SENDİKA
Modifiye Sendikaların Gerçekle İmtihanı
“Tilki yetişemediği üzüme koruk, kedi ulaşamadığı ciğere 'mundar' dermiş”. Birileri bu günlerde 2013 toplu sözleşmesinin tanınan yasal süreden önce bitmiş olmasını farklı varyasyonlarla eleştiri konusu yapmakta ve sürece çamur atmaktadır. Bu konudaki eleştiri yazılarını okuyanlar dünyanın yarısının yanmakta olduğunu zannederler. Kendilerinin yetkili oldukları 9 yıl boyunca eğitim çalışanları adına ne aldıklarını önümüze koyduğumuzda koskoca bir hiçle, elde kocaman bir sıfırla karşı karşıya olduğumuzu hiç kimsenin akıl edemeyeceğini düşünüyorlar. Âdemin nisyan ile malullüğüne sığınıyorlar.
Bir yıldır öğretmenlerimizin ek ödemesi üzerinden namus pazarı kuranların, bugün ek ödeme alınınca toplu sözleşmenin süresini pazarlamaları, onlar için ayrı bir ahlak sorunu olduğu gerçeğini gözler önüne sermektedir.
Eğitim-Bir-Sen olarak, ‘ek ödemeyi söke söke alacağız’ söyleminin gereğini bu yıl yerine getirdik. Eğitimcilere verdiğimiz sözün arkasında durduk. Türkiye’nin yüz yıllık sivilleşme sorunu, vicdanları sızlatan başörtüsü yasağı sorununu ve ek ödeme gibi can yakıcı sorunları çözen veya çözümüne birinci derecede katkı sunan sendika olmak, üyesinden genel başkanına kadar bu teşkilatı alnının ak, başının dik olduğunun ilanıdır. Bundan sonra ek ödeme cümlesi kuranlar “mesele ek ödeme değil sen hala anlamadın mı?” demiş olacaklardır.
Bu yılki toplu sözleşme masasında öğretmenlerimize net yüzde 14 zam elde ettik ve kamuda ücret adaletsizliğini daraltmak için yapılan 666 sayılı KHK’nın dışında tutulan öğretmenlerin mağduriyetinin belli bir oranda giderilmesini sağladık. Zamların oranlı olmamasından üst bürokrasi şikâyetçi olabilir fakat yıllardır ezilen ve en kalabalık kesimi oluşturan memurların ümit var olduğunu biliyoruz. Hiç kimse, verilen mücadeleyi ve emeği yok sayamaz. Toplu sözleşmenin yasal süresi üzerinden vaveyla koparan, kendi tarihlerinin karanlık yanlarıyla yüzleşmekten aciz kimi sözde sendikalar, çok iyi bildikleri 28 Şubatvari propaganda tekniklerini toplu sözleşme sürecinin kısalığını bahane ederek eğitim çalışanlarının üzerine boca edeceklerini zannediyorlarsa, kendilerini kandırıyorlar. Bizler emek hırsızlarına bir kez daha geçit vermeyeceğiz. Emeğimizi, alınterimizi “meze” yapmalarına asla müsaade etmeyeceğiz.
Hem genel hem de özlük temelli politikalarda Kamu-Sen de, KESK de başından beri hep statükocu oldu ve halen de bunu devam ettirmektedirler. Kamu-Sen, nesebi asabiyet temelli bir sahibiyet siyaseti sürdürürken, KESK ve klonu sendikalar da özgürlükler adı altında ideolojik temelli bir baskı siyaseti peşindedir. Bu ülkede değişimin talebi ve dinamiği dini, tarihi ve kültürel temelli olduğunda buna Kamu-Sen de, KESK de taş koymakta ve rejim paranoyaları üretmektedir. Her ikisi de kavmiyet temelli bir asabiyet ile ayrıştırıcı bir siyaset gütmektedir. Sonra da birlikten ve dirlikten söz etmektedirler. El insaf! Kadim tarihimizin bize öğrettiği bir gerçek vardır. Paradigmalarını asabiyet üzerine kurgulayanlar yok olmaya mahkûmdur.
Yakın zamana kadar milletimiz, karanlık süreçler yaşamıştır. Aynen bugün Mısır’da yaşandığı gibi. Bu ülkede şeytanî bir tanımlamayla “bin yıl sürecek” denilen süreçler yaşanmıştır. Milletin değerlerini hedef alan 1930’ların dünya konjonktürüne yaraşır uygulamalarıyla millet ekseninde önemli tahribatlar yapılmıştır. Allah ile irtibatlı olduğu anlaşılan kim varsa zulme tabi tutulmuş ya da tutulmaya çalışılmıştır.
Bu zulüm dönemlerinde Ziya Paşa’nın “Muîni zâlimin dünyada erbâb-ı denâettir / Köpektir zevk alan sayyâd-ı bî-insâfa hizmetten” beytindeki mazmunu örnekleyen, insafsız avcıya yardım eden köpek gibi zalime yol gösteren, zulmün tatbikine zemin hazırlayan, mazlumu ihbar ile zalime haber veren kimi millet düşmanları bugün hâlâ meydandadır.
Bizler yakın zamana kadar bu topraklarda üç tür örgüt davranışı gözlemledik. Biri, ifade edildiği gibi, zalime yol gösteren, kurumlarda İslami sembol ve üzerinde İslami yaşayış emaresi gözüken personel avına çıkan alçaklardır. Bunlar da örgütlüdür ve tıynetlerinin gereğini yerine getirmişlerdir. Bunlar bugün iz kaybettirme arayışında da değildirler. Mısır’ın Esmalarını şehit edenlerin yolunda giden bu güruhun, bizim de Esmalarımızı, Şeymalarımızı almak için fırsat kolladıklarını biliyoruz ve mücadelemizi bu bilinçle sürdürüyoruz.
Karanlık dönemlerde gözlemlenen bir başka örgüt davranışı, el ovuşturan örgüt davranışıdır. Modifiye edilerek milletin boyası vurulan bu türden örgütlerin mensupları, söylemleriyle değerleri sömürürken, değerleri yaşamlarına yansıtmadıkları için sıkıntı yaşamamış, zulme rızanın zulüm olduğunun bilincinden yoksun ‘falancalar ayıklanıyor’ hınzırlığıyla el ovuşturmuş, ‘töremizce devlet bir iş yapıyorsa, vardır bir hikmeti, sorgulanmaz’ söyleminin kaypaklığını kuşanmışlardır.
Karanlık dönemin üçüncü örgüt davranışı mazlum davranışıdır. Mazlumlar zulüm günlerinde Allah’a sığınmış ve haklarının Allah katında, iki cihanda zayi olmayacağına imanla birbirlerine hakkı, sabrı ve mücadeleyi tavsiye ederek safları sıklaştırmış, ‘yarının sahibi Allah’ diyerek hem mücadelesini vermiş hem de yarınları beklemiştir. Her türlü zorbalığa ve vesayet rejimine karşı, kimseye kirli ayaklarıyla, beynimde gezme fırsatı vermem diyerek soylu mücadelesini sonuna kadar sürdürmüştür.
Bugün acıların, duaların ve verdiği emeğin semeresi olmak üzere Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen Türkiye’nin en büyük sivil toplum örgütü haline gelmiştir.
Merhum Hasan El Benna’nın dediği gibi, “sizler emperyalizm ve köleliği ruhlarınızdan atın, o zaman o da sizden ve topraklarınızdan uzaklaşacaktır.”
Evet,
Bizler bu ülkede emperyal köleliğe karşı mücadelemizi Eğitim-Bir-Sen çatısı altında sürdürüyoruz. Gerisini yıllardır “milliyet” ve “özgürlük” kavramlarının altında emperyal köleliğe hizmet edenler düşünsün.
Ne mutlu, zulme karşı koyup yürüyüşünde sebat gösterenlere.