SENDİKA
Koncuk :'Her boyayı boyadık, fıstık yeşili kaldı'
Genel Başkan’a Genel Sekreter Musa Akkaş ve Genel Mali Sekreter Seyit Ali Kaplan eşlik etti. Genel Başkan İsmail Koncuk, “Sendikalar açısından 21. Yüzyılda eğitim felsefemiz ne olmalıdır” konulu bir konuşma yaptı.
Andımız kaldırılıyor. Bununla övünülüyor. Bu milletin adını bu coğrafyada ortadan kaldırmakla, bu ülkeyi yöneten insanların övünüyor olmasını anlamakta zorlanıyorum.
Koncuk yaptığı konuşmada şunları kaydetti: “Bir milletin adının olması lazım. Soyu, sopu belli olmayan insanlar değiliz, tesadüfen de bir araya gelmedik. Bu toprak parçasını vatan yapmanın mücadelesini verdik. Bu coğrafyada tutunmak öyle kolay değil. Ortadoğu’yu yeniden şekillendirme gayretlerini görüyorsunuz. Suriye’yi, Irak’ı görüyorsunuz. Bir millet olamamanın bedelini ödüyorlar. Millet olamazsanız o vatan coğrafyasına sahip çıkamazsınız. Etnik kökeni ne olursa olsun bu milletin bir adı var, üst kimliği var. Biz bunu öğretemedik. Andımız kaldırılıyor. Bununla övünülüyor. Bu milletin adını bu coğrafyada ortadan kaldırmakla, bu ülkeyi yöneten insanların övünüyor olmasını anlamakta zorlanıyorum. Ders kitaplarındaki bayrak şiiri kaldırılıyor. Milli Eğitim Bakanı Sayın Nabi Avcı’yı ziyaretimde, bayrak şiiri gündeme gelmiş ve Sayın Bakan bayrak şiirini sevdiğini söylemişti. Ben de ‘Sizden önceki bakan bayrak şiirini kaldırmıştı. Bayrak şiirine olan sevginizi görmek istiyoruz. Bayrak şiiri yeniden ders kitaplarına konulmalıdır’ demiştim. Bugün bayrak şiiri hala ders kitaplarındaki yerini almadı. Bakınız; adını gizleyen, bayrak ile ilgili şiirleri kaldıran bir milli eğitim felsefesi olabilir mi?”
İlkokulda, ortaokulda, lisede ayırdığınız insanları çalışma hayatında nasıl bir araya getireceksiniz? Kadın ile erkeğin ayrı ortamlarda olmasına alışmış insanlar, çalışma hayatında huzurlu, verimli ve kaliteli çalışma üretebilir mi?
Eğitim-Bir-Sen’in karma eğitimin kaldırılması önerisini eleştiren Koncuk, “Bugünlerde bu işe taktılar. Memlekette her şey bitti, her boyayı boyadık, fıstık yeşili kaldı. ‘Karma eğitim kaldırılsın’ deniliyor. Böyle bir yaklaşım olabilir mi? Bakınız; başörtüsü yasağının kaldırılmasını sonuna kadar destekledik. Başörtüsü yasağı bir zulümdür. Başörtüsünün kamuda serbest olması talebini ortaya koyarken, ‘Kadın ile erkek hastanede, okullarda, iş yerlerinde omuz omuza, bir ve beraber çalışsın’ dedik. Siz hem bunu savunacaksınız hem de okullarda ‘kız ve erkekler ayrı okusun’ diyeceksiniz. Biz bu ülkeyi kadınıyla, erkeğiyle, başörtülüsüyle, başörtüsüzüyle inşa ettik. Dolayısıyla kadın ve erkek, omuz omuza bu mücadelede beraber olacağız. İlkokulda, ortaokulda, lisede ayırdığınız insanları çalışma hayatında nasıl bir araya getireceksiniz? Kadın ile erkeğin ayrı ortamlarda olmasına alışmış insanlar, çalışma hayatında huzurlu, verimli ve kaliteli çalışma üretebilir mi? Bu talep ne adına yapılmaktadır? Bir eğitim sendikasının böyle bir talep ortaya koymasının mantığı nedir? Karma eğitimin kaldırılması önerisi bilimsel değildir. Cephede kadın ile erkek birlikte savaşmıştır, Türk tarihinin her devresinde böyle olmuştur. Kadın ve erkeğin bir ve beraber olduğunu gösterelim, çalışma hayatında da birlikte olduğunu söyleyelim. Biz din eğitiminden yana ama din istismarının karşısındayız. Din siyasallaştırılmamalıdır. Okullarımızda eğitim, kız ile erkek öğrenciler bir arada yapılır. Bunu aynen destekliyoruz. Öte yandan Kuran-ı Kerim derslerinin olması, Peygamber Efendimizin hayatının okutulması önemlidir. Çocuklarımız elbette dini ve milli kimliğini beraberce öğrenecek. Birinden birini ihmal etmeyeceğiz. Hz. Peygamberimiz, ‘Kişi kavmini sevmekle suçlanamaz.’ Vatan, millet sevgisi de böyledir. Dinimizde, ‘Milli kimliğinizi yok edin’ diye bir emir yoktur. İslamcı geçinen bazılarının İslam’ın ne anlama geldiğini anladığından da şüpheliyim.”
Bu kurumda çalışanlar dahi kan davalı hale getirildi.
Türk milli eğitiminin bir felsefesi olduğuna inanmadığını kaydeden Koncuk, “Kendi içinde çatışan bir kurumun bir felsefesi olmaz. Bu kurum çatışıyor. Bu kurumda çalışanlar dahi kan davalı hale getirildi. Çalışma barışının olmadığı bir kurumun felsefesini konuşmanın bir anlamı yok. İdealleri, hedefleri ortak olan insanlarla eğitim felsefesi oluşturabiliriz” dedi. Koncuk sözlerini şöyle sürdürdü: “Milli Eğitim Bakanlığının adında milli var ama Bakanlıkta milli olmakla uzaktan yakından alakası olmayan uygulamalar yapılıyor. Hz. Peygamberimiz ‘Ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim’ diyor. Güzel ahlak; haktan yana olmak, alın terine saygı duymak, emaneti ehline vermek demektir. Güzel ahlaktan bahsetmek için insanların hakkına, hukukuna saygı duyduğunuzu göstermeniz gerekir. Diliniz başka bir şey söylerken, yüreğiniz başka bir şey söylerse; bu erdemli, ahlaklı olmak değildir.
AKP iktidarında 5 kez Milli Eğitim Bakanı değişti. Değişen Bakanlarla birlikte uygulamalar da değişti. Ömer Dinçer ile birlikte Teşkilat Kanunu değişti. MEB Merkez Teşkilatında üst düzeyde görev yapanlar görevlerinden alındı. Nabi Avcı döneminde de 4 yılını dolduran okul müdürleri, müdür başyardımcıları, müdür yardımcıları görevden alındı; il milli eğitim müdürleri, ilçe milli eğitim müdürleri, il milli eğitim müdür yardımcıları, MEB’de üst düzey yöneticilerin görevlerine son verildi.
Bir Bakanlık bürokratı ile konuşurken, ‘Sayın Başkan bu sistem böyle olduğu müddetçe haksızlıklar alır başını gider. Kimse de engel olamaz. Bir kere il mili eğitim müdürleri vekaleten görevlendiriliyor. Bu insanların üzerinde öyle tazyik var ki, bu tazyiklere hayır dese vekaleten görev yapıyor, yani ayağı yere sağlam basmıyor’ diyor. ‘Bence de’ dedim.
Bu ülkenin insanlarını anlayışına, düşüncesine, sendikasına göre ayıracaksak, nasıl bir eğitim felsefesi oluşturacağız?
Bakınız; milli eğitim içinde öyle örgütler oluşmuş ki; birilerinin işine gelmez ise, o ilçe müdürü ile ilgili her türlü şeyi oluşturuyorlar. Bu durum kadrolaşmaya, ayrımcılığa neden oluyor. Bütün il, ilçe milli eğitim müdürleri ve şube müdürleri bu ayrımcılığın oluşmasına bilerek ya da bilmeyerek destek oluyor. Bu durumda biz nasıl ahlaktan bahsedeceğiz? Bu ülkenin insanlarını anlayışına, düşüncesine, sendikasına göre ayıracaksak, nasıl bir eğitim felsefesi oluşturacağız? Sendikaların çok önemli bir görevi var. O da çalışanların huzurunu sağlamaktır. Üyemi müdür yapmak gibi bir mükellefiyetim yok. Hak eden insanların -hangi sendikadan olursa olsun- bu milletin geleceği adına bilgi birikiminden faydalanmamız lazım. Aksi taktirde bu görevlere hiç layık olmayan insanlar gelir ve bu anlayış ülkeye zarar verir, çalışma barışı bozulur.
Bu ülkeyi yönetenlerin görevi insanları siyasal görüşlerine göre ayırmak değildir. Yönetici atama konusunu mutlaka ülke olarak sağlam bir zemine oturtmamız lazım.
Bir ülke iyi, adil bir yönetici atama sistemini oluşturamıyorsa o ülkenin hiçbir iddiası kalmaz. Bu barutun bittiği yerdir. Düşünün bir okulda 100 öğretmen var. Konuşmasını bilmeyen, bilgi birikimi olmayan, kariyer ve liyakatten uzak bir kişiyi o okulun başına getirdiğinizde bu durum 100 öğretmene zulüm değil midir? Sadece eğitim alanında değil, tüm alanlarda bu kadar kabiliyetsiz insanları yönetici yapmak milletimiz adına bir kayıptır. Bunu Başbakana da, Bakan Avcıya da ilettim. Bu ülkeyi yönetenlerin görevi insanları siyasal görüşlerine göre ayırmak değildir. Yönetici atama konusunu mutlaka ülke olarak sağlam bir zemine oturtmamız lazım. Aksi taktirde bu ülkede huzur olmaz, çalışma barışı ortadan kalkar. Sevk ve idare kabiliyeti olan insanları anlayışı ne olursa olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin saygın bir vatandaşı olarak göreceğiz. Türk, Kürt, Arap, Çerkes, Alevi fark etmez, donanımlı insanları baş tacı yapmalıyız. Bunun tam tersini yapmak ırkçılıktır.”
Düz liseleri mi Anadolu lisesi yaptık, yoksa Anadolu liselerini mi fiilen ortadan kaldırdık? Bir okulun tabelasını değiştirmeyle mesele değişir mi?
Düz liselerin Anadolu lisesi olmasına da tepki gösteren Koncuk, “Tüm düz liseler Anadolu lisesi yapıldı. Niye yapıldı? Hala bilmiyorum. Düz liseleri mi Anadolu lisesi yaptık, yoksa Anadolu liselerini mi fiilen ortadan kaldırdık? Bir okulun tabelasını değiştirmeyle mesele değişir mi? Maalesef şu anda bu değişikliğin neye hizmet ettiğini bilmiyoruz. Bu değişim eğitimin paydaşlarıyla da müzakere edilmedi. Bu yıl çocuklarımızı yerleştirecek akademik liseler bulamadık. Kayıt kargaşasını hepiniz hatırlıyorsunuz. Bir planlama yok” diye konuştu.
4+4+4 sistemini de eleştiren Genel Başkan Koncuk, “90 yıllık mücadelemiz bir kalemde silindi. Öğretmen dengesi bozuldu. MEB, bugün hala bozulan öğretmen dengesini düzeltemedi. Sınıf öğretmenleri norm kadro fazlası oldu. Sınıf öğretmenleri yan alana geçmek zorunda kaldı. MEB bunu da hala çözemedi. Bir yerde sınıf öğretmeni fazlalığı oluşurken, bu kez branş öğretmeni ihtiyacı ortaya çıktı. Kısacası bu denge bozuldu. Bunun acısını daha da yaşayacağız” dedi.
Bazı arkadaşlar rotasyonla öğretmen verimliliğinin artacağını düşünüyor. Bu yaklaşımı hayretle karşılıyorum.
Rotasyon konusuna da değinen Koncuk, “MEB yetkilileri rotasyonla ilgili görüşlerimizi öğrenmek amacıyla bizi davet etti. O toplantıda ‘Öğretmen dengesi ile ilgili bir problem oluşabilir mi?’ diye sorduk, ‘O yönünü düşünmemiştik’ dediler. Dibi görünmeyen suya girerseniz başınıza bela alırsınız. Benim aynı okulda 20 sene çalışmam nasıl bir olumsuzluk getirebilir? Her sene öğrencim değişiyor. Bazı arkadaşlar rotasyonla öğretmen verimliliğinin artacağını düşünüyor. Bu yaklaşımı hayretle karşılıyorum. Şunu da düşünelim: Mesela bir öğretmen okuluna yakın bir ev almış. Rotasyona uğraması sonucunda evinden 30 km. uzaklıkta bulunan bir okula gidecek. Bu öğretmenin verimliliği nasıl artar? Herkes şunu bilsin ki; biz bu ülkeyi seviyoruz. Eğitim davasında kaybettiğimizde bu ülkenin geleceğinin kalmayacağını biliyoruz. Bu dava, sendikal dava da değildir. Ülkemizi seven her insanın MEB’de yaşanan problemleri en aza indirmek gibi bir mecburiyeti vardır” diye konuştu.
Devlet okullarının bu kadar ihtiyacı varken, özel okullara ayrılan kaynağı da doğru bulmuyorum. Bu durum, gariban çocuğunu yolda bırakmaktır.
Koncuk sözlerini şöyle tamamladı: “Özel okullarda maaş politikaları gözden geçirilsin. Özel okullarda sömürü olmaması lazım. Öğretmenin ücreti kağıt üzerinde 5 bin TL iken, cebine giren ücret bin 500 TL olmamalıdır. Özel okullarda sendikalaşmaktan korkmayın. Bırakın özel okullara uygun sendikalar girsin ki, çalışanların haklarının takipçisi olsunlar. Öte yandan devlet okulları bizim önceliğimizdir. Öyle okullar var ki, ders yapmak mümkün değildir. 4 tarafı denizlerle çevrili bir ülkeyiz ama ‘yüzücümüz yok’ diye kahrediyoruz. 3-5 okula yüzme havuzu yapmaktan bu kadar mı uzağız? Devlet okullarının bu kadar ihtiyacı varken, özel okullara ayrılan kaynağı da doğru bulmuyorum. Bu durum, gariban çocuğunu yolda bırakmaktır.”