KAMU
Taşeron işçilerin kamuya geçirilmesinde yol haritası nasıl olmalıdır?
Bunlara “Özel sözleşmeli personel” statüsü verileceği ifade ediliyor. Bu statünün ne kadar doğru olduğu iletaşeron işçilerin kamuya geçirilmesinde nasıl bir yol haritası izlenmesi gerektiğini izah etmeye çalışacağız.
Özel sözleşmeli statü ne kadar doğru?
Taşeron işçilerin kadro alması için en fazla mücadele veren kesim işçi sendikalarıydı. Ancak, açıklamalara göre taşeron işçiler özel sözleşmeli personel statüsüne geçirildiğinde işçi sendikalarına üye olamayacaklar. Bu durumun işçi sendikalarını şoke ettiği kesin. 4688 sayılı Kanun'un ikinci maddesinde yer alan; “Kamu görevlisi” tanımı gereğince bunlar memur sendikalarına üye olabileceklerdir. Dolayısıyla da memurlara uygulanan toplu sözleşme hakkından yararlanacaklar. Memur sendikalarının lehte ve aleyhte çok fazla konuşmamalarının sebebi budur. Bunlar işçi olmalı dese kendi aleyhlerine, özel sözleşmeli personel olması çok isabetli dese hem işçi sendikalarının hem de taşeron işçilerinin aleyhinedir.
Yapılması düşünülen özel sözleşmeli personel statüsü, kamu personel reformu öncesinde kamu personel istihdamı için yapılabilecek en büyük kötülüktür. Kamu personel reformu arefesinde böyle bir istihdam biçimi reformu başlamadan öldürmüş olacaktır. Çünkü, bu statüde kamuda istihdam edilen geçici personel sayısı Devlet Personel Başkanlığı'nın yayınladığı son istatistiklere göre şu an 23.200 olup, taşeron işçilerin kamuya bu statüyle geçirilmesiyle birlikte sayı 750 binlere çıkacaktır. Bu kadar büyük bir rakamı geçici personel statüsünde tutmak oldukça zordur.
Diğer yandan, D.P.B. verilerine göre 2015 yılında 1.679.028 sendikalı kamu personeli bulunmaktadır. Özel sözleşmeli personel statüsüyle çalışacak personellerle birlikte bu sayı 2 milyonu aşacaktır. Dolayısıyla memur konfederasyonlarına yapılacak baskıyla kısa bir süre sonra hükümetin bunları memur statüsüne geçirmekten başka seçeneği kalmayacaktır. Bunların da memur statüsüne geçirilmesiyle memur tanımını yapmak iyice zorlaşacağından kamu personel reform süreci çıkmaza girecektir.
4/B'li personelin kadroya geçirilmesi unutulmamalıdır
Kamu kesiminde taşeron işçi istihdamı uzun yıllardır uygulanan bir yöntemdi. Kamuda esnek bir istihdam modeli haline gelen taşeron işçi istihdamı Ak Parti iktidarı süresince sayısı artarak devam etmiş ve sonunda duvara dayanmıştır. Özellikle sınavsız oluşu, göreve almanın ve sonlandırmanın kolay oluşu ile seçmen talebini karşılamadaki rahatlığı, zaman içerisinde sayısının büyümesine sebep olmuştur. İlerleyen zaman içerisinde, 4857 sayılı Kanun'da taşeron işçiler lehine yapılan önemli düzenlemeler bu istihdam biçimini kadrolu işçi statüsüne döndürmek için ciddi bir baskı oluşturmuştur.
Dolayısıyla yeni bir seçim atmosferine girildiğinde benzer şekilde özel sözleşmeli personel statüsünün muhalefet tarafından seçim vaadi olarak ortaya çıkarılması kaçınılmazdır. Çünkü, 750 bin rakamına ulaşmış özel sözleşmeli personel, aileleriyle birlikte oy deposu haline gelecektir.
Birazcık geriye doğru gidildiğinde benzer durumun 657 sayılı Kanun'un 4/B maddesine göre çalıştırılan sözleşmeli personelde olduğu görülecektir. Hatırlanacağı üzere, önce sözleşmeli personel sayısı oldukça küçüktü. Daha sonra sözleşmeli öğretmenlerle birlikte rakamlar yükselmeye başladı. Nihayetinde de rakam zirve yaparak 200 binlere ulaşınca memur sendikalardan gelen aşırı baskı neticesinde 6495 sayılı Kanun'la sözleşmeli personelin büyük bir çoğunluğu memur kadrosuna geçirilmiştir.
Hak elde etmede Türkiye uygulaması hep aynı yönde olmuştur. Yani, önce fiili durum oluşturulur, bilahare de fiili durumu kurtaran kanuni düzenleme arkasından gelir. Aynı akibetin özel sözleşmeli personeli beklediğini söylemek kehanet olmasa gerektir. Dolayısıyla konuya geçmiş tecrübeler ışığında uzun vadeli bakılarak çözüm üretilmelidir.
Taşeron işçiler için en ideal çözüm ne olabilir?
Başbakan'ın açıklamalarıyla sevinen taşeron işçiler, Maliye Bakanı'nın açıklamalarıyla ne yapacağını şaşırmış durumdadırlar. Ne sevinebiliyorlar ne üzülebiliyorlar. Onlar açısından kamuya ayak basmak önemli bir aşamaydı, sonrası Allah kerim modundalar. Çünkü, mevcut muhalefet partileri oldukça alabileceklerinin maksimumunu eninde sonunda alacaklarını biliyorlar. Bunun için çok da kafa yormaya gerek görmüyorlar.
Daha önceki yazılarımızda da izah ettiğimiz üzere, KPSS'ye girmiş milyonlarca gencin atama beklediği bir ortamda bizden taşeron işçilerin kadroya alınmasının övülmesini beklemek doğru değildir. Ancak, bunlar kamuya hangi statüde alınmalı diye sorulursa içi statüsü cevabı en doğrusudur diye düşündüğümü ifade etmek isterim. Paralel vb. yapılarla mücadele düşünüldüğünde işçi statüsündeki kafalardaki soruların da ortadan kalkacağı görülecektir.
Bize göre, özel sözleşmeli personel statüsü iyi bir seçenek olmayıp, sadece bugünü kurtarmaya matuf rahmetli Erbakan Hoca'nın tabiriyle pansuman tedbirdir. Dolayısıyla bunların işçi statüsüyle kamuya alınması kamuya yapılabilecek en az zararlı yöntem, özel sözleşmeli statü ise en zararlı yöntemdir. Detaylı bir swot analizi yapılması halinde, önerimizin doğru olduğu görülecektir.
Kadroya alınmadan önce neler yapılmalıdır?
Taraflar masaya oturarak makul olanda birleşmelidir. Maliyet unsurunun en belirleyici unsur olacağı tartışmasızdır. Bu nedenle işçi sendikalarının anlayışlı olması kaçınılmazdır. Bundan sonra, öncelikle bunların yapacağı işler iyice tanımlanmalı, yani görev tanımları ve norm kadro çalışması yapılmalıdır. Görevin belirlenen standartlarda yerine getirilmemesi halinde hangi yaptırımların uygulanacağı karşılıklı imzalanacak sözleşmeye yazılmalıdır. Her işçinin işvereniyle imzalayacağı sözleşmenin çerçevesi ve içeriği çok net bir şekilde belirlenmeli ve merkeze kalite ve hizmet standartları oturtulmalıdır. Yine mutlaka performans kriterleri belirlenerek, performans düşüklüğünde sözleşme feshiyle karşı karşıya kalınacağı yönünde yaptırımlar getirilmelidir.
İşçi statüsünün Paralel Yapı ve benzeri oluşumlarla mücadelede etkin bir personel istihdam biçimi olduğu unutulmamalıdır. Taşeronların işçi statüsüne alınmasıyla kamu personel reformuna iyi bir adım atılacağı da unutulmamalıdır. Aksi takdirde, düğme yanlış iliklenirse bir daha düzen tutmayacağı unutulmamalıdır. ahmet ünlü yenişafak