SENDİKA
İsmail Koncuk'tan Torba Yasa Değerlendirmesi
KONCUK: KINAMAKLA SORUNLARI ÇÖZEMEZSİNİZ
Ramazan ayı içerisinde ve bayramda Türk ve İslam coğrafyasının yaşadığı acıların zirve yaptığını belirten Genel Başkan İsmail Koncuk, “Kınamakla yıllardır hiç bir şey çözülemedi, bu zulmün ve acının dindirilmesi adına ciddi ve kararlı adımlar atılmalı” dedi. Koncuk, “Mübarek Ramazan Bayramını tebrik ediyorum. Böyle bir ayda ve bu bayramda gerçekten Türk İslam alemi ciddi acılar yaşamakta, bir yandan Doğu Türkistan'da yaşanan zulüm, Irak'ta Türkmen kardeşlerimize yönelik zulüm, Filistin'de müslüman kardeşlerimizin İsrail zulmü altında inim inim inlemesi nedeniyle ağız tadıyla bir Ramazan ayı maalesef geçiremiyoruz.
Bu acıları bir kelime olarak ifade etmenin bir anlamı yok. Elbette bu acıları hep birlikte paylaşmamız lazım. Ah vah ediyoruz ama yeterli gayreti gösterdiğimizi düşünmüyorum. Bu acılara daha hassas yaklaşmamız gerekir. Bilhassa Türkmen kardeşlerimizin Işid terör örgütü tarafından yapılan saldırılar neticesinde yerlerinden yurtlarından olmaları kabul edilemez.
Elçilik baskını neticesinde gözaltında olan vatandaşlarımızın akıbeti belli değil umarız kısa zamanda kurtulurlar. Türkiye Cumhuriyeti devletinin söz söylemek dışında başka şeyler yapıyor olabilmesi gerekir. Kınama noktasında çok başarılıyız, Orta Doğu’da uçan kuştan haberimiz olur diyoruz ama Türkmenlerin yaşadığı acılardan haberdar değiliz, Doğu Türkistan’daki drama ses çıkaramıyoruz.
Büyük devlet itibarlı ve sözü uluslar arası arenada geçen devlettir. Eğer biz büyük devlet isek, 3 milyon Türkmen’in yaşadığı dram karşısında ne yapabildiğimizi ifade etmemiz gerekir. Filistin meselesinde elbette sesimiz çıkıyor ama neyi çözüyoruz? İtibarlı devletsek sözümüzün geçerli olması lazım. Ne yazık ki kınamak yetmiyor, onun dışında neye gücümüz yetiyor? Bu acıları dindirmek adına hangi faaliyetleri uluslar arası ölçekte ortaya koydunuz, başarılı oldunuz bunu söyleyin? Kınamakla yıllardır hiçbir şey çözülemedi.
Filistin davası, Türk-İslam coğrafyasının davasıdır ama Gazze meselesi gündeme gelirken Türkmenlerin yaşadığı acı ve gözyaşı Türkiye’de yeterince gündeme gelmiyor. Bu milletin artık bunu sorgulaması gerekir. Türk olunca acı görmezden mi geliniyor? Bunun açıklanması lazım. Elbette yaşanan acılara seyirci kalmayacağız ama Türkmenlerin yaşadığı drama da göz yummayacağız. Bu konuda çok şey yapabiliriz.
Işid terör örgütü İslam dünyasının yüz karasıdır. Her türlü vahşeti yapabilen bir örgütten bahsediyoruz ama bu ülkeyi yönetenler terör örgütü bile diyemiyor. Katledilenler bizim kardeşlerimizdir. Bunu görmeyen gözlere yazıklar olsun. Türkiye’nin Türkmenler, Uygur Türkleri ve Gazze için kınamadan daha farklı şeyler yapmak gerekir. Dünyada sözü geçen bir devletsek nerede sözümüz geçiyor bir görelim bakalım.
Bu bayramda öncelikle Türk-İslam coğrafyasında yaşanan gözyaşının dinmesini diliyorum ama İslam coğrafyasının da kendisini sorgulaması gerektiğini düşünüyorum. Peygamberimiz "Müslüman müslümanın kardeşidir" diyecek ama müslümanlar birbirini boğazlayacak, böyle şey olmaz. Ortaya yeni bir öngörü ve tedbir koyulmalı. Bu coğrafyadaki ülkeler ABD ve diğer ülkelerden bağımsız yönetilebilen anlayışlara kavuşmalıdır. Arap baharı denilen şey zemheriden beter bir duruma dönüştü. Bu olayların ucunun bir gün Türkiye’ye dokunacağını millet olarak görmemiz lazım. Günü yaşayan insanlar olmaktan bir an önce kurtulmamız lazım. Etrafımızda yaşananlar gözümüzün önünde ve bunlardan ders almamak bir millet hayatı bakımından ciddi handikaptır. Bağımsız düşünebilme kabiliyetini elde etmemiz lazım. Siyasi ihtirasları yüzünden bir millet hayatını karanlıklara sürükleyecek insanların peşinden koşmamak lazım. Evlatlarımızın, geleceğimizin ve şerefimiz bakımından bunu iyi düşünmek lazım.
Avrupalı nazarında Türk ve müslümanların ölmesinin kıymeti harbiyesi yok ne yazık ki. Haçlı zihniyetiyle davranan ve politikalarını bunun üzerine kuran bir AB ve ABD var bunları biliyoruz. Biz bu bakış açısını çok iyi bilip değerlendirmeliyiz.” dedi.
KONCUK: SADECE CUMHURBAŞKANINI DEĞİL, ÜLKEMİZİN GELECEĞİNİ OYLAYACAĞIZ
Önümüzdeki hafta yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimi de Genel Başkan İsmail Koncuk’un gündemindeydi. Nasıl bir Cumhurbaşkanı sorgulamasının Türk milleti tarafından çok iyi yapılması gerektiğinin altını çizen Genel Başkan Koncuk, “Sadece Cumhurbaşkanı değil, Türkiye’nin geleceğini oylayacağız “ dedi. Koncuk, “Nasıl bir Cumhurbaşkanı seçmeliyiz, sorgulamasını millet olarak yapmalıyız. Bu siyasi bir seçim olarak değerlendirilmemelidir.
Bir siyasi parti seçmiyoruz, siyasi bir parti anlayışını seçmiyoruz. Vatandaşlarımızın oy kullanırken dikkat etmeleri gereken hususlar var. Bu ülkeyi ve milleti kucaklayacak isim belli, bu ülkeyi yüzde elli elli diye ayıranlarda belli. Cumhurbaşkanlığı seçimi vesilesiyle bir parlamenter rejim tartışması da yaşanıyor. Atatürk ve silah arkadaşları Parlamenter sistem üzerine Türkiye Cumhuriyetini bina etmiştir. Atatürk istese başkanlık sistemini getirirdi ama bu sistemi getirmiştir. Bu seçimde sadece Cumhurbaşkanı seçmeyeceğiz parlamenter sistem rejimini değiştirme iradesini de seçeceğiz. Başkanlık mı parlamenter sistem mi tercihini yapacağız.
Akp’li yetkililer başkanlık sistemini açıkça ifade ediyorlar. Vatandaşlar başkanlık sistemi nedir diyebilir, Sadece ABD de uygulanabilen bir sistemdir. ABD eyaletlere bölünmüş, her eyaletin hukuku, güvenliği kendine göredir. Valiler seçimle gelmektedir. Bir çeşit özerk yapılanma vardır. Bu ülkede sistem buna göre oturtulmuş ve işlemektedir. Türkiye’de kimse eyalet sistemi ister mi? O bölgelerin kendi hukuk ve güvenlik sistemi oluşacak, Türkiye buna hazır mı? Başkanlık sisteminin ABD dışında diğer ülkelerde tamamen diktatörlüğe kayan bir sistem olduğu ortadadır.
Kuvvetler ayrılığı prensibi Türkiye’deki en önemli yapıdır. Mevcut durumda yürütme ve yasama zaten birbirine girmiş, yargı bağımsızlığından bahsetmek ise mümkün değil. Kuvvetler ayrılığı prensibi esasen Türkiye’yi güçlendiren bir prensiptir ve çok önemlidir. Şu anda kuvvetler ayrılığı tek elde toplanmış ve tehdit altındadır. Üzerine birde Cumhurbaşkanlığı yetkileri verilirse bunun adı tek adam yönetimidir. Vatandaşlarımız bu seçimde buna karar verecektir.
Hitler döneminde bir aslan hayvanat bahçesinden kaçıyor. Vatandaşlar aslandan kaçarken, bir vatandaş çıkıp aslanın karşısına aslanı öldürüyor. Vatandaşlar, basın toplanıyor tabii adam kahraman oluyor. Basın mensupları adama sen kimsin , bu ne cesaret diyorlar. O vatandaş ise, ben bir yahudiyim diyor ve diğer gün çıkan gazetelerde manşet," Zalim bir yahudi zavallı bir aslanı" öldürdü şeklinde.
Yapana değil yapılana ve ortaya çıkan değere bakmadığımız sürece işte ülkemizde de bu olayları yaşayabiliyoruz. Muhakeme gücü her insanda vardır, siyasi bir angajman açısından bakmadan ülkemizin geleceği bakımından bu olayları değerlendirmek lazımdır. Adayları ortaya koyup kararımızı vereceğiz. Adayların geçmişi ortada, bu ülkenin insanları kucaklamayanların gelecekte de bu ülke insanını kucaklamayacağı ortadadır. Tüm vatandaşlarımız kendi muhakemelerini yapmaları ve ona göre kararlarını vermeleri, bu ülkenin içinde bulunduğu durumu değerlendirmeleri gerekir. Herkes korku içinde yaşıyor Türkiye’de ve yaşananlar ortadadır, bunlardan hareketle ülkenin ve çocuklarımızın geleceği adına oylarını versinler. Arife tarif gerekmez ve ben bu milletin arif olduğunu çok iyi biliyorum.” dedi.
KONCUK: ÇALIŞMA HAYATINA YÖNELİK TEHDİTLER HER GEÇEN GÜN ARTIYOR
Genel Başkan İsmail Koncuk Söz Hakkı’nda, Kamu çalışanlarının sorunları, Çalışma hayatında yaşanan problemler, Toplu Sözleşme hezimeti, Enflasyon farkı ve 4-C’lilerin sorunlarını da masaya yatırdı. Koncuk, “ Torba yasa Soma faciasının ardından taşeronlaşmanın önüne geçmesi bakımından getirilen bir yasa idi. Torba yasadaki düzenlemeler sanki taşeron çalışanlara düzenlemeler getiriyor gibi bir algı oldu ama ben buna katılmıyorum. Bu yasadaki düzenlemeler aynı zamanda kamuya taşeron sıfatıyla çalışan almanın önünü açan bir düzenlemedir.
Taşeron sistemini kökleştiren eden resmileştiren bir yasa tasarısıdır. Bir takım haklar geldi deniyor ama Türkiye’nin geleceği bakımından taşeron sistemini köklü bir hale getiren bir durumla karşı karşıyayız. Gelecekte bu daha iyi anlaşılacaktır. Kamuya memur ya da işçi alınacaksa kadrolu alınmalıdır. Torba yasa çok yönüyle milletin hayrına olmayan bir tasarıdır.
Kamu çalışanlarını yakından ilgilendiren 82. Madde şimdi Genel Kurulda 100. Madde oldu. Örneğin siz devlet memurusunuz, işten atıldınız bir haksızlığa uğradıysanız mahkemeye gidiyor ve dava açıyordunuz. Hakimlerde inceliyor ve haksız yere işten atıldıysanız bu noktada bir karar veriyor ve idarecilerin yaptığı haksızlık yargı kararıyla tescilleniyordu. Şu anda bu yargı kararı otuz gün içinde uygulanırken yapılan bir değişiklikle bu süre tam iki yıla çıkarılmak isteniyor.
Tabii süre iki yıla çıkarılırken bu insan iki yıl içinde ne yiyip ne içecek, çocuklarına nasıl ekmek götürecek? O da yetmiyor idare bu iki yıl içinde kararı uygulamazsa o idareci hakkında ceza davası da açılamıyor sadece disiplin soruşturması açılabilir diyor. Yani tamamen iş güvencesinin ortadan kaldırılmasının yolunu açıyor. Sayın Başbakan’a bunu anlattım ve tepkilerimiz üzerine iktidar geri adım attı. Şu anda bu madde tüm memurları değil Daire başkanı, İl müdürleri, Kaymakam ,Valiler ve Emniyet çalışanlarını kapsıyor. Peki bu uygulamayı kim yapıyor? Bunu bu siyasi iktidar yapıyor, bu ülkenin evlatlarına bu yapılıyor. Gelişmiş ülkelerde hukuk hakkı herkese eşit uygulanmalıdır. Yazık günah değil mi? Bunlar yaşanırken dönüp hukuk, insan hakları ve demokrasiden bahsedeceksin yazıklar olsun.
Torba yasa görüşmeleri devam ederken biz memur ve emeklilerimize enflasyon farkı verilmesi, akademisyenlere akademik zam, 4-C’lilere kadro, 2005 yılından sonra göreve başlayan memurlara bir derece verilmesi, disiplin affı çıkarılması, emeklilikte 30 yıl sınırlaması, ek göstergelerin yeniden revize edilmesi gibi taleplerimizi ilettik.
123 TL. meselesi ise kanayan bir yaradır. Buna imza atan konfederasyon başkanı o günlerde tarihi bir başarı elde ettik dedi. Enflasyon şu an 5.7 Merkez Bankası enflasyon rakamını revize etti yüzde 7.6 olarak açıkladı ve yıl sonunda bu rakamın olabilmesi mümkün değil. Ben yüzde 10'ları aşacağını düşünüyorum. Kamu çalışanlarına ortalama yapılan zam 5.2, enflasyon 5.7 yani şu anda enflasyon memur maaşını aşmış durumda. Tarihi başarı bu mudur?
İlk defa enflasyon farkı alamayacağız. 2014 yılı kamu çalışanları ve emekliler açısından kayıp bir yıl olacaktır. Bunun hesabı sorulmalıdır ve bunu kamu çalışanları üyesi olduğu yetkili konfederasyondan sormalıdır. Başbakan ve Maliye Bakanı sık sık biz çalışanları enflasyona ezdirmedik diyorlar ama şu anda işte eziliyor kamu çalışanları. Ben buradan sesleniyorum, eğer biraz vicdanınız varsa torba yasaya bir madde koyalım ve yıl sonunda enflasyon farkı verileceğini ilan edin ve kamu çalışanlarına enflasyon farkı verilmesini sağlayın. Hükümet bunu bir fırsat olarak görmekte ve kamu çalışanlarının enflasyon altında ezilmesine seyirci kalmaktadır.
4-C ye iş güvencesi denen şeyin getirdiği hiçbir şey yoktur. 4-C’lileri aldatmak adına torba yasada bir düzenleme yapılmaktadır. Bayram gününde reva görülen bu mudur? 23 bin insanı kadroya alamayan bir devlet olur mu? Bu bir kandırmacadır. Bir diğer sendika “bu kazanımdır” diyor, neyin kazanımı var ortada? 4-C’li kadro istemektedir. Bu hak er ya da geç verilecektir Hükümet bundan asla kaçmamalıdır. Bu aldatmacayı kınıyorum.
Türkiye'de çalışma hayatında ciddi problemler yaşanmaktadır. Her kesimin kendine göre ciddi sorunları var. Twitter’da arkadaşlarımızla görüşerek sorunlarını dinliyorum. Şimdi 40 bin öğretmen ataması var, sayın Bakan dahi 126 bin norm kadro açığı var diyor. OECD ülkeleri baz alındığında Türkiye’de ihtiyacın 200 binin üzerinde olduğunu biliyoruz.
Bu ihtiyacı göre 40 bin atamayla hiç bir sorunu çözemezsiniz. Biz 40 bin değil yüz bin öğretmen atamasının yapılmasını TBMM gündemine taşımaya çalışıyoruz. Milli Eğitim Bakanlığı’nda yöneticilerin görevden alınması söz konusu ve 73 bin insandan bahsediyoruz. Tamamen yandaşların idareci olmasına yönelik bir yönetmelik hazırlanmış.
Adı Dershane kanunu olan bu yasaya yönelik Anayasa Mahkemesine dava açıldı ama Anayasa Mahkemesi maalesef başka şeylerle uğraşmakta ve hala gündemine almadı. Ben Milli Eğitim Bakanlığı’nın bu anlayışını kınıyorum ve gelişmeleri de yakından takip ettiğimizin bilinmesini istiyorum. İnsan hakkı yemek ciddi bir vebalidir, biz sonuna kadar gideceğiz, bu kanun Milli Eğitimi hercümerç eden bir kanundur.
Ben tekrar aziz milletimizin bayramını kutluyor saygı ve sevgiler sunuyorum. Haklarımızı birileri budarken kamu çalışanlarının ortaya bir irade koymaları ve haklarına sahip çıkmalarını diliyorum. Tüm kamu çalışanlarını Türkiye Kamu-Sen çatısı altında mücadeleye etmeye davet ediyorum.” diyerek sözlerini noktaladı.