SENDİKA
Kpss’nin Kaldırılması Ülkeyi Parti Devletine Götürür
57. Hükümet döneminde, kamuda kadrolaşmanın önüne geçmek amacıyla kamuya personel alımlarının merkezi sınavla yapılmasına karar verilmiştir. Bu uygulama sayesinde kamuda çalışmak isteyen herkes, eşit şartlarda KPSS’ye girip, aynı sorulara cevap verip memur olma hakkına kavuşmuş, böylelikle kamuda torpil arama dönemi de kapanmıştır.
O günden bu yana gençlerimiz, kimseye minnet etmeksizin, siyasi yandaş olmak zorunda kalmaksızın KPSS sınavına girerek, memur olmuş; kamuya personel alımlarına ilişkin şaibeler en aza indirgenmiştir. Ancak AKP iktidarıyla birlikte ortaya çıkan kopya skandalları ve bazı kurumlarda personel çalıştırılmasına ilişkin yönetmeliklerde yapılan değişikliklerle iktidarın bu eşitliği bozmaya, hakkaniyete adalete ve liyakate uygun olmayan atamalar yapmaya çalıştığı görülmüştür. Son olarak ise basın yayın organlarında, iktidarın KPSS’yi tamamen kaldırarak kurumların personel ihtiyaçlarını kendi belirleyecekleri yöntemlerle karşılamalarına yönelik bir düzenleme yapma amacında olduğuna ilişkin bilgiler verilmektedir. Buna göre; ilgili kurumlar artık personel alımını kendisi yapacaktır, kendisi ilana çıkacak, isterse sözlü sınav da yapacaktır.
Aylardan beri kamuda paralel yapılanma avında olan iktidar yetkilileri, kendilerine biat etmeyen herkese karşı takındıkları düşmanca tavırlarını, kamu görevlilerini hallaç pamuğu gibi oradan oraya savurarak sürdürmektedir. Başbakan’ın 1915 Ermeni olaylarına ilişkin tarihi ve bilimsel gerçekleri hiçe sayarak yaptığı ve Türk tarihine kara bir leke olarak geçecek olan açıklamada, tehcirin insanlık dışı bir uygulama olduğuna dair vurgu yapılmıştır. Bir Dünya savaşı esnasında iki toplumun birbirini katletmemesi için gerçekleştirilen zorunlu yer değiştirme uygulamasını insanlık dışı olarak niteleyen Başbakan, tehcirin en büyüğünü 2002 yılından beri, yandaş ve yandaş olmayan şeklinde fişlediği kendi kamu görevlilerine uygulamakta; aileleri parçalamakta, siyaseten kendisine yakın bulmadığı memurlarımızı defalarca yer değişikliğine tabi tutarak sindirme peşinde koşmaktadır. Kamu kurum ve kuruluşlarını siyasi rant mekanizması haline getirmek isteyen ve keyfi bir uygulama ile bir gecede 73 bin okul yöneticini görevden alan ama mağduriyeti hiç kimseye bırakmayan gözyaşı vampirlerinin; aynı ailenin bir ferdini Samsun’dan İzmit’e, diğerini ise Erzurum’a sürgüne gönderen anlayışın kamuda adil bir yapılanma sağlamasının imkânsızlığı apaçık ortadadır.
Yönetici atamalarından terfilere, tayinlerden geçici görevlendirmelere kadar, 12 yılda tahrip edilen hakkaniyet, adalet ve liyakat ilkesi, şimdi kamu görevlilerinin ilk işe alınışlarındaki merkezi sınavın kaldırılmasıyla tamamen yok edilmek istenmektedir. Bu girişim, AKP iktidarının “Ben kamuda açıkça kadrolaşmak istiyorum. Ben kimi istersem, kamuda o çalışır” demesidir. Bu girişim kamudaki kadrolaşma noktasında iktidarın geldiği can alıcı noktayı göstermektedir. Bu yolla iktidar kamuda daha rahat kadrolaşabilmek için kendisinden önce gelen 57. Hükümetin kurduğu güvenilir ve adil yapıyı kaldırarak yeni formülleri hayata geçirme iradesini ortaya koymaktadır.
Bu yolla KPSS sınavına giren 3 milyona yakın gencimizin hayalleri yıkılmakta, umutları yok edilmekte, emekleri hiçe sayılmaktadır. Devleti, kendisinden ibaret sayan bir anlayışın ürünü olan bu girişimler, facebook’u yasaklayıp, twitter’i kapatıp, youtube’u engelleyip, düşünce ve ifade özgürlüğü yerle bir eden ve ülkeyi tam bir muhaberat devletine çevirenlerin, “Kamuda da artık yalnızca biat etmiş, ruhunu ve fikrini satılığa çıkarmış parti destekçileri görev yapabilir.” demeleridir.
Anayasanın
10. maddesi, “Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik
ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.” hükmünü taşırken, KPSS’yi
kaldırmayı planlayan zihniyet açıkça tarafsız, adil ve sosyal hukuk devletine
isyan bayrağını açtığını ilan etmektedir.
Böylece bir tarafta kamuda görev yapabilmek için
KPSS’ye umut bağlamış milyonlarca insanımız beklerden, diğer tarafta “işini
bilenler” açık torpillerle kamuya atanacaktır. Böyle bir uygulamanın
hakkaniyetle, eşitlikle ve adaletle bağdaşır hiçbir tarafı yoktur.
Siyaset koridorlarında referans bulmaya yönlendirilen
vatandaşlarımızın, kamu hizmetlerini hangi ruh hali içinde yerine
getireceklerini tahmin etmek pek de zor olmasa gerektir. Önümüzde doğru uygulamalar varken, adında
adalet olan bir partinin, sistemi kokuşturmaya, her türlü suistimale açık bir
şekle getirmeye çalışması; vatandaşlarımızın “bizden olanlar ve olmayanlar”
diyerek ayrıştırmaya tabi tutulması son derece tehlikeli bir yaklaşımdır.
İnsanlarımızı iktidar partisi yandaşı olmaya zorlayan,
“Bi-taraf olan bertaraf olur” anlayışının memur alım işlemlerinde de hâkim
kılınmasını kabul etmemiz mümkün değildir. Bu tarz yaklaşımlar, ülkemizin bir
parti devletine doğru gittiğinin, vatandaşlarımızın en temel insan haklarından
olan çalışma hakkının, iktidara yakınlık paralelinde, ellerinden alınmak
istendiğinin göstergesidir. Bu bakımdan siyasi iradeyi insani, sosyal ve hukuki
hiçbir dayanağı olmayan bu yanlıştan yol yakınken dönmeye, adalet ve eşitlik
ilkesini gerçek anlamda hayata geçirmeye davet ediyoruz. Aksi takdirde,
ülkemizin önü alınamayacak bir ayrışmanın ve kadrolaşmanın pençesinde tehlikeli
sulara doğru sürükleneceğini, tarihi bir uyarı olarak tüm kamuoyuna ilan
ediyoruz.