitimle yoğrulmuş insanların atanması gerekmektedir.Emin Zararsız görevden alınmıştır ama bu yeterli değildir. Bakan Avcının eğitimi adeta hallaç pamuğu gibi dağıtan İnsan Kaynakları Genel Müdürünü de en kısa zamanda görevden alması gerekmektedir.Zira eğitimcilerin dilinden anlamayan, eğitimin meselelerine vakıf olmayan, yönetmelik hazırlamayı bile beceremeyen, tebeşir tozu yutmamış insanlarla eğitim camiası bugün yönetilemez duruma gelmiştir. Bu nedenle Bakanlığa yapılan atamaların torpilli ve yandaşlık esasına göre olmaması gerekmektedir.
KPSS PUAN ÜSTÜNLÜĞÜNE GÖRE KADROLU ÖĞRETMENLİĞE ATANANLAR, 632 SAYILI KHK İLE VERİLEN HAKLARDAN YARARLANMALIDIR
Öte yandan sözleşmeli öğretmen pozisyonundan KPSS puan üstünlüğüne göre kadrolu öğretmenliğe atananlar, 632 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile verilen haklardan yararlanamamışlardır. Bu durum Anayasaya aykırıdır. Türk Eğitim-Sen olarak, konuyla ilgili MEB ile yazışmalar yaptık. Bakanlığın bu konudaki çalışmalarını tamamlandığı ve çalışmaların Bakana sunulduğu bilgisini edindik. Umuyoruz ki; bu öğretmenlerimiz de en kısa süre içinde 632 sayılı KHK ile sözleşmeli iken kadroya geçen öğretmenlerin haklarına sahip olur.
ŞUBE MÜDÜRLÜĞÜ SINAVI YAPILMALIDIR
Bir başka dikkat çekmek istediğimiz konu da geçici şube müdürlüğü görevlendirmeleridir. Milli Eğitim Bakanlığı bir genelge yayınlamış, İl ve İlçe Milli Eğitim Müdürlükleri bünyesindeki şube müdürlüklerine belirli şartlarla görevlendirme/atama yapılacağı bildirilmişti. Sınavsız yapılan bu görevlendirmelerin usulsüz olması nedeniyle sendikamız, şube müdürlüğü görevlendirmelerinin iptali için dava açtı ve görevlendirmeler yerine bir an önce şube müdürlüğü sınavı yapılmasını istedi. Bunun üzerine MEB, genelgeyi yürürlükten kaldırdı. Ancak, yürürlükten kaldırılan genelgeye rağmen, birçokilde herhangi bir duyuru yapılmadan, el altından dilekçeler alınarak geçici şube müdürlüğü görevlendirmesi yapılmıştır. 2013 yılında boş şube müdürü kadro sayısı 1883e ulaşmıştır. Boş kadrolara asaleten atama yapılmaması, bunun yerine şube müdürlerinin geçici olarak görevlendirilmesi tamamen hukuksuzdur. Herhangi bir kriter ve liyakat ilkesi göz önüne alınmadan ve ideolojik davranılarak yapılan şube müdürlüğü görevlendirmeleri bir an önce iptal edilmeli ve şube müdürlüğü sınavı en kısa zamanda yapılmalıdır. Bakan Avcı ağırlığını koyarak, hukuk dışı yöntemlere başvurulmasına asla izin vermemelidir.
YARDIMCI HİZMETLER SINIFI İHMAL EDİLİYOR
Eğitimimiz öyle bir noktaya geldi ki, düşünebiliyor musunuz Görevde Yükselme Sınavı hala yapılmadı. Yardımcı Hizmetler Sınıfında çalışanların görev tanımı yoktur. Bu insanlar angarya işlerde çalıştırılmaktadır, çalışma saatleri esnektir. Okullarda ciddi bir hizmetli personel ihtiyacı vardır. Bazı okullarda hizmetli personel yok iken, bazılarında ise hizmetli personel sayısı ihtiyacı karşılamaktan uzaktır. Genel İdari Hizmetleri, Teknik Hizmetler ve Yardımcı Hizmetler sınıfında görev yapanların Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği yoktur. Dolayısıyla özürleri bile olsa bu talepleri reddedilmekte yani yer değiştirememektedirler.
2012-2013 eğitim-öğretim yılı tüm bu sorunlarla kapanmaktadır. Bakan Avcının göreve gelmesinin üzerinden 5 ay geçmesine rağmen eğitimde arzu edilen değişim-dönüşüm sağlanamamış aksine Bakanlık sessizliğe mahkûm edilmiştir. Bakan Avcının eğitimin sorunlarını ötelemesi, çözmek için gayret sarfetmemesi, pasif bir Bakan görüntüsü çizmesi eğitim çalışanları arasında huzursuzluğa neden olmaktadır. Bakan Avcının, öğretmenler ve eğitim çalışanları ile ilgili olumlu sözlerine karşın onların itibarlarını artırmaya yönelik herhangi bir şey yapmaması eksi hanesine yazılmaktadır. Öteyandan Bakan Avcı, Yönetici Atama Yönetmeliği konusunda sınıfta kalmıştır. Alan değiştiren öğretmenlerin sıkıntılarının giderilmemesi, norm kadro fazlası öğretmenler ile özür grubu mağduru öğretmenlerin yaralarına merhem olunmaması, Bakanlığın yönetim kadrosuna eğitimci kökenli kişilerin atanmaması, şube müdürü görevlendirmelerine devam edilmesi, öğretmen atamaları konusunda hayal kırıklığı yaşatılması, eğitim camiasında yandaşlığa, torpile müsamaha gösterilmesi Bakan Nabi Avcının diğer kırık notları olmuştur. Bu nedenle Bakan Avcının yaz tatilinde derslerine iyi çalışmasını ve yeni eğitim-öğretim yılında beklenen atılımı gerçekleştirmesini istiyoruz.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.