SENDİKA
Koncuk: 'Bu Yasayı ayaklar altına alıyoruz'
Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, Genel Teşkilatlandırma Sekreteri Talip Geylan ve Genel Eğitim ve Sosyal İşler Sekreteri Cengiz Kocakaplan, 28 Şubat 2014 tarihinde İstanbul 3 No’lu Şubenin istişare toplantısına katıldı. Toplantıda İstanbul şubeleri, ilçe ve işyeri temsilcileri ile üyelerimiz de hazır bulundu.
İnsan haklarını gasp eden, antidemokratik ve diktatörce bir kafayla hazırlanmış yasa tasarısını milletimiz adına ayaklar altına alıyoruz. Yazıklar olsun.
Toplantıda bir konuşma yapan Genel Başkan İsmail Koncuk, 28 Şubat cuntacı anlayışın üzerinden 14 yıl geçtiğini söyleyerek, “Bu sürede Türk demokrasisi neler öğrendi? Daha doğrusu Türkiye’yi yönetenler, 28 Şubat’ın insanları acıtan, fişleyen, mutsuz eden anlayışının yerine tam tersi anlayışları yerleştirdi mi?” diye sordu.
MEB Yasa Tasarısı ile ilgili önemli açıklamalar yapan Koncuk, bugüne kadar gelişmiş ülkelerde böyle bir yasa tasarısı olduğunu duymadığını belirtti. Tasarı kanunlaştığında 80 bin Milli Eğitim Bakanlığı yöneticisinin bütün unvanlarını kaybedeceğini söyleyen Koncuk, “Tasarı kanunlaştığında ömrünü Türk milli eğitimine adamış okul müdürlerinin, okul müdür yardımcılarının, okul müdür baş yardımcılarının, MEB Merkez Teşkilatında çalışan şube müdürlerinin, il ve ilçe milli eğitim müdürlerinin, il mili eğitim müdür yardımcılarının görevleri sona erecek” dedi. Bunun hukukla, demokrasiyle yan yana konulamayacağını bildiren Koncuk, “İnsan haklarını gasp eden, antidemokratik ve diktatörce bir kafayla hazırlanmış yasa tasarısını milletimiz adına ayaklar altına alıyoruz. Yazıklar olsun” diye konuştu.
28 Şubat’ın üzerinden 14 yıl geçmesine rağmen ileri demokrasiyi bu ülkede hakim kılacağını iddia edenler, insan haklarından dem vuranlar, Türk milletini mutlu etme hedefi olduğunu bağıra bağıra iddia edenler bana göre siyasi vesayet anlayışıyla, sivil darbe ile bu insanların görevlerini ellerinden alıyor.
İnsanların yıllar içinde hak ettiği unvanlarının demokratik hiçbir ülkede gerekçe gösterilmeden ellerinden alınamayacağını söyleyen Koncuk, “12 Eylül askeri darbesi yapıldıktan sonra bile, yöneticilik makamında olanlar görevlerinden alınmadı” dedi. Koncuk sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu insanların makamlarına, taşıdıkları unvanlara o darbeci anlayış dahi saygıyla yaklaşıyor. 28 Şubat’ın üzerinden 14 yıl geçmesine rağmen ileri demokrasiyi bu ülkede hakim kılacağını iddia edenler, insan haklarından dem vuranlar, Türk milletini mutlu etme hedefi olduğunu bağıra bağıra iddia edenler bana göre siyasi vesayet anlayışıyla, sivil darbe ile bu insanların görevlerini ellerinden alıyor. Buna hiçbirimizin tahammül göstermemesi lazım.
Türkiye, yaptığı bu uygulamalarla insan haklarını, hukukun üstünlüğünü, demokrasiyi uluslararası camiada ayaklar altına alan bir ülke görünümündedir.
İnsanların kazanılmış hakları ellerinden adeta bağırta bağırta alınıyorken; birileri bu yaşananları sineye çekiyorsa, bu anlayışa karşı mücadele etmiyorsa, sesini yükseltmiyorsa, her türlü zillete millet olarak hazır olmamız gerekiyor. Bugün bu arkadaşlarımızın haklarını gasp edenler yarın diğer öğretmenlerin, hatta tüm kamu görevlilerinin haklarını çekinmeden gasp edeceklerdir. Yapılanların demokrasiyle, insan haklarıyla yakından, uzaktan ilgisi yoktur. Bakınız; Türkiye, Kopenhag kriterlerini imzalamış bir ülkedir. Kopenhag kriterleri demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı demektir. Dolayısıyla Türkiye, yaptığı bu uygulamalarla insan haklarını, hukukun üstünlüğünü, demokrasiyi uluslararası camiada ayaklar altına alan bir ülke görünümündedir. Türkiye ya gelişmiş ülkeler safında yer alacak, ya da Afrika’nın, geri kalmış ülkelerinin yanında olacaktır” dedi.
Türk bayrağı taşıyanlara biber gazı sıkılmasını hazmedemeyen bir sivil toplum örgütü başkanı 354 gün hapis cezası alırken; memleketin paralarını iç edenler, milyon dolarları götürenler itibar görüyorsa, vay başımıza gelenler.
Türkiye’nin tek adam yönetimine doğru koşar adım yürüdüğünü ifade eden Genel Başkan Koncuk, “Yolsuzluklar aldı başını gidiyor. Ayakkabı kutularından milyon dolarlar çıkıyor. Evlerinde kasa dolusu para bulunan Bakan çocukları serbest bırakılıyor. Tüm bunlar yaşanırken; ben de en son yaptığım bir konuşmadan dolayı 354 gün hapis cezası alıyorum. Geçtiğimiz yıl Erzurum'da yapılan Türkiye Kamu-Sen istişare toplantısında yaptığım konuşmada, Erzurum'da Türk Bayrağı taşıyanlara polisin biber gazı ile müdahale etmesini değerlendirerek, “Dün Erzurum’da bayrak açtı bazı gençlerimiz, bizim sendika başkanlarımızda vardı. Türk Bayrağı açtılar. Biber gazı ile müdahale edildi. Türk Bayrağı açan bu kardeşlerimize Erzurum’da Nene hatunun memleketinde biber gazı ile müdahale edildi. Bu emri bu talimatı veren zevata kuş beyinliye soruyorum o kadar yüreğin varsa gideydin Diyarbakır meydanında ki o paçavraları açanlara biber gazı sıkaydın yüreğin varsa” demiştim. Ben, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin hukuk devleti olduğuna inanıyorum. Ancak şunu da söylemek istiyorum: Türk bayrağı taşıyanlara biber gazı sıkılmasını hazmedemeyen bir sivil toplum örgütü başkanı 354 gün hapis cezası alırken; memleketin paralarını iç edenler, milyon dolarları götürenler itibar görüyorsa, vay başımıza gelenler” diye konuştu.
Müslümanım diyen, tüm yüreğiyle kelimeyi şahadet getiren ve İslami kavramlardan feyz aldığını iddia eden insanlar eğer Allah’ın emrettiği gibi yaşamaktan uzak bir tavır sergiliyorsa, Hz. Peygamberimizin ‘Din güzel ahlaktır’ sözünün dışında hırsızın, yolsuzun, namussuzun yanında bulunuyorsa, aynı zulme iştirak etmiş demektir.
Koncuk sözlerini şöyle sürdürdü: “Peygamberimiz, Bedir Savaşı’nda bir sahabenin belinde kemer görür ve ‘Nereden aldın?’ diye sorar. O da ‘Öldürdüğümüz düşmanlardan birinin belindeydi’ der. Bunun üzerine Hz. Peygamber Efendimiz, ‘Sen beline cehennem ateşinden bir kemer takmışsın. O milletin malıdır’ der. Yani Peygamberimiz, ‘Ganimet devlet malıdır, izinsiz alamazsın. Bu nedenle cehennem ateşinden kemer takmışsın’ diyor. Yüce dinimiz çocuklarımıza helal lokma yedirmemizi emrediyor. Yüce Allah, ‘Kul hakkıyla karşıma gelmeyin’ diye emrediyor. Hırsızlığın affedilecek hiçbir tarafı yoktur. Müslümanım diyen, tüm yüreğiyle kelimeyi şahadet getiren ve İslami kavramlardan feyz aldığını iddia eden insanlar eğer Allah’ın emrettiği gibi yaşamaktan uzak bir tavır sergiliyorsa, Hz. Peygamberimizin ‘Din güzel ahlaktır’ sözünün dışında hırsızın, yolsuzun, namussuzun yanında bulunuyorsa, aynı zulme iştirak etmiş demektir. Küfre rıza da küfürdür. Ha sen çalmışsın, ha çalanın yanında durmuşsun.”
Tüm bu zilleti sineye çekerek, günü kurtarmak adına yaşananlara sessiz kalıyorsak, o zaman millet olarak kaybedeceğiz demektir.
Toplumun dinamikleri dediğimiz öğretmenlerin, din adamlarının, akademisyenlerin sorumluluklarını yerine getirmemesi durumunda, toplumu uyaracak, yanlış gidişatı düzeltecek başka hiçbir mekanizmanın olmadığını kaydeden Koncuk, “Tüm bu zilleti sineye çekerek, günü kurtarmak adına yaşananlara sessiz kalıyorsak, o zaman millet olarak kaybedeceğiz demektir” dedi.
Siyasi anlayışı ne olursa olsun bu milletin geleceğine sahip çıkmamız gerektiğini ifade eden Koncuk, “Çanakkale’de şehit verdiğimiz 253 bin evladımızın eseri olan bu coğrafyada göğsümüzü gere gere hür olarak dolaşıyoruz. Peki biz, evlatlarımıza ne bırakacağız? Evlatlarımıza aynı huzuru ve güveni verebilecek miyiz?” dedi.
Öğretmenlerden savunma isteyen yöneticilere sesleniyorum: Meydanlara inmeye yüreğinizin olmadığını gördük. En azından sizin için meydanlara inmekten çekinmeyen yiğit insanların yanında olun, hayatınızda bir gün yürekli ve cesur davranın.
26 Şubat tarihinde yaptığımız iş bırakma eyleminin ardından bazı okul müdürlerinin eyleme katılan öğretmenlerden savunma istemesini eleştiren Genel Başkan İsmail Koncuk, “Eyleme katılanlar, okul yöneticilerinin haklarını savunmak için gövdelerini ortaya koyuyorlar. Öğretmenlerden savunma isteyen yöneticilere sesleniyorum: Meydanlara inmeye yüreğinizin olmadığını gördük. En azından sizin için meydanlara inmekten çekinmeyen yiğit insanların yanında olun, hayatınızda bir gün yürekli ve cesur davranın. Eyleme katılan herkesi yürekten tebrik ediyorum” dedi.
MEB’in görevi mesleğinin başında olan insanları korkutmak ve sindirmek midir? Siz Milli Eğitim Bakanlığı mısınız, Milli Eziyet Bakanlığı mısınız?”
Milli Eğitim Komisyonu’nda MEB Yasa Tasarısı’nın görüşmelerine katıldığını ve 48 dakika süren bir konuşma yaptığını söyleyen Koncuk şunları kaydetti: “Eğitim fakültelerini kazanmak başlı başına bir iştir. Eğitim fakültelerinde bin bir zorlukla okuyan gençlerimiz, mezun olduktan sonra 350 bin öğretmenle yarışa girmektedir. KPSS’de yeterli puanı alanlar öğretmen olarak atanmaktadır. Ancak MEB Yasa Tasarısını hazırlayan tebeşir tozu yutmamış Müsteşar Yusuf Tekin ve ekibi öğretmenlere ‘Sen KPSS’de yeterli puan aldın ama bu kadrolu öğretmen olarak atanman için yeterli değil. Performans değerlendirmesinde de başarılı olacaksın, daha sonra yazılı ya da sözlü sınava gireceksin’ diyor. Performansı kimin değerlendireceğini bilmiyoruz. Sözlü sınavın ise bu ülkede ne anlama geldiğini hepimiz biliyoruz. Sınavlarda başarılı olamayan öğretmenler bu kez başka ilçeye görevlendirilecek, daha sonra stajyerliğinin kaldırılması için yine engellerden geçecek. Bir kez daha sınavlarda başarı sağlayamayan öğretmenlerin meslekle ilişiği kesilecek. Ben de soruyorum: MEB’in görevi mesleğinin başında olan insanları korkutmak ve sindirmek midir? Siz Milli Eğitim Bakanlığı mısınız, Milli Eziyet Bakanlığı mısınız?”
Bu yaptıklarınızdan sonra 30 Mart seçimlerinde öğretmenlerin size destek vereceğini düşünüyor musunuz? Öğretmenler bindiği dalı keser mi, size oy verir mi?
Koncuk sözlerini şöyle sürdürdü: “Milli Eğitim Komisyonu’nda Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’ya “ ‘Siz babacan bir Bakansınız. Bu tasarı size ve MEB’in misyonuna yakışmıyor. MEB’in görevi öğretmenleri korkutmak, ezmek, sindirmek değil; onları motive etmektir. Siz daha stajyerlik döneminde öğretmenleri un ufak ediyorsunuz’ dememe rağmen, tasarı aynen geçmiştir. Bu tasarının pedagoji ilmiyle ilgisi yoktur. Bu tasarı demokratik olmayan bir anlayışın tezahürüdür. Siyasi iktidar, 17 Aralık operasyonundan sonra büyük bir endişe yaşamaya başladı; ‘Birileri beni alaşağı etmek istiyor’ kaygısı içine girdi. Birtakım yolsuzlukla ilgili paralar da bulununca telaş başladı. Kamuyu yeniden dizayn etmek istiyorlar, kendileri için potansiyel tehlike olarak gördükleri insanları görevden alıyorlar. Sıra MEB’e geldi. Anlaşılan o ki; birileri, Başbakanın kulağına ‘Paralel yapı MEB’de de var’ diye üflemiş. Çok açık söylüyorum, pire için yorgan yakılıyor. MEB’de paralel yapı olduğuna inanmıyorum ama paralel yapı olsa bile bunlar çok az sayıdadır. Buna rağmen MEB’de tam 80 bin insan görevden alınacaktır. Başbakana soruyorum: Bu yaptıklarınızdan sonra 30 Mart seçimlerinde öğretmenlerin size destek vereceğini düşünüyor musunuz? Öğretmenler bindiği dalı keser mi, size oy verir mi?”
2 milyon 600 bin kamu çalışanı olarak bu restinizi görüyoruz. Haydi el mi yaman, bey mi yaman görelim bakalım.
Koncuk kamu çalışanlarının iş güvencesinin de tehdit altında olduğunu söyleyerek, şöyle konuştu: “17 Aralık operasyonunun ardından bir gazeteci Pakistan gezisinden dönerken Başbakana ‘Emniyet müdürlerini, polisleri neden meslekten atmanız?’ diye soruyor. Başbakan da, ‘657 sayılı DMK bu insanları koruyor. Eğer bu kişiler fabrikada çalışsaydı, ihbar ve kıdem tazminatını verirdik, kapının önüne koyardık. Ama aklımız başımıza geldi. En kısa sürede 657 sayılı DMK’yı değiştireceğiz’ diyor. Başbakan, kamu çalışanlarının iş güvencesini ortadan kaldıracaklarını söylüyor; 2 milyon 600 bin kamu çalışanına rest çekiyor. Başbakan, ‘657 sayılı DMK zırhını yani iş güvencenizi, devlet memurluğu sıfatınızı elinizden alacağım. Benim iktidarım için potansiyel tehditsiniz’ diyor. Ben de şunu söylüyorum: Sayın Başbakan, 2 milyon 600 bin kamu çalışanı olarak bu restinizi görüyoruz. Haydi el mi yaman, bey mi yaman görelim bakalım. Allaha şükürler olsun bindiğimiz dalı kesecek kadar aklımızı peynir ekmekle yemedik, dostumuzu düşmanımızı ayırt edemeyecek kadar gözümüz kör değil. Biz kamu çalışanıyız. Biz bu ülkenin en aydın kesimiyiz; dostumuzu da biliriz, düşmanımızı da biliriz.”