KAMU
Toplu Sözleşme Masasının Üstünde ve Altında Kalanlar -1
Herkes kendi cephesinden baktığı konumun açısına ve derinliğine göre kendi veçhesini ortaya koyan bir mizaçla övüyor ya da dili yatkın olduğu için sövüyor. Peki, kim ne kadar haklı, kim neyin imtihanıyla masaya oturdu, günah nerde, sevap ne kadar?
Toplu sözleşme masasının zeminini, aktörlerin tavırlarını, performansını ve psikolojik durumlarını merhale merhale ele alarak basına yansıyan ve yansımayan boyutlarıyla anatomik irdelemesini yapacağımız yazı dizimizde birçok merak edileni ortaya koymaya çalışacağız. Toplu sözleşme süreçlerinin cereyan ediş biçimi, kanuna göre şekillenen oturum durumunun artıları ve eksileri bağlamında toplu sözleşmenin kendi başına bir kazanıma dönüşmesi; kendi içinde bir kültür inşa ederek sonraki dönemlere katkıda bulunması temennisiyle yazı dizimin ilkini sizlerle paylaşıyoruz.
Toplu sözleşme görüşmeleri ülkemizde birçok şey için fırsat olarak algılanılıyor. Bir tarafta masaya umut bağlayan kamu görevlileri, kazanım üretmek için masaya oturan yetkili sendikalar, bütçe dengesiyle memurun memnun edilmesi arasında konum ayarlamaya çalışan hükümet, "arafta kalmış" durumlarıyla yetkili sendikanın yanında temsili olarak masada yer alan konfederasyonlar, yerine göre spekülatif ve sansasyonel olanı aramayı ihmal etmeyen medya tüm bu unsurlarıyla; herkesin kendi meşrebince masada alıcısına ayarlı, hal, dil ve üslupla arzı endam ediyor.
Bu dönem toplu sözleşme görüşmeleri beklenmedik fotoğrafla açıldı. Sonrası ise hep o fotoğrafın halesi etrafında, gölgesi içre sarmalayarak devam etti. Neydi o fotoğraf? Nasıl ortaya çıktı? Adım adım keşfetmeye çalışalım.
Sandalyeye oturmam, ille de koltuk isterim tartışmalarıyla açılan ilk oturumda; Kamu-Sen temsilcileri, KESK temsilcileri ve Memur-Sen temsilcileri arasında yer tartışması yaşandı. Daha ilk günden masanın gergin olması medyaya bolca materyal temin etti. Kimi ‘ben bayanım, bana yer vermek zorundasınız’ manevrasıyla ön safa yerleşme derdindeyken, kimi ‘ben genel başkanımın hizasına oturmakla memurum, orayı kapmam lazım’ telaşındaydı. Oturulacak yerin bile kazanım sayıldığı bu masa, kararlı olanın, yönetenin ve stratejisi olanın kazançlı çıkacağı bir yerdir.
Kamuoyunda günler öncesinde medyada çıkan haberlere göre ‘hükümet, memura 3+3 zam’ önerecekti, beklenti bu yöndeydi. Sonra Kamu İşveren Heyeti Başkanı ilk defa basın önünde teklifini açıklayacaktı. Toplu sözleşme bu sefer biraz farklı cereyan ediyordu, daha önce olmadık bir seyirde, bazı şeylere gebeydi. Düşük olma ihtimali olsa da herkesin beklentisi doğumdu. Bunu belirleyecek olan ise konfederasyon başkanlarının tavrı ve performansıydı. Bunu tesis edecek olan ilk günkü genel başkan izlemlerimi sizlerle paylaşayım.
ALİ YALÇIN
Kamu Görevlileri Sendikaları Heyet Başkanı Ali Yalçın, ilk toplu sözleşmesi olması dolayısıyla ne yapacağı en çok merak edilen genel başkandı. Kimi meraklı, beklentili ve endişeli gözler onu dikkatle izliyor, her hareketine bakılıyordu. Genç bir genel başkan olması kaygı verdiği gibi, enerjisiyle beklentiyi de yükseltebiliyordu. Yapılması gerekenler konusunda zihinsel hazırlığını yapmış görünüyordu. Tüm hizmet kollarında yetkili olan sendika genel başkanları onun yanında bir ekip hüviyetinde hareket ediyordu. Teknik personeli, danışmanları ve teyakkuz halinde bir basın grubuyla organize görünüyorlardı. Jest ve mimiklerinde tüm kamu çalışanlarının sorumluluğunun stresi, tüm hizmet kolunda yetkili olmanın özgüveni vardı. Bu sefer, farklı bir sefer olacak havası seziliyordu.
İSMAİL KONCUK
Kamu-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, bu masanın müdavimlerinden, kendine has üslubuyla yıllardır tanıdığımız tecrübeli bir genel başkan. Nerede hükümeti sıkıştıracak, nerede yetkili sendikaya yüklenecek, nerede KESK’e pas atıp ‘bir de sen vur’ diyecek, bunu masanın gidişatına göre doğaçlama yapıyordu. İlk konuşması gayet müspet, buradaki kazanım herkesin kazanımıdır şeklindeydi. Onun genel tavırları ise özetle: Ben bu ortamları çok gördüm; uyanık duracak yerini de, hafif kestirmelik uyunacak yerini de, mücadele edenin meşguliyetinden istifade edip ufukta kazanım görünce masanın altından bir tweetle kazanıma abanma hünerini de bilirim. Spekülatif bir dille konuşup koğuşu karıştırıp kenarda müstehzi izlemesini de bilirim. Yeni başkan olanlara benim toy diyesim geliyor ama eskilere kaşar diyecekler diye ödüm kopuyor, der gibiydi.
LAMİ ÖZGEN
KESK Genel Başkanı Lami Özgen ise, daha salona ilk gelişinde bir hareketlilikle, bir hengâmeyle, yakasını paçasını açarak, palas pandıras girdi ki, tüm kameralar oraya yöneldi. Allah’ı var, tüm dikkatleri daha ilk dakika celp etti. Bu masadan ne çıksa; nasıl olsa bana yaramaz, ben kendi kazanımlarıma odaklanayım. Ne kadar arbede, o kadar malzeme anlayışıyla toplu sözleşme masasını toplu sövüşme masasına çevirmenin planını çoktan yapmış gibi görünüyordu. İzleyenler ise şaşkın şaşkın ‘bunlar, devletçe arananların yarasını saran değil mi? Bu masada yara saranların yarası mı sarılacak? Yoksa buraya umut bağlayan memurun yarası mı sarılacak’ diye KESK’in bu gerçek dışı algıya yönelik davranışlarını anlamaya çalışıyordu.
İlk gün, KESK’in bu hazırlıklı olduğu belli olan provokatif, masayı ekseninden kaydırıp başka yöne çekerek, farklı manşetlerin atılacağı bir seyre sürüklemekti amaç. Zaten ta baştan ‘biz bu hükümetle bu masayı istemezük, memur Ekim ayını beklesin’ diye bir hamlede bulunmuşlardı. Bu tavırlar da bu anlayışın mütemmim cüzü şeklinde icra ediliyordu. Masanın bu şekilde anarşik manşetlere kaymaması için bir strateji gerekliydi. Nitekim arada konuşulanlara göre Kamu Görevlileri Sendikaları Heyet Başkanı’nın bu zemin kaymasını önlemek amacıyla Kamu İşveren Heyeti Başkanı’na teklif ve ısrarıyla ilk oturum iki kazanımla başladı. Amaç, gündeme kazanım damgası vurarak provokasyona geçit vermemekti. Ali Yalçın bu hamlesiyle süreci kendi haline bırakmayacağını gösterir gibiydi.
Masada, geçen dönem toplu sözleşme kazanımlarının aynen devamı, 2005’ten sonra memuriyete başlayanlara bir derece ve eşi özel sektörde çalışanların elini kolunu bağlayan 3 yıl sigortalılık şartının esnetilmesi kararı alındı.
İlk oturumun hâl-i pürmelâli, biraz da gürültülü geçen ilk tangodan sonra, medya yoluyla yapılan manevralar, ikinci oturuma bir hayli potansiyel biriktirmişti. İkinci oturuma yıllardır hafızadan çıkmayacak bir fotoğraf damga vuracaktı. Tansiyonu en yüksek oturum olan bu oturumda kim nasıl performans ortaya koydu, toplu sözleşme dönemine damga vuran fotoğraf nasıl ortaya çıktı, bir sonraki yazımızda.
ADEM ALTAN