SENDİKA
TES Hükümetten Taleplerini Sıraladı
1- a) AKP Hükümeti tarafından, tüm tahribatlarına rağmen ısrarla sürdürülen sözde “Çözüm” projesi artık tuş olmuştur. Özellikle, son bir hafta içerisinde şahit olduğumuz gibi, gelinen durum, telafisi mümkün olmayacak sıkıntılar doğurmaya namzettir. Ülkemizi yangın yerine çeviren gelişmeleri, “provokasyon” olarak adlandırmak, meselenin aslını gözlerden kaçırmak demektir. Yaşananlar, bir grup kendini bilmezin sebep olduğu faili meçhul hadiseler değildir. Bölücü örgütün ve onun şehir yapılanmasının; bilinçli, amaçlı, programlı ve planlı bir isyan denemesidir. Hükümetimiz ve onun kontrolündeki medya organlarının vazifesi, milletimizin birliğine kastetmiş olan ihanet şebekesinin ve onlara bu cüreti sağlayan sözde çözüm sürecinin mesuliyetini kamufle etmek değildir.
b) Devlet, kadife eldiven içerisinde demir yumruk olmalıdır. Vatandaşına karşı müşfik ve adaletli yaklaşan, temel insan haklarını koruyan devlet; bölücüye, ihanete, toplumun huzuruna kast edenlere ve terör örgütü unsurlarına karşı da demir yumruğunu hissettirmelidir. Aksi taktirde, devletin güvenilir otoritesini hissedemeyen ve terör örgütüne karşı sempati duymayan bir kısım insanlarımız da bölücü ihanetin etki alanına terkedilmiş olacaktır. Devletimiz buna fırsat vermemelidir; bu coğrafyada yaşama hakkının savunulması adına her türlü tedbiri almalıdır.
c) Anadolu’yu bin yıldır vatan tutmuş milletimiz, bütün unsurlarıyla birlik ve beraberlik içerisinde, daha nice bin yıllar bu aziz topraklarda huzur içerisinde yaşamayı ortak ülkü olarak kabul etmiştir. Hiçbir bölücü ve ayrılıkçı girişim büyük Türk Milleti’nin bu azmine zarar veremeyecektir.
d) Bu sıkıntılı süreçte de hiçbir kirli tezgah, ülkemizde bir kardeş kavgası oluşturamayacak, insanlarımız arasındaki sevgi, bağlılık ve güveni sarsamayacaktır.
e) Ülkemizde yaşanan terör olayları ve sokağa çıkma yasakları nedeniyle, öğretmenlerimiz işe gidememiş ve dolayısıyla ek ders ücretleri kesilmiştir. Terör tazminatı olarak her kesimin zarar ve ziyanlarını karşılayan devletimiz, bu meslektaşlarımızın zarara uğramasına da mani olmalıdır. Hükümet ve MEB bu durumda olan öğretmenlerin ek ders ücreti kayıplarının karşılanması için bir an önce düzenleme yapmalıdır.
2- a) Medeniyet, barış ve sevgi mimarı mukaddes dinimizin adıyla, Müslümanların canına kasteden ve tarihte eşi görülmemiş bir vahşeti sergileyen cani IŞİD terör örgütünü nefretle lanetliyoruz. Bu vahşet örgütünün vatandaşlarımıza ve ülkemize yönelik muhtemel tehditleri üzerine devletimizin her türlü tedbiri alması gerektiğine inanıyoruz.
b) Son günlerde IŞİD terör örgütüyle mücadele üzerinden, yaklaşık 40 bin insanımızın canına ve Türkiye’mizin birliğine kast eden PKK terör örgütünün aklanması girişimlerine de şahit oluyoruz. Bu yeni ihaneti de şiddetle kınıyoruz. PKK terör örgütü hala ülkemiz açısından en büyük tehlikedir.
c) Ülkemiz tarihte eşine az rastlanır bir erdemle, bölgedeki bütün mazlumlara kendisine yakışır şekilde kucağını açmış bulunmaktadır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin PKK uzantısı olan PYD örgütün can güvenliğini sağlama gibi bir görevi de yoktur. Devletimizin, ülkemize sığınan mazlumlara insani yardımın dışında, bölgedeki örgütlere silah ve askeri lojistik yardımı yapmasının sözkonusu olamayacağını ifade ediyoruz.
3- a) MEB’de yaşanan yönetici atama rezaleti konusunda sendikamız, takdire şayan bir direniş sergilemiştir.
Tüm ülke genelinde büyük bir erdemle mücadele ortaya koyan, eğitim çalışanlarının kazanılmış haklarını müdafaa etmek için eylem ve etkinliklerimize iştirak eden bütün üyelerimize şükranlarımızı sunuyoruz.
Bu süreçte, teşkilatlarımız tüm unsurları iyi bir sınav vermiş, sorumluluğunu yerine getirmiştir. Türk Eğitim-Sen’in her kademedeki bütün yönetici ve temsilcileri, eğitim çalışanlarının büyük takdirini kazanmıştır.
b) MEB, Yönetici Atama Sistemine geri dönmelidir. Yönetici atama, mutlaka sınav esaslı olmalı; yöneticiliğin asli görev ve kazanılmış hak olduğuna dair düzenleme yapılmalıdır.
Son düzenlemeyle, çalışanların kazanılmış hakları gasp edilmiş, işyerlerindeki çalışma huzuru bozulmuş, yıllarını eğitime vakfetmiş başarılı eğitimcilerin itibarı rencide edilmiştir.
Türk Eğitim-Sen, adeta bir haydut düzeni olan bu süreç bitirilinceye, çalışanlar arasında ayrımcılığa neden olan hukuksuzluk sonlandırılıncaya kadar mücadelesinden taviz vermeyecektir.
c) Milli Eğitim Bakanı sayın Nabi Avcı ve MEB bürokratları acilen bu yaşanan rezalete son vermelidirler. Sendikalar arasında açık taraf olan ve bu yüzden yaşanan huzursuzluğu besleyen bir kurumun, Türkiye’yi geleceğe taşıma iddiasında olması mümkün değildir. Milli Eğitim Bakanlığı’nın görevi, herhangi bir sendikanın üye sayısını artırmak değil, eğitim çalışanlarını ayırım yapmadan kucaklamak ve eğitimin sorunlarına yoğunlaşmaktır.
d) Yönetici atama rezaletiyle ilgili olarak her türlü hukuki girişimi de başlatmış bulunuyoruz. Bunu yanı sıra Anayasa Mahkemesi de konuyu gündemine alarak esastan görüşme yapmayı kararlaştırmıştır. Mahkeme sürecinin bir an önce sonuçlandırılması, eğitimdeki tahribatın önlenmesi için çok önem arzetmektedir. Anayasa Mahkemesi’nden beklentimiz, bir an önce bu yasayla ilgili olarak eğitim çalışanlarının beklentisi doğrultusunda kararını vermesidir. Aksi bir kararın, hukukun katledilmesi ve çalışmaların adalete olana güvenlerinin rencide edilmesi anlamına geleceğine inanıyoruz.
e) Mevcut düzenlemeye dayalı olarak ilk defa ve yeniden görevlendirilecek okul müdürleri için mülakat değerlendirmeleri yapılacaktır. Geçmiş tecrübeler göstermektedir ki; mülakat, hak edenlerin değil, biat edenlerin kadrolaştığı bir düzenin anahtarı olmuştur. Bu nedenle Türk Eğitim-Sen olarak mülakat sistemine kökten karşıyız.
Fakat Anayasa Mahkemesi kararıyla yasa henüz iptal edilmediği için, maalesef mülakatlar gerçekleştirilecektir. Bu noktada, hak kayıplarına nispeten engel olunabilmesi amacıyla, mülakatlarda mutlaka elektronik kayıda geçilmelidir. Kamera kayıt sistemi ve sendika temsilcilerinin gözlemci statüsünde katılması, mülakat komisyonları üzerindeki şaibeyi de ortadan kaldırabilecektir.
4- Başbakan Yardımcısı Ali Babacan yıl sonu enflasyonu hedeflerini %9,4 olarak ilan etmiştir. En iyimser beklentiyi ihtiva eden bu açıklama göstermektedir ki, 2014 yılı sonu itibariyle iki haneli enflasyonu yaşayacağız. Malum sendikanın talimatla imzaladığı Toplu Sözleşme ile 2014 yılında yapılan maaş zammı sadece 123 TL oldu. Ortalama memur maaşına %5,2 olarak yansıyan bu artışın, yıl sonu enflasyonu karşısında çoktan eridiği görülmüştür.
Bu nedenle, memur ve emekli maaşlarına gerçekleşen enflasyon oranı ve bu oranın üzerine %2 refah payı olmak üzere ek zam verilmesi zorunlu hale gelmiştir.
5- a) 2014-2015 eğitim öğretim yılında da öğretmen ihtiyacının ücretli öğretmenlerle karşılanacağı açıktır. Birçoğu öğretmenlik formasyonuna dahi sahip olmayan ücretli öğretmenlik sisteminden artık vazgeçilmelidir. Bu uygulama hem eğitime darbe vurmak hem de çocuklarımıza ihanet etmek anlamını taşımaktadır.
b) Geçtiğimiz günlerde 40 bin öğretmen ataması yapıldı. Daha önce sayın Nabi Avcı’nın kendi açıklamasına göre norm açığı yaklaşık 130 bin civarındaydı. OECD ülkeleri ile mukayese ettiğimizde ise Türkiye’de 200 binin üzerinde öğretmen açığı var.
Bu nedenle, öğretmen açığının bir nebze olsun kapatılabilmesi için 2015 Şubat ayında 40 bin ek öğretmen ataması yapılmalıdır.
6- Öğrenim özrü konusunda MEB bugüne kadar bir adım atmamıştır. Öğrenim özrünün, Yönetmelikte olmaması ve MEB’in bu konuda tüm eleştirilere kulak tıkaması, adında eğitim bulunan bir Bakanlığın misyonu ile asla örtüşmemektedir. Bakanlık, hiç geciktirmeden öğrenim durumunu tekrar özür grubu tayinleri kapsamına almalıdır.
7- 2. İl dışı tayin talebimiz karşılık bulmuştur. Bu konuda eğitim çalışanları adına teşekkürlerimizi ifade ediyoruz. Fakat 2. İl dışı tayinlerinin gerçekleşmesi ile 2. özür grubu tayinlerinin yapılması da bir gerekmekteydi. Bu hususla ilgili olarak Bakanlığa hem yazılı hem de sözlü başvuruda bulunmuş ve parçalanmış aile görüntüsünün Anayasamıza da aykırı olduğunu belirtmiştik. Ancak şu ana kadar bu konuda bir gelişme sağlanmamıştır. MEB, bir an önce harekete geçmeli ve parçalanmış aileleri birleştirecek uygulamayı gerçekleştirmelidir.
8- Öğretmenlerin kariyer düzenlemesi yılan hikayesine dönmüştür. MEB kendi çıkardığı mevzuatı ve Anaysa Mahkemesi’nin iptal kararlarını yıllardır ihlal etmektedir.
Başöğretmen ve uzman öğretmenlik karmaşası düzeltilmelidir. Öğretmenlerimizin, hizmet yılı ve puanlarına göre kariyer planlamaları yapılmalıdır.
9- a) Sendika olarak yıllardır rotasyon uygulamasının iş verimliliğinin artırılması amacına katkı sağlamayacağını savunuyoruz. Nitekim tecrübelerimiz de bu kanaatimizi pekiştirmiştir. Şimdi de öğretmen rotasyonuyla karşı karşıya getirilmiş bulunuyoruz. Bu konuda da tavrımız değişmemiştir.
Rotasyonu savunanlar, bir yerde uzun yıllar görev yapmış olmanın iş verimliliğini azalttığını iddia etmektedir. Oysa ki, öğretmenlerimiz, her yıl yeni bir öğrenci ve veli profiliyle muhatap olmaktadır. Yani öğretmenin, her yıl muhatap olduğu koşulları yenilenmektedir. Dolayısıyla bu gerekçeyle öğretmelere rotasyon uygulaması geçersiz kalmaktadır.
MEB yanlış atama ve nakil politikalarıyla tayinleri yapamaz duruma gelmiş ve bu açmazdan kurtulabilmenin yolu olarak da rotasyona yönelmiştir. Öğretmenlerimizi mağdur edecek ve milyonlarca öğrencimizi etkileyecek bu ucube uygulamaya şiddetle karşı olduğumuzu ifade ediyoruz.
Zorunlu hizmetini tamamlayan öğretmenlerimizin, istediği okulda istediği sürece görev yapabiliyor olması en önemli kazanımıdır. Öğretmenlerimiz bu kazanımlarına sahip çıkma iradesinde olmalıdır.
Bu konuda da her türlü demokratik ve hukuki mücadeleyi ortaya koyacağımızın bilinmesini istiyoruz.
b) Bakanlık, yaşanan tayin problemini çözmek istiyorsa bunun başkaca yolları vardır. Her il özelliğine göre hizmet bölgelerine ayrılır, o bölgenin mahrumiyet derecesine göre de görev yapan öğretmene tazminat ödenir. Böylece taşradan merkeze doğru ödenen kademeli tazminat ücretiyle, belli eğitim bölgelerinde yaşanan öğretmen sıkıntısının önüne geçilmiş olur.
c) Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yaşanan öğretmen açığı sıklıkla gündem oluşturmaktadır. Bu problem hem eğitimi aksatmakta hem de bölgede görev yapan öğretmenlerimizin çok uzun yıllar tayin taleplerinin karşılanamamasına neden olmaktadır.
Bu problemin çözünü için Zorunlu Hizmet Tazminatı uygulaması getirilmelidir. Bu çerçevede; belirlenen hizmet alanlarından 1. Hizmet bölgesine zorunlu hizmet kapsamında atananlara 1 brüt asgari ücret, 2. Hizmet bölgesine atananlara 1,5 asgari ücret, 3. Hizmet bölgesine atananlara 2 brüt asgari ücret tutarında tazminat ödenmelidir. Ayrıca bu bölgelere isteğe bağlı olarak atananlara da zorunlu çalışma kapsamında atananlara ödenen tazminatın yarısı kadar ücret ödenmelidir. Böylece hem bölgenin öğretmen açığı giderilecek, hem de bölgede görev yapan öğretmenlerimizi emeklerinin karşılığını almış olacaklardır.
10- Öğretmenlerin maaş karşılığı girdikleri ders saati sayısı artık ciddi rahatsızlıklar oluşturmaktadır. Sınıf öğretmenleri 18 Saat, teknik öğretmenler 20 saat maaş karşılığı derse girerken, branş öğretmenleri 15 saat girmektedir. Aynı işi yapan insanların farklı sayılarla maaş karşılığı derse girmesi, haklı tepkileri beraberinde getirmektedir. Tüm öğretmenlerin, maaş karşılığı ders sayısı 15 saatte eşitlenmelidir.
Ayrıca öğretmenlerimizin emeklerinin karşılığı hakkıyla ödenmeli, ek ders saat ücreti artırılarak en az 15 TL olmalıdır.
11- Anayasamıza göre angarya yasaktır. Öğretmenlerin nöbet görevleri de tam bir angaryadır. Bu konuda sendikamız, yıllardır sayısız girişimlerde bulunmuş, son olarak da dilekçe kampanyası gerçekleştirmiştir. Bu haklı talep dikkate alınarak nöbet görevlerine karşılık haftada 6 saat ek ders ücreti ödenmelidir.
12- Eğitim hayatımızın en önemli problemlerinden bir tanesi de öğretmenlerimizin itibarının rencide edilmiş olmasıdır. Başta ülkeyi ve eğitimi idare eden kimi yöneticiler olmak üzere, öğretmenlerimize yönelik sergilenen tahkir edici tutum ve söylemler, öğretmenlik mesleğine karşı toplumda var olan saygı ve muhabbeti zedelemektedir. Bunun sonucu olarak da öğretmene şiddet vakaları artmakta; öğrenci, veli ve diğer unsurların öğretmenlerimize karşı davranışlarında istenmeyen olumsuzluklar meydana gelmektedir. Şu gerçek gözden kaçırılmamalıdır ki, eğitim hizmetinin verimliliği ve öğrenci başarısının düzeyi, doğrudan öğretmenin itibarıyla ilişkilidir. Dolayısıyla hem yönetenler hem de toplumuz, öğretmene verdiği değerle aslında geleceğine yatırım yaptıklarını unutmamalıdır. Ayrıca eğitim çalışanlarına yönelik şiddet suçlarına yönelik sert müeyyideler gündeme getirilmelidir.
13- Hizmetli, memur, teknisyen gibi eğitim çalışanlarının görev tanımları hala belirsizdir. Bu belirsizlik bir hukuk devletine yakışmamaktadır. Böyle bir ortamda, eğitim çalışanlarına her türlü angarya iş yüklenebilmektedir. Bakanlık acilen çalışanların görev tanımların belirleyen düzenlemeyi yapmalı, çalışanlar arasında huzursuzluk çıkaran bu karmaşaya on vermelidir.
14- Yıllardır gündeme getirmemiz ve hatta Milli Eğitim Bakanlığı’nın da kabul ettiği üzere, Eğitim öğretime Hazırlık Ödeneği hususundaki sınırlandırma kaldırılmamıştır. Bu konuda Maliye Bakanlığı’nın direncinin kırılması ve ödeneğin üniversiteler dahil olmak üzere öğretmen, akademisyen, memur, teknisyen, hizmetli vs. gibi tüm eğitim çalışanlarına verilmesi sağlanmalıdır.
15- a) Ek gösterge rakamları, tüm eğitim çalışanları bakımından 800'er puan artırılarak, yeniden düzenlenmeli ve ek gösterge ödemeleri 9/1 dereceden ödenmelidir.
b) Sendikamızın girişimleriyle, TBMM Başkanlığı’na 2005’ten sonra göreve başlayan memurlara bir derece verilmesi bazı disiplin cezalarının affedilmesi olmak üzere iki ayrı kanun teklifi verilmiştir. Eğitim çalışanları, Hükümetten, bu teklifleri bir an önce gündemine alarak kanunlaştırmasını beklemektedir.
16- Akademik zam konusunda Sayın Başbakan’ın açıklaması çalışanları umutlandırmıştır. Fakat bugüne kadar defalarca hayal kırıklığına uğrayan akademisyenlerimizin, bu kez de hüsran yaşamasını istemiyoruz.
Ayrıca ifade edilen akademik zam, çalışanların beklentilerini karşılayan ve akademisyenlerimizin hem insanca yaşayabilecekleri hem de bilimsel çalışma yapabilecekleri bir düzeyde olmalıdır. Türk Eğitim-Sen bu konunun ısrarlı takipçisi olacaktır.
17- Üniversitelerimizdeki Geliştirme Ödeneği’ni sağlayan Bakanlar Kurulu kararı alınırken, 15 yıl kısıtlaması getirilmiş olmasından dolayı yıl sonu itibariyle ödeneğin otomatik olarak yürürlükten kalkacağı haberleri basına yansımıştır. Zaten ciddi ekonomik sıkıntılar içerisinde görev yapan akademisyenlerimizin bir de böylesi bir mağduriyetle karşı karşıya bırakılması kabul edilemezdir.
Ayrıca Anayasamızın eşitlik ilkesi gereği, üniversitelerimizdeki eğitim hizmetine katkı sağlayan idari personelin de belli oranda Geliştirme Ödeneği’nden yararlandırılması sağlanmalıdır.
18- Birçok üniversitemizde görevde yükselme sınavları geciktirilmektedir. Demokrasinin ve insan haklarının beşiği olması gereken üniversitelerimize bu durum yakışmamaktadır. Tüm üniversite rektörlerine çağrıda bulunuyor ve çalışanların emeklerine saygı duymaya ve görevde yükselme sınavlarını yapmaya davet ediyoruz.
19- Yüksek Öğretim Kanunu, talepler ve ihtiyaçlar doğrultusunda bir an önce değiştirilmelidir.
Özgür, demokratik ve bilimsel üniversite ortamının üzerinde bir kontrol vasıtası olan YÖK kaldırılmalı; bu kurum, üniversitelerin planlama, gelişim ve uluslararası rekabet imkanlarına yardımcı olan bir koordinasyon mekanizması olarak düzenlenmelidir.
20- Kredi ve Yurtlar Kurumu’nda, atama ve yer değiştirmeler için esaslı bir sistem ihdas edilmeli; yer değiştirmelerde keyfiliklere, kişisel insiyatiflere fırsat verilmemelidir.
21- 4/C Statüsünü bir modern kölelik olarak kabul ediyoruz. Hükümet değişik zamanlarda ve değişik ağızlardan bu konuda birçok taahhütler dile getirmiştir. Bir hukuk devletinde çalışanları farklı hukuki normlara tabi tutamazsınız. Sözlerin bir an önce yerine getirilmesini istiyoruz. 4/C’lilere kadro verilene kadar mücadelemiz devam edecektir.
22- Türkiye’de AKP iktidarından önce taşeron eleman sayısı kamuda yaklaşık 20 bin civarında idi. Bugün ise bu sayı 661 bine ulaşmıştır. Taşeronlaşma, milleti köleleştirmenin adıdır, patronları zenginleştirmek adına memleket evlatlarının emeğini sömürmektir. Taşeronlaşmaya hayır diyor, Hükümetin bu konuda yasal tedbirler almaya davet ediyoruz.
23- Ülkemizde uyuşturucu kullanımının her geçen gün artması ve kullanma yaşının sürekli olarak düşmesi toplumumuzun geleceği ve çocuklarımızın sağlığı için tehlike arz etmektedir. Bu konuda Hükümet çok ivedi ve sıkı tedbirler almalı; sorumluları hakkında sert ve etkin müeyyideler uygulamalıdır. Ayrıca medya ve STK’larda bu hususta tam bir seferberlik anlayışı içerisinde gayret göstermelidir.
24- Özel okulların, öğrenciler üzerinden desteklenmesi uygulamasını doğru bulmuyoruz. Devlet okullarımız türlü imkânsızlıklarla boğuşurken, temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamazken, okul idarecileri para yüzünden vatandaşlarımızla karşı karşıya getirilirken Hükümetin öğrenci başına 2500-3500 TL özel okulları desteklemesi kabul edilemez.
Daha önce defalarca gündeme getirdiğimiz gibi; okullarımıza öğrenci başına 120 TL ödenek tahsis edilmelidir.
25- Suriye’de, Irak’ta, Batı Trakya’da, Karabağ’da ve Doğu Türkistan’da yaşanan insan hakları ihlallerini ve bu insanlık dramına sessiz kalanları şiddet ve esefle kınıyoruz.
AKP Hükümeti, yıllardır Irak ve Suriye’de Müslüman Türkmen soydaşlarımızı görmezden gelen dış politika anlayışı yürütmekte ve Çin’in Uygur soydaşlarımıza uyguladığı soykırıma karşı sağır bir duruş sergilemektedir.
Hükümeti, yaşanan insanlık dramına karşı daha etkin tavır almaya davet ediyoruz.
Bütün eğitim çalışanları ve büyük milletimiz emin olsun ki;
Türk Eğitim-Sen dimdik ayaktadır.
Eğitim çalışanlarının haklarının müdafaa edilmesi ve kazanımlarının artırılması, Türk milletinin birliği ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bekası yolunda biz varız!
Hiçbir denge hesabı gütmeden ve hiç kimseye biat etmeden onurlu mücadelemizi sürdüreceğiz.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.
kaynak: turkegitimsen.org.tr