Ahmet Gök
Öğretmenlerin Özür Durumu ve Başbakan’ın Üç Çocuk İsteği
Her iki konu da önceki bakanımız tarafından mağduriyetlere yol açacak şekilde öğretmenler aleyhine değiştirilmişti. Yeni bakanımıza sendikalar bu hususlarda öğretmenler lehine yeniden düzenleme yapılması yönünde öneri ve tekliflerini sunmuşlardı. Ancak gördük ki bu mevzular maalesef yine göz ardı edilmiş durumda.
Önceki eğitim bakanımız tarafından ilkönce senede iki kez yapılan özür grubu atamaları bire indirildi. Üstelik eş durumunda atama istenen ilde veya ilçede norm açığı bulunmaması durumunda devreye sokulan il emri ve ilçe emri de kaldırılmıştı. Bu yüzden bazı branşlarda illerde norm ihtiyacı olmaması durumunda o branşlardaki öğretmenler özür grubundan faydalanamayacaklardı ve böyle de oldu. Bu durum halen devam ediyor. Üstüne bir de 4 + 4 kesintili eğitime geçiş sebebiyle norm fazlası öğretmenler kervanına çok sayıda sınıf öğretmeni ekleniverdi. 4 + 4 kesintili eğitimi Türkiye’nin geleceği açısından çok önemli ve gerekli bir sistem olarak görüyorum. Önümüzdeki yıllarda da güzel ve hayırlı sonuçlarını göreceğimiz kanaatindeyim. Ancak bu sisteme geçişle birlikte sayısı 800.000’i bulan öğretmen kadrosunun büyük bir oranını oluşturan sınıf öğretmenlerinin bir kısmı norm fazlası oluyordu. Şuan hemen hemen her ilde norm fazlası sınıf öğretmeni bulunmakta ve buna diğer branşları da eklediğimizde ciddi oranda öğretmenin eş özrü için müracaat ettiğinde müracaat ettiği yerleşim biriminde ihtiyaç olmamasından hatta o branşta söz konusu yerleşim biriminde norm fazlası öğretmen olmasından dolayı atanmak istedikleri yerlere atanabilmeleri imkansız hale gelmiştir.
Bu durumda eşler bir araya gelememekte, bu da hem eşleri hem de çocukları olumsuz etkilemekte, aile yapısına ciddi zararlar vermektedir. Aile toplumun çekirdeği ve en temel dinamiği olması hesabıyla mutlaka bu durumdan kurtarılmalıdır. Bu bağlamda MEB’in bu duruma bir çözüm bulması elzem aynı zamanda da Anayasal bir görevdir. Anayasamızın 41.maddesinde; “Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır. Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar.” Denilmektedir. Görüldüğü gibi ailenin huzur ve refahı anayasal güvence altına alınmış, anne ve çocukların korunmasını da içerecek şekilde yasal düzenlemeler yapılması istenmiştir. Bunun her şeyden önce olmazsa olmaz şartı aile bütünlüğünün korunmasıdır. Bu bağlamda yer değiştirme suretiyle atamalarda ailenin birlik ve bütünlüğünün bozulmamasına özen gösterilmesinin aslında Anayasal bir görev olduğu açıkça görülmektedir.
Konuyla ilgili İç hukukumuzun bir parçası olan ve Anayasanın 90. Maddesi gereğince kanun üstü bir norm halini alan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 8. Maddesinde “1-Herkes özel ve aile yaşamına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir. 2-Bu hakların kullanılmasında resmi bir makamın karışması, demokratik bir toplumda ancak ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik güvenliği, düzenin korunması, suçların önlenmesi, sağlığın ya da ahlakın ve başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için zorunlu bulunduğu ölçüde ve kanunla öngörülmesi koşuluyla olabilir” hükmüne yer verilmiştir. Ayrıca 657 sayılı yasanın 72/2 maddesinde de “yeniden veya yer değiştirme suretiyle yapılacak atamalarda aile birimini muhafaza etmek bakımından kurumlar arasında gerekli koordinasyon sağlanarak memur olan diğer eşinde isteği halinde ataması, atamaya tabi tutulan memurun atandığı yere 74 ve 76. Maddelerde belirtilen esaslar çerçevesinde yapılır” kuralına yer verilmiştir.
Devlet Memurlarının Yer Değiştirme Suretiyle Atanmalarına İlişkin Yönetmeliğin 9/2 maddesinde; “Yapılacak atamalarda; aile birimini muhafaza etmek bakımından, eş ve sağlık durumları ilgili kurumlar arasında gerekli koordinasyon sağlanarak dikkate alınır.” hükmü yer almakta olup, düzenleme ile yer değiştirme suretiyle yapılacak atamalarda aile bütünlüğünün korunmasına dikkat edilmesi gerektiği vurgulanmaktadır.
Tüm bunlar bize aile birliğinin önemini ve bunu sağlamanın yöneticiler için Anayasal bir görev olduğunu göstermektedir. Bakanlığımızın ve hükümetimizin bu hususu bir an önce ele alıp çözüme kavuşturmasını ümitle beklediğimizi ifade etmek istiyorum. Sayın başbakanımızın bu hususta duyarlı olduğunu biliyorum ve aynı duyarlılığı Milli Eğitim Bakanlığı yetkililerinden de beklediğimizi ifade etmek istiyorum. Aksi taktirde Başbakanın en az 3 çocuk istediği bir ülkede Milli eğitim bakanlığının eşleri ve aileleri bir araya getirmiyor olması tezatlığını topluma anlatmak zor olacaktır.
Çözüm önerime gelince ilk etapta aileyi bir araya getirmek için becayiş uygulanabilir, eğer bu çözüm olmazsa bu durumdaki öğretmenlere aile birliğini korumanın aile ve çocuk sağlığını da korumak olduğunun, bunun da toplum için en önemli konu olması gerektiğinin farkına vararak, bu durumdaki öğretmenlere il ve ilçe emri yeniden getirilmelidir.
İkinci konuya gelince yine önceki sayın bakanımız tarafından öğretmenlerin elinden alınan eğitim özrüne dayalı atama, yer değiştirme hakkıdır. Daha önceden yüksek lisans ve doktora yapan öğretmenler eğitim özrüne dayalı olarak tayin isteyip atanabiliyorken, sayın bakanımız Ömer Dinçer bu hakkı öğretmenlerin elinden almıştır. Konuyla ilgili Eğitim-Bir-Sen’in açtığı bir davada yürütmeyi durdurma kararı çıkmış olmasına rağmen bir önceki özür grubu atamalarında öğretmenler eğitim özrü sebebiyle özür grubundan atama talebinde bulunamamış ve atanamamıştır.
Aslında burada da bir Anayasal hak ve görevin ihlali söz konusudur. Çünkü Anayasamızın 42. Maddesinin Eğitim ve Öğrenim Hakkı ve Ödevi başlığı altında “Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz.”Hükmü bulunmaktadır. Öğretmenin kendini geliştirmesini teşvik etme noktasında durması gereken MEB’in bunun tam aksi yönde bir kararla yüksek lisans ve doktora yapmak isteyenlerin işini zorlaştırması hatta engellemesi anlaşılması zor bir durumdur. Eğitim özrünü suiistimal edenler varsa onlar için tedbirler alınabilir. Örneğin: Eğitim özrü sebebiyle ataması yapılmış olan bir öğretmene belli bir süre verilir ve verilen sürede eğitimine devam etmeyen, mezun olmayan veya yüksek lisans veya doktora eğitimini atandıktan sonra tamamlamayanlar zorunlu hizmet bölgelerine resen atanabilirler. Bu veya benzer bir uygulama bu husustaki suiistimallerin önünün kesilmesini sağlayacaktır kanaatindeyim. Bu sayede de birileri suiistimal edecek diye kişinin en doğal haklarından olan eğitim hakkı elinden alınmamış ve de öğretmenlerin kendilerini geliştirebilmelerine katkıda bulunulmuş olacaktır.
Özetle MEB’den istek ve talebimiz isteğe bağlı özür grubu atamalarında eş özrü ve eğitim özrü mutlaka dikkate alınmalı. Bu durumlarda özellikle de eş özrü durumunda mutlaka il ve ilçe emri uygulaması getirilmelidir. İnşallah yetkililer bu sesimizi duyar ve bir an önce çözüm üretirler duasıyla bitirmek istiyorum.
Bu yazıyı yazdığım günün ertesi günü MEB yeni bir duyuru yayınladı. Duyuruda:
“Danıştay İkinci Dairesinin 16/10/2012 tarihli ve Esas No: 2012/8768, 16/10/2012 tarihli ve Esas No: 2012/8650, 16/10/2012 tarihli ve Esas No:2012/8944, 29/05/2013 tarihli ve Esas No:2013/937, 29/05/2013 tarihli ve Esas No:2013/1034 sayılı kararları gereğince; özür durumuna bağlı 2012 yaz ve 2013 Şubat dönemlerinde öğrenim özründen başvuru yapabilecek durumda olan öğretmenlerden yurt içindeki yükseköğretim kurumlarında bilimsel hazırlık, yabancı dil hazırlık ve tez dönemi dâhil tezli/tezsiz yüksek lisans veya doktora eğitimine kayıtlı öğretmenler, lisansüstü öğrenim gördükleri yükseköğretim kurumlarının bulunduğu yere atanmak üzere yer değişikliği isteğinde bulunabileceklerdir.
Öğrenim durumundan yer değiştirecek zorunlu çalışma yükümlüsü öğretmenler, öğrenim gördükleri yükseköğretim kurumunun bulunduğu yerdeki zorunlu çalışma yükümlülüğü öngörülen eğitim kurumlarını tercih edebileceklerdir.
Türkiye Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsüne (TODAİE), ortaöğretime alan öğretmeni yetiştirmeye yönelik orta öğretim alan öğretmenliği tezsiz yüksek lisans programı (pedagojik formasyona yönelik) ile özel öğrenci statüsünde lisansüstü eğitim derslerine devam etmekte olan, kayıtlarını dondurmuş olan, lisans düzeyinde bir yükseköğrenim programına kayıt hakkı kazanan, bir defadan fazla yapılan yüksek lisans ya da doktora öğrenimi yapan, yüksek lisans ve doktora öğreniminden dolayı yer değiştirenlerden, aynı özür durumundan yeniden başvuru yapmak isteyen öğretmenlerin yer değiştirme istekleri değerlendirmeye alınmaz.
Başvurularda, 2012 yaz ve 2013 Şubat dönemlerindeki başvuru tarihleri itibarıyla hazırlık sınıfı, lisansüstü öğrenimine kayıtlı ve hâlen öğrenimine devam etmekte olduğunu gösterir belge ibraz edilecektir. Başvurularda, 2012 yaz ve 2013 Şubat dönemlerindeki başvuru tarihleri itibarıyla hazırlık sınıfı, lisansüstü öğrenimine kayıtlı ve hâlen öğrenimine devam etmekte olduğunu gösterir belge ibraz edilecektir.” Denilmektedir.
Ne diyelim: Hayırlı olsun! MEB’e öğretmenler adına teşekkür ediyorum. Kendi adıma ise Keşke başka bir şey dileseydim. Diyerek bitiriyorum.
Selam ve dua ile…
Bu yazının tüm hakları GazeteKamu.com'a aittir. "www.gazetekamu.com" biçiminde bağlantı kurulabilir, açık kaynak gösterilmek kaydıyla içerik kullanılabilir.