KAMU
Taşeron işçilerin kadro talebi haklı ve meşrudur
Taşeron işçilerin kadro talebi haklı ve meşrudur
21 Mart 2014, Cuma
İş Kanunu'nda alt işveren ilişkisi olarak düzenlenen taşeronluk, çalışma hayatının son yıllarında en çok tartışılan konularından biri.
Bu ilişkinin kanunda nasıl düzenlendiği ve fiili olarak nasıl uygulandığı tartışılıyor. Yaşanan sorunun büyük bölümü kanuna aykırı bir şekilde kurulan taşeron ilişkilerinden kaynaklanıyor. Bu uygulamalar bazen kanunu iyi bilmemekten, bazen de daha karlı görüldüğü için bilerek kanuna aykırı şekilde gerçekleştirilen uygulamalarla ortaya çıktı.
4857 sayılı yasanın 2. Maddesinde yer alan alt işveren ilişkisinin tanımı esas aldığında, bu ilişkinin kurulabilmesi için; taşerona verilecek işin yardımcı iş veya asıl işin bir bölümü olması, işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işler olması ve işe alınan işçilerin sadece bu işyerinde çalıştırılması gerekiyor. Bu hükümlere aykırı bir şekilde taşeron ilişkisi kurulamaz. Uygulamada ve literatürde temel tartışmalar "asıl işin ve yardımcı işlerin neler olduğu", "işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işler" hangileri sorularının cevaplarında yaşanıyor. Literatürde de bu konular tartışılıyor, çünkü yasanın getirdiği kriterler birlikte mi olacak, yoksa bu özelliklerden birinin olması yeterli mi? Soruları tartışılmakta. Ancak Alt İşveren Yönetmeliği'nin 11. maddesiyle bu konuda açık düzenleme yapılarak, asıl işin işletmenin ve işin gereği, teknolojik sebeplerle uzmanlık gerektirmesi şartlarının birlikte gerçekleşmesi hâlinde bölünerek alt işverene verilebileceği hüküm altına alındı.
Her iş taşerona verilemez
Alt İşveren Yönetmeliği'nin 3. maddesinde kanuna aykırı olacak taşeron ilişkisinin hangi şartlarda ortaya çıkacağı, yani muvazaalı olacağı tek tek sayılmıştır. Buna göre;
1)İşyerinde yürütülen mal veya hizmet üretimine ilişkin asıl işin bir bölümünde uzmanlık
gerektirmeyen işlerin alt işverene verilmesi,
2)Daha önce o işyerinde çalıştırılan kimse ile kurulan alt işverenlik ilişkisi,
3)Asıl işveren işçilerinin alt işveren tarafından işe alınarak hakları kısıtlanmak suretiyle
çalıştırılmaya devam ettirilmesi,
4) Kamusal yükümlülüklerden kaçınmak veya işçilerin iş sözleşmesi, toplu iş sözleşmesi
yahut çalışma mevzuatından kaynaklanan haklarını kısıtlamak ya da ortadan kaldırmak
gibi tarafların gerçek iradelerini gizlemeye yönelik işlemleri, ihtiva eden sözleşmeler muvazaalı kabul edilmektedir.
Uygulamada yapılan taşeron sözleşmelerinin önemli bir kısmı yukarıda sayılan kurallara aykırı yapılmakta ve geçersiz sayılmaktadır. Bunda dolayı taşeron işçileri mağdur. Taşeron sözleşmeleri özellikle ucuz işçiliğin, sendikal haklardan yararlandırmamanın, işçileri toplu iş sözleşmelerinin kapsamı dışında tutmanın aracı olarak kullanılmakta.
Taşeron İşçiliği, İş Kanunu'nun Getirdiği Yükümlülüklerden de Kurtulmanın Aracı
İşverenler, taşeron sözleşmelerini İş Kanunu'nda yer alan yükümlülüklerden kurtulmanın aracı olarak da kullanıyor. Taşeron sözleşmelerine ilişkin süre sınırlaması olmadığından sözleşmeler kısa süreli yapılmakta ve başta kıdem tazminatı ile yıllık ücretli izin hakkı olmak üzere iş kanunundan kaynaklanan haklar engellenmektedir. Kıdem tazminatı ve yıllık ücretli izin hakları tam yıl çalışmış işçilere tanınan haklar olduğundan, bir yıldan az çalıştırılan işçiler bu haklarını kaybediyor. Zaman zaman basın da taşeron işçilere yeni haklar verilecek gibi sunulan bu haklar kanunumuzda var, ancak uygulamada yapılan sözleşmelerle engellendiği için kullanılamıyor.
Taşeron olarak çalışan işverenler kendilerini savunurken aldıkları işlerin süresinin kısa olduğunu, bu nedenle işçileri sözleşme sonunda çıkarmak zorunda kaldıklarını iddia etmekte, ancak aynı işveren bir birini takip eden taşeronluk ilişkisi kurmuş ise bu iddia da hukuki değildir.
Taşeronluk sözleşmesinin iş hukukunun öngördüğü kamusal yükümlülüklerden kaçmayı amaçlayıp amaçlamadığı, yapılan sözleşmenin işçilerin iş sözleşmesi, toplu iş sözleşmesi yahut mevzuattan kaynaklanan bireysel veya kolektif haklarını kısıtlamaya ya da ortadan kaldırmaya yönelik yapılıp yapılmadığı gibi hususlar incelenerek kanuna aykırılık tespit edilir. Bu aykırılıklar var ise taşeron işçileri asıl işverenin işçisi kabul edilmekte ve geriye doğru hak kayıpları talep edilmektedir.
2006 yılında İş Kanunu'nun 2. Maddesine yapılan ilavelerle kamu kurum ve kuruluşları ile yüzde ellisi bu kuruluşlara ait ortaklıklara hizmet alım sözleşmesine ilişkin istisnai ve koruyucu hükümler ilave edildi. O kadar ileri gidildi ki bu işçilerin kadrolu işçilerin toplu sözleşmesinden ve haklarından yararlanamayacağına dair hüküm konuldu. Yani devlet kendi işyerlerinde taşeron adına çalıştırılan işçileri asgari ücrete mahkum etti.
Taşeron İşçiliği İstisna Olması Gerekirken Maalesef Genelleştirildi
Bugüne kadar yapılan açıklamalara bakılırsa bir milyon taşeron işçisi mevcut. Bunların 600 bini kamu sektöründe, 400 bini de özel sektörde hizmet veriyor. Kamudaki 600 bin işçinin taşeronda olması kamuya yönelik tedbir beklentisini artırdı. Çünkü bu işçilerin mağduriyeti saklanamadı ve göz ardı edilemedi.
Kamuda çalışan taşeron işçileri, yaptıkları işlerin kanuna aykırı olarak taşerona verildiği, asıl işverenin işçileri oldukları iddialarını mahkemelere taşıdılar ve mahkemeler lehlerinde karar verdi. Taşeron uygulamasıyla bu işçilere yasal haklarının verilmediği, işyerinin asıl işçisi sayılmaları gerektiği yargı kararlarıyla kesinleştirildi.
Kamuda sağlık, temizlik, güvenlik ve dağıtım alanları başta olmak üzere çalışan taşeron işçilerinin kadroya geçişi sırasında birikmiş kıdemleri, yıllık izinleri ve ücret farkları bu işçilere verilmek zorundadır. Kadroya geçişin kıdem tazminatları ile mi yoksa, kıdemler silinerek mi yapılacağı konusunda henüz net bir görüş yok ancak bu işçilerin yeni mağduriyetler yaşamamaları için tüm haklarının geriye doğru verilmesi gerekiyor.
Ekonomik Koordinasyon Kurulu'nun kamudaki taşeron işçilerinin kadroya alınmasına yönelik kararı, Çalışma Bakanının bu doğrultudaki açıklamaları ve hazırlanmakta olan torba kanun büyük umut oldu. Böyle bir yasa çıkarsa işçilerin bugüne kadar süren hak kayıpları en azından telafi edilecek.
Taşeron İşçilerin Mağduriyetinin Giderilmesi Lütuf Değildir
1982 Anayasasına göre sosyal hukuk devleti olması gereken devletimiz, uzun yıllardır pür liberal bir devlet modelini esas aldı. Çalışanları korumayı bir tarafa bırakan devlet, piyasanın egemenliğini ilan etmekle yetinmedi, bu yoldaki engelleri kaldırmayı da amaç edindi. Ekonomik olarak bazı katkılar sağlayan bu uygulamalar şimdi sosyal maliyet olarak kapımızda.
Taşeron işçiler meselesi de bu tablonun bugün görünen yüzü. Taşeron işçilerinin kadro talebi yasadışı kurulan iş ilişkisinin ortaya çıkardığı haklı bir taleptir, bir lütuf değildir. Taşeron sözleşmeleriyle işverenlerin insafına terk edilen, mağdur edilen geniş bir kitlelerin mağduriyetinin giderilmesi ve zaman geçirilmeden çözülmesi temel amaç olmalı.
600 bin kamu işçisi için umut olacak yeni düzenlemenin özel sektör işyerlerini de kapsaması için ihale kanununda değişiklik yapma ihtiyacı göz ardı edilmemeli. Özellikle işçilik maliyetlerinde farklılık yaratan örgütlenme gibi hakların kullanılması pozitif ayrımcılık olarak değerlendirilmeli, işçisini iyi şartlarda çalıştıran işverenlere öncelik verilmeli. Aksi taktirde kirli rekabet dediğimiz, işçisini köleleştirenler, yoksulluğa mahkum edenlerin kazandığı dürüst işverenlerin kaybettiği bir düzeni inşa etmiş oluruz. Hatırlanacağı gibi her depremde kamu binalarının çökmesi tesadüf değildi. Çünkü en düşük fiyatı veren ihaleleri kazandı ve bizleri çok katlı mezarlarda yaşamaya mahkum etti. Aynı süreci burada yaşıyoruz. Taşeronluk sözleşmeleriyle belki kısa dönem karlar elde edildi, belki hizmetler işsizlik korkusuyla nispeten iyi yapıldı, ancak sosyal depremin temellerinin atıldığı göz ardı edildi.
haber7 Doç. Dr. Sayım Yorgun