SENDİKA
Kamu çalışanlarının iş güvencesi tehdit altında
Türk Eğitim-Sen Kadın Komisyonları Büyük Türkiye Buluşması 7-9 Mart 2014 tarihleri arasında Antalya’da yapıldı.
11 Mart 2014, Salı
Türk Eğitim-Sen Kadın Komisyonları Büyük Türkiye Buluşması 7-9 Mart 2014 tarihleri arasında Antalya’da yapıldı. Toplantıya Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, Genel Merkez Yönetim Kurulu Üyeleri, Azerbaycan Türk Kadınlar Birliği Genel Başkanı Tenzile Rüstemhanlı, Merkez Kadın Komisyonu Başkanı Firdes Işık, Şubelerin Kadın Komisyonu Başkanları ve Kadın Komisyonu Üyeleri ile Antalya Şube Başkanları katıldı.
Milletimizin hak ettiği yere gelmesi, Türk kadının hak ettiği yere gelmesiyle doğru orantılıdır.
Toplantının ilk gününde açılış konuşmasını Merkez Kadın Komisyonu Başkanı Firdes Işık yaptı. Toplantıda bir konuşma yapan Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk da sözlerine tüm kadınlarımızın 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü kutlayarak başladı. Kadınların siyasi partilerde, sivil toplum örgütlerinde, kamuda üst düzey yöneticilik kademelerinde hak ettiği konumda olmadığını kaydederek, “Kadınlarımız çok daha yüksek oranlarda karar mekanizmalarında bulunmayı hak ediyor. Bu nedenle kimseden inayet beklemeyin. Yumruğunuzu vurun, hakkınızı alın. Yumruğunuzu vuracaksınız ama çalışmanızla, bilgi birikiminizle, iradenizle bunu ortaya koyacaksınız. Örneğin; Tenzile Rüstemhanlı kolay yetişmiyor. Tenzile Rüstemhanlı, 25 gündür evinden ayrı; Hocalı katliamını, Karabağ davasını anlatıyor. Tüm bunlar, emek vererek, alın teri dökerek oluyor. Erkekler ne yazık ki kadınların kendilerinden öne geçmesini istemez; işlerine gelmez. Ama bu şekilde ülkemiz, milletimiz kaybediyor. Aziz milletimizin geleceğini, siz kadınlar olması gerektiği yerde olmadığı için kaybediyoruz. Bu ülkeyi sırf erkek diye namussuza, hırsıza mı verelim? Milletimizin hak ettiği yere gelmesi, Türk kadının hak ettiği yere gelmesiyle doğru orantılıdır. Ama kadınlarımız da bu hakkı teslim almadan önce, bunu hak ettiğini her yerde anlatmalıdır, fedakarlık yapmalıdır. Kadınlarımız hakkını söke söke alacaktır” diye konuştu.
Milletimizin düşmanlarına dost olanları baş tacı ettiğimiz sürece millet olarak geleceğimiz kalır mı endişesini bu ülkede siyasi anlayışı, ideolojisi ne olursa olsun herkesin düşünmesi lazım.
Koncuk sözlerini şöyle sürdürdü: “Hak ettiğimiz yerde miyiz bilmiyorum ama Yüce Allah, ‘İnsanlar hak ettiği şekilde yönetilir’ diye buyuruyor; demek ki biz hak ediyoruz. Kimse kendisini taca atmasın. Eğer bir ülkede bu kadar haksızlık, ahlaksızlık, namussuzluk var iken, bunları düzeltmek adına insanlar bir gayret ortaya koymuyorsa ve bu yaşananlara sessiz kalıyorsa, hak ettiğimiz şekilde yönetiliyoruz demektir. Millet olarak uyanık olacağız. Dostumuzu düşmanımızı bileceğiz. Bakınız; Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey, boybeylerini topluyor ve onlara ‘Emir ve talimatlarıma uyacaksınız, verginizi zamanında ödeyeceksiniz, benim düşmanlarımla dost olmayacaksınız’ diyor. Boybeyleri de Tuğrul Bey’e, ‘Emir ve talimatlarınıza uyacağız, devlete olan vergimizi ödeyeceğiz, dostlarınıza dost, düşmanlarınıza düşman olacağız ama biz de sizden bir şey istiyoruz: Milletimizin düşmanlarına dost olmayacaksınız’ diyorlar. Milletimizin düşmanlarına dost olanları baş tacı ettiğimiz sürece millet olarak geleceğimiz kalır mı endişesini bu ülkede siyasi anlayışı, ideolojisi ne olursa olsun herkesin düşünmesi lazım. Nereye gidiyoruz? Toplumun bir kesimi öylesine kaygısız hale gelmiş ki her şeye gözünü, kulağını kapatmış. Şunu da söylemek istiyorum; bu coğrafyanın hür ve bağımsız yaşamasını tehlikeye atacak olaylar yaşanırken, yaşananlara sessiz kalan bir ananın, babanın çocuklarını sevdiğinden şüphe duyarım.
Sorumlulukla hareket edeceğiz. ‘Namazımı kılıyorum, orucumu tutuyorum’ demek yetmez. Hz. Peygamberimiz, ‘Bir haksızlık varsa elinizle düzeltin. Elinizle düzeltemiyorsanız dilinizle müdahil olunuz. Buna da gücünüz yetmiyorsa kalbinizle buğz ediniz’ diye emretmiyor mu? Bu nedenle mücadele edeceğiz, sorumluluklarımızı bileceğiz. Ancak o zaman bir yerlere geliriz.”
Sadece nefsi için yaşayan adam okul müdürü olsa, rektör olsa, Bakan olsa ne yazar. Böyle insanları gördüğümde yüzüm kızarıyor. Çanakkale’de canını veren 253 bin şehidimizi, milli mücadelede canını veren şehitlerimizi, Atatürk’ü ve silah arkadaşlarını hatırladığımda yüzüm kızarıyor, milletimiz adına utanıyorum.
Kamu çalışanlarının korkuyla hareket ettiğini kaydeden Genel Başkan Koncuk, ‘Ben işime bakayım’ diyorlar. Korkarak nereye varabiliriz? Korkan adamdan hiçbir şey olmaz. Korkak adam sadece nefsi için yaşayan adamdır. Sadece nefsi için yaşayan adam okul müdürü olsa, rektör olsa, Bakan olsa ne yazar. Böyle insanları gördüğümde yüzüm kızarıyor. Çanakkale’de canını veren 253 bin şehidimizi, milli mücadelede canını veren şehitlerimizi, Atatürk’ü ve silah arkadaşlarını hatırladığımda yüzüm kızarıyor, milletimiz adına utanıyorum. Bu nedenle korkmayacağız. Korkaklar birçok kez ölür, yiğitler bir kez ölür” diye konuştu.
Bu coğrafyanın bizim için önemli olduğunu, ecdadımızdan hatıra olduğunu kaydeden Koncuk, “Bu mücadeleyi önce vatan için yapacağız. Sendikacılığı da bizden daha iyi yapan olmayacak. Bize düşen görevi tüm arkadaşlarımızla birlikte yerine getiriyoruz” dedi.
Hak eden, alın teri döken insanları bir kanunla bir gecede nasıl alaşağı edersiniz? İnsanların zaman içerisinde elde ettiği toplumsal statünün bir ceket olmadığını ifade eden Koncuk, “Toplumsal statüyü ceket gibi çıkarıp atamazsınız. Toplumsal statü gayretle, emekle elde edilen bir statüdür. Bu statüyü hakkıyla yerine getirmeyen birileri varsa, bu kişileri bu makamlardan alabilirsiniz, buna hiçbir sözümüz olmaz. Ancak hak eden, alın teri döken insanları bir kanunla bir gecede nasıl alaşağı edersiniz? Sizin iktidar olmanız size bu hakkı veriyor mu?” dedi.
Türkiye ne yazık ki demokrasiden her geçen gün kopmaktadır. Demokratik olmayan kanunlar, demokratik yöntemlerle sayısal çoğunluğa güvenilerek çıkarılmaktadır.
MEB Yasası ile ilgili 11 saat süren komisyon toplantısında 48 dakikalık bir konuşma yaptığını belirten Koncuk sözlerini şöyle sürdürdü: “Emeklilik yaşı 65’e çıkartılmıştır. Emeklilik yaşı, insanların 65 yaşına kadar hizmet ürettiğine inanıldığı için yükseltilmiştir. Şimdi de ‘20-25 yıl müdürlük yapanlar var’ diyorsunuz. 25 yıl müdürlük yapan birini görevden aldınız, ne yapacaksınız? Öğretmen yapacaksınız. Bakınız şu an okul müdürleri haftada bir saat derse giriyor. Birçok okul müdürü bir saatlik derse bile girecek zaman bulamaz. Dolayısıyla okul müdürleri branşından kopar. Branşından 25 yıl kopmuş bir insan, bu tasarının yasalaşması halinde öğretmen olarak derslere girecektir. Ben de komisyonda ‘Çocuğunuzu, 25 yıldır branşından kopmuş bir insana matematik öğretmesi için teslim eder misiniz? Bu kanunun ne faydası var?’ diye sordum. Bu insanlar yöneticilik alanında uzmanlaşmıştır; bunları görevden almak hukuki ve vicdani olmadığı gibi, Türk Milli Eğitimine de hiçbir yarar sağlamayacaktır. Şayet bu insanları başarısız olduğu gerekçesiyle görevlerinden alıyorsanız, okul müdürlüğünü başaramayan bir insanın, öğretmenlik mesleğini başaracağını düşünmek yanlış olacaktır. Türkiye ne yazık ki demokrasiden her geçen gün kopmaktadır. Demokratik olmayan kanunlar, demokratik yöntemlerle sayısal çoğunluğa güvenilerek çıkarılmaktadır.”
Milli Eğitim Bakanlığının misyonu öğretmenleri korkutmak değil, yetiştirmek olmalıdır.
MEB Yasasında stajyerliğin kaldırılması ile ilgili hususa da işaret eden Koncuk, “Çocuklarımız eğitim fakültelerini bin bir zorlukla kazanıyor. Eğitim fakültesini kazanmak başlı başına bir iştir. Çocuklarımız eğitim fakültelerinden mezun olduktan sonra 350 bin kişinin yarıştığı KPSS’ye giriyorlar. Ama ‘yetmez’ diyorlar. Yasa ile KPSS’yi kazanan öğretmenler, performans değerlendirmesinde başarılı olacak, daha sonra yazılı ya da sözlü sınava alınacak. Şayet öğretmenler başarı sağlayamaz ise bir yıl daha aynı engellerden geçecek, başarı sağlayamayan öğretmenlerin bu kez meslekle ilişiği kesilecek. Milli Eğitim Bakanlığının misyonu öğretmenleri korkutmak değil, yetiştirmek olmalıdır” diye konuştu.
Dershanelerin kapatılması kararı pedagojik değildir. ‘Yetki bende, güç bende’ diyorlar. Böyle bir anlayış olmaz.
Dershanelerin kapatılması ile ilgili de önemli açıklamalar yapan Genel Başkan İsmail Koncuk şunları söyledi: “Dershanelerin varlığından ben de rahatsızım. Ancak dershaneleri ihtiyaç olmaktan çıkarmadan dershanelerin kapatılması mümkün değildir. Öte yandan Türkiye, uluslararası pek çok sözleşmeye imza atmıştır, Türkiye’nin ticaretle ilgili imzaladığı sözleşmeler de vardır. Ticaret yapmakla ilgili Türk Ticaret Kanunu ve Anayasamızın ilgili maddeleri vardır. Tüm bunlar gün gibi ortadayken, dershaneleri nasıl kapatıyorsunuz? Siz ali kıran bas kesen misiniz? İstediğin işletmeyi kapat, istediğini kur. Dershaneleri sevmeyebilirsiniz ama insanlar evini, tarlasını satmış, dershane açmış. Bu insanların zararını tazmin edebilecek misiniz? Bu konuda bir sürü dava açılacak. Türkiye, milyar TL’leri bu insanlara ödemekle karşı karşıya kalacak. Dershanelerin kapatılması kararı pedagojik değildir. ‘Yetki bende, güç bende’ diyorlar. Böyle bir anlayış olmaz.”
Dershane öğretmenlerinin KPSS’siz MEB kadrolarına alınmasına da karşı çıkan Koncuk, “6 yılını dolduran dershane öğretmenleri KPSS’ye girmeden MEB kadrolarına alınacak. 350 bin çocuğumuz atama bekliyor ama siyasi iktidar kafasına göre atama yapıyor. Dershane öğretmenlerinin işsiz kalması bizi üzer ama Türkiye’de öğretmen alım metodu var, bunu çiğneyemezsiniz” diye konuştu.
Sessiz kalırsak tüm haklarımızı kaybederiz. Kamu çalışanları kazanılmış haklarına sahip çıkmalı ve şuurlu hareket etmelidir.
Kamu çalışanlarının iş güvencesinin tehdit aldığında olduğunu kaydeden Koncuk şöyle konuştu: “Mücadele etmemiz gerekmektedir. Sessiz kalırsak tüm haklarımızı kaybederiz. Kamu çalışanları kazanılmış haklarına sahip çıkmalı ve şuurlu hareket etmelidir. Ama tüm bunlara rağmen bazıları yandaş sendikanın üyesi oluyor. Oysa kamu çalışanlarını 123 TL’ye sattılar. Bakınız; Türkiye’de cari açık 65 milyar dolara ulaştı. Bunun acısını dar ve sabit gelirliler, çiftçi, esnaf çekecek. Son bir yılda kamu çalışanlarını alım gücü doların artması sonucu yüzde 15 azaldı. Merkez Bankası enflasyon oranının orta noktasını yüzde 5.3 olarak ilan etmişti, bunu yüzde 6.6’ya çıkardı. Bunun gerçekleşmesi mümkün değil. Çünkü Türkiye’de sanal enflasyonda hedefler tutmadı, bu da gerçekleşmeyecek ve yüzde 10’u aşan bir enflasyonla karşı karşıya kalacağız. Tüm devlet memurlarına yapılan ortalama zam yüzde 5.2’dir. 2014 yılında enflasyon yüzde 15 olursa hiçbir şey yapamayacağız. Çünkü toplu sözleşmeye ‘enflasyon farkı verilir’ diye bir ifade konulmadı. 2014 yılında ek dersler artmadı, aile ve çocuk yardımı artmadı. 2015 yılında da bu kayıplarımızı telafi edemeyeceğiz. Çünkü 2015 yılında sadece yüzde 3+3 zam alacağız. 730 günümüzü kaybettik. Sarı sendika 730 günümüzü çaldı. Tüm bunlar yaşanırken, kamu çalışanları sanal korkular nedeniyle hala o sendikalara üye oluyor. Bu anlayış tüm kamu çalışanlarına kaybettirecek bir anlayıştır.”
Çok net olarak söylüyorum; kimin adamı olursa olsun bir hukuk devletinde bir insanı görevden almak için idari soruşturma açarsınız, görevinden yargı kararıyla alırsınız; keyfi olarak ‘seni görevden aldım’ diyemezsiniz.
MEB Müsteşarı Yusuf Tekin’i ziyaretine de değinen Genel Başkan İsmail Koncuk şunları söyledi: “MEB Müsteşarı Sayın Yusuf Tekin’e ‘Okul yöneticileri keyfi olarak görevden alınacak, peki buna kim karar verecek? Yoksa okul yöneticilerinin görevden alınması için birtakım kriterler mi gelecek?’ diye sordum. Müsteşar Tekin de okul müdürlerini yazılı ve sözlü sınav sonuçlarına göre atayacaklarını, sınavlarda başarı sağlayamamış kişileri okul müdürü olarak atamayacaklarını, dolayısıyla mevcut yönetmeliğin devam edeceğini; okul müdür yardımcılarının da sınavı kazananlar arasından okul müdürleri tarafından seçilip, teklif edileceğini söyledi. Müsteşar Tekin’e ‘Bu insanların yöneticilik görevlerinin devam edip etmeyeceğine kim karar verecek? Bu insanların başarısını nasıl ölçeceğiz, kriter belirleyelim’ dedim.
Türk Eğitim-Sen olarak bu kanuna ‘tasfiye kanun’ diyoruz. Tüm MEB Teşkilatını güya paralel yapıyı temizlemek uğruna tasfiye ediyorlar. Çok net olarak söylüyorum; kimin adamı olursa olsun bir hukuk devletinde bir insanı görevden almak için idari soruşturma açarsınız, görevinden yargı kararıyla alırsınız; keyfi olarak ‘seni görevden aldım’ diyemezsiniz. Kazanılmış hakları kanunla alamazsınız, keyfiliğe açık bir sistemle Türk Milli Eğitimi yönetilemez.”
Demokrasi konusunda uymamız gereken kuralları çiğneyerek bu ülkeyi yönetemezsiniz, kanun çıkaramazsınız; o zaman onun adına hukuk devleti denmez krallık ya da padişahlık denir.
Türkiye’de hukukun olmadığını, yargı bağımsızlığının sona erdiğini söyleyen Koncuk, “Bir adamın iktidarını devam ettirmesi uğruna 90 yıldır verdiğimiz demokrasi, insan hakları, hukuk mücadelesi rafa kaldırıldı. ‘Türkiye demokratik bir ülkedir’ diyebilecek adamın alnını karışlarım. Demokrasi konusunda uymamız gereken kuralları çiğneyerek bu ülkeyi yönetemezsiniz, kanun çıkaramazsınız; o zaman onun adına hukuk devleti denmez krallık ya da padişahlık denir” diye konuştu.
Bu noktada ilk yapmamız gereken; kamu çalışanlarının başına bela olan sarı sendikacılık anlayışını Türkiye’den silmek olmalıdır.
Koncuk sözlerini şöyle tamamladı: “Ülkemizin geleceği ve bizim temsil ettiğimiz değerleri yükseltmek adına sendikal mücadeleyi daha yukarıya çıkarmamız lazım. Bunu hep birlikte yapabiliriz. Bu noktada ilk yapmamız gereken; kamu çalışanlarının başına bela olan sarı sendikacılık anlayışını Türkiye’den silmek olmalıdır. Bu da doğru bildiklerinizi anlatmakla olur. Bilgili insanlar diğer insanları etkiler. Kendinizi sendikacılık alanında donanımlı hale getirin.”
Genel Başkanın konuşmasının ardından Azerbaycan Türk Kadınlar Birliği Genel Başkanı Tenzile Rüstemhanlı Atatürk ve Türk Milleti konulu bir konferans verdi. Daha sonra Kişisel Gelişim Uzmanı Prof. Dr. İsmail Üstel “Değeriniz Bize Değer Katıyor” konulu bir seminer verdi. Öğleden sonraki programda da Kadın Komisyonları İstişare Toplantısı gerçekleştirildi. Toplantı 9 Mart 2014 tarihinde Genel Başkan İsmail Koncuk’un kapanış konuşmasıyla sona erdi.