KAMU
Torba kanun bütün memurları panikletti
Cemaatin medyası ve kamu görevinde bulunan sempatizanlarıyla büyük bir iştah ve fütursuzlukla Sayın Başbakanı yerinden etmeye yönelik 17 ve 25 Aralık darbe girişiminin faturası memurlara çıkmaya başladı.
Torba Kanun Tasarısının Komisyondan geçen 82. madde metnine göre; 'Aralarında valiler, büyükelçiler, il emniyet müdürleri, kaymakamlar, bakan yardımcıları, genel müdür ve yardımcıları gibi üst düzey yöneticilerin bulundu, Bakanlıklar ve Bağlı Kuruluşlarda Atama Usulüne İlişkin ekli 1 ve 2 sayılı cetvellerde gösterilen unvanları taşıyan görevliler ile farklı atama usullerine tabi olsalar dahi daire başkanı ve üstü görevlere, sivil memurlar hariç kolluk teşkilatlarının kadrolarına açıktan, naklen veya vekaleten yapılan atama ve bu görevlerden alınma, bu görevlerle ilgili yer değiştirme, göreve unvan değişikliği işlemleri hakkında verilen mahkeme kararlarının gereği, ilgilinin kazanılmış hak aylık derecesine uygun başka bir kadroya atanması suretiyle iki yıl içinde yerine getirilecek. Bu görevliler hakkında mezkur işlemlerin uygulanması telafisi güç veya imkansız zararlar doğurmayacak...'
Yapılan düzenlemenin sıkıntılarını maddeler halinde izah edersek ortaya çıkan tablo daha iyi anlaşılacaktır.
1- Yapılan düzenlemeyle maddede daha önce yapılan sakıncalı düzenlemenin daha da ilerisine gidilerek zaten güçlü olan idare karşısında son derece zayıf durumda olan kamu görevlisinin yargı güvencesi tamamen ortadan kaldırılmaktadır. Kamu gücünü sonuna kadar kullanan amirleri bundan sonra hiçbir güç durduramaz. Kurunun yanında yaşın yanması kaçınılmazdır. Yargı kararının uygulanmasıyla uygulanmaması arasında çok fazla fark kalmamaktadır.
2- Hangi gerekçeyle yapılırsa yapılsın yargının her zaman hatalı karar verdiği gibi bir algıyla hareket edilerek yargı kararının kanunla etkisiz kılınması Hukuk Devletine büyük bir darbe vuracaktır.
3- Maddede belirtilen kamu görevlileri hakkında tesis edilen işlemlerle ilgili olarak verilen iptal ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin mahkeme kararlarının gereği hem iki yıl içinde hem de ilgilinin kazanılmış hak aylık derecesine uygun başka bir kadroya atanması suretiyle yerine getirilecektir. İdarelerin yukarıda belirtmiş olduğumuz işlemleri mutlak surette isabetli yaptığı gibi bir algı Ülke gerçeğiyle örtüşmemektedir. Binlerce keyfi işlemin yapıldığı bir ülkede idarelerin eline, kimi nasıl vuracağı belli olmayan bir silahı vermek ve bunu yargı denetimi dışına çıkarmak izahı kabil olmayan bir şeydir.
Madde metnine göre, idarelere mahkeme kararlarını hem iki yıl gibi uzun bir sürede yerine getirme hakkı veriliyor hem de kazanılmış hak aylık derecesi gibi muğlak ve anlamsız bir uygulama şekli öngörülüyor.
Kazanılmış hak aylık derecesinin muğlak olmasını somut bir örnekle açıklamak gerekirse; Şube Müdürü olarak ¼ üncü derecede görev yapan bir memur idare tarafından görevden alındıktan sonra dava açmış ve dava neticesinde de mahkeme yürütmeyi durdurma kararı vermiş olsun. Memurun uzun bir süre mağdur olmasının yanında idarenin hem mahkeme kararını iki yıl gibi uzun bir sürede uygulama hakkı olacak hem de şube müdürü kadrosu yerine kazanılmış hak aylık derecesi ¼ olan memur, şef veya uzman kadrosu gibi daha alt bir göreve atama hakkı olacaktır. Kazanılmış hak aylık derecesine yapılan atamada kadro derecesinin dahi korunmasına gerek yoktur. Böyle bir durumda idare mahkeme kararını hiç uygulamamış gibi olmaktadır. Bir de yıllarca başarılı bir şekilde idarecilik yapmış bir kişi görevden alındıktan sonra emrinde çalışanların emrine verilirse bu kişinin yaşayacağı psikolojik durumu siz düşünün.
4- İdarelerin uygulamalarında keyfiliğin had safhada olduğu bir ortamda idarelere kanunla bu tür yetkiler verilmesinin sonuçlarını hiç kimse tahmin dahi edemez. Kanunların genellik ilkesi gereğince çıkarılan kanunun kimi, ne zaman ve nasıl etkileyeceği hiçbir şekilde kestirilemez.
Garip bir örnek verelim. Önemli bir konuda soruşturma yapan müfettişe soruşturmada baskı yapılıyor. Müfettiş doğruları yazacağım diye ısrar ediyor. Önce müfettişin soruşturmadan el çektirilmesi sağlanıyor bilahare de müfettişlikten alınarak memur yapılıyor. İlgili müfettiş dava açıyor ve kazanıyor. İdare iki yıllık bir süre içerisinde uygulama hakkım var diyerek kararı bekletiyor ve iki yıl sonra ilgiliyi müfettişlik yerine şef olarak atıyor. Atadığı unvanın kazanılmış hak aylık derecesine de uygun olduğunu düşünelim. İşte ortaya böyle gariplikler çıkabilir. Aynı örneği, daire başkanı ve üstü görevlerde bulunanlara da uyarlayabilirsiniz.
5- Bizler hem yüksek disiplin kurullarında hem de disiplin kurullarında idarelerin son derece keyfi olaylarına şahit oluyoruz. Bu Ülkede, amirinin ikram ettiği dondurmayı yemeyen memurun ikramiyesi kesilmiştir. Hal böyle iken amirlerin keyfi muamelelerinin kanunla güvence altına alınması memurları amirlerinin yanında çok güçsüz hale getirmesi kaçınılmazdır.
6- Yanlışlıkları olmasına ve geç işlemesine rağmen memurlar açısından yargı güvencesi son derece önemlidir. Bu güvencenin kanunla işlevsiz hale getirilmesi kabul edilemez bir durumdur. Şayet yargının yanlışlıkları ve keyfiliği varsa öncelikle bunun düzeltilmesi gerekir. Yani yargının her yaptığına yanlış demek doğru bir yaklaşım değildir. Önemli olan yargının içindeki çürüklerin ayıklanmasıdır.
Daha önce bu köşede belirtmiş olduğumuz üzere, bize göre yargı kararlarının niteliğindeki düşüş 31.03.2011 tarihinde 2802 sayılı Kanunun Yargıtay ve Danıştay notlarını düzenleyen 28 inci maddesinin yürürlükten kaldırılmasıyla hız kazanmıştır. Yapılan düzenlemenin iyi niyetle yapıldığından kimsenin şüphesi olamaz. Ancak, geçen çok kısa süre içerisinde uygulamada ciddi sıkıntılar çıktığından da kimsenin şüphesi olmasın. Çünkü, yüksek yargı ilk derece mahkemelerinin vermiş olduğu kararlardaki ciddi hatalardan dolayı kararları bozmaktan usanmış durumdadır. Kararların bozulmasının hiçbir yaptırımı olmaması ilk derece mahkemelerinin kararlarının niteliğini düşürmektedir. Bizler hem adli yargıda hem de idari yargıdaki mahkeme kararlarının isabetinin önündeki engelleri tartışmalıyız ve çözüm bulmalıyız.
7- Şayet Kanun Meclisten geçerse, hiçbir amir veya memur rahat çalışamaz. Haklı gerekçelerle itiraz eden bir amirin, yerini muhafaza etme şansı yoktur. Meydanın yağcı ve dalkavuklara kalması ise kaçınılmazdır. Yani, doğru yanlış demeden her talimatı yerine getirenler yerlerini muhafaza ederken, işini layıkıyla yerine getirmeye çalışanlar diken üstünde olacaklardır. Bunun sonucunda kural tanımayan bir idare anlayışı ortaya çıkacaktır.
Hele hele maaşından başka geliri olmayan bir memurun görevine veya idareciliğine son verilmesi telafisi imkansız zararlar doğurmaz diye kanuna hüküm konulursa, işte memur yandı demektir. Maaşından başka geliri olmayan bir memurun okuyan çocuklarının ve evinin kira olması halinde bu memurun düşeceği mağduriyeti kimse hayal dahi edemez. Yapılan hukuksuz işlemin o kadar çok sonuçları vardır ki bunlar ancak uygulamada ortaya çıkmaktadır. Neticede ise çaresiz kalan memurların yargı kararıyla sonuç alamayınca kendi haklarını kendilerinin alması gibi istenmeyen bir sonuçtan korktuğumuzu ifade etmek isterim. İnsanların çaresiz bırakılması yeni çarelere başvurmalarına yol açabilir.
8- Son ve en önemli husus ise Mahkeme kararlarını iki yıllık süre içerisinde uygulamak zorunda olup da uygulamayanlara ceza dahi verilemeyecek olmasıdır. Mahkeme kararlarının gereğini yerine getirmeyen kamu görevlisi hakkında ceza soruşturması ve kovuşturması yapılamaması anlaşılabilir bir durum değildir ve keyfiliği tetikler. İlk bakışta özel durumlar için yapılan bir düzenleme izlenimi verilmekte ise de kanunların genellik ilkesi gereğince uygulamanın nasıl bir vahim manzara ortaya çıkaracağını kimse tasavvur dahi edemez. Dolayısıyla Adalet Sistemine vurulacak darbeler nihayetinde kimseye fayda sağlamayacağı gibi adalet duygusunu da yerle bir eder. Ümit ederim ki bizi anlayan birisi çıkar. Bizden dost hatırlatması. Ahmet Ünlü Yeni Şafak