SENDİKA
Memurlarla Kedinin Fareyle Oynadığı Gibi Oynamak İstiyorlar
Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, Muş'ta düzenlenen istişare toplantısına katıldı.
05 Nisan 2014, Cumartesi
Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, Muş'ta düzenlenen istişare toplantısına katıldı. Toplantıda, Türk Eğitim-Sen Genel Mevzuat ve Toplu Sözleşme Sekreteri M. Yaşar Şahindoğan, Genel Dış İlişkiler ve Basın Sekreteri Sami Özdemir, Türk Eğitim-Sen Muş, Bingöl, Batman ve Siirt Şube Başkanları ile Şube Yönetim Kurulu Üyeleri, Türkiye Kamu-Sen’e bağlı sendikaların Şube Başkanı ve Yönetim Kurulu Üyeleri, ilçe ve işyeri temsilcileri ile üyelerimiz de hazır bulundu. Toplantının ardından Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nadim Macit “İslam Anlayışımız ve Siyasal İslamcılık” konulu bir konferans verdi.
Genel Başkan ve beraberindeki heyet daha sonra Muş Kız Yatılı Bölge Okulu’nu ziyaret ederek, üyelerimizle sohbet etti.
Nefsi kaygılar nedeniyle doğruları anlatabilen insan sayısı giderek azalıyor. İnsanlar korkuyor, korkutuluyor.
İstişare toplantısında önemli açıklamalar yapan Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, ilahiyatçıların, din adamlarının Yüce dinimizi, Allah’ın ayetlerini, Peygamberimizin Hadis-i Şeriflerini milletimize anlatmakla mükellef olduklarını belirterek, nefsi kaygılar nedeniyle doğruları anlatabilen insan sayısının azaldığını bildirdi. Koncuk, “Yüce Allah’ın emirlerini anlatacaksınız. Kur’an-ı Kerim’deki gerçek İslam’ı vaaz edeceksiniz; bu milleti haramdan, yalandan uzak tutacaksınız. Ancak üzülerek görüyoruz ki; nefsi kaygılar nedeniyle doğruları anlatabilen insan sayısı giderek azalıyor. İnsanlar korkuyor, korkutuluyor” diye konuştu.
Bir ülkenin anladığımız anlamda demokratça yönetilen, insan haklarına saygılı, hukukun üstünlüğü prensibini dikkate alan, yargı bağımsızlığın önemseyen bir ülke olması, bir milletin huzur ve mutluluğu için çok önemlidir.
Türkiye’nin her geçen gün demokrasiden hızla uzaklaştığını ifade eden Koncuk, “Bir ülkenin anladığımız anlamda demokratça yönetilen, insan haklarına saygılı, hukukun üstünlüğü prensibini dikkate alan, yargı bağımsızlığın önemseyen bir ülke olması, bir milletin huzur ve mutluluğu için çok önemlidir. Bu nedenle mürekkep yalamış tüm insanların öncelikli görevi; içinde bulunduğu toplumu her alanda temsil etmek, temel doğrular doğrultusunda uyarıcı çalışmalar yapmaktır. Esasen sivil toplum kuruluşlarının da görevi budur.
Sendikacılığın iki yüzü vardır. Bunlardan birisi üyelerinin hak ve menfaatlerini savunmak, diğeri de içinde yaşadığı topluma karşı görevlerini yerine getirmektir. Şöyle ki; sendikalar olarak zam talebinde bulunuyoruz. Ancak Suriye, Irak, Afganistan gibi olursak, 10 bin dolar maaş almamız bir anlam ifade etmez. Bu nedenle vatan o kadar önemlidir ki… Öncelikli görevimiz vatan değimiz bu zeminin sağlam kalmasını sağlamaktır. Herkes bilmelidir ki; vatan yoksa, huzur da yok, gelecek de yok, namus ve şeref de yok.”
Ülkemizin birlik ve bütünlüğü konusunda hassasiyeti olan tek konfederasyonun Türkiye Kamu-Sen olduğunu söyleyen Koncuk, “Yozgat’ta, Muş’ta, İstanbul’da başka bir dil kullanarak, insanları aldatarak başarılı olamayız. Her yerde aynı dili kullanacağız” dedi.
Onlara göre kanunun köhneyen noktası kamu çalışanlarının iş güvencesidir. Derdiniz memurların iş güvencesini elinden alıp, onlarla kedinin fareyle oynadığı gibi oynamak ve parti devleti oluşturmaktır.
Çalışma hayatının tehdit altında olduğunu belirten Genel Başkan İsmail Koncuk, “Tüm kamu görevlilerinin çalışma hayatını tehdit eden unsurlara karşı dikkatli olması lazım” dedi. Koncuk sözlerini şöyle sürdürdü: “Bir seçim yaşadık. Bu seçimde ne olup bittiği milletimiz açısından önemlidir ama kamu çalışanlarının bu seçimleri kendi hakları doğrultusunda değerlendirmesi gerekmektedir. Bakınız; devlet memurluğu kavramı Anayasa’nın 128. maddesi ile hayat bulur. Anayasa’nın 128. Maddesi ‘Devletin asli ve sürekli işleri devlet memurları eliyle görülür’ der. 657 sayılı DMK’nın dayanağı da Anayasa’nın 128. maddesidir. Devlet memurları olarak adımızı da, iş güvencemizi de Anayasa’nın 128. Maddesinden ve buna bağlı olarak çıkarılan 657 sayılı DMK’dan alıyoruz. 657 sayılı DMK için ‘Köhnemiş kanun’ deniliyor. Hem Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, hem de diğer Bakanlar 657 sayılı DMK’nin köhnemiş olduğunu söylüyorlar. Bunun üzerine Türkiye Kamu-Sen olarak kanunun nasıl değişmesi gerektiğine dair ciddi bir çalışma yaptık; 90 maddesinde değişiklik gerçekleştirdik ve bunu kitapçık haline getirdik.
Ancak bugün geldiğimiz noktada, 657 sayılı DMK’ya ‘köhne kanun’ diyenler, gündeme getirdiğimiz değişiklik maddelerinin hiçbirini hayata geçirmedi. Kanun köhnemiş ise, maaş sistemi yönüyle köhnemiştir. Yüreğiniz yetiyorsa maaş sistemini değiştirelim; unvanlar arasında haksızlık yaratmayan, çalışanların emeklerinin karşılığın aldığı bir maaş sistemi ihdas edelim. Emekli ikramiyesi bağlama oranlarını artıralım. Öğretmenlerin ve diğer memurların ek gösterge rakamlarını 800 puan artıralım. Kanun, bu hususlar yönüyle köhnemiştir. Ama onlara göre kanunun köhneyen noktası, kamu çalışanlarının iş güvencesidir; memurun iş güvencesi olmazsa, kanun modern olacaktır.
‘657 sayılı DMK köhnemiştir’ masallarını anlatanlar hem milletimizi, hem de kamu çalışanlarını aldatmaya çalışmaktadır. Değişiklik yapılacaksa, söylediğim değişiklikleri yapın da samimiyetinize inanalım. Ama derdiniz memurların iş güvencesini elinden alıp, onlarla kedinin fareyle oynadığı gibi oynamak ve parti devleti oluşturmaktır.”
Sarı sendikacılık, devlet memurlarının başına beladır. Devlet memurları sarı sendikanın tehditlerinden korkarak, koşar adım bu yapılara üye olursa devlet memurluğu kavramı sona erecektir.
Koncuk sözlerini şöyle sürdürdü: “17 Aralık operasyonunun ardından bir gazeteci Pakistan gezisinden dönerken Başbakana ‘Emniyet müdürlerini, polisleri neden meslekten atmanız?’ diye sordu. Başbakan da, ‘657 sayılı DMK bu insanları koruyor. Eğer bu kişiler fabrikada çalışsaydı, ihbar ve kıdem tazminatını verirdik, kapının önüne koyardık. Ama aklımız başımıza geldi. En kısa sürede 657 sayılı DMK’yı değiştireceğiz’ dedi. Yani ‘İş güvencenizi elinizden alacağım. İktidarım, bu nedenle istediğimi yaparım’ diyorlar. Bunu kamu çalışanları nasıl değerlendirir bilmiyorum ama kamu çalışanları artık bundan sonraki süreçte neler yapması gerektiği konusunda dikkatli davranmalıdır. Tüm kamu çalışanları, Türkiye’de sarı sendikacılığın yok olmasını sağlamalıdır. Sarı sendikacılık, devlet memurlarının başına beladır. Devlet memurları sarı sendikanın tehditlerinden korkarak, koşar adım bu yapılara üye olursa devlet memurluğu kavramı sona erecektir. Bu nedenle öncelikle yürekli bir mücadele ortaya koymak lazım. Tüm devlet memurları nasıl bir sendikacılık olması gerektiğine karar vermelidir. Günü kurtarmak adına mı sendikacılık yapacağız yoksa geleceğimizi kucaklamak adına mı sendikacılık yapacağız? Sadece bugünü yaşayarak sendikacılık yaparsak, kamu çalışanlarının tüm kazanımlarını kaybetmesi söz konusu olacaktır.”
Biz 26 Şubat’ta iş bırakma eylemi yaparken, TCK’nın 112 ve 113’üncü maddelerini aynı gece değiştirdiler. Buna göre; okulda öğrencilerin eğitim-öğretim görmesine cebir yoluyla engel olanlar ve diğer hukuki olmayan yollarla eğitim-öğretimin aksamasını sağlayanlar 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası alacaklar. Bunlar, Türkiye’de ne yapılmak istendiğine delalet eden önemli örneklerdir.
MEB Yasası ile ilgili 26 Şubat’ta yaptığımız iş bırakma eylemine değinen Koncuk, “Biz bu eylemi yaparken, TCK’nın 112 ve 113’üncü maddelerini aynı gece değiştirdiler. Buna göre; okulda öğrencilerin eğitim-öğretim görmesine cebir yoluyla engel olanlar ve diğer hukuki olmayan yollarla eğitim-öğretimin aksamasını sağlayanlar 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası alacaklar. Cebir yoluyla engellemeyi anlarız; hiç kimsenin eğitim-öğretim hakkını cebir yoluyla yani zorla engelleme hakkı yoktur. Ama öyle muğlak bir ifade kullanılmış ki, ‘diğer hukuki olmayan yollar’ deniliyor. Diğer hukuki olmayan yollar nelerdir?
Öte yandan bir değişiklik daha yaptılar; görevden alınan okul yöneticileri dava açıp, bu davayı kazanırsa, idare o kişiyi uygun bir yere verecek. Türkiye nereye gidiyor? Bütün bu maddelerin Anayasa Mahkemesi’ne taşınması gerekiyor. Biz bunu sağlamaya çalışıyoruz. Bu hususları da muhalefet partilerine bildirdik. Bunlar, Türkiye’de ne yapılmak istendiğine delalet eden önemli örneklerdir” dedi.
Gelmiş geçmiş hiçbir iktidarın bu tür uygulamalar yapmadığını söyleyen Koncuk, 28 Şubat post modern darbesinde ya da 12 Eylül İhtilali’nde bile 73 bin kişinin okul yöneticiliği görevinden alınmadığını bildirdi. Koncuk, “Bu anlayışla hep birlikte mücadele edeceğiz. Bunun ilk adımı da doğru bir sendikal mücadeledir. Teslim olmuş bir sendikal mücadelenin, öncelikle kendi haklarımıza ihanet etmek olduğunu bilmeliyiz” dedi.
Yalaka sendika’ demişim, ‘malum sendika’ demişim. Malum, yalaka kelimelerinden niye alınıyorsunuz? Siz malum sendika mısınız? Siz yalaka sendika mısınız? Memur-Sen Genel Başkanı Sayın Ahmet Gündoğdu ve Memur-Sen’e bağlı sendikaların genel başkanlarına sesleniyorum: Hakikaten iyi sendikacılık yapıyorsunuz, memuru pazarlamıyorsunuz, memuru 123 TL’ye satmadınız, yandaş, yalaka sendika değilsiniz. Siz niye üzerinize alınıyorsunuz? Bırakın yandaşlar, yalakalar, sarı sendikalar üzerine alınsın.
Koncuk sözlerini şöyle sürdürdü: “ ‘Kamu çalışanlarını 123 TL’ye pazarladılar. Emir ve talimatla toplu sözleşmeyi imzaladılar’ demiştim. Birileri bu sözlerimden alınmış. Oysa sendika adı vermemiştim. Memur-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu ve arkadaşları rahatsız olmuş ve beni savcılığa şikâyet etmiş. Savcılıkta bu konuda ifade verdim. ‘Yalaka sendika’ demişim, ‘malum sendika’ demişim. Malum, yalaka kelimelerinden niye alınıyorsunuz? Siz malum sendika mısınız? Siz yalaka sendika mısınız? Bu sözlerimden yalaka olanlar, memuru pazarlayanlar alınsın; siz neden alınıyorsunuz? Memur-Sen Genel Başkanı Sayın Ahmet Gündoğdu ve Memur-Sen’e bağlı sendikaların genel başkanlarına sesleniyorum: Hakikaten iyi sendikacılık yapıyorsunuz, memuru pazarlamıyorsunuz, memuru 123 TL’ye satmadınız, yandaş, yalaka sendika değilsiniz. Siz niye üzerinize alınıyorsunuz? Bırakın yandaşlar, yalakalar, sarı sendikalar üzerine alınsın. Şunu da eklemek istiyorum; peki bu ülkede sarı sendika kim, yalaka sendika kim, malum sendika kim? Bunun cevabını da kamu çalışanları versin.
Şunu belirtmeliyim ki; bizim söz söyleme hakkımızı hiç kimse engelleyemez. Kimseye eyvallahımız yok. Ivır zıvır şeylerle soluğu savcılıkta almayın. Yandaş, yalaka derken kimi kastettiğimi o kadar merak ediyorsanız, bana gelin, ben size söyleyeyim.” dedi.