SENDİKA
Tes Sekreteri Talip Geylan Dinden Geçinenleri Yazdı
Son zamanlarda dini, ticari bir meta haline getirerek onun üzerinden maddi ve siyasi rant sağlama peşinde koşanların sayısı giderek artıyor. Gerçekte dinle uzaktan yakından ilgisi olmayanlar bile dindar geçinip, dinden geçinme fırsatı buluyorlar.
Bu güruhun ar damarı öylesine çatlamış ki, yavuz hırsız ev sahibini bastırır misali, haklı haksız her konuda herkesten önce ve herkesten çok ağlıyorlar. Aslında bu anlayış, tarihin her döneminde kendine palazlanacak imkânlar buldu ama hiç bu kadar cüretkâr, hiç bu kadar yüzsüz ve hiç bu kadar arsız olmamışlardı. Bu güruhun insan tipi sinsi, yalancı ve korkak oluyormuş. Bizler bunlarla muhatap olduk ve yakından tanıma fırsatı bulduk. Bunlar, saklandıkları delikten çıkacakları, konuşacakları ve toplum zihnine zehirlerini akıtacakları zamanı çok iyi bilirler. Bir işten çıkarları, menfaatleri yoksa hemen o ortamdan uzaklaşırlar. Bir yerden menfaat umduklarında da dalkavukluğun ağa babasını yapmaktan geri durmazlar. Bunlar hiçbir zaman, hiçbir konuda kendilerini ortaya atıp rahatlarından ödün vermezler; hep önden giden birilerinin kendilerine dikensiz bir yol açmasını beklerler.
Bu millet bu anlayıştan çok çekti. Mesela Kurtuluş Savaşında canlarını hiçe sayıp cepheye koşan vatanseverlerin geride bıraktığı mallarını talan etti bir kısmı Bir dönem, 12 Eylül 1980 öncesinde milliyetçi kesimin arkasına saklanıp, muhafazakâr geçindi bazıları Bir nesil yaz gününde ayaza tutulmuş narin çiçekler misali birer birer solarken; canlarını vatan, millet ve imanı yolunda feda eyleyen fidanların gölgesine sığındı kimisi 12 Eylülde hem sağdan hem soldan asılanlar oldu; işkence görenler oldu ama bunlara kimse dokunmadı. Çünkü bunlar yine fare deliklerine gizlenmişlerdi o dönem. Ama ne hikmetse yine en çok bunlar ağladılar, 12 Eylül mağduruyuz diye
Bu zihniyet, sendikacılıkta da önden gitmeye cesaret edemedi. Bu kez de Türkiye Kamu-Senin gölgesinde, onun açtığı yolda, sözde sendikacılığa soyundular. Binlerce memur, örgütlenme adına sürgüne gönderilir, türlü çilelere gark olurken, bunlar yine bir yerlere sinerek, uygun ortamın oluşmasını beklediler.
28 Şubat sürecinde Türkiye Kamu-Sen, tek başına alanlarda Başörtüme dokunma eylemi yaparken bunlar yine korkularından yerin dibine girmişlerdi bile. Türkiye Kamu-Sen Kesintisiz demokrasi istiyoruz diyerek darbenin ve vesayetin her türlüsüne karşı olduğunu haykırırken, onlar haksızlığa ses çıkarmaya cesaret edemeyen dilsiz şeytanlar misali sus pus olmuşlardı.
Sözde sendikanın eski fotoroman oğlanlarına benzeyen üçüncü dereceden temsilcisi, Genel Başkanımızın, türbanın altında menfaat arayan, 28 Şubat sürecinin dilsizleri, korkak oğlanların maskesini düşüren açıklamalarından rahatsızlık duymuş olacak ki, ağzından köpükler saçarak, galiz hakaretler savurarak, kendilerini savunmaya çalışmış. Kendini insan olarak addeden bir canlı en azından kendini ve haddini bilmek zorundadır. Türban ve din üzerinden rant elde edemeyeceği dönemlerde sahnenin arkasından gerçek dindarlara sufle verenlerin, bugün din ve türban bezirganlığına soyunması; insan denen varlığın değerlerini kaybettiğinde düşebileceği alçaklığın ne derin, milletimiz açısından gelinen noktanın ne hazin olduğunu ortaya koymaktadır.
Fatır Suresinin 5. Ayetinde Yüce Allah (cc) Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. Sizi aldatan Allah ile aldatmasın buyurmaktadır. Bu ayet tam da bu zihniyet için nazil olmuş gibidir. Bizim sözümüz gerçek dindarlara değil; bizim sözümüz dindar geçinip, dinden geçinenleredir. Çünkü bunların menfaat hırsı gözlerini ve akıllarını bürümüş, bizi anlama yeteneklerini çoktan kaybetmişlerdir. Zira okuduğunu dahi anlamaktan aciz hem de ne yazık ki eğitimci kimliği taşıyan bir kimsenin, Artık türban sorununun çözülmesini istiyoruz sözünden, Demek ki, bugüne kadar türban sorununun çözülmesini istemiyordunuz sonucunu çıkarabilen bir zekânın seviyesini ölçebilecek bir metod, henüz icad edilmemiştir. Onlar kendilerinden başkasını anlama yeteneğinden yoksundurlar. Onlar, kişisel çıkar dışında bir hiçbir faydaya inanmazlar. Bu nedenledir ki, bu güruhun maskesini düşürecek her girişimde, her sözde, bu bezirgânlar, ellerinden oyuncakları alınmış çocuklar gibi ağlar; hadsizce hakaretler yağdırırlar. Çünkü türban onların oyuncağı, son zamanlarda yaşama alanı buldukları tek istismar kaynaklarıdır. Bunlar, Peygamber Efendimiz (SAV)in sevgili torunu Hz. Hüseyini mevki ve makam hırsı için katlettirip, din kisvesi altına saklanan anlayışın 21. yüzyıldaki tezahürleridir.
Bu zihniyet hep vardı; bundan sonra da mutlak olacaktır. Bunlar kendi meşreplerine uygun yaşam ortamı bulduklarında ortaya çıkacak, palazlanacak, sonra karşılaştıkları ilk zorlukta yine geldikleri lağım çukuruna döneceklerdir.
Kendi kişisel menfaatleri için insanlara ahmak yakıştırması yapacak kadar alçalan kimselere verecek cevabımız elbette vardır ama bir lafa bakarız laf mı diye bir de söyleyene bakarız adam mı diye ve eğer karşımızda adam varsa şahsi muhatap olarak kabul ederiz. Bugüne kadar her alanda birilerinin arkasına saklanıp, sürekli başkaları tarafından kendilerine açılan yolları kullanan, sonra da bizleri vesayetçilikle itham eden fırsatçı asalakların, artık yoldan çekilme vakti gelmiştir.
Sıçan sidiğinin bile değirmene faydası vardır diyerek membaına bakmaksızın, menfaat uğruna sıçan sidiğine bile itibar edecek kadar alçalabileceğini itiraf edenlere karşı, Türkiye Kamu-Sen olarak Bu dergâhın kapısından eğri odun bile giremez anlayışıyla hareket ettiğimizi ve bu anlayışa kendi tabirleri ile sıçan sidiğinden öteye bir katkı vermeyeceğimizi bir kez daha hatırlatmak isteriz. Bizim ne sendikacılığa, ne dine, ne de türbana necaset bulaştırılmasına tahammülümüz yoktur; bu zihniyetin necasetine ise hiç ihtiyacımız yoktur. Bu nedenle bu gibi saygıdan, nezaketten, zarafetten ve samimiyetten yoksun bu zihniyetin, çıktığı lağım çukuruna tekrar süpürülmesi gerekmektedir.