SENDİKA
Kesk'ten Memur-Sen'e Cevap
Kör cehalet çirkefleştirir insanları,
Bugüne kadar suskun kalışımız asaletimizdendir.
Her lafa verecek bir cevabımız var...
Konfederasyonumuz tarafından 19 Mart 2013 tarihinde yayınlanan basın açıklamasına Memur Senin cevap! diye kendilerine yakışan bir üslupla yazdığı küfürname kamuoyu tarafından ibretle okunmuştur.
KESKi az ya da çok tanıyan herkes, geleneğinde boş, ucuz polemiklere girmenin yer almadığını bilir. Ancak tüm kamuoyu bir şeyi daha çok iyi bilir; o da KESKin, mücadele değerlerini hedef alanların, vicdanları çamur deryasına dönüşmüş olanların mesnetsiz iddialarına, hakaretlerine, bedeli ne olursa olsun sessiz kalmayacağı gerçeğidir.
Açıklamamızda dile getirdiğimiz düşüncelerimize cevap vermek yerine küfür etmeyi tercih etmelerine şaşırdık desek yalan olur. Çünkü şemsiyesi altında bulundukları iktidar gibi onlar da kendi gibi düşünmeyenlerin sesler yükseldikçe hamasete başvurmakta ve sinirlerini, hırslarını gizlemekte zorlanmaktadırlar.
KESKin yazdıklarını politik bir altyapıyla, mücadele alanı içinde tartışmak yerine sadece savunma içgüdüsüyle yazılmış yazılarında yine dini siyasallaştıran, iktidar gücü haline getiren bir anlayışın izinde oldukları açıkça görülmektedir. İnanç özgürlüğü lafıyla meşruiyet zeminine ısrarla taşımaya çalıştıkları iktidarla işbirliği çabası, kendi deyimleriyle inanç özgürlüğünün önüne geçmenin ta kendisidir. KESK, geçmişinden bu yana bireylerin inanç özgürlüğü dahil gerçek bir özgürlüğün savunucusu olmuştur. Fakat özgürlük adı altında bizzat iktidar eliyle siyasallaştırılan, devletin dini haline getirilen, gerçekte farklı inanç ve kültürlerin oluşturduğu ülkemiz halklarını tekleştirici-egemen iktidar boyunduruğu altına sokan ırkçı-gerici-muhafazakar kuşatmanın her zaman da karşısında olmuştur. Gerçek özgürlük mücadelesinde bireylerin inançlarının siyasal çıkarlar uğruna istismar edilmesine, ötekileştirilen halkların özgürlüklerinin ellerinden alınmasına karşı mücadele etmiştir. KESK, devletin tüm inançlara eşit mesafede olmasını, tarafsızlığını savunmuştur, savunmaya devam edecektir.
Vesayet denildiğinde sadece askeri vesayeti anlayanların, Türkiyenin hükümetler değişse bile emperyalizme göbekten bağlı olduğunu gizlemeye çalışanlar olduğu unutulmamalıdır. Sermayenin sınırsız tahakkümü ve piyasacılığın gölgesi altında demokrasi olmayacağı gibi, sendikal hakları yok eden bir demokrasi kavgası da olamaz! AKP eliyle sivil diktatörlüğe yönelen vesayetin yeni biçiminin kurulduğunu gizlemeye çalışanlar, asıl vesayet borazancılarının kendileri olduğunu da saklamaya çalışıyorlar. Bugünün vesayet rejimi, ABD emperyalizminin emrinde Türkiyede 12 Eylülle kurulan neo-liberal muhafazakar bir rejimin bugünkü somut koşullarda pekiştirilmesidir. Bu rejim emperyalizmin Ortadoğu politikalarına uygun biçimde taşeron rolünü harfiyen yerine getirmeye devam etmektedir.
Vesayet mi görmek istiyorsunuz? Arkanızı yasladığınız vesayet nedeniyle sadece fikirlerini ifade ettikleri için cezaevlerinde yatan yüzlerce gazeteciye, öğrenciye, sendikacıya, akademisyene bakmanız yeterlidir. Vesayetle mi hesaplaşmak istiyorsunuz? Darbeler, muhtıralar ve vesayet iklimleri ile kirlenmiş tarihi temizlemeye mi talipsiniz? Önce işe kendi tarihinizden başlayanız.
12 Eylüle karşı olduğunu söyleyenlerin darbeden hiçbir mağduriyet yaşamayıp aksine darbenin nimetlerinden nemalanarak büyütülenler olması da tarihin bir ironisidir. 12 Eylül hukukuna karşı olmayı sadece kendilerinin alanını genişletmek olarak anlayanların darbenin tüm sonuçlarını en ağır biçimde yaşayan bizleri darbecilikle suçlamaya çalışması kendilerinin bile inanmadıkları bir safsatadır. 12 Eylül hukukunun toplumsal yaşamı bütünen zehirleyen terör tanımına yaslanarak, şiddeti savunan değil, düşüncelerini ifade edenleri terörist olarak ilan eden bu hukuk sisteminin yargısını esas kabul ederek Genel Başkanımıza yönelik ithama sarılan Memur-Sen bilmelidir ki, 12 Eylül hukukuyla hesaplaşmak gibi bir niyetiniz varsa öncelikle samimi olacaksınız.
12 Eylülün zindanlarından çıkarak KESK hareketini oluşturan, bugüne kadar 12 Eylül düzenine karşı mücadele etmiş kadroları yandaşı olduğunuz iktidarın bilindik taktikleriyle karalamaya çalışmanız, bugünün vesayeti emrinde hareket etmenizden ibarettir. Ve unutmayın,
Kendi tarihinizin de içinde yer aldığı bu karanlıkla hesaplaşmak;
Emperyalizme bağımlılık ilişkileri ile;
Neoliberal sömürü politikalarıyla;
Bugünkü tevekkülcü, şükürcü, kaderci, dini muhafazakar zihniyetle;
Yani bir bütün olarak destekçisi olduğunuz anlayışla hesaplaşmaktır.
Aksi halde karanlığın içinde kaybolup vesayet borazancılığından kurtulamazsınız. Adeta bugün üniversiteleri satışa çıkaran, sermayenin sınırsız tahakkümüne teslim eden yeni YÖK tasarısına evet, eğitimi piyasanın bir unsuru haline getirerek çocuk işçileri, özgür değil biat eden nesilleri hedefleyen 4+4+4 gerici, faşist, neoliberal ve piyasacı projeye evet diyerek vesayetin borazanlarını çaldığınız gibi.
23 Mayıs grev sürecinde asla greve katılmayız diyerek, emekçilerin en temel hakkı olan grevi baltalamaya çalışıp, emekçilerin kararlı iradeleri sonucunda son gece katılma kararı alarak ne yaptığı belli olmayan;
Kamu emekçilerinin bir bütün olarak güvencelerinin yok edilme sürecinde hükümete alkış tutan,
Daha 27 Martta PTTnin özelleştirme süreciyle hakları ve gelecekleri ellerinden alınan emekçilere grev vaat edip, son gece efendilerinden korkup emekçilerin iradesine ihanet eden,
Halkın büyük çoğunluğunun giderek yoksullaştığı, emekçilerin güvencesiz ve düşük ücretlerle çalışmak zorunda bırakıldığı bir sürece karşı ağızlarını dahi açmayanlar, yüzlerine gerçekler tokat gibi çarpınca yine malul bir hamasete başvurmakta, içi boş kabadayılıkla yaptıklarını gizlemeye çalışmaktadır. Artık bu, iktidar ve yandaşları için kabullenilmiş suçun kabullenilmeyen sonuçlarından kurtulmanın sadece sıradan bir yöntemidir.
Memur-Sene tavsiyemiz, uzun zaman üzerinde çalıştıkları, sayfalarca karalama kampanyalarına harcadıkları enerjiyi ve zamanı tırnak içindeki sendikacılık anlayışlarıyla destek bulan hak gasplarına maruz kalan emekçilere hesap vererek kullanmasıdır. Kirli bir tarihe sahip olanlar, kapalı kapılar ardında emekçilerin alın teriyle kazanılmış haklarını pazarlık konusu haline getirenler, bu pazarlıklarda kendilerine bireysel imtiyazlar istemekten çekinmeyenlerden emekçiler sayfalarca hamaset değil, gerçek bir hesap beklemektedir. Kamu emekçilerinin haklarının gasp edilmesini ortalığı boş laflara boğarak sağlatabileceğini sanan Memur-Sen unutmasın ki; salonlarda, işyerlerinde ve alanlarda karşısında hep KESKi bulacaktır.
Yürütme Kurulu