SENDİKA
Öğretmenlerin Sorunları Çözülmeli, Talepleri Karşılanmalıdır!
Öğretmenlik mesleği açısından, uluslararası anlamda sadece 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü olarak kutlanmasına karşın, 12 Eylül sonrasında ilan edilen "24 Kasım Öğretmenler Günü" bugüne kadar öğretmenlerin en temel sorunlarının bile gündeme gelmediği "resmi bir gün" olarak görülmektedir.
12 Eylül cuntasının bir ürünü olan "24 Kasım Öğretmenler Günü", aynı zamanda, 12 Eylül zihniyetinin nasıl bir öğretmen istediğinin simgeleştiği bir gündür. Eğitim Sen için 24 Kasım`ı gerçek anlamda öğretmenler günü olarak kabul etmek demek; 12 Eylül rejimini, uygulamalarını ve düşüncesini benimsemek, TÖB-DER`in kapatılmasını ve binlerce öğretmenin mağdur edilmesini onaylamak, 12 Eylül zihniyetinin yaratmak istediği "itaatkâr" öğretmen profilini kabul etmek anlamına gelmektedir.
Eğitim Sen, yıllardır 12 Eylül zihniyetinin ürünü olan 24 Kasım`ı değil, dünya öğretmenlerinin evrensel mücadele günü olan 5 Ekim`i Dünya Öğretmenler Günü olarak kabul etmekte ve kutlamaktadır. Türkiye`de 5 Ekim, eğitim emekçilerinin uluslararası dayanışma ve mücadele günü olarak Eğitim Enternasyonali`nin Türkiye`deki tek üyesi olan Eğitim Sen tarafından kutlanmaktadır.
Her fırsatta 12 Eylül ve darbelerle hesaplaştığını iddia eden iktidar ve yandaş sendikalar, yıllardır 24 Kasım`ı Öğretmenler Günü olarak kutlamakta, öğretmenlere içi boş ve gerçek yaşamda hiçbir karşılığı olmayan övgüler dizip gerçek sorunların üzerini örterek günü kurtarmaya çalışmaktadırlar.
12 yıldır tek başına iktidarda olan AKP`nin öğretmenlik mesleğinin taşıması gerektiği nitelikleri, iş yükünü, aldığı ücreti ve eğitim hizmetinin niteliğini en azından OECD ülkeleri düzeyine taşımak gibi bir hedefi olmamıştır. Eğitimde 4+4+4 dayatmasıyla zaten sorunlu olan eğitim sisteminde büyük bir alt-üst oluş yaratılmış, on binlerce öğretmen okul dönüşümleri sürecinde norm fazlası yapılarak mağdur edilmiş, fiilen sürgüne uğramıştır. Milli Eğitim Bakanlığı attığı her adımda, başlattığı her uygulamada öğretmenlerin, yardımcı hizmetli ve memurların daha fazla çalışabilmelerinin önünü açmak, birbiriyle rekabet eder hale getirmek için "kalite", "rekabet", "verimlilik" gibi piyasacı kavramlar eşliğinde gündeme getirilen eğitimde performans değerlendirme uygulamalarını adım adım hayata geçirmeye ve iş güvencemizin altını oymaya başlamıştır.
ÖĞRETMENLİK MESLEĞİ İTİBARSIZLAŞTIRILMIŞ, MESLEK ONURU ZEDELENMİŞTİR
Öğretmenler Türkiye`nin en ücra köşelerinde, her türlü olumsuz koşullarla mücadele ederek, görevlerini yerine getirmeye çalışmaktadır. Yaşamın olduğu her yerde eğitim emekçilerini görmek mümkün. Öğretmenlerin yıllar boyunca büyük fedakarlıklara katlanarak çalışırken yaşadığı zorluklar ortadayken, çalışma ve yaşam koşulları ve mesleki saygınlıklarının giderek kötüleşmesi dikkat çekicidir. Geçtiğimiz yıllar içinde öğretmenlerin ekonomik ve sosyal sorunlarına ek olarak, mesleki saygınlıklarında ciddi gerilemeler yaşanmıştır.
AKP 2002 seçim bildirgesinde "Öğretmenlik mesleğinin toplumda hak ettiği itibarı yakalayabilmesi için öğretmenlerin nitelikleri artırılacak, buna paralel olarak özlük hakları ve çalışma şartları iyileştirilecektir" ifadesi yer almasına karşın, 12 yıllık AKP iktidarında öğretmenlik mesleğinin bırakalım toplumda hak ettiği itibarı yakalamasını, öğretmenler tarihin hiçbir döneminde AKP iktidarı döneminde olduğu kadar hakarete maruz kalmamış, öğretmenlik mesleği tarihte hiç bu kadar büyük bir itibar kaybına uğramamıştır. Göreve gelen her bakan fırsat buldukça öğretmenlerin az çalıştığı, uzun tatil yaptığını iddia etmiş, her fırsatta öğretmenlik mesleğini "itibarsızlaştıran" ifadeler kullanmıştır.
MEB, eğitime yönelik politika ve uygulamalardaki başarısızlığını sorgulamak yerine, öğretmene rotasyon girişimleri ile bir kez daha öğretmenleri hedef almıştır. MEB`de şube müdürlüklerinden başlayarak okul müdürleri ve müdür yardımcılarına kadar bütün eğitim yöneticilerine, performansa dayalı çalışmaya bağlı rotasyon uygulaması başlamıştır. Öğretmenler açısından tarihin en büyük sürgünü anlamına gelen ve on binlerce öğretmeni yakından ilgilendiren, "öğretmenlere rotasyon" uygulaması için ilk adım atılarak, okullarda yeni ve kitlesel bir tasfiye için düğmeye basılmıştır.
Eğitimde, hiçbir gerekçe eğitim emekçilerini okuttuğu öğrencisinden, oturduğu mahallesinden kopararak, zorla başka bir işyerine göndermesini haklı çıkaramaz. 4+4+4 sonrasında okul dönüşümleri ile mağdur edilen öğretmenler, bu kez de rotasyon dayatması ile tehdit edilmekte, görevlerini sağlıklı bir şekilde yapmaları engellenmektedir.
12 YILDA ÖĞRETMENLERİN SATIN ALIM GÜCÜ BELİRGİN BİR ŞEKİLDE AZALMIŞTIR
Geçtiğimiz 12 yıl içinde eğitim ve bilim emekçilerinin aldıkları maaşlar, rakamsal olarak artmış gibi görünse de insanca yaşam seviyesinin yanına bile yaklaşamamıştır. Eğitim emekçilerinin üçte ikisi insan onuruna yaraşır bir yaşam sürdürebilmek için ek işler yapmak zorunda bırakılmış, özellikle öğretmenlerin satın alım gücü belirgin bir şekilde azalmıştır.
Eğitim emekçilerinin ücretlerinde yaşanan gerilemeyi en somut ifade etmenin yolu; öğretmenlerin ve diğer bazı meslek gruplarının 12 yıl önceki maaşları ile bugün aldıkları maaşları karşılaştırmaktır. 2002 yılında en düşük memur maaşı 293 TL, polis memuru maaşı 591 TL, uzman doktor maaşı 810 TL, avukat maaşı 780 TL iken öğretmen maaşı 560 TL`dir. Aradan geçen 12 yıl içinde hemen hemen bütün meslek gruplarının temel ücretlerinde gerçekleşen artış, eğitim emekçilerinin maaşlarındaki artıştan daha fazla olmuş, yüz binlerce öğretmenin satın alım gücü fiilen düşürülmüştür.
Kasım 2014 itibariyle aile yardımı (164 TL) ve diğer ek ödemeler (çocuk yardımı vb.) hariç, aile geçim indirimi dahil polis memuru maaşı (8/1) 2.765 TL, uzman doktor maaşı (1/4) 3.962 TL, avukat maaşı (1/4) 3.923 TL iken öğretmen maaşı (9/0) 2.082 TL, en yüksek öğretmen maaşı (1/4) 2.422 TL`dir.
AKP`nin iktidarda olduğu 12 yıl itibariyle eğitim emekçilerinin maaşları ile diğer kamu emekçilerinin maaşlarını karşılaştırdığımızda karşımıza şöyle bir tablo çıkmaktadır:
- 2002`de göreve yeni başlayan bir öğretmen; aynı durumdaki polislerden sadece yüzde 4 daha az maaş alıyorken, 2014`te göreve yeni başlayan bir öğretmen 8`inci derecenin birinci kademesindeki bir polis memurundan yüzde 32 oranında daha az maaş almaya başlamıştır. Bugün göreve yeni başlayan bir öğretmen ile aynı durumdaki polis memurunun maaşı arasındaki fark tam 683 TL`dir.
- 2002`de göreve yeni başlayan öğretmenin maaşı uzman doktor maaşından yüzde 43 daha az iken bugün bu yüzde 90`a çıkmıştır. Uzman doktorların ek ödemeleri ile öğretmenlerin ek ders miktarı hesaba katıldığında aradaki fark daha da açılmaktadır.
- 2002`de göreve yeni başlayan bir öğretmen, kamuda çalışan avukatlardan yüzde 34 daha az maaş alırken, bugün bu fark yüzde 88`e kadar çıkmıştır.
Kuşkusuz kamuda istihdam edilen ve her biri farklı işleri yapan tüm kamu görevlilerinin yaptıkları iş önemli ve değerlidir. Burada öğretmen maaşları ile diğer meslek gruplarının maaşlarını kıyaslamaktaki tek amacımız, son 12 yıl içinde öğretmen ücretlerinde yaşanan erimeyi açıklamaktır.
Siyasi iktidar aile (164 TL) ve çocuk (38 TL) yardımlarını maaşların içinde vererek maaşları yüksek göstermekte ve kamuoyunu kandırmaktadır. Genel olarak kamu görevlilerinin maaş artışları ve satın alma gücü açısından bakıldığında, öğretmenlerin AKP iktidarında ciddi anlamda ekonomik kayıp yaşadıkları anlaşılmaktadır.
Eğitim emekçilerinin gerek çalışma gerekse yaşama koşulları açısından her geçen yıl, bir önceki yılı mumla aradığı açıktır. Geçmişte Başbakan ve Milli Eğitim Bakanlarının, hatta sokaktaki vatandaşın bile sık sık "çok maaş alıyorlar" gibi tamamen yanlış bilgiye dayalı söylemlerde bulunmaları eğitimde mesleki itibarsızlaştırmanın geldiği noktayı görmek açısından önemlidir. Öğretmenlerin aldıkları maaşlar, rakamsal olarak fazlaymış gibi gösterilse de yapılan işin niteliği açısından bakıldığında, insanca yaşam seviyesinin yanına bile yaklaşmamaktadır. Eğitim-öğretim sürecinin emektarları olan yardımcı hizmetliler ve memurların durumu ise çok daha vahimdir. Türkiye`de lise mezunu bir yardımcı hizmetli (13/3) sadece 1759 TL, memur ise (13/3) 1928 TL maaş almaktadır.
SORUNLARIMIZ GİDEREK ARTMAKTADIR
- Türkiye`de çalışan öğretmenler, OECD ülkeleri içinde en çok çalışan, en düşük maaş alan öğretmenler arasındadır.
- Öğretmenlerin yüzde 80`i geçinebilmek için ek iş yapmak zorunda bırakılmış, üçte ikisi borçlanarak hayatını sürdürmek zorunda kalmıştır.
- Öğretmenler, sık sık değişen eğitim politikaları nedeniyle siyasi iktidarın ve Milli Eğitim Bakanlığı`nın elinde adeta oyuncak haline getirilmiştir.
- Öğretmen açıkları sorununa kalıcı çözümler üretilmeyerek 300 bini aşkın işsiz öğretmenin ataması yapılmamış, bugüne kadar 40 işsiz öğretmen resmen intihara sürüklenmiştir.
- Eğitimde benimsenen esnek çalışma uygulamaları ile aynı işi yapan farklı statülerde öğretmen istihdamı gündeme gelmiş, kariyer basamakları ve performans değerlendirme uygulamaları eğitim emekçilerini birbirine rakip haline getirmiştir.
- Eğitime bütçeden yeterli pay ayrılmaması nedeniyle öğretmenler öğrencilerden çeşitli adlar altında para toplamaya zorlanan birer "tahsildar" durumuna düşürülmüştür.
- Öğretmenlerin büyük bölümünde angarya çalışma ve iş yükü artışına paralel olarak meslek hastalıklarında artış yaşanmakta, özellikle 4+4+4 sonrasında yeni sorumluluklar yüklenerek angarya çalışmaya zorlanmaktadır.
- Demokratik haklarını kullandıkları ve sendikal çalışmalara katıldıkları için her yıl çok sayıda öğretmen soruşturma geçirmekte, sürgün ve cezalarla karşı karşıya kalmaktadır. Her fırsatta Eğitim Sen üyelerine soruşturma açılmakta, bazıları hakkında sürgün, maaştan kesim cezaları hatta memuriyetten çıkarma cezaları verilmekte, bu tür keyfi cezaların tamamına yakını yargıdan dönmektedir.
- Hizmetli ve memurların yaşadığı ekonomik ve özlük sorunlar da yıllardır görmezden gelinmekte, tıpkı öğretmenler gibi hizmetli ve memurlar da sorunlarına kalıcı çözümler üretilmesini talep etmektedir.
EĞİTİM SEN OLARAK TALEPLERİMİZ;
- Öğretmenler günü olarak 12 Eylül ürünü olan 24 Kasım değil, Dünya Öğretmenler Günü olan 5 Ekim tarihi esas alınmalı, öğretmenlere hak ettiği değer verilmelidir.
- Başta insanca yaşayacak ücret talebimiz olmak üzere, eğitim emekçilerinin bugüne kadar yaşadığı ekonomik mağduriyetler giderilmeli, son 12 yıl içinde satın alım gücümüzdeki azalmayı telafi eden adaletli bir ücret artışı sağlanmalıdır.
- 2014 yılı enflasyon farkları bir seferde ödenmeli, ek ödemelerin tamamı temel ücrete ve emekliliğe yansıtılmalı, vergi dilimi uygulaması sabitlenerek ücretlerde yaşanan erimenin önüne geçilmelidir. Ek ders ücretleri günün şartlarına uygun bir şekilde yeniden düzenlenmeli ve en az iki kat arttırılmalıdır.
- Eğitim-öğretim yılı başında öğretmenlere yapılan eğitim-öğretime hazırlık ödeneği, her dönem başında olmak üzere yılda iki kez olmalı ve bütün eğitim ve bilim emekçilerinin yararlanması sağlanmalıdır.
- Eğitimde esnek, kuralsız ve angarya çalışma uygulamalarına son verilmeli, performans değerlendirme ve rotasyon uygulamalarından tamamen vazgeçilmelidir.
- Hizmetli ve memurlara özel hizmet tazminatı ödenmelidir.
- Kamu emekçilerinin grevli toplusözleşme hakkı önündeki engeller kaldırılmalı, gerçek bir toplusözleşme düzenin yaratılması sağlanmalıdır.